Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri Dersi 1. Ünite Özet
Cumhuriyet Dönemi Şiirini Hazırlayan Tarihsel-Toplumsal-Edebi Şartlar
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
1800’lerin başından itibaren devlet sisteminde yapılan düzenlemeler, yüzyılın ikinci yarısından sonra toplum ve edebiyatı da etkilemeye başlamıştır ve edebiyatçıların güncel politika ve toplumsal dönüşüm konusundaki öncü görüşleri edebiyatın etki alanını genişletmiştir. Dolayısıyla, Tanzimat’tan sonra gelişen Türk edebiyatı toplumun ve devletin Batılı değerler bağlamında dönüşmesinde öncü bir rol oynamıştır. Tanzimat sonrası edebiyatta önemli bir rolü olan etkenler şöyle özetlenebilir:
II. Meşrutiyet Döneminde Toplumsal, Politik ve Ekonomik Durum
23 Temmuz 1908’de ilan edilip kimi araştırmacılara göre Mondros Mütarekesi (1918), kimi araştırmacılara göreyse Cumhuriyet’in ilanıyla (1923) sona eren II. Meşrutiyet dönemi; savaşlar, toprak kayıpları, parlamenter sistemin getirdiği coşku ve gerilim ve farklı sosyoekonomik krizler nedeniyle karmaşık bir dönem olmuştur.
Bu dönemin ilk dikkat çeken özelliği, toplumsal coşku ve özgürlüktür; II. Abdülhamid’in özellikle 1901-1908 arası uyguladığı yoğun baskı ve sansürden kurtuluştur. Birbirinden farklı düşünen aydınların ortak eleştiri noktası olan II. Abdülhamid bu dönemde, eski dönemin simgesi olarak edebiyatta sıklıkla ele alınan bir figür olmuştur. Türk edebiyatında ilk defa eski dönemin kötülenmesi ve yeni dönemin alkışlanması konusunda bu kadar yoğun bir coşku yaşanmıştır. Meşrutiyet’in ilk yıllarında, birçok yazar, sanat ve estetik kaygısı taşımaksızın, eski dönem eleştirisine odaklanan çok sayıda ürün ortaya çıkarmıştır, ancak bu ürünlerin niteliği tartışmalıdır. Toplumun da ortak olduğu bu coşku, II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan 31 Mart Vakasına (1909) yol açmış ve İttihat ve Terakki iktidarıyla birlikte yeni bir baskı sürecini getirmiştir. II. Meşrutiyet dönemi kısa süreli hükümetler, seçimler, sıkıyönetim, iktidar-muhalefet gerilimleri, suikastlar ve ayaklanmaların sık yaşandığı, yoğun bir devlet krizinin damgasını vurduğu bir süreç olmuştur.
Bununla birlikte, toplumda siyasallaşma ve örgütlenme eğiliminin artmasıyla dikkat çeken II. Meşrutiyet döneminde siyasal partiler, dernekler, meslek örgütleri, fikir kulüpleri gibi yüzlerce örgüt kurulmuştur.
Dönemin başka bir özelliği ekonomik canlılıktır. Yerli sermayeyle kurulan şirketler, tarımda uzmanlaşma çabaları, makineye dayalı üretim şeklinde ön plana çıkan gelişmeler, dış borçların artmasıyla daha sonra olumsuz bir görüntü ortaya çıkarmıştır.
II. Meşrutiyet’ten İtibaren Gelişen İdeolojiler: Türkçülük-İslâmcılık-Batıcılık
Cumhuriyet’i hazırlayan ve Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde de etkilerini gösteren temel akımlar Türkçülük, İslamcılık ve Batıcılıktır. Bunlara Tanzimat döneminde başlayıp parçalanmayı önlemek için Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün unsurların ayrım gözetilmeksizin eşitliğini sağlamayı amaçlayan Osmanlıcılık da eklenebilir.
İmparatorluktaki Müslümanların bölünmesini önlemek amacıyla II. Abdülhamid tarafından kullanılan İslamcılık ideolojisine göre, yaşamın en büyük dayanağı dindir. Müslümanların birleşmesini sağlamak ve böylece Batı karşısında geri kalmaktan kurtulmak temel amaçlardır. Batının bilim ve teknolojisinden yararlanmanın gerekli olduğunu düşünen modernist İslamcıların yanı sıra, gelenekçi İslamcılar da bu ideolojiyi temsil etmiştir.
İslamcılık ideolojisinin edebiyattaki en büyük temsilcisi, Sırat-ı Müstakim ve Sebilü’r-Reşad adlı dergilerin başyazarlığını da yapan Mehmed Akif Ersoy’dur. Mehmed Akif Ersoy;
a. Kur’an’ı Müslümanlar için tek kurtuluş yolu olarak görmüş,
b. Çağdaş ve medeni değerlere, insanlığın yararına olan gelişmelere sırt çevirmemek gerektiğini düşünmüş,
c. Batıl inanışlar, cehalet ve tembellik gibi konularda toplumsal eleştirilerde bulunmuş,
d. İstiklal savaşına fiilen destek vermiştir.
Dönemin diğer etkili hareketi Türkçülük; Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının aksine, edebiyatta doğup sonradan siyasi nitelik kazanmıştır. Tanzimat’ın ilk kuşağında görülen sade Türkçe kullanma çabaları ve Şemseddin Sami ve Ahmed Vefik Paşa gibi edebiyatçıların Türk dili üzerinde yaptıkları çalışmalar bu akımın temellerini oluşturmuştur. Türkçülük akımının iki ana unsuru “bütün Türkleri birleştirmek” ve “halka dönüş”tür. Akımın en önemli temsilcilerinden biri, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak (1918) ve Türkçülüğün Esasları (1923) kitaplarının yazarı Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in Türkçülüğün Esasları ’nda belirlediği ve Cumhuriyet döneminde uygulama alanı bulan Türkçülük programının ana başlıkları şunlardır: Dilde Türkçülük, Estetik Türkçülük, Ahlaki Türkçülük, Hukuki Türkçülük, Dini Türkçülük, Ekonomik Türkçülük, Siyasi Türkçülük ve Felsefi Türkçülük.
Türkçülük Balkan savaşları sırasında ve sonrasında etkili olan Milli Edebiyat akımını etkilemiş ve Cumhuriyet sonrasında da devam eden aşağıdaki köklü değişikliklere yol açmıştır:
a. Edebiyat dilinin konuşulan Türkçeye dayanması,
b. Hece vezninin kullanılması,
c. Milli ve tarihi konulara ağırlık verilmesi.
Yenileşme hareketleri, 19. yüzyılın başından itibaren Batı tarzı bir değişim sağlayacak yönde şekillenmiştir. Tanzimat’tan günümüze kadar en çok tartışılan konulardan biri olan Batılılaşma, diğer bütün düşünce akımlarını da etkilemiştir. Batılılaşma hiçbir zaman toptan reddedilmemiş, Batı’dan neyin ne kadar alınması gerektiği tartışılmış ve Batı’nın bilim ve teknolojide geldiği seviye ulaşılması gereken bir hedef olarak belirlenmiştir. Bu tartışmalar ve ikircikli tutum çerçevesinde, Batıcılık akımı sistematik bir düşünceler bütünü olmaktan ziyade, farklı alanlarda çeşitli boyutlarda görülen bir kavram olarak varlığını sürdürmüştür.
II. Meşrutiyet’ten önce başlayan ve etkisini giderek artıran ve ortaya çıkış ve güçlenmelerinin temel nedeni çözülme süreci yaşayan Osmanlı Devleti’nin çöküşünü durdurmak olan bu düşünce akımlarının en önemli özelliği pragmatist olmalıdır. Bu akımlar Cumhuriyet sonrasında da etkilerini sürdürmüştür.
Savaşlar, Göçler Kayıplar…
İtalyanlarla yapılan ve Libya’nın kaybedilmesine yol açan Trablusgarp Savaşı (1911-12), Balkan topraklarının tamamen elden çıkmasıyla sonuçlanan Balkan Savaşları (1912) ve Cumhuriyet döneminde de devam eden ekonomik, sosyal ve ruhsal bir bunalıma neden olan I. Dünya Savaşı (1914-1918) Osmanlı Devleti’nin çöküşünü ve Türk toplumunun yeni bir döneme girmesini hızlandırmıştır.
Bu süreçte I. Dünya Savaşı içindeki Çanakkale cephesi savaşları özel bir öneme sahiptir. Zaferle sonuçlanarak Türk ulusunun kendine güvenini yeniden kazanmasına neden olan bu savaşlar, aynı zamanda Mustafa Kemal’in de bu savaştaki askeri stratejileriyle tarih sahnesine çıkmasını sağlamıştır. Ayrıca, 93 Harbi’nden beri derece derece artan bir eğilimle edebiyatımıza yansıyan ulus inşası kavramı, doğrudan doğruya yaşanılan zamanın içerisinde gözlemlenebilen bir destanı, ilk defa bu olayla geniş bir şekilde işleme imkânına kavuşmuştur.
II. Meşrutiyet’ten Sonra Edebiyattaki Değişmeler: Biçim ve Dil Sorunları
Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında ortaya çıkan Fecr-i Âtî toplaşması, genellikle Servet-i Fünûn’un devamı olarak görülmüştür. Fecr-i Âtîciler, biçim ve dil konusunda olduğu kadar, içerik ve duyarlılık tercihleriyle de Edebiyat-ı Cedide anlayışından ayrılmamışlardır
Bununla birlikte, 1910-1923 arasında edebiyatı en çok etkileyen Milli Edebiyat Akımı olmuştur. İlk defa Ali Canib’in 1911’deki yazılarında kullanılan “millî edebiyat” ifadesi, Türkçülük düşüncesinin ve uluslaşma sürecinin ortaya çıkardığı bir edebiyat anlayışıdır. Sınırları kesin tanımlanmayan bu akım, Tanzimat’tan beri eski edebiyat anlayışına gösterilen tepkinin devamı olarak görüldüğü gibi, aşırı Batılılaşmaya bir tepki olarak da değerlendirilmiştir.
Öncülüğünü Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp’ın yaptığı Genç Kalemler dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” makale dizisine dayanarak gelişen “Yeni Lisan Hareketi”, milli edebiyat akımının bu ilk dönemindeki adı olarak kabul görmüştür. Yeni Lisan Hareketi, ilerlemenin milli edebiyata bağlı olduğunu, milli edebiyatın milli bir dil ile mümkün olacağını, yazı dilinde sadeleşmenin önemli olduğunu savunmuştur.
Dilde sadeleşme, özellikle Ömer Seyfettin, Refik Halit, Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri gibi edebiyatçıların eserleriyle düzyazıda büyük ölçüde sağlanmıştır. Şiir dilinin kendine özgü yapısı nedeniyle şiirde tam anlamıyla sağlanamasa da bu türde de sadeleşme eğilimi Cumhuriyet döneminde gittikçe artmıştır.
Yenileşmenin ilk yıllarından itibaren gündemde olan aruz yerine hece vezni kullanımı çoğunlukla uygulamaya aktarılamamıştır. Bu konudaki ilk deneme Mehmed Emin Yurdakul’un 1898’de yayımladığı Türkçe Şiirler adlı kitabıdır. Ancak o dönemde Servet-i Fünûn edebiyatı hakim olduğu için bu istisnai bir deneme olarak kabul edilmiştir; Rıza Tevfik’in özellikle tekke şiirini model alarak geliştirdiği hece şiiri estetik açıdan Yurdakul’un manzumelerinden daha başarılı görülmüştür.
1910-23 arası süreçte Türk şiirinin genel eğilimi aruzdan heceye doğru olmuştur. Dönemin üç büyük şairi Mehmet Akif, Yahya Kemal ve Ahmed Haşim aruzla yazmaya devam etse ve birçok şair aruz ve heceyi bir arada kullansa da beş hececiler, on hececiler gibi adlarla anılan ilk hece kuşağı bu ölçünün gittikçe yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Bu dönem şiirinin bir başka özelliği ise Edebiyat-ı Cedide şairlerinin serbest müstezada dönüştürdükleri uzunlukısalı dize uygulamalarının, heceyle yazan Mehmed Emin, Rıza Tevfik, Yusuf Ziya, Celâl Sahir gibi şairler tarafından hece veznine de uygulanmış olmasıdır. Bu durum, 1940 sonrasında yaygınlaşan serbest şiirin başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Nazım biçimi konusunda arayış içinde olan dönem şairleri, soneden Divan şiiri, halk ve tekke şiiri nazım biçimlerine kadar geniş bir yelpazede eser ortaya çıkarmışlardır.
II. Meşrutiyet’ten Sonra Edebiyattaki Değişmeler: Temalardaki Değişmeler-Bir Ütopya Olarak Anadolu ve Tarih
Meşrutiyet dönemi şiirinin dikkat çeken ilk özelliği düşünce ağırlıklı içeriktir. Savaşlar ve düşünce akımlarının etkisiyle dergilerde siyasal içerik taşıyan, edebi açıdan çok nitelikli sayılmayacak birçok şiir yayımlanmıştır. Milli edebiyat anlayışının gelişmesiyle birlikte bireysel duyuşu ön plana çıkaran anlayışla toplumsal meseleleri ön plana çıkaran şiir anlayışı, Ahmet Haşim örneği dışında, büyük ölçüde iç içe devam etmiştir. Diğer bir deyişle, toplumsal içerik duygusal bir söylemle ifade edilmiştir.
Mehmed Emin’in “Cenge Giderken” şiiriyle edebiyata yansıyan Türkçülük anlayışı, Ziya Gökalp’in “Turan” manzumesiyle Türkiye dışındaki Türkleri de kapsayacak şekilde gelişmiştir. Osmanlı’nın çöküşünün ardından, mitolojik unsurlar, mitler, tarihi motifler, Anadolu’ya yüklenen masalsı nitelikler, vb. romantik bir duyarlılıkla şiire dahil edilmiştir. Bunlar, döneme hakim olan ulus inşası ve uluslaşma süreçlerini de destekler niteliktedir.
Tanzimat’tan itibaren sıkça kullanılan “halk” kavramı gibi bazı kavramların kullanımında bu dönemde içerik değişimi görülmüştür. Milli edebiyat, halkı yalnızca parlamenter sistemin dayanağı olarak değil, her türlü faaliyetin kaynağı, ulusu oluşturan değerlerin kaynağı olarak görmüş, millet kavramına yakın anlamda kullanmıştır.
Ülke, Cumhuriyet’e kadar uzun yıllar savaş içinde olduğu için savaş da bu dönem şiirinde sıkça işlenen konulardan biridir.
Mehmed Âkif’in şiirleriyle İslâmcılık, Tevfik Fikret ve Abdullah Cevdet’in şiirleriyle Batıcılık düşünceleri bu dönem şiirine yansımıştır. Farklı toplumsal konular da şiire girmiştir. Kadını toplumsal bir figür olarak ele alına şiirler, çocuk şiirleri, fakirlik temalı şiirler, tabiata odaklanan şiirler yazılmıştır. Ayrıca, Anadolu’nun önce romantik ve masalsı, daha sonra gerçekçi ve duygusal bir bakış açısıyla ele alınması dönemin dikkate değer özelliklerindendir.
Cumhuriyet Döneminde Ekonomik, Siyasal, Toplumsal Durum
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasının ardından, Batılı bir devlet oluşturmak ve halkın modern yaşam tarzını benimsemesini sağlamak amacıyla bir yeniden yapılanma dönemine girilmiştir. Bu sürecin temel özelliği, ulus bilincini oluşturmaktır. Latin alfabesinin kabul edilmesi (1928), Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kurulması (1931) ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurulması (1932) kültür ve edebiyatın niteliğini belirleyen önemli gelişmelerdir. Anadolu ve Anadolu insanı edebiyatın konuları arasına girmiştir. Halk, millet, memleket, vatan, çağdaş medeniyet en çok işlenen konular haline gelmiştir.
Yapılan yasal, toplumsal ve kurumsal düzenlemelerle 1932-38 arasında en dinamik dönemlerinden birini yaşayan Türk toplumunu “muasır medeniyetler seviyesi”ne çıkarmak için kolektif bir ideal yaratılmak istenmiştir. Edebiyat ve şiire de yansıyan bu gelişmelerin etkisiyle Cumhuriyet’in bu ilk dönem edebiyatı “destani ruh” taşır. 1940’tan itibaren klasikler eserleri tercüme seferberliği ve Tercüme Dergisi’nin edebiyat üzerinde önemli etkileri olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın güç dengelerini yeniden şekillendirmesi, 1945’te çok partili hayata geçiş, 1952’de NATO’ya giriş gibi önemli gelişmelerin ardından, Türkiye yaklaşık 60 yıl boyunca çoğulculuğa dayalı demokratik bir sistem içinde, zaman zaman askeri müdahalelerin etkisi altında gelişmesini sürdürmüş, kültürel zenginliğini korumuştur.
Cumhuriyet Dönemi Boyunca Gelişen Değişen Düşünce Hareketleri
Meşrutiyet’ten itibaren gelişen Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık akımları, başlangıçta siyasi nitelikleriyle ön plana çıkarken Cumhuriyet döneminde bir medeniyet görüşü, ahlâk anlayışı, insan ve değer tasarımı olarak ortaya çıkmış, siyasal, felsefî, sosyolojik, psikolojik ve dini etkilere yol açmıştır. Bunların yanı sıra Liberalizm, Sosyalizm, Kapitalizm, Devletçilik, Adem-i Merkeziyetçilik gibi ekonomik ve siyasal; Materyalizm, Pozitivizm, Bergsonizm, İdealizm, Enerjetizm gibi felsefi doktrinler de edebiyatı etkilemiştir.
Cumhuriyet dönemi edebiyatı; bir taraftan Memleketçilik, Anadoluculuk, Halkçılık kavramlarıyla var olan durumu kimi zaman romantik, kimi zaman gerçekçi bir bakış açısıyla ele almış, diğer taraftan Batıcılık, Türkçülük ve İslâmcılık akımlarının etkisiyle edebiyata da yansıyan Toplumculuk, Hümanizm, Turancılık, Yerlilik gibi görüşleri yansıtmıştır.