Çağdaş Türk Romanı Dersi 1. Ünite Sorularla Öğrenelim
Tarihi Roman Kavramı Ve 1950 Sonrası Türk Edebiyatında Tarihsel Roman
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Tarihi roman nasıl ortaya çıkar?
Tarihi roman yaşandığı kabul edilen olaylarla, yazarın kurgu dünyasının birleşimi sonucunda meydana gelir.
Tarih Bilimcisi ne yapar?
Geçmişin kaydedilmeye değer yönlerini ortaya koyar ve insanları geçmişlerini tanımaları yönünde bilgilendirir.
Tarihi roman yazarı nasıl çalışır?
Tarihsel olmayan insan eylemlerini hayal dünyasında canlandırır. Romanlarında kurguyu oluşturur. Yapılan işte insani boyutu ön plana çıkarır.
Tarihi roman yazarı ve tarihçi arasında hangi konularda benzerlik görülür?
Yorum, fiksiyon ve değerlendirme konusunda benzerlik vardır.
İlk tarihi romanı kim yazmıştır?
Walter Scott.
İlk tarihi romanın ismi nedir?
Waverley.
İlk tarihi romanı ne zaman yazılmıştır ve konusu nedir?
1814 yılında yazılan romanın konusu İskoçya tarihindeki 1745 Jakoben Ayaklanmasıdır.
Tarih ve Roman’ın ortaya çıkışındaki nedenler nelerdir?
Tarih, belgelerin ve daha önce yazılmış tarihlerin ışığında, günün getirdiklerinin de hesaba katılarak yorumlanması sonucunda ortaya çıkar. Roman ise, tarihsel gerçekliğin romancının muhayyilesinde yeniden, herhangi bir kurala bağlı kalmaksızın, tarihsel önem göz önünde tutulmaksızın kurgulanması sonucunda oluşur.
Türk edebiyatında ilk tarihsel roman yazarı kimdir?
Ahmet Mithat.
Ahmet Mithat’ın tarihi roman türünde yazdığı eserleri nelerdir?
Yeniçeriler, Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar, Musullu Süleyman, Ahmet Metin ve Şirzad.
Tarihî bilinçli olarak işleyen ilk tarihi romanımız nedir ve yazarı kimdir?
Namık Kemal’in yazdığı Cezmi isimli roman tarihi bilinçli olarak işleyen ilk tarihi romanımındır.
Cumhuriyete kadar neşredilen tarihî romanlarda yazarlar hangi konuları ön plana çıkarmıştır?
Geçmişin şanlı devrelerine giderek hem milli uyanışı gerçekleştirmeye, hem de mensubu olduğu topluma tarih bilinci aşılamaya çalıştıkları için onların yıkılan maneviyatlarını ve cesaretlerini sağlamlaştırmaya gayret etmişlerdir.
1920-1960 dönemi Türk romanında tarih konusunu işleyen romanların özelliği nedir?
Bu devrin romanları popüler niteliği olan halk romanlarıdır.
Cumhuriyet yıllarında yazılan tarihî romanlarda yazarlar hangi konuları ön plana çıkarmıştır?
Ulusal tarih bilincinin uyandığı bu dönemde Türkçülüğün kökenlerine ve Türk tarihine karşı duyulan ilgi daha da armış ve konular bu alana yönelmiştir.
Popüler tarih romanları hangi konular ekseninde yazılmıştır?
İslamiyet öncesi Türk tarihî, Türk-İslam tarihi, Osmanlı tarihi, Türkler ve ilişki kurduğu ülkeler, padişahlar, harem ve kadın sultanlar, Türk tarihinin önemli zaferleri ve savaşları, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya ve Çanakkale Savaşı gibi Türk tarihinin hemen her dönemini etkisi altına alan konularda yazılmışlardır.
Popüler tarih romanı yazan ünlü romancılar kimlerdir?
Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nizamettin Nazif (Tepedelenlioğlu), Turhan Tan, Vâlâ Nurettin, Fazlı Necip, İskender Fahrettin, Peyami Safa, Sami Karayel, Hayrettin Ziya, Kemalettin Şükrü, Enver Behnan Şapolyo, Kadircan Kaflı, Ziya Şakir, Ilgaz-Vahap Nevruzhan, Safiye Erol, Nihal Atsız, Feridun Fazıl Tülbentçi, Zuhuri Danışman, Ratip Tahir, Turhan Tan, Reşat Ekrem Koçu, Murat Sertoğlu, Ragıp Şevki Yeşim’dir.
1960 sonrasında tarihsel roman türünde eser veren ünlü romancı kimdir?
Mustafa Necati Sepetçioğlu’dur.
1960 sonrasında eser vermiş olan hangi yazarlar eserlerinde Osmanlı tarihinin kahramanlıkları ana tema olarak işlenmiştir?
Bekir Büyükarkın, Oğuz Özdeş, Yavuz Bahadıroğlu, Ahmet Yılmaz Boyunağa, Suzan Sözen, Zuhuri Danışman, Murat Sertoğlu.
1980 sonrası dönemde çağının tanığı olarak yaşadığı devirdeki tarihsel olayları romanlaştıran yazarlarımız kimlerdir?
Samim Kocagöz, Attila İlhan, Vedat Türkali, Tarık Buğra, Yılmaz Karakoyunlu, Nesrin Turhallı, Ahmet Kekeç, Ayşe Kulin, Ali Arslan’dır.
Türk Edebiyatında tarihi romanlar hangi çerçeve içerisinde değerlendirilmiştir?
İki çerçeve içerisinde değerlendirilen olayların birincisinde romancı elde ettiği bilgi ve belge birikimiyle uzak geçmişi yeniden kurgular, görmediği tarihsel olayları romana has kurgu içerisinde dikkatlere sunar. İkincisinde ise romancının yaşadığı dönemi, çağını anlatması gündemdedir.
Uzak dönemleri anlatıldığı tarihsel romanların ana teması nedir ve en önemli eserleri kim kaleme almıştır?
Bu romanlarda konu olarak Osmanlı dönemi işlenmiştir, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunu anlatan Kemal Tahir’in Devlet Ana, Tarık Buğra’nın Osmancık, Yavuz Bahadıroğlu’nun Merhaba Söğüt romanları, farklı çerçevelerde Türk tarihinin bilinmeyen bir dönemini aydınlatması açısından önemlidir.
Safiye Erol’un en meşhur romanının ismi nedir?
Safiye Erol’un en meşhur romanının ismi Ciğerdelen’dir.
Safiye Erol’un Ciğerdelen romanını Sema Uğurcan nasıl değerlendirmiştir?
Sema Uğurcan’a göre; hikayeler, Osmanlı’nın toprak olarak en genişlediği, o genişliği muhafaza etmek için kendini en zorladığı dönemi anlatmaktadır. Kahraman olmayana hayat hakkı tanınmadığı devir ve yerde, bütün erkekler kaleyi korurken şehit düşer. Sosyal sorumluluğun ciğeri deldiği zamanlarda, aşk geri plâna itilir. Bu kadar kan ve canın bedeli olan kalenin elden çıkması, kahramanların da, okuyucunun da ciğerini deler. Kale kaybedildikten yaklaşık 250 sene sonra kader, Cangüzel ile Turhan’ı birleştirir. Onlar için ‘ciğerdelen’; dün ile bugünü birleştirmek, millî kültürün kendilerine kattığı değerli mayayı keşfetmek, o mayayla artık sınırları daralmış vatana hizmet etmektir.
Kemal Tahir’in ünlü romanının adı nedir?
Devlet Ana.
Kemal Tahir’in tarihi romanda işleme yöntemi nasıldır?
Türk tarihinin geçirdiği sosyal değişimleri işler. Bu çerçevede de tarihi kullanır.
Kemal Tahir batı ve batılılaşmayı nasıl değerlendirir?
Osmanlı’nın kuruluş yıllarından itibaren Türk tarihini incelerken, Batıdan tarih, kanunlar, inançlar, iktisadî ve sosyal hayat bakımından farklı bir yapıda olduğumuzu, kendimize özgü bir tarihimiz olduğunu savunur.
Kemal Tahir’in Devlet Ana kitabında doğu ve batı hangi temelde karşılaştırılır?
Devlet Ana, tam manasıyla, Batı’nın bireyciliğine karşı Türk kimliğini ortaya koyan bir roman özelliğiyle karşımıza çıkar.
Kemal Tahir Devlet Ana kitabında Türk ruhunu ve Osmanlı’nın yapısını nasıl anlatmıştır?
Devlet Ana’da, Türk ruhunu, Osmanlı Devleti’nin kuruluş şartlarına bağlı kalarak aramış ve anlatmıştır. O; Osmanlı’yı, Batı’nın aştığı iktisadi aşamaları geçirmemiş; dolayısıyla devlet ve toplum düzeni, ahlâk yapısı olarak yozlaşmamış sınıfsız bir toplum ve bu toplumun tüm sorumluluğunu yüklenmiş bir devlet olarak anlatmıştır. Ona göre, feodalite Batı’ya özgüdür ve merkezi devlet, sınıfsız toplum olgularını yaşayan Doğu’da hiçbir zaman gelişme ortamı bulamamıştır.
Devlet Ana romanı Türk edebiyatında nasıl bir yere sahiptir?
Kemal Tahir, Devlet Ana’da Türk milletinin - Osmanlı’dan gelen- devlet kurucu ve yaşatıcı dehasının günümüzde de var olduğunu, Türk kimliğine yönelmek için Osmanlının ilk dönemlerine bakmanın zorunluluğuna dikkat çekmiştir. Denilebilir ki Devlet Ana, tam manasıyla, Batı’nın bireyciliğine karşı Türk kimliğini ortaya koyan bir roman özelliğiyle karşımıza çıkar. Hıristiyan Batı’da soylular, köylüler (köleler) vardır. Soylular, köleler üzerinde her türlü hakka sahiptir. Osmanlı’da ise sosyal sınıflar yoktur. Bu bakımdan herkes devlete bağlıdır. Kemal Tahir özellikle tarihsel perspektifte bu vurguyu yapar. Kemal Tahir, romanını, öncelikle bir cinayet vakası üzerine kurar. Ancak diğer yandan Türklerin devlet kurmaktaki yeteneklerini sergiler.
Devlet Ana romanında Osmanlı İmparatorluğunun üretim tarzı nasıl anlatılır?
Osmanlı toplumun köylüler Allah’a ait, padişahın yeryüzünde koruduğu toprağı eker, biçer, devlete bir miktar vergi verir. Bu bireyin üretimdeki hürriyetidir.
Tarihsel romanlarımızda hangi dönemler konu olarak çok işlenmiştir?
İttihat ve Terakki, Mütareke, Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı dönemleri tarihsel romanlarımızda sıklıkla işlenen konulardır.
1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarını romanlarında anlatan yazarlarımız kimlerdir?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nahit Sırrı Örik, Mithat Cemal Kuntay bu dönemleri romanlarında işleyen yazarlarımızdandır.
Millî Mücadele yıllarında çocuk olan yazarlarımız kimlerdir ve romanlarını nasıl yazmışlardır?
Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Samim Kocagöz bahsedilen dönemde çocuk olan yazarlarımızdır ve eserlerini ailelerinin yaşadıkları, çocuk gözüyle tanıklık ettikleri ve duyduklarından yola çıkarak kurgulamışlardır.
Belgeler ışığında Millî Mücadele yıllarını kurgulayan yazarlarımız kimlerdir?
Atilla İlhan ve Ayşe Kulin’dir.
Cumhuriyet dönemi romancılarının İttihat ve Terakki, Mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı yıllarını romanlarında sıklıkla işlemelerinin nedeni nedir?
Bu yıllarda yaşananlar, toplumumuzun var olma sürecidir. Bu bakımdan Cumhuriyet dönemi romancılarının büyük bir bölümü bu dönemi romanlarında sorgulamıştır.
Millî Mücadele dönemini sadece ulusçu bir dikkatle ele alan romancılarımız kimlerdir?
Azmiye Hami Güven, General Hamdi Günay, Recai Sanay, Oğuz Özdeş, Fikret Arıt, İskender Ohri, Barbaros Baykara, Ümit Kaftancıoğlu, İbrahim Ethem Aladağ, Tahir Kutsi Makal, Osman Korkut Akol, Yusuf Ziya Bahadınlı, Yusuf Ateş, Bekir Eliçin, İbrahim Atmaca, İbrahim Ethem Aladağ.
Milli Mücadele dönemini ve Mütareke dönemi İstanbul’unu anı-roman şeklinde yansıtan eserler ve bu eserlerin yazarları kimlerdir?
Hasan İzzettin Dinamo (Kutsal İsyan I. II. III.- 1966-1968 -Millî Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikayesi I, II, III adıyla-, Ateş Yılları 1968, Savaş ve Açlar/1969, Kutsal Barış I-VII, 1972-1976, Öksüz Musa-1973, Musa’nın Mahpushanesi-1974, Koyun Baba-1976, Musa’nın Gecekondusu-1976, Açlık-1982, Türk Kelebeği- 1981, Adalet Sıtması-1983, Anadolu’da Bir Yunan Askeri- 1988), Bekir Büyükarkın (Bozkırda Sabah/1969), Ahmet Hamdi Tanpınar (Sahnenin Dışındakiler/1972), Haydar Berköz (İkinci Ergenekon/1965), Ayşe Kulin (Veda-Esir Şehirde Bir Konak/2002).
Millî Mücadeleyi anlatan romanlardaki çatışma nedir?
Bu romanlarda iki tür çatışma vardır. Bunlardan birincisi işgal güçleri ile yurtsever insanlarımızın mücadelesi şeklindedir. İşgal güçleri Anadolu’yu ve İstanbul’u paylaşma amacıyla işgal eden Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan kuvvetleridir. Bunlar emperyalist güç olarak da tanımlanmaktadır. İkinci çatışma da millî değerlerinden kopan aydınlar ile Anadolu’ya yönelip kurtuluş mücadelesine karar vermiş olanlar arasındadır.
Nahit Sırrı Örik’in Abdülhamit Düşerken isimli romanının konusu nedir?
Bu romanda II. Abdülhamit döneminin son yılları ile İttihat ve Terakki’nin ilk yılları konu edilmiştir. II. Abdülhamit dönemini öncesi ve sonrasıyla sorgulayan roman; dönemin paşalarından birinin kızı ve İttihat Terakki’nin hırsına yenik düşmüş bir subayın ilişkileri çevresinde kurgulanmaktadır.
Sevim Kantarcıoğlu Abdülhamit Düşerken isimli romanı nasıl tanımlar?
Kantarcıoğlu, romanın 1908 -1909 arasındaki bir dönemi incelediğini ve özellikle ahlaki çöküntüyü vurguladığını, bu çerçevede Abdülhamit’i, İttihat ve Terakki’yi yorumladığını belirtir. Abdülhamit Düşerken’i saf bir tarihi roman olarak tanımlar.
Nahit Sırrı Örik’in ünlü romanının adı nedir?
Abdülhamit Düşerken.
Nahit Sıtkı Örik’in kaleme aldığı Abdülhamit Düşerken Romanı hangi tarih aralığını kapsar?
10 Temmuz 1908-31 Mart 1909.
Nahit Sırrı Örik’in Abdülhamit Düşerken kitabında konu nasıl işlenmiştir?
Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hazırlayan sosyal, politik ve kurumsal nedenleri bir aşk kurgusu çevresinde irdelemektedir. Yazar, bu döneme ait düşüncelerini ve dönemin tarihsel olaylarını ortaya koyarken, roman kişilerinin hareketlerinin arkasındaki psikolojik ve sosyolojik nedenleri, çıkar kaygılarını, endişelerini de dikkatlere sunar; kişilerin davranışlarını yönlendirirken değerleri duyma noktasındaki çelişkilerini sergiler. Bir bakıma, söylemek istediklerini, kişilerin bu iç tahlillerinin arkasından aksettirir.
Fethi Naci, Nahit Sırrı Örik’in Abdülhamit Düşerken kitabını ve yazarını nasıl değerlendirmiştir?
Nahit Sırrı Örik’in tutumu, İkinci Meşrutiyet’ten, İttihat ve Terakki’den, Sultan Hamit’ten söz açan öteki romancıların tutumuna hiç mi hiç benzemiyor. İttihat ve Terakki’nin zorbalığına karşı çıkıyorlardı ama hiçbirinin aklından 31 Mart’ı sevimli göstermek ya da Sultan Hamid’i tutmak geçmiyordu; oysa Sultan Hamid’in kafası da gönlü de Sultan Hamit’ten yanadır.
Nahit Sırrı Örek’in Abdülhamit Düşerken romanında II. Abdülhamit nasıl değerlendirilir?
Yazarın Abdülhamit’i desteklemek gibi bir düşüncesi yoktur. Sultan Abdülhamit’in çevresinde güvenebileceği kimsenin bulunmadığı, güçlü ancak yalnız bir insan olduğu, dönemi anlatan bütün romanların ortak görüşüdür. Nahit Sırrı, II. Abdülhamit’in, Hareket Ordusu’nun durdurulması konusunda Şefik’in getirdiği teklif karşısındaki tavrını da, millî duyarlılıktan değil, kan dökülmesini istememesiyle ve Şefik’e tam olarak güvenmemesi olarak tanımlamaktadır. Yazarın çoğu kez, koca imparatorun düştüğü durumun acı verici olduğunu, hangi tip insanların elinde oyuncak olduğunu sunarak anlatmaya çalıştığını da söyleyebiliriz.
Tarık Buğra’nın yayımlanan ikinci kitabının ismi nedir ve hangi yıl nerede yayımlanmıştır?
Küçük Ağa isimli roman 1963 yılında İstanbul’da yayımlanmıştır.
Küçük Ağa isimli romanın kurgusu ne üzerinedir?
Millî Mücadele yıllarının Kuvayı Milliye’nin oluşumundan Çerkez Ethem birliklerinin bozguna uğratılması arasındaki dönem romanın kurgusunu oluşturur.
Küçük Ağa romanın kahramanları kimlerdir?
İstanbullu Hoca, Çolak Salih, Reis Bey, Doktor Haydar ve Ali Emmi karakterleri halktan insanlardır ve roman, halk hareket noktası kurgulanarak yazılmıştır. Küçük Ağa romanı dikkatle okunduğunda görülecektir ki kurguda yer alan şahısların tümü, Milli Mücadele yıllarının birer unsurunu simgelemektedirler.
Taner Timur, Küçük Ağa romanının çok okunmasının nedenini neye bağlar?
Taner Timur, Küçük Ağa’nın Milli Mücadele yıllarına Türk-İslam sentezi perspektifinden yaklaştığını, bu nedenle de 12 Eylül sonrasında çok okunduğunu belirtir.
Atila İlhan’ın 1981 yılında yayımlanan romanının ismi nedir?
Dersaadet’te Sabah Ezanları.
Dersaadet’te Sabah Ezanları isimli romanın kurgusu ne üzerinedir?
Attila İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları romanını tarih kurgusu içerisinde kaleme almış, yakın dönem Türk tarihinin belirli bir sürecini yansıtmaya çalışmıştır. Roman, 1909’dan İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden hemen sonrasına, Millî Mücadele’nin Anadolu’da güç kazandığı döneme kadar (1920) olan bir süreci işler. Dersaadet’te Sabah Ezanları isminden de anlaşılacağı gibi, Millî Mücadele yıllarına, İstanbul’u merkeze alarak bakmaktadır.
Attilâ İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları romanındaki Neveser’in babası Alaman Ziya karakteriyle hangi konuyu işlemiştir?
Romanda, Almanlarla iktisadi ve teknolojik yardımlaşmanın boyutları Alaman Ziya aracılığıyla anlatılmaktadır. II. Abdülhamit döneminde Osmanlı İmparatorluğunun neredeyse bütün ticari ilişkileri Almanya ile kurulmaktadır. Attilâ İlhan burada, bir bakıma, I. Dünya Savaşının nedenlerini bir başka noktada açıklamakta, asıl fırtınanın İngiltere, Fransa gibi ülkelerle Almanya arasında koptuğunu, Osmanlı’nın paylaşılması noktasında yaşandığını sezdirmektedir.
Dersaadet’te Sabah Ezanları romanı İstanbul’un dışında hangi şehirlerde geçmektedir?
Selanik, Paris ve İzmir şehirleri de romanın içerisinde kendisine bir yer bulur.
Edward Hallett Carr’a göre tarih ne anlama gelmektedir?
Edward Hallett Carr, “Tarih nedir?” sorusunu şöyle cevaplandırır: “Tarih, tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalogdur.”
İlk tarihi roman örneği hangisidir?
İlk tarihî roman örneğini Walter Scott’un kaleme aldığı kabul edilir. Scott, İskoç halkına ait efsane ve halk hikâyelerini toplayarak kendi tarih bilgisiyle yoğurarak roman hâline getirmiştir. İlk tarihî roman örneği sayılan Waverley’de (1814) Walter Scott, gerçek bir olayın içersine fictif yapıda bir metin yerleştirmiştir. Romanın konusu, İskoçya tarihindeki 1745 Jakoben Ayaklanması’dır.
Nedim Gürsel’in tarihi roman anlatım özellikleri nelerdir?
Postmodern anlatım tarzını deneyen Nedim Gürsel’in Boğazkesen/Fatih’in Romanı’nda bugün ve geçmiş iki çizgi hâlinde birlikte sunulmuştur. Burada anlatıcı durumundaki “ben”, 12 Eylül 1980 sonrasında Boğaziçi’ndeki terk edilmiş bir yalıda oturmakta ve Fatih Dönemi ile İstanbul’un Fethi’ni anlatan bir roman kaleme almaktadır. Binalar ve tarihsel mekânlar “ben”i tarihin içine sürüklemektedir.
Tarık Buğra’nın Osmancık, Halide Edip Adıvar’ın Ateşten Gömlek, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler romanlarının ortak özellikleri nelerdir?
Kemal Tahir’in Devlet Ana, Yorgun Savaşçı; Tarık Buğra’nın Osmancık, Küçük Ağa; Halide Edip’in Ateşten Gömlek; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler gibi romanlarında, bugünün varlığı, yazarın biyografik bilgisi, eserdeki dil özellikleri ve zamana dayalı anlatım özellikleri dışında fazlaca hissedilmez.
Karşı olgusal (counter factual) ne anlama gelmektedir?
Romancının tarihsel bilgiyi yorumlamasında hiçbir sınır yoktur. Konu aldığı zamana ait sıradan bir insanın yaşadığı devri değerlendirmesini sunabileceği gibi, savaşların ve siyasi olayların görüntüsünü de nakledebilir. Hatta tarihsel gerçekliği istediği tarzda değiştirebilir. Buna “counter factual” (karşı olgusal) denilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Söğüt dışına hiç çıkamaması, Osmanlı’nın Viyana’yı fethetmesi gibi.
Hülya Argunşah’a göre tarihçi ile roman yazarı arasındaki fark nedir?
Hülya Argunşah’a göre roman, kurmaca esasına dayalı bir edebî türdür. Yaratıcılık konusunda sanatın bir kolu olan edebiyatın bütününde olduğu gibi romanda da yaratma ve yeniden inşa sayesinde mevcut malzeme değişerek yeniden kurgulanır. Sanatçının kültürü dünya görüşü ve psikolojisinin yönlendirmeleriyle şekillenerek yeni bir bütün hâlini alır. Halbuki tarih, şahsiliği temel bir özellik hatta ayrıcalık olarak kabul eden sanatın aksine tarafsızlık ilkesine bağlı kalmak zorundadır. Sebepleri ve sonuçlarıyla açıklanabilir olmalıdır. Tarihçi, ideolojisi ve eğitimi gibi sebeplerle ne kadar yorum hakkına sahipse de bu yorumları kabul edilebilir, geçerli belgelerle ispat etmek zorundadır. Belgeler üzerinde gerçek dışı yorumlar yapmak hakkına sahip değildir. Kendini fantezilerine kaptırmak hürriyeti ise hiç yoktur. Buna karşılık edebî eserin -burada romanın- temeli, yazarının yaratma kabiliyeti ve eserini işleyiş tarzıdır. Tarihî roman yazarı ise daha önce tarihçinin tespit ettiği hadiseyi bu özellikleri üzerinden yeniden işler/kurar. Ancak onun, bilimsel sonuçlara ve verilere bağlı kalma zorunluluğu yoktur. Buna karşılık o tarihî yorumlamak, canlandırmak hatta tarihin açıklayamadığı ya da sorumluluk alanı içerisinde olmayan bir takım boşlukları da hayal gücünün aracılığıyla doldurmak durumundadır sorumluluk alanı içerisinde olmayan bir takım boşlukları da hayal gücünün aracılığıyla doldurmak durumundadır.
Türk edebiyatında tarihi roman örnekleri ilk olarak kim tarafından kaleme alınmıştır?
Tarihî roman alanında ilk örnekleri Ahmet Mithat verir. Onun Yeniçeriler, Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar adlı eserleri ile Musullu Süleyman, Ahmet Metin ve Şirzâd romanları konu ve kahramanları bakımından bu türün ilk örnekleri olarak gösterilir.
Türk edebiyatında tarihi roman yazımı denildiğinde akla gelen isimlerden Namık Kemal’in en önemli özelliği nedir?
Namık Kemal’in Cezmi (1880) romanı, tarihi bilinçli olarak işleyen ilk tarihî romanımızdır. Namık Kemal, Cezmi’nin şahsında, 16.yy. da Osmanlı-İran-Kırım ilişkilerini, bir aşk-kıskançlık olayı çevresinde anlatmaya çalışmıştır. Romanında oğlunu tablolaştırmış, kendine göre Türk değerlerini betimlemiştir.
1920-1960 dönemi Türk romanın özellikleri nelerdir?
1920-1960 dönemi Türk romanında tarih konusunu işleyen romanların büyük bir çoğunluğu popüler nitelikteki halk romanlarıdır. Cumhuriyet’e kadar neşredilen tarihî romanlarda yazarlar, genellikle geçmişin şanlı devrelerine giderek hem millî uyanışı gerçekleştirmeye hem de mensubu olduğu topluma tarih bilinci aşılamaya çalışmışlar, onların yıkılan maneviyatlarını ve cesaretlerini sağlamlaştırmaya gayret etmişlerdir. Cumhuriyet yıllarına geldiğimizde temelde pek farklı bir durum söz konusu değildir. Ulusal tarih bilincinin uyandığı bu dönemde Türkçülüğün kökenlerine, Türk tarihine karşı duyulan ilgi daha da artar. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yapılanmalar yeni bir anlayışın kurulup geliştirilmesinde rol alıp elde edilen sonuçlar; şiir, tiyatro, roman gibi edebî türler aracılığıyla verilmeye çalışılır.
1920-1960 dönemi Türk romanın konu özellikleri nelerdir?
1920-1960 dönemi popüler tarih romanları, çokça ilgi görmüş, geniş halk kitleleri tarafından fazlaca benimsenmiştir. Popüler tarih romanları, tarih bilgisinin yanı sıra, aşk, serüven ve macera gibi unsurları roman kurgusuna katarak estetik ve sanat kaygılarını ikinci plana itmiş olsa bile, okurda tarih bilgisinin sevdirilmesi ve tarih bilincinin oluşturulması aşamasında çok önemli rol oynamıştır. Popüler tarih romanları, İslamiyet öncesi Türk tarihi, Türk-İslam tarihi, Osmanlı tarihi, Türkler ve ilişkide bulunduğu ülkeler (Bizans, Çin, İran vb), padişahlar, harem ve kadın sultanlar, Türk tarihinin önemli zaferleri ve savaşları, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya ve Çanakkale Savaşı gibi Türk tarihinin hemen her dönemini, yazarların dünya görüşleri ve birikimleri doğrultusunda konu olarak işlemişlerdir.
1960 sonrası tarihi roman yazımı denildiğinde akla gelen isimlerden Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun en önemli özelliği nedir?
1960 sonrasında da tarihsel romanın varlığı daha çok popüler tarih romanları çevresinde yürür. Bu dönemin tarihsel romanlarıyla en etkin ismi şüphesiz Mustafa Necati Sepetçioğlu’dur (Kilit-1971, Anahtar-1973, Kapı-1973, Konak-1974, Çatı-1974, Üçler-Yediler-Kırklar-1975, Bu Atlı Geçide Gider-1977, Karanlıkta Mum Işığı-1978, Darağacı-1979, Sabır-1980, Ebem Kuşağı-1989, Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu-1980, Gece Vaktinde Gündönümü-İstanbul’un Fethi-1980; Geçitteki Ülke-1980. Ve Çanakkale/Geldiler-1989, Ve Çanakkale/Gördüler-1989, Ve Çanakkale/Döndüler-1989/TYB 1980 Yılın Romanı Ödülü, Kutsal Mahpus-1990 Sabır Ağacı-1992, Benim Adım Yunus Emre-1994). Sepetçioğlu, eser listesinden de görülebileceği gibi, Türk tarihinin başlangıcından 20. yüzyılın başına kadar gelen süreci bir görev bilinciyle romanlaştırmıştır. Sepetçioğlu tarihsel romanlarında sadece tarihsel süreci aktarmaz, o sürecin özellikle manevi değerlerinin şekillenme macerasını işler. Bu Atlı Geçide Gider romanında Yıldırım Beyazıt Dönemi’ndeki Osmanlı toplumunun bağlandığı manevi değerler, Somuncu Baba’nın etrafında şekillenen eğitim ve bilime verilen değer vurgulanır.
Türk edebiyatında tarihi romanın 1980 sonrası gelişimi ne şekilde gerçekleşmiştir?
Tarihsel romanın etkin bir tarzda ortaya çıkışı 1980 sonrası dönemdir. 1980 sonrasında yalnız yakın dönem değil, Türk ve dünya tarihinin en bilinmeyen dönemlerine kadar gidilir. 1980 sonrası kuşaktan türe birer ikişer eserle katılan Gürsel Korat (Zaman Yeli/1994), felsefi derinliği olan romanlarıyla İhsan Oktay Anar (Puslu Kıtalar Atlası/1995, Kitabü’l Hiyel/1996, Efrasiyab’ın Hikâyeleri/1998), tarih ve fantezinin karışımı roman yazan Elif Şafak (Pinhan), Handan Öztürk (Yalnız Bebekler/1996), İstanbul’un fethini konu alan tek romanında hem Doğu’yu hem de Batı’yı Marksist bir dikkatle eleştiren Nedim Gürsel (Boğazkesen-Fatih’in Romanı/1995), Haldun Çubukçu (Yıldızsayan/1996), konusunu XVII. yüzyılda Osmanlı sarayında yaşanan olaylardan alan Zülfü Livaneli (Engereğin Gözündeki Kamaşma/1996), mitolojik unsurları ve halk öykülerini folklorik malzeme ile zenginleştirerek roman formu içinde okura sunan Yaşar Kemal (Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana/1998), geleneksel anlatı formlarını romana uyarlayan Nazan Bekiroğlu (Yusuf İle Züleyha/2000, İsimle Ateş Arasında/2002), İskender Pala (Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk/2003), Sadık Yalsızuçanlar (Gezgin/2004) (Gündüz, 2006) söz konusu dönemde eser vermemişlerdir. Bu romancıların eserlerinde hem anlatım tekniği bakımından farklılıklar hem de tarihe bakış açısında ilgi çekici yorumlar bulunmaktadır.
1980 dönemi Türk edebiyatında çağının tanığı olarak yaşadığı devirdeki tarihsel olayları romanlaştıran yazarlar ve eserleri nelerdir?
Yine bu dönem içerisinde çağının tanığı olarak yaşadığı devirdeki tarihsel olayları romanlaştıran yazarlarımız da vardır. Demokrat Partinin iktidar sürecini bu çerçevede romanlaştıran, bu dönemdeki siyasal olayları anlatan romanlar kaleme alınmıştır. Samim Kocagöz (İzmir’in İçinde), Attilâ İlhan (Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak), Vedat Türkali (Bir Gün Tek Başına), Tarık Buğra (Dönemeçte), Yılmaz Karakoyunlu (Yorgun Mayıs Kısrakları), Nesrin Turhan (İhtilalin Süvarisi), Ahmet Kekeç (Derin Roman), Ayşe Kulin (Gece Sesleri), Ali Arslan (Serçe-2) bu tarz romanlardır.
Osmanlı-İran savaşlarını konu edinen Cezmi’den sonra Türk edebiyatında tarih romanları ne şekilde ele alınmıştır?
Osmanlı-İran savaşlarını konu edinen Cezmi’den sonra Türk edebiyatında tarih romanları iki çerçevede kaleme alınmıştır. Bunlardan birincisinde romancı elde ettiği bilgi ve belge birikimiyle uzak geçmişi yeniden kurgular, görmediği tarihsel olayları romana has kurgu içerisinde dikkatlere sunar. İkincisinde ise romancının yaşadığı dönemi, çağını anlatması söz konusudur.
Safiye Erol’un en meşhur romanı hangisidir?
Ciğerdelen (1946), Safiye Erol’un en meşhur romanıdır. Romanda şimdiki zaman ile geçmişte meydana gelen tutkulu bir aşk etrafında, Türk romanının geleneksel temalarından Doğu-Batı çatışması işlenir.
Safiye Erol’un Ciğerdelen isimli romanının konusu ve önemi nedir?
Ciğerdelen (1946), Safiye Erol’un en meşhur romanıdır. Romanda şimdiki zaman ile geçmişte meydana gelen tutkulu bir aşk etrafında, Türk romanının geleneksel temalarından Doğu-Batı çatışması işlenir. Simdiki zaman, mimar Turhan Tuna’nın ağzından anlatılır. Geçmiş ise romanın kadın kahramanı Cangüzel’in yazdığı hikâyelerle 17. yüzyıla, Estergon Kalesi cengine kadar gider. Cangüzel’in yazdığı Sarı Sipahiler, Yedi Peçeli ve Ciğerdelen adlı üç hikâyede tarihsel bir olay anlatılır. Bu iki zamanı bir olayda karşı karşıya getirerek Safiye Erol’un tarih bilincini derinleştirmeye çalıştığı düşünülmektedir (Çelik, 2006). Ciğerdelen, 16. ve 17. yüzyıllarda Türklerin Rumeli’deki en son kalesinin adıdır. Yani stratejik noktadaki bir Türk üssüdür.
Kemal Tahir’in Türk edebiyat tarihi açısından önemi nedir?
Kemal Tahir romancı olarak Türk tarihinin geçirdiği sosyal değişimleri işler. Bu çerçevede de tarihi kullanır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecini Devlet Ana romanında, Ankara Savaşı (1402) dönemini de yarım kalmış Topal Kasırga’da işler. Kemal Tahir, Türk tarihi ve toplum düzenine ilişkin düşüncelerini Devlet Ana’da sistemli bir şekilde aktarır. Kemal Tahir’in Türk tarihine bakışında Osmanlı’nın yanında Batı ve Batılılaşma sorunu da vardır. Yazar, Osmanlı’nın kuruluş yıllarından itibaren Türk tarihini incelerken Batı’dan tarih, kanunlar, inançlar, iktisadi ve sosyal hayat bakımından farklı bir yapıda olduğumuzu, kendimize özgü bir tarihimiz olduğunu savunur. Batıcılık düşüncesine her zaman karşı olan Kemal Tahir, Türk toplumunun gerçeklerine eğilen bir yazarımızdır.
Kemal Tahir Devlet Ana isimli romanında Türk ruhunu nasıl anlatmıştır?
Kemal Tahir, Devlet Ana’da, Türk ruhunu, Osmanlı Devleti’nin kuruluş şartlarına bağlı kalarak aramış ve anlatmıştır. O; Osmanlı’yı, Batı’nın aştığı iktisadi aşamaları geçirmemiş; dolayısıyla devlet ve toplum düzeni, ahlak yapısı olarak yozlaşmamış sınıfsız bir toplum ve bu toplumun tüm sorumluluğunu yüklenmiş bir devlet olarak anlatmıştır. Ona göre, feodalite Batı’ya özgüdür ve merkezî devlet, sınıfsız toplum olgularını yaşayan Doğu’da hiçbir zaman gelişme ortamı bulamamıştır.
1908-1923 yıllarını konu alan romancılar kaç gruba ayrılmaktadır?
Tarihsel romanlarımızda İttihat ve Terakki, Mütareke ve Millî Mücadele dönemleri çokça işlenmiştir. 1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarını yaşayan yazarlar, kendi dönemlerinin tanıklığını yapmışlardır. İkinci grup ise Millî Mücadele yıllarında çocuk olan yazarlarımızdır. Bu yazarlar İttihat ve Terakki’nin iş başına geldiği dönemde doğmuş, Millî Mücadele yıllarına çocuk gözleriyle tanıklık etmiştir. Üçüncü grupta ise belgeler ışığında Millî Mücadele yıllarını kurgulayan yazarlarımız vardır. Bu gruptaki yazarlar, yazılanları ve belgeleri hareket noktası alarak geçmişi yorumlamışlardır.
1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup olan İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarını yaşayan yazarlar kimlerdir?
1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup İttihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarını yaşayan yazarlar, kendi dönemlerinin tanıklığını yapmışlardır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nahit Sırrı Örik, Mithat Cemal Kuntay; yaşadıklarını, yıllar sonra, bir kurgu ile sundular. Mithat Cemal Kuntay ve Reşat Nuri Güntekin de yaşadıkları dönemi çok farklı boyutlarıyla sorgulamışlardır.
Mithat Cemal’in Üç İstanbul isimli romanının özellikleri nelerdir?
Mithat Cemal Üç İstanbul’da II. Abdülhamit Dönemi’ni, İttihat ve Terakkili yılları, Mütareke İstanbul’unu; yozlaşmış insan tipleri ile yansıtmaya çalışır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler isimli romanının özellikleri nelerdir?
Sahnenin Dışındakiler romanında Ahmet Hamdi Tanpınar, Mütareke Dönemi İstanbul’unu, 17-18 yaşın gençliğiyle idrak ettiği tarzda yansıtmaktadır.
1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ikinci grup olan Millî Mücadele yıllarında çocuk olan yazarlarımız kimlerdir?
Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Samim Kocagöz. Kemal Tahir, İttihat ve Terakki’nin iş başına geldiği dönemde doğmuş, Millî Mücadele yıllarına çocuk gözleriyle tanıklık etmiştir.
Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar-Doludizgin isimli romanının özellikleri nelerdir?
Belgesel tadındaki roman Kalpaklılar-Doludizgin yazarı Samim Kocagöz de bu yılların çocuklarındandır. Söke çevresinde gelişen olayları da romanın kurgusuna alan Kocagöz, Millî Mücadele yıllarını Nutuk rehberliğinde romanlaştırır.
Milli Mücadele Dönemi’ni doğrudan ya da dolaylı olarak işleyen birinci kuşak romancıların en başat özelliği nedir?
Millî Mücadele Dönemi’ni doğrudan ya da dolaylı olarak işleyen birinci kuşak romancıların en başat özelliği, olayları yaşandığı yılların sıcaklığında değil, sonuçlarına göre değerlendirmiş olmalarıdır.
Anadolu direniş hareketinin zaferle sonuçlanmasına, sadece aydın üst kadroların değil, altı yüz yıllık imparatorluk deneyimi olan ariflerin ve halkın gönlünde yaşayan halk önderlerinin de payı olduğu temel düşüncesiyle yaklaşan romanlar hangileridir?
Anadolu direniş hareketinin zaferle sonuçlanmasına, sadece aydın üst kadroların değil, altı yüz yıllık imparatorluk deneyimi olan ariflerin ve halkın gönlünde yaşayan halk önderlerinin de payı olduğu temel düşüncesiyle yaklaşırlar. Tarık Buğra (Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun İmanı); Münevver Ayaşlı (Pertev Beyin Üç Kızı, Pertev Bey’in İki Kızı, Pertev Bey’in Torunları), Bahaeddin Özkişi (Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta) gibi isimler bu çerçevede değerlendirilebilir.
Millî Mücadele Dönemi’ni sadece ulusçu bir dikkatle ele alan romanlar hangileridir?
Millî Mücadele Dönemi’ni sadece ulusçu bir dikkatle ele alan romanlar da oldukça fazladır: Azmiye Hami Güven (Hemşire Nimet/1951), General Hamdi Günay (Deli Orman/1955), Recai Sanay (İngiliz Kemal Lavrense Karşı/1956, İngiliz Kemal Yakınşark Cumhuriyetçileri Arasında/1957, Yunan Zindanlarında/1958, İstiklâl Harbinde/1959), Oğuz Özdeş (Dağ Başını Duman Almış/1960), Fikret Arıt (Hep Bu Topraklar İçin/1965, Muhtar/1977), İskender Ohri (Aşktan da Üstün/1971), Barbaros Baykara (Kanayan Toprak/1971, Nefret Köprüsü), Ümit Kaftancıoğlu (Yelatan-1972, Tüfekliler-1974), İbrahim Ethem Aladağ (Şahin Bey/1973), Tahir Kutsi Makal (Meydan Dayağı/1977), Fikret Arıt (Güzel Yuana, Bu Hayatı Yaşamak Lâzım/1955, Hep Bu Topraklar İçin/1961, Küçük Fedailer/1962, Muhtar/1977, İffet/Maziden Gelen Sesler/2002), Osman K(orkut) Akol (Kurtuluş Savaşı’nda Bir Çocuk/1968), Yusuf Ziya Bahadınlı (Gemileri Yakmak/1976), Yusuf Ateş (Kırım, Kıyım, Kıtlık/1976), Bekir Eliçin (Onlar Savaşırken/1978), İbrahim Atmaca (Çekirgeler/1979), İbrahim Ethem Aladağ (İşgalciler/Şahin Bey/1973).
Millî Mücadele Dönemi’ni ve Mütareke Dönemi İstanbul’unu anı-roman tarzında yansıtan eserler nelerdir?
Millî Mücadele Dönemi’ni ve Mütareke Dönemi İstanbul’unu anı-roman tarzında yansıtan eserler ise şunlardır: Hasan İzzettin Dinamo (Kutsal İsyan I.II.III.- 1966-1968 -Millî Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikâyesi I, II, III adıyla-, Ateş Yılları/1968, Savaş ve Açlar/1969, Kutsal Barış/ I-VII, 1972-1976, Öksüz Musa-1973, Musa’nın Mapushanesi-1974, Koyun Baba-1976, Musa’nın Gecekondusu-1976, Açlık-1982, Türk Kelebeği-1981, Adalet Sıtması-1983, Anadolu’da Bir Yunan Askeri-1988), Bekir Büyükarkın (Bozkırda Sabah/1969), Ahmet Hamdi Tanpınar (Sahnenin Dışındakiler/1972), Haydar Berköz (İkinci Ergenekon/1965), Ayşe Kulin (Veda-Esir Şehirde Bir Konak/2002).
Millî Mücadele Dönemi’nin problemlerini tarihsel süreç içerisinde değerlendiren romanlar nelerdir?
Millî Mücadele Dönemi’nin problemlerini tarihsel süreç içerisinde değerlendiren romanlar da kaleme alınmıştır: Nazım Hikmet Ran (Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim/1967), Hasan İzzettin Dinamo, İlhan Selçuk (Yüzbaşı Selahattin’in Romanı/1973-1975), Orhan Hançerlioğlu (Ekilmemiş Topraklar/1954), Talip Apaydın (Toz Duman İçinde/1974, Vatan Dediler/1981, Köylüler/1991), Kemal Bilbaşar (Bedoş-2.bs.1983) Samim Kocagöz (Kalpaklılar/1962, Doludizgin/1963, İzmirin İçinde/1973), Erol Toy (Toprak Acıkınca/1968), İlhan Tarus (Var Olmak/1957, Hükûmet Meydanı/1962, Vatan Tutkusu/1967), Melih Cevdet Anday (1915-2003) (Aylaklar/1965, Gizli Emir/1970, İsa’nın Güncesi/1974).
Millî Mücadele’yi anlatan romanlarda anlatılan çatışma ne şekilde belirir?
Millî Mücadele’yi anlatan romanlarda çatışma iki noktada belirir. Bunlardan birincisi işgal güçleri ile yurtsever insanlarımızın mücadelesi şeklindedir. İşgal güçleri Anadolu’yu ve İstanbul’u paylaşma amacıyla işgal eden Fransız, İngiliz, İtalyan ve Yunan kuvvetleridir. Bunlar emperyalist güç olarak da tanımlanmaktadır. İkinci çatışma da millî değerlerinden kopan aydınlar ile Anadolu’ya yönelip kurtuluş mücadelesine karar vermiş olanlar arasındadır.
Sevim Kantarcıoğlu Nahit Sırrı Orik’in Abdülhamit Düşerken isimli romanı ile ilgili neler söylemiştir?
Nahit Sırrı’nın kurgusunu bir tarihçinin görüşü olarak ele almanın yanlış olacağını söyleyen Sevim Kantarcıoğlu, yazarın 1908 -1909 arasındaki bir dönemi incelediğini ve özellikle ahlaki çöküntüyü vurguladığını; bu çerçevede Abdülhamit’i, İttihat ve Terakki’yi yorumladığını belirtir. Abdülhamit Düşerken’i “saf bir tarihî roman” olarak tanımlar: “... Abdülhamit Düşerken’i geleneksel roman kategorileri ile yaratılmış dar anlamda saf bir tarihî roman olarak değerlendirmek yerinde olur. Eserde Osmanlı tarihinde ve yakınçağ tarihimizde kritik bir dönem ve o dönemin sosyal aktörleri estetik bir kurgu içinde ve Örik’in perspektifine uygun olarak yerlerini almışlardır.”
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa isimli romanı ile ilgili Muzaffer Uyguner görüşlerini hangi çerçevede dile getirmiştir?
Küçük Ağa romanının kişileri hakkında yazı kaleme alan Muzaffer Uyguner de, farklı ve zengin kişi kadrosunun romandaki canlılığına değinir ve görüşlerini şu şekilde dile getirir: “Buğra, imanlı ve inançlı kişilerin başardığı bir büyük kurtuluşun romanını yazarken kişilerini çok iyi seçmiştir. Bunlar, birer simgedir, birer tiptir. Ancak, bu yönleriyle birer gölge, silik birer iz olarak kalmamışlardır. Buğra, bunlara can vermiş, ruh katmıştır. Kişiler bir bütün olarak verilebilmiştir. Kişiler kendi yapıları ve yaratışları içinde zıtlıklara düşmemekte; yapaylık izlenimi vermemektedir.”
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa isimli romanı ile ilgili Sevim Kantarcıoğlu görüşlerini hangi çerçevede dile getirmiştir?
Sevim Kantarcıoğlu, romanı destan olarak değerlendirir ve şu ifadeleri kullanır: “Tarık Buğra ‘Küçük Ağa’ adlı eserinde bir destan yaratmış ve bu destanı roman kahramanlarını kullanarak romanın estetik yapısı içinde somutlaştırmıştır. Bir destanda, bir halkın tarihin belli bir zamanı ve mekânı içinde sahip olduğu ortak değerleri, idealleri ve yücelik kavramları ifade bulurken, bu korik unsurun parçalarını bir sanat eserinin organik bütünlüğü içinde birleştiren bir trajik veya traji-komik omurga da bulunur.”
Tarık Buğra’nın Küçük Ağa isimli romanı ile ilgili Taner Timur görüşlerini hangi çerçevede dile getirmiştir?
Taner Timur, Küçük Ağa’nın Millî Mücadele yıllarına Türk-İslam sentezi perspektifinden yaklaştığını, bu nedenle de 12 Eylül sonrasında çok okunduğunu belirtir ve şu ifadeleri kullanır: “Küçük Ağa romanı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ‘Türk-İslam sentezi’ çevresinde sergilenmesidir. Eserin kahramanı ve en sevimli gösterilen kişisi, kritik anlarda İmam Gazali’nin İhya-ul Ulum’unu okuyan İstanbullu Hocadır. Küçük Ağa’nın sonunda Kuvayı Milliye’ye katılması, eseri tabularla biçimsel bir uzlaşma hâline sokar ve gerçekte Kemalistlerin prim kaybettiği, şeriatçılığın canlandığı 12 Eylül döneminde roman baskı üzerine baskı yapar.”
Attila İlhan’nın Dersaadet’te Sabah Ezanları isimli romanı ile ilgili Turgut Göğebakan görüşlerini hangi çerçevede dile getirmiştir?
Turgut Göğebakan, Attilâ İlhan’ın romanlarında tarihin hangi yönüyle ve hangi metotla ele alındığını şöyle açıklamaktadır: “Ancak klasik bir tarihsel roman yazarı değil İlhan. Onun tarihsel ormanlarında geçmişle şimdiki zaman arasındaki çizgiye özel bir önem veriliyor. Geçmişle şimdiki zaman arasında bir nedensellik ilişkisi var bu romanlarda. Başka bir deyişle; her şey diyalektik bir yöntemle getiriliyor okurun karşısına. Bir tarihsel olayı anlatmıyor yazar, aksine tarihsel bir süreci yansıtmaya çalışıyor. Tarihsel olayın yalnızca kendisi değil, onu doğuran nedenler ve ortaya çıkardığı sonuçlar da önemli İlhan için.”
Attilâ İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda Neveser’in babası “Alaman Ziya” karakteri ile neyi anlatmayı amaçlamıştır?
Attilâ İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda Neveser’in babası “Alaman Ziya” çevresinde Osmanlı-Alman ilişkilerini anlatır. II. Abdülhamit Dönemi’nde Osmanlı İmparatorluğu’nun neredeyse bütün ticari ilişkileri Almanya ile kurulmaktadır. Attilâ İlhan burada, bir bakıma, I. Dünya Savaşı’nın nedenlerini bir başka noktada açıklamakta, asıl fırtınanın İngiltere, Fransa gibi ülkelerle Almanya arasında koptuğunu, Osmanlı’nın paylaşılması noktasında yaşandığını sezdirmektedir.
Attilâ İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda “Alaman Ziya” karakteri ile Almanlarla iktisadi ve teknolojik yardımlaşmanın boyutlarını ne şekilde ifade etmiştir?
Almanlarla iktisadi ve teknolojik yardımlaşmanın boyutları “Alaman Ziya” aracılığıyla onun yorumuyla verilir: “Devlet-i Aliye, Kaiser’in Almanya’sıyla, her gün biraz daha iç içe girmektedir: Rumeli Demiryolları’nın ardından, aa, bir de bakıyorsun Anadolu Demiryolları Şirketi kurulmuş! Saray’dan ‘imtiyazı’ alır almaz, döşedikleri raylarla Almanlar, Dersaadet’i Anadolu bozkırının taa içlerine bağlıyorlar: İzmir, Adapazarı kapı komşusu oluveriyor, Eskişehir’se yakında bir şehir. ‘Himmetleri var olsun!’ derken, Düvel-i Muazzama’yı birbirine katan, o ‘devasa’ Bağdad Demiryolu Projesi! Harikulade bir tasavvur! Ordu-yu Hümayun, Dersaadet’te şimendifere bindi mi, o cehennem sıcağı Arabistan çöllerinde kırılmadan, icab-ı hâlinde, şehr-i dil-ara-yı Bağdad’a vasıl olabilecek.”
Attilâ İlhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda Ahmet Ziya karakteri ile neyi vurgulamak ister?
Attilâ İlhan Millî Mücadele Dönemi’nde, sosyalistlerin tam bağımsızlıktan yana olduklarını da Ahmet Ziya ile vurgulamak ister. Attilâ İlhan, Ahmet Ziya’yı başka konularda da konuşturur. Buna bağlı olarak Ahmet Ziya, İttihatçıların hareketlerinde İngiliz Gizli Servisi’nin ve İtalyan Mason localarının tesiri olduğu görüşündedir. Ayrıca, tıpkı Kemal Tahir gibi, Batı ile Bolşeviklik arasında tampon bir bölge kurulması için Millî Mücadele’nin başarılı olmasına izin verildiği görüşünü de belirtir. Esemenli Söker, Attilâ İlhan’ın Ahmet Ziya ile Türk solunun tarihsel sürecini, kurgunun gerektirdiği kadarıyla yazma imkânı bulduğunu da belirtmektedir.