Aile Yapısı ve İlişkileri Dersi 5. Ünite Sorularla Öğrenelim
Aile Politikaları Ve İlgili Kurumlar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Aile kurumunun toplum açısından rolü nedir?
Toplumun oluşumu ve gelişmesine kadar çok geniş bir yelpazede önemli işlevlere sahiptir. Aile bir toplumu şekillendirir, yönlendirir. Bu özellik aileyi her toplum için her zaman vazgeçilmez kılmaktadır. Ailenin toplumu yönlendirmesi görevini daha iyi yapabilmesi adınadır. Bu anlamda kendini daha kuvvetli hale getirecek düzenlemelerin yapılması için toplumu kendisinin ihtiyaçlarını karşılamaya zorlar.
Toplum ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için ne gibi düzenlemeler yapar?
Aile ile ilişkili kurumların kurulması ve bu kurumların aileye hizmet edecek şekilde verimli bir şekilde çalıştırılması toplumun önemli görevleri arasındadır. Bu kurumlar aileye bir yandan hizmet ederken bir yandan da ailenin görevlerinin bir kısmını üstlenirler. Böylece belirli görevleri aile adına yerine getirirler. Bu durum ailenin gelişerek devamını sağlar.
Toplum bağlamında ailenin rolü nasıl açıklanabilir?
Aile bir toplumun en temel yapı taşlarından birisidir. Öyle ki aile bir toplumun temel dinamiği ve en küçük grubu olarak hemen her toplumda ve hemen her çağda önemli roller üstlenmiş ve bu rollerini başarı ile yerine getirmiştir.
Bir ailenin üstlendiği ve yerine getirdiği rollerin zaman içinde değişim göstermesi neye bağlıdır?
Bir ailenin fonksiyonları ve işlevleri gelişen teknolojiye ve zamana bağlı olarak değişiklikler gösterebilmektedir. Bu anlamda aile müessesesi sürekli olarak kendini yenilemiş ve yeni form ve işlev kazanmıştır. Bu değişim günümüzde de devam etmekte olup insanlık var olduğu sürece de devam edecektir.
Aile kavramı işlevleri bakımından en genel anlamda nasıl tanımlanabilir?
Aile aralarında kan bağı ve akrabalık ilişkileri bulunan kadın, erkek, çocuklar ve yakın akrabalardan oluşan, yasal olarak neslin devamını sağlayan, toplumun kurumsallaşmış en küçük sosyoekonomik birimidir.
Aile tanımlarında soyun devamının öne çıkması sosyalleşme kavramı açısından nasıl ilişkilendirilebilir?
Aile tanımlarından da anlaşıldığı gibi ailede soyun devamını sağlayıcı işlev öne çıkarılmaktadır. Bunun yanı sıra ailenin kültürel ve toplumsal işlevlerini, toplumsal yapının temel bileşeni olmasını ve nihayet, çocuğun sosyalleşmesinde ilk ve en önemli yer olma niteliklerinin de rolü önemlidir. Tüm bu özelliklerin ilk olarak kazandırıldığı yerin aile yetişen bireylerin sosyal yaşama hazırlanmasına olanak tanır. Sonuç olarak aile toplumun istendik bireylerini yetiştirir ve topluma sunar.
Gelişen teknoloji ve zamana bağlı olarak ailenin sürekli güncelliğini koruyan işlevler nasıl sınıflandırılabilir?
İlgili işlevler şöyle sıralanabilir:
• Biyolojik ve psişik işlevler,
• Ekonomik işlevler,
• Eğitim işlevi,
• Dini işlevi,
• Boş (serbest) zamanları değerlendirme işlevi.
Bir ailenin biyolojik ve psişik işlevleri nelerdir?
Ailenin varlığını koruyan, neslin devamını sağlayan, biyolojik bir işlevi bulunmaktadır. Bu işlev bireyin dünyaya gelmesinden başlayıp kendi kendine yetecek hale gelmesine dek ve çoğu zaman kendi kendine yeterli hale geldikten sonra bile sürekli olarak aile içerisinde korunup kollanıp yetiştirilmesiyle devam eder. Bu nedenle doğal olarak bu işlev ailede zaman zaman önemli sıkıntılı dönemlerin yaşanmasına neden olur. Kimi aileler bu işlevini yerine getirmede zorlansa da gerektiğinde yardım da alarak bu işlevini kesintisiz olarak yerine getirir.
Aile kurumunun ekonomik anlamda ne gibi işlevleri bulunmaktadır?
Bir ailenin finansal ihtiyaçlarını karşılama işlevi temel işlevlerinden birisidir. Ancak bu işlevin yerine getirilmesinde aile üyelerine düşen görevler bakımından zaman içerisinde bazı değişiklikler olabilmektedir. Geleneksel yapıdaki ailelerde aile bireylerinin özellikle kadın ve çocukların iş gücü olarak aile ekonomisine katkı sağlaması beklenmez veya görünmezken, özellikle sanayi devrimi sonrası kadının ücret karşılığı çalışmaya başlaması sonucu söz konusu bireylerin yaptıkları ekonomik katkıları net bir şekilde görülmeye başlamıştır. Dolayısıyla bu durum ailede rol dağılımı ve otorite paylaşımını yeniden şekillenmiştir.
Eğitim kavramı ailenin işlevleri bakımından nasıl açıklanabilir?
Bireyin içine doğduğu toplumsal yapının değerlerini, yapısını, gelenek ve göreneklerini, kurallarını, öğreneceği ilk yer ailesidir. Bu anlamda aile bireye gerekli eğitimi vererek topluma hazırlar ve toplum ile sorunsuz bir şekilde uyumlu birlikteliği sürdürmesini sağlar. Ayrıca ailenin eğitim işlevi ile çocuk daha çok sosyalleştirir ve toplum içinde sorunsuz bir şekilde yaşayacak hale gelir.
Dini açıdan ailenin işlevleri nelerdir?
Din her toplum için vazgeçilmezleri arasındadır. Çocuğa dini değerlerin ilk verildiği yer diğer birçok alanda olduğu gibi yine ailedir. Aile çocuğu sadece dini bilgilerin verilmesi ile değil dini ritüellerin yaşam içinde organize edilmesi uygulanmasını da öğretir. Böylece çocuk dini ailede uygulayarak yaşayarak öğrenir.
Boş (serbest) zamanları değerlendirme bakımından ailenin ne gibi işlevleri bulunmaktadır?
Bireyin yaşamında olmazsa olmaz eylemlerden biriside dinlenme ve eğlenmedir. Bireyin bu eylemi en sorunsuz ve kolay bir şekilde aile içerisinde gerçekleştirir. Ailenin doğal bir ortamda bireylerine sunmuş olduğu dinlenme ve eğlenme işlevine ilişkin eylemler bir yandan aile bireylerinin önemli bir ihtiyaçlarını giderken, diğer yandan aile bireylerini sosyalleştirerek toplum yaşamına uyumlu bir şekilde adapte olmalarını sağlar.
Ailenin toplumdaki kurumlarla olan ilişkisi nasıl açıklanabilir?
Geleneksel toplum yapısından sanayi toplumuna geçişle birlikte teknoloji ve bilimde olan ilerlemeler, gelişmelere ve üretim artışına bağlı olarak, insan yaşamında, birçok yenilikler ve kolaylıklar sağlamaktadır. Bu anlamda toplumsal hayatta karşılaşılan üretim biçiminin değişmesi, ev ve çalışma mekanlarının birbirinden ayrılması, kadınların üretime aktif olarak katılması, geleneksel geniş ailenin kentsel çekirdek aileye dönüşmesi gibi alanlarda önemli değişikliklere neden olmuştur.
Sanayi devrimi toplumsal anlamda ne gibi sorunlara neden olmuştur?
Sanayi devrimi ile birlikte belli bir kültür ve yaşam tarzının diğerlerini baskı altına alması, bazı kültürlerin aşırı zayıflaması sonucu artık neredeyse yok olma noktasına gelmesi, aşırı tüketim eğiliminin artması, suç oranlarında ve şiddet eğiliminde artış, kitle iletişim araçlarının toplumsal değerleri tahrip etkisi, madde bağımlılığı, İnternetin kontrol edilemezliği gibi alanlarda sorunlar yaşandığı bilinmektedir.
Sanayi devrimi aile kurumunda ne gibi değişiklere neden olmuştur?
Sanayileşme ve küreselleşmeyle birlikte geleneksel toplum yapısında aile içinde yerine getirilen eğitim, sosyal güvenlik, çocuk-yaşlı-özürlü bakımı, toplumsallaşma gibi birçok işlev, kentleşmiş modern sanayi toplumlarında ailenin içinde bulunduğu koşullar artık bu işlevleri yerine getirmede yetersiz kaldığı için kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlar ve sivil toplumun örgütleri gibi kurumların kontrollü yardımlarını gerekli kılmıştır. Her ne kadar farklı kurumlar ortaya çıksa da hiçbiri ailenin yerine getirdiği gibi başarılı, yerinde ve ekonomik olarak yapamamaktadır.
Sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan kurum, kuruluş ve STK’lara rağmen aile kurumunun önemini koruması nasıl açıklanabilir?
Bu durumun en önemli nedenini ailenin karşılıksız sevgi temeli üzerine kurulmuş olmasıdır. Aile bireylerin, birbirlerinden karşılık beklemeksizin doğal bağlılık, sevgi, saygı ve özveri ilişkisi içinde bulunmalarıdır. Buna karşılık kurumsal yapılarda aile bireylerine götürülen, çocuk bakımı, yaşlı ya da özürlü bakımı gibi hizmetler öncelikle ticari bir değer karşılığında yerine getirilmektedir. Bu gerçekten yola çıkan birçok Avrupa ülkesinde son yıllarda devlet politikaları önemli ölçüde geleneksel aile modeline dönüş eğilimi göstermektedir. Ayrıca sosyal hizmetler alanında ailelere kurumsal yolla götürülen hizmetlerin daha çok ailelere maddi destek verilmesi yoluyla yerine getirilmesi çok daha maliyetlidir. Bu nedenle doğrudan aile kurumunun desteklenmesi en önemli unsur olarak görülmektedir.
Avrupalı Toplumların 2006 yılı Mayıs ayında Lizbon’da gerçekleştirdikleri aile konulu toplantıda gelişen toplumsal dinamikler sonucunda toplumun hangi tehlikelerle karşı kaşıya kaldığı ortaya çıkmıştır?
Toplumun karşı kaşıya kaldığı tehlikeler şöyle sıralanabilir:
• Nüfus azalması ve yaşlılık,
• Aile yaşam düzeninin istikrarsızlığı ve çok çeşitliliği,
• Yeni cinsiyet rollerinin aile hayatı üzerindeki etkileri,
• Kadınların iş gücü pazarına katılımının artması.
Lizbon toplantısı aile ve evlilikle ilgili bazı değerlerin değişmesinin ailede ne gibi tehditler oluşturduğu belirtmiştir?
İlgili tehditler şöyle sıralanabilir:
• Evliliğin ve çocuk doğurmanın ertelenmesi,
• Doğum oranlarının düşmesi,
• Boşanmaların ve ikinci evliliklerin artması,
• Boşanmış ebeveynlerden oluşan ailelerin, yeniden kurulan ailelerin, çocuksuz ailelerin, tek kişiden oluşan ailelerin, nikâhsız birlikteliklerin ve eşcinsel ilişkilerin kabul edilebilirliğinin giderek artması.
Bu toplantılarda aile yapısına ilişkin tehditler karşısından ne tür önlemler alınması önerilmiştir?
İlk olarak herkesin sosyal haklara eşit olarak ulaşmasının sağlanabilmesi için çocuklara yönelik şiddetle mücadele ve çocukların bakımı ve yetiştirilmesi konusunda bir Avrupa stratejisinin oluşturulması gereklidir. Bu doğrultuda anne ve babalığın desteklenmesinin bir ana kamu politikası olması gerekliliğine değinilmiştir. Ayrıca iş ve aile yaşamının uzlaştırılması, aile içinde çocuk ve bağımlı diğer aile üyeleri arasında her türlü şiddetin önlenmesi için tedbirler alınması ve böylece toplumda daha güvenli olduğu bilinen belirli aile modellerinin geliştirilmesi önemli görülmüştür.
Aileden sorumlu Avrupalı bakanlar 2006 bildirisinde aile kurumunun taşıdığı olumlu değerler olarak neler sıralanmıştır?
Aile ilişkilerinin dayandığı saygı, samimiyet, sevgi, aile üyelerinin birbirlerini kayıtsız şartsız desteklemeleri, güven, gündelik hayatın yönetimi, eşitlik uygulaması, hoşgörü ve dayanışmadır. Bu değerler Avrupa vatandaşlarının yaşam kalitesini iyileştirmede anahtar ihtiyaçlar olduğu kabul edilmektedir.
Avrupa ülkelerinde, ABD’de ve diğer dünya ülkelerinde aile kurumunun korunması adına nasıl bir politika benimsenmiştir?
Aile politikalarında benimsenen uygulamalar, evlilik ve çocuk sahibi olmayı teşvikten başlayarak, çocuk doğumundaki yardım ve doğum izinleri, eş ve çocuk yardımı, eğitim desteği, aile sağlığı, aile danışmanlığı ve rehberlik hizmetleri gibi çok geniş bir alana yayılmaktadır.
Devletler aile politikalarını uygulamak için nasıl bir örgütlenme önermektedirler?
Aile politikalarına yer veren ülkeler devlet teşkilatları içinde bu politikaları belirlemek ve uygulamakla görevli resmi örgütlenmeleri gerçekleştirmişlerdir. Bu örgütler bazı ülkelerde bakanlık, bazılarında merkez, diğer bazılarında ise genel müdürlük şeklinde yapılanmıştır.
BM Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Uluslararası Aile Günü’nü “Değişen Aileler: Tehditler ve Fırsatlar” teması ile ele aldığı toplantıda ne gibi tehditler sıralanmıştır?
İlgili tehditler şöyle sıralanabilir:
• Son yıllarda ortalama aile büyüklüğü azalmaktadır.
• Gençler daha geç yaşta evlenmektedirler.
• Annelerin ilk doğum yapma yaşları yükselmektedir.
• Aileler daha az çocuk sahibi olmaktadırlar.
• Nikâhsız birliktelikler yaygınlaşmaktadır.
• Eşleriyle ayrı şehir ya da ayrı ülkelerde yaşayan göçebe işçilerin evlilikleri gibi birliktelikler yaygınlaşmaktadır.
• Boşanmaların çoğalması nedeni ile anne ve babalı çocuk sayısında artış gözlenmektedir.
• Yalnız yaşayan yaşlı insanların da sayısında artış görülmektedir.
Uluslararası mevzuatta aile kurumunun varlığını, korunma ve gelişme hakkını güvenceye alma adına ne gibi çalışmalar yapılmıştır?
Konuyla ilgili iki önemli çalışma yapılmıştır:
• Bu çalışmalardan ilki; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesidir (1948). 2. Dünya Savaşı yıllarından sonra kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nde “evlilik ve aile kurma” temel bir hak olarak kabul edilmektedir. Beyannamenin ilgili maddesi (Madde 16) şöyledir:
• Evlenme çağındaki erkeklerle kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından sınırlamalar yapılmaksızın evlenmeye ve bir aile kurmaya hakkı vardır.
• Evlenirken, evlilik sırasında ve evliliğin bozulmasına ilişkin hakları eşittir. Evlenme bağıtı, ancak istekli eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır.
• Aile, toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunur.
• İkinci önemli çalışma ise BM Sivil ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesidir (1966). Sözleşmenin ilgili maddesi (Madde 23) şöyledir:
• Aile toplumun doğal ve temel birimidir ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.
• Evlenme çağındaki erkeklerle kadınlara evlenme ve bir aile kurma hakkı tanınır.
• Müstakbel eşlerin serbest ve tam rızası olmadan hiçbir evlilik kurulamaz.
Aile ile ilişkili kurumların düzenlenmesine neden gerek duyulduğunu belirtiniz?
Ailenin hemen her toplum için hemen her çağda çok önemlidir. Gelişen teknoloji ile birlikte ailenin yapısında da önemli değişiklikler olmuştur. Bu durum ailenin yerine getirmesi gereken görevlerin değişmesine ve ağırlaşmasına neden olmuştur. Bu nedenle aileler görevlerini hakkıyla yerine getirmede zorlanmaya başlamışlardır. Yönetim ise aileden beklentilerinin artmasının getirdiği sorumlulukla ailenin yükünü azaltmak ve ailenin topluma daha yararlı bireyler yetiştirmesine yardımcı olmak amacı ile aile ile ilişkili kurumları kurmaya ve bu kurumları ailenin hizmetine vermeye kendilerini zorunlu hissetmişlerdir.
Türkiye’de yapılan aile ile ilişkili kurumsal düzenlemeler nasıl bir süreç içerisinden gerçekleşmiştir?
Aile ile ilişkili kurumsal düzenlemeler farklı dönemlerde yapılmıştır. Devlet içinde kurumsallaşma süreci 1987 yılında “Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu” ile başlamıştır. Ayrıca 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı ve Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri ilgili koordinatör veya icracı bir birim kurulmasını gerekli kılmıştır. 1989 tarihinde çıkarılan 396 sayılı kanun hükmünde kararname ile “Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı” kurulmuştur. Bu kurum ile görevleri aile eksenli sosyal araştırmalar yapmak ve yaptırmak olarak belirlenmiştir. 20 Nisan 1990’da "Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı" adıyla ve Başbakana bağlı kurum kurulmuştur. Ayrıca 1993 tarihli 514 sayılı Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı Kurulması, 2004 tarihli 5256 sayılı Teşkilat Kanunu ile müdürlük “Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü” adı ile yeniden yapılandırılmıştır. 2011 yılından itibaren Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak “Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü” olarak faaliyet göstermektedir. Bu müdürlükler ve kurumlar gerekli düzenlemeler yapılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde ana hizmet birimleri olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Ülkemizde kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde aile ile ilgili hizmetler hangi kurumlarca verilmektedir?
Ülkemizde aile ile ilişkili kamu kurum ve kuruluşları birçok bakanlık bünyesinde yer alan başkanlık ve müdürlükler çerçevesinde yürütülmektedir. Ayrıca birçok üniversite bünyesindeki kurumlarla da aile bağlamında çalışmalar yürütülmektedir. Bunların dışında çeşitli vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşları bünyesinde oluşturulan oluşumlarca da çalışmalar yürütülmektedir.
Türkiye’de aile kurumuna yönelik hizmet veren kamu kurum ve kuruluşların listesiyle ilgili olarak Sayfa 91 ile 97 arasındaki listeler incelenebilir.
Sanayileşme ve kentleşme aile kurumu açısından ne gibi değişikliklere neden olmuştur?
Geleneksel toplum yapısından sanayi toplumuna geçişle birlikte teknoloji ve bilimde olan ilerlemeler, gelişmelere ve üretim artışına bağlı olarak, insan yaşamında, birçok yenilikler ve kolaylıklar sağlamaktadır. Bu anlamda toplumsal hayatta karşılaşılan üretim biçiminin değişmesi, ev ve çalışma mekanlarının birbirinden ayrılması, kadınların üretime aktif olarak katılması, geleneksel geniş ailenin kentsel çekirdek aileye dönüşmesi gibi alanlarda önemli değişikliklere neden olmuştur.
Aile politikası kavramı nasıl tanımlanabilir?
Aile politikası kavramı temelde aile kurumunun güçlendirilmesi, korunması, işlevlerini yerine getirebilmesi açısından desteklenmesi ve karşılaştığı sorunların çözümlenebilmesi açısından ulusal ve uluslararası düzeyde oluşturulmuş çeşitli düzenlemeler, uygulamalar ve kararlardır.
Toplumsal yapı ve aile politikası arasında nasıl bir ilişki vardır?
Her toplumsal yapı farklı aile politikalarına sahip olabilir. Toplum içinde özellikle daha zayıf pozisyondaki aileleri daha fazla destekleme, aileyi geleneksel yapı içerisinde gelenek ve göreneklerin temel alınarak desteklenmesi ve korunması, eşitlikçi bir görüşle aile kurumuna yaklaşım gibi yaklaşımlar devletlerin aile politikalarını şekillendirebilir. Aslında aile politikalarında temel olarak belirleyici olan ailelere müdahalenin sınırlarıdır. Bazı görüşler aile kurumu ile ilgili çok kısıtlı düzenlemeleri savunurken, bazı görüşler ise toplumun en temel kurumu olan aile ile ilgili düzenlemelerin toplumu da geliştireceği düşüncesiyle eşitlik ilkesine dayalı daha açık aile politikalarını savunurlar.
Sanayi devrimi sonrası oluşan aile yapısının, sanayileşme öncesi toplumun geleneksel aile yapısından ayrıldığı önemli alanlar nelerdir?
Toplumun en temel kurumu olan aile kurumundaki aile üyeleri arasında katı kurallara dayalı oluşmuş olan hiyerarşik yapı, zaman içerisinde daha esnek ve eşitlikçi bir yapıya dönüşmüştür. Öncelikli olarak kadının eğitim ve sosyo-ekonomik açıdan toplum içinde elde ettiği yeni statü olmak üzere, aile kurumu içindeki bu değişikliklerin önemli nedenleri bulunmaktadır. Özellikle sanayi devrimi sonrasındaki süreçte, kadın çalışma hayatına girerek eşinden bağımsız ve üretken bir konum edinmiştir. Eşitliğe dayalı elde edilen haklar ve yasal kazançlar kadının sosyal kimliğini de geliştirmiş, hem aile hem de toplum açısından daha güçlü bir kadın yaratmıştır. Ayrıca aile ile ilgili kararların eşler arasında değerlendirilerek ortak alınması, çocuk haklarının öneminin toplum tarafından da dikkate alınması ve aile kurumu ile ilgili sorumlulukların paylaşılması gibi konular sanayi dönemi sonrası oluşan aile yapısının, sanayileşme öncesi toplumun geleneksel aile yapısından ayrıldığı önemli alanlardır.
Avrupa ülkelerinde aile kurumu ne tür süreçlerden geçmiştir?
Avrupa Ülkelerinde sanayi devrimi ile birlikte toplumsal yapı içinde ortaya çıkan yoksulluk, çocuk işçiliği, ailesi olmayan çocuklar gibi sorunlar temel olarak aile kurumunun sorunları olarak ele alınmış ve ancak aile kurumunun güçlendirilmesi yoluyla bu sorunlarla mücadele edilebileceği düşüncesi öncelik kazanmıştır. Küreselleşme ile birlikte sosyal, politik ve ekonomik hareketliliğin hızla yayılması, iletişimin, ulaşımın hızlanması, dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olayın başka bölgeleri de hızla etkilemesi ile belirli bir topluma özgü olan tutum ve davranışlar da hızla değişime uğramaya başlamış ve bu süreç aile kurumunu da özellikle ekonomik ve kültürel anlamda etkilemiştir.
Aile kurumunun korunması ve geliştirilmesi için Avrupa ülkelerinde alınan önlemler nelerdir?
Sosyal devlet anlayışı içinde Avrupa Ülkeleri aile kurumu için çeşitli önlemler alarak kendi aile politikalarını şekillendirmişlerdir. Aile politikaları ile ilgili çalışmalar yapan Dumon, bu alanda alınacak önlemleri üç kategoriye ayırmıştır. Ekonomik önlemler olarak tanımlanabilecek ilki, aileyi sürekli gelir sahibi yapabilme ve istihdam politikalarını içerir. İkinci grup eğitim ve danışma hizmetleri gibi aile kurumunu rahatlatacak önlemleri içerir. Üçüncü grup önlemler ise aile yerine sürekli ya da geçici süreli geçebilecek ve aile kurumunun görevlerini üstlenebilecek kurumsal yapıların (yaşlı bakım merkezi, çocuk yuvası, koruyucu aile hizmeti, vb.) oluşturulmasını sağlayan önlemlerdir.
Açık ve kapalı aile politikası ne anlama gelir?
Aile politikası bir devlette açık ya da kapalı politika şeklinde değerlendirilebilir. Bu noktada aileye müdahale konusu önem kazanmaktadır. Her ülke bu konuda farklı bakış açılarına sahip olabilmektedir. Açık aile politikasında genellikle ülkede aile kurumu ile ilgili belirlenmiş ve planlanmış programlar vardır ve genellikle bu programları yürütecek bakanlıklar oluşturulmuştur. Kapalı aile politikaları ise aile kurumunu doğrudan ele almaz ancak uygulanan politikanın sonuçları aile kurumunu etki altında bırakır.
Avrupa Ülkelerinde şekillenen aile politikalarını nasıl sınıflandırabiliriz?
Özellikle Avrupa Ülkelerinde şekillenen aile politikalarını sosyal kültürel politikalar, gelir politikaları, çalışma düzeni ve bakım politikaları ile çocuk refahı politikaları şeklinde sınıflandırabiliriz.
Ayrılmış ailelere destek sağlama, doğum oranlarını yükseltme girişimleri, boşanmaları engelleme düzenlemeleri ve gecikmiş gebelikle ilgili bilgilendirme programları ülkelerin uyguladıkları aile ile ilgili önlemleri içeren sosyal kültürel politikalara örnek olarak gösterilebilir.
Aile kurumuna yönelik devletler tarafından yapılan tüm yardımlar ve vergilendirmede sağlanan kolaylıklar ülkelerin aile kurumuyla ilgili gelir politikalarını oluşturur. Gelir politikası çocuk bakım yardımı gibi tüm nüfusa uygulanabilecek yardımları içerdiği gibi, özellikle düşük gelirli ailelere yönelik eğitim desteği gibi yardımları da içerir.
Aile politikasının en önemli kollarından biri de çalışma düzeni ve bakım politikasıdır. Özellikle gebe ve çocuklu kadınların iş yaşamına katılımını ve çocukların bakımını düzenleyen politikalar bu kapsam altında değerlendirilir.
Çocuklar aile kurumunun vazgeçilmez öğeleridir. Bu bakımdan ülkeler ailelere çocuk yetiştirme desteği sağlayabilirler. Genel olarak çocuklar için ailelere ülkeler tarafından sunulan yetiştirme desteği aile politikasının çocuk refahı bölümünü oluşturur.
Sosyal güvenlik ve aile kurumu arasında nasıl bir dinamik vardır?
Sosyal güvenlik kavramı, bireyin yaşam mücadelesinde yarın endişesini azaltan ve bireyin sosyal ve ekonomik alanlarda asgari bir güvenceye sahip olmasını amaçlayan kurumsal bir yapıdır. Bu yapı, aile kurumu ile ilgili düzenlemelerde de öncelikli bir role sahiptir. Aile kurumunda ve yapısında ortaya çıkan değişimler ülkelerin sosyal güvenlik politikalarını da oldukça yakından etkiler.
Çocuk hakları hangi başlıklar altında değerlendirilir?
Çocuk haklarını refah hakları, çocukları korumaya yönelik haklar ve çocuklara özerklik sağlamaya çalışan haklar olarak değerlendirebiliriz. Çocukların refah hakları beslenme, eğitim, barınma, sağlık gereksinimlerini kapsarken, çocukların korunma hakları onları ilgisizlik, ihmal ve şiddetten korumaya yöneliktir. Çocukların özerklik hakları ise çocukluk dönemi bitmeden önce kendileri ile ilgili konularda daha fazla bağımsız olabilmeyi kapsar. Tanımlanan refah, korunma ve özerklik hakları bir bütün halinde uygulandığında aile kurumunun ve dolayısıyla toplumun gelişmişlik düzeyini artırır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin genel ilkeleri nelerdir
• Her çocuk yaşama hakkına sahiptir.
• Her çocuk vatandaşlık statüsü kazanmalıdır.
• Çocukların kimliğini ve ismini koruma hakları vardır.
• Çocukların ebeveynleri ayrımcılığa tabi tutulamaz.
• Çocuk kendini ifade etme ve düşüncesini özgürce açıklama hakkına sahiptir.
• Çocuğun özel yaşantısına müdahale edilemez.
• Her çocuğun sosyal güvenlik hakkı vardır.
• Çocuk din, vicdan ve düşünce özgürlüğüne sahiptir.
• Çocukların dinlenme, oyun, eğlence hakkı vardır.
• Çocuğun kültürel kimliğine ve diline saygılı olunmalıdır.
• Çocuklar ekonomik sömürüye karşı korunmalıdır.
• Çocuklar cinsel istismara karşı korunmalıdır.
• Çocuklar zararlı maddelerden korunmalıdır.
Çocukların eğitimi temel alınarak yapılan aile yardımlarında toplum ve ailenin etkisi açısından ülkeler için sayılabilecek göstergeler nelerdir?
Özellikle eğitim konusu çocuklarla ilgili düzenlenmesi gereken en önemli alanlardan biridir. Devlet kurumları, aile kurumunun güncel sosyal ve ekonomik gelişmişlik düzeyine çıkabilmesi için, çocukların uygun eğitimi almasını sağlamalıdır. Çocukların eğitimi temel alınarak yapılan aile yardımlarında toplum ve ailenin etkisi açısından ülkeler için aşağıdaki göstergeler oldukça önemlidir:
• Yetersiz ve düzensiz bakımın çocuğun geleceği üzerindeki olumsuz etkileri konusunda artan bilinç,
• Eğitimi insana bir yatırım olarak gören yaklaşım,
• Aile içerisinde, eşlerin iş yükü dağılımını sorgulayan anlayış,
• Cinsiyet ayrımcılığı ve çocukların sosyal dışlanmaya maruz kalması gibi eşitsiz uygulamalara yönelik artan farkındalık,
• Çocuk hakları alanındaki uluslararası örgütlere artan katılım.
UNICEF’in‚ Zengin Ülkelerde Çocuk Yoksulluğu raporuna göre çocuk yoksulluğu düzeyini belirleyen en önemli etkenler nelerdir
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından yayınlanan‚ Zengin Ülkelerde Çocuk Yoksulluğu raporu, yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısının Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye devletlerden on yedisinde artmış olduğunu göstermektedir. Rapora göre, çocuk yoksulluğu düzeyini belirleyen en önemli üç etken;
• Anne-babaların yaşı, eğitim düzeyleri, aile başına düşen çocuk sayısı ve yalnız ebeveynlik gibi sosyal ve ailevi değişiklikler,
• Ekonomik güçlükler, teknolojide gelişmeler, az ücretli işler ve küreselleşme gibi işgücü piyasası faktörleri,
• Hükümetlerin politika ve harcama önceliklerindeki değişikliklerdir.
Aile kurma ile ilgili oranlarda yıllar içinde nasıl bir değişiklik söz konusudur?
Her ülkede bazı farklılıklar olmasına rağmen temel olarak aile politikaları evlilik ve çocuk sahibi olmayı destekleme, doğum ve doğum sonrası izinler, ebeveyn ve çocuk yardımı, eğitim desteği, aile danışmanlık ve sağlık desteği ve rehberlik alanlarına dayanmaktadır.
Ülkelerin almaya çalıştığı önlemlere rağmen evlenme ve dolayısıyla aile kurma ile ilgili oranlarda yıllar içinde ortaya çıkan düşme eğilimi de oldukça önemli bir konudur. Almanya’da evlenme oranı 1960’da binde 9.5 iken 2010’lu yıllarda binde 5’e gerilemiştir. Evlenme yaşındaki artış da ayrıca dikkat çekicidir. Ayrıca boşanma oranlarında iki binli yıllardan itibaren ciddi bir artış söz konusudur. Aile kurabilenler ailelerinin devamını sağlama konusunda önemli derecede zorluk çekmektedirler. Gelişmiş ülkeler arasında bulunan İskandinav Ülkeleri ve İngiltere’de boşanma oranları %40’lara ulaşmıştır. Bu durum tek ebeveynli ailelerin artışıyla sonuçlanmaktadır. Tek ebeveynli ailelere ise ülkeler daha farklı destek sistemleri geliştirmelidirler. Ülkelerin aile kurumunu desteği yalnızca belirli koşullar içinde özel ve geçici bir destek olarak kalmamalı, aynı zamanda ailelerin normalde olması gereken yaşam standartlarını korumaya ve hatta geliştirmeye yönelik planlanmalıdır.
Türkiye uygulanan aile politikaları bakımından hangi gruba dâhildir?
Her ülke kendi dinamikleri içinde farklı aile politikaları uygular. Bazı Avrupa ülkelerinde açık aile politikaları uygulanırken bazılarında daha kapalı aile politikalarının uygulandığı bilinmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi de uygulanan aile politikasının belirlenmesinde oldukça önemlidir. Türkiye hem coğrafi hem de politik özellikleri açısından uygulanan aile politikaları bakımından Akdeniz ülkeler grubuna dâhildir. Akdeniz ülkeleri yakın zamana kadar diğer Avrupa ülkelerine göre tarımsal faaliyetlerin daha yoğun olduğu, aile kurumunun da bu açıdan devletin refahı için öncelikli olduğu ülkelerdir. Akdeniz ülkelerinde son yıllarda görülen hızlı kentleşme aile kurumunda etkili olsa da akraba ve komşuluk ilişkileri yine de önemini korumaktadır. Aile ve yakın çevresi Akdeniz ülkelerinde sosyal uygulamalarda oldukça önemli bir alanı kapsar.
Türkiye’de kadın istihdam oranları ne düzeydedir?
İngiltere, Hollanda ve İskandinav ülkelerine göre hem nüfus, hem de kadın başına düşen ortalama çocuk sayısının daha yüksek olduğu ülkemizde, kadınların işgücüne katılma oranı son on yılda % 23,6’dan % 33,4’e ulaşmıştır. Artan kadın istihdam oranlarının aile refahını yükseltici etkisi bulunmaktadır. Ancak yine de Türkiye’de kadın istihdam oranları Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin oldukça gerisindedir.
Türkiye’deki aile yapısı nasıldır
Türkiye’deki aile yapısını geleneksel özelliklerini koruyan modern- geleneksel bir yapı olarak tanımlayabiliriz. Bu yapı geleneksel özellikleriyle sıcak, samimi, destekleyici ve dayanışmayı öne çıkartan bir yapıdır. Diğer taraftan sosyo-ekonomik koşulların ve kadının değişen statüsünün etkisiyle aile içi rollerin değişimi, daha eşitlikçi bir yaklaşımla otoritenin aile üyeleri arasındaki paylaşımında ortaya çıkan sorunlar, ülke toplumu açısından ele alınması gereken iletişimsizlik, çatışma, ilgisizlik, yalnızlaşma, şiddet gibi önemli sorunları içermektedir.
Avrupa Sosyal Şartı ile tanımlanan ve güvence altına alınan aile ile ilgili temel haklar nelerdir?
Avrupa Sosyal Şartı ile tanımlanan ve güvence altına alınan aile ile ilgili temel haklar şunlardır:
• Çalışma hakkı,
• Adil çalışma koşulları hakkı,
• Güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları hakkı,
• Adil bir ücret hakkı,
• Çocukların ve gençlerin korunma hakkı,
• Çalışan kadınların korunma hakkı,
• Mesleğe yöneltme hakkı,
• Mesleki eğitim hakkı,
• Sağlığın korunması hakkı,
• Sosyal güvenlik hakkı,
• Sağlık ve sosyal yardım hakkı,
• Sosyal refah hizmetlerinden yararlanma hakkı,
• Ailenin sosyal, yasal ve ekonomik korunma hakkı,
• Çocukların ve gençlerin sosyal, yasal ve ekonomik korunma hakkı,
• Çalışan göçmenlerin ve ailelerinin korunma ve yardım hakkı,
• İstihdam ve meslek konularında cinsiyete dayalı ayrım yapılmaksızın fırsat eşitliği ve eşit muamele görme hakkı.
2011 yılında aile ile ilgili kurumlarda nasıl bir değişiklik olmuştur?
Daha önceleri ülkemizde aile ile ilgili hizmetler ya Başbakanlık’a ya da Devlet Bakanlığı’na bağlı olarak devam ettirilmekteyken, 2011 yılında Aile ve Sosyal politikalar Bakanlığı kurulmuştur. Oluşan kurumsal yapı ile Aile ve Sosyal Araştırmalar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Kadının Statüsü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlükleri, Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü kapatılarak bakanlık genel müdürlüklerine dönüştürülmüştür.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın misyonu nedir?
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı misyonunu “Birey, aile ve toplum refahını artırmak amacıyla dezavantajlı kesimler öncelikli olmak üzere tüm toplumu hedefleyen katılımcı anlayışla, adil ve arz odaklı bütüncül sosyal politikalar üretmek, uygulamak ve izlemek” olarak tanımlamıştır.
Kadına yönelik şiddet tanımı hangi başlıklar altında toplanır?
Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel olarak değil, cinsel, ruhsal ve ekonomik şiddet olarak da görülmektedir.
Kadınları kontrol etmek amacıyla kullanılan tartaklama, fiziksel saldırı, dövme, tokat atma, ateşli silah ya da kesici- delici aletle yaralama, ölüme yol açma kadına yönelik fiziksel şiddet olarak tanımlanır.
Kadınlara karşı güç kullanarak cinsel ilişkiye ya da istemediği cinsel davranışları yapmaya zorlama, kadınlara cinsel bir nesne gibi davranma, tecavüz gibi davranışlar kadına yönelik cinsel şiddeti tanımlar.
Duygusal gereksinimlerin baskı uygulayarak istismar edilmesi, sevgi ilgi, onay gibi ruhsal gereksinimlerin göz ardı edilmesi, başkalarının yanında küçük düşürme, aile ve arkadaşlarıyla görüşmesinin engellenmesi, telefonla taciz, işyerinde taciz ve takip etme kadına yönelik ruhsal şiddet olarak tanımlanır.
Kadının çalışmasına engel olunması, istemediği işlerde çalışmaya zorlanması, parasına ve banka kartlarından el çektirilmesi, aile içi mülkiyetin ve kazanımların erkeğin iradesinde olması, kadının aile gelirinden daha az yararlanması kadına yönelik ekonomik şiddeti oluşturur.