Türk Halk Şiiri Dersi 7. Ünite Sorularla Öğrenelim
Xvııı.-Xx.Yüzyıllarda Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
XVIII. yüzyıl halk şiiri ne durumdaydı?
XVIII. yüzyıl bütün Türk boylarının üç kıta üzerindeki büyük kuvvet ve hâkimiyetlerinin zayıflamaya başladığı asırdır. Asya Türkleri arasındaki iç çarpışmalar, kavim ve kabile mücadeleleri, Türklerin bir fikir etrafında toplanıp büyük ve yekpare bir kuvvet olmalarına ciddî engel teşkil ediyordu. Bu asra Karlofça Antlaşmasının ağır hükümleri altında giren Osmanlı İmparatorluğu ise toprak kaybetmeye devam ediyordu. XVIII. asırda halk şiiri pek gelişme gösterememiştir. Geçen asırda başlayan, âşıkların aruz vezniyle şiir söyleme geleneği gelişememiş ve bu sebeple de halk şiiri melezleşmeye başlamıştır. Bu dönemde Nedim ve Şeyh Gâlib gibi büyük divan şairlerinin hece vezniyle türküler yazmaları dikkat çekici bir hadisedir.
XVIII. yüzyılın Orta Asya edebî Türkçesiyle yazılan bazı halk edebiyatı eserlerine örnekler veriniz.
XVIII. yüzyılın Orta Asya edebî Türkçesiyle yazılan bazı halk edebiyatı eserleri, bu geniş coğrafyada kuvvetli bir edebiyat lehçesinin ne ölçüde yaygın olduğunu ve bütün medenî, toplumsal talihsizliklere rağmen, ne kadar var olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Satuk Buğra Han Tezkiresi gibi destanî eserler, Tahir ile Zühre, Leylâ ile Mecnun, Ferhadnâme gibi bütün Türk dillerinde tanınmış destansı halk hikâyeleri bunlar arasındadır. Devrin Türkmen edebiyatının gerek şiir, gerek hikâye vadisindeki eserleri, ana çizgileriyle Azerî ve Anadolu halk şair ve hikâyeciliğinin eserlerinin aynıdır. Türkmen şiirleri genellikle hece vezni ile koşgı (koşma) denilen dörtlüklerle terennüm edilir. Asrın en tanınmış Türkmen şairi Makdumkulu’dur.
Azerî edebiyatında XVIII. yüzyılda hangi önemli edebiyatçılar yetişmiştir?
Azerî edebiyatı XVIII. yüzyılda tek tük de olsa değerli simalar yetiştirmiştir. Asrın ilk yarısında eserler veren Mirza Mehmed daha çok nesirleriyle tanınmıştır. Türkçe ve Farsça şiirlerinde “Nâmî” mahlasını kullanan Mirza Abdürrezzak da asrın Divan şairlerindendir. ‹stanbul’da elçilik yapmış olan ve Nâmî mahlasıyla güzellemeler söyleyen Murtaza Kulu Han da asrın önemli şairlerindendir. Fakat XVIII. asır Azerî edebiyatının en şöhretli siması, Molla Penâh Vâkıf’tır. Vâkıf, geleneksel halk edebiyatı ile kaynaşmış, Klasik Azerî şiirinin son temsilcisidir.
XVIII.-XX. Yüzyıllarda DinîTasavvufî Türk Edebiyatı XVIII. asır Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı sahasında hangi yenilikler yaşanmıştır?
XVIII.-XX. Yüzyıllarda DinîTasavvufî Türk Edebiyatı XVIII. asır Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı sahasında da fazla bir yenilik görülmemekte, ancak eskilerin özellikle Yunus geleneğini devam ettirmekte oldukları bilinmektedir. XVIII. yüzyıl Anadolu’sunda; Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, genel bir duraklama ve gerileme hayatı içindedir. Bu dönemde kendi sahasında (Şeyh Gâlip hariç) eskisi kadar güzel eserler verilmez olmuştur. Daha çok halk kitlelerine seslenen bazı tarikat şeyhlerinin çok tanınmış eserleri bile bu dönemde ancak eski bilgi ve akideleri tekrarlayan, popüler hamle durumundadır. Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri İstanbul’da, Bursa’da, İzmir’de vb. tarikat çevrelerinde Yunus geleneğini devam ettirmektedirler. Buna başka bir deyişle “ilahi” geleneği de diyebiliriz. Tekrarlanan ilahiler, zaman zaman, güzel, ahenkli ve samimî olmakla beraber, ekseriye her tür söyleyiş sanatından uzak, vezin ve kafiye aksaklıkları içinde ve umumiyetle kültürsüz söyleşilerdir. Halk dilinde mevcut olan ilahi cönklerini dolduran manzumeler arasında Yunus’un ve onun eski asırlardaki talebelerinin şiirleri vardır. Bu gibi halk cönklerinde, fiah-ı Merdan Hz. Ali aşkıyla nazmedilmiş Bektaşî-Alevî nefeslerinin zenginliği, dikkati çekecek ölçüdedir. Bu tarz nefeslerde de Pir Sultan Abdal’ın tesiri aşikârdır. Bu cönklerde bizzat Pir Sultan’ın veya ona isnat edilen manzumeler mühim yer tutar. Bu sırada Bursalı Şeyh İsmâil Hakkı, Edirne’de Gülşenî Dergâhı şeyhi Sezâî, Keşanlı Şeyh Zatî, Üsküdarlı Şeyh Zekâî vb. mutasavvıf şâirler arasında en tanınmış olan hayatları ve eserleri etrafında menkıbeler teşekkül etmiş iki mühim isim: Diyarbekirli Ahmed Mürşidî ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’dır (Banarlı 1971: 796
XVIII: yüzyılın Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şâirleri kimlerdir?
Bu yüzyılın Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şâirleri; Mahvî, Mehmed Nasuhî, Mehdî, Hasan Senâî, Bursalı ‹smâil Hakkı, Mustafa Azbî, Üçüncü Sultan Ahmed, Hasan Sezâî, Süleyman Zâtî, Mustafa Nuzulî, Neccarzzâde fieyh Rıza, Celâleddin-i Uşşakî, Mehmed Salih Sahvî, Kul Şükrü,Şîrî, Şahî, Derun Abdal, Derviş Ahmed, Gurbî, Kasım Dede, Ahmed Mürşidî, Erzurumlu İbrâhim Hakkı, Üsküdarlı Hâşim, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahrî, Mustafa Zekâî, Selâmî, Şeyh Hâlil Kaygulu vb.leridir.
Bursalı İsmâil Hakkı'nın tasavvuf edebiyatına nasıl katkıları olmuştur?
Bursalı İsmâil Hakkı, bir şair olmaktan çok, büyük bir mutasavvıftır. O, eserlerinde daha çok tasavvufun esas temel unsuru olan vahdet-i vücûd meselesini sade bir şekilde açıklayan bir din âlimi ve arif kişidir. Bu sebeple onun eserlerinin çoğu şerh mahiyetinde olmakla beraber, bilhassa bu yorumlarının çoğu tasavvufî konuları en kolay bir şekilde halletmesi bakımından diğer meslektaşları arasında ayrı bir yere sahip bulunmaktadır. O, manzumelerinde edebî sanat göstermekten çok, tasavvufî anlayışları ifade etme gayesini gözetlemiştir. Bu cümleden olarak onun; 60 kadar Türkçe, diğerleri Arapça, bir kısmı da Farsça olmak üzere 100’den fazla eseri bulunmaktadır. O devirde Arapçanın medrese dili olmasına rağmen eserlerinin bir kısmını Türkçe olarak yazması ve bu dili imkân nispetinde sade bir üslûp ile kullanması dikkate şayandır. Belli başlı eserleri arasında; “Tefsir-i Rûhu’l-Beyân, Rûhu’l-Mesnevî, Şerh-i Hadis-i Erbain, fierh-i Muhmmediye, Şerh-i Bostan, Kitabü’l-Necat ve Divânı” vardır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın tasavvuf edebiyatına ne gibi katkıları olmuştur?
Araştırmacı ve mutasavvıf bir kişiliğe sahip olan İbrahim Hakkı’nın eserlerinin sayısı on beşi bulmaktadır. Bunların içinde en tanınmışları, İlahinâme adıyla da bilinen Divân’ı ve Marifetnâme isimli kitabıdır. Sefine-i Nûh adlı eserinde İbrahim Hakkı, “İlahinâme nazmımdır ve nesrim Marifetnâme’dir” der. Yazar, Marifetnâme’yi bir ilimler ansiklopedisi hâlinde kaleme almıştır. Bu eserde; astronomiden, ahlaka ve itikada; tasavvuftan felsefeye ve musikiye; dinî ilimlerden fizikî ve tıbbî ilimlere kadar çok çeşitli bilgiler toplamıştır. Marifetnâme’nin sonunda Kıyafetnâme başlığı altında yazılan manzum bölümde ise insan vücudunun, insan uzuvlarının şekilleri ve manaları belirtilmiş, yapılan tarihlerde yüzyılların tecrübelerinden istifade edilmiştir. Marifetnâme 1756’da, İlahinâme ise (Divan) 1754’te yazılmıştır. İbrahim Hakkı, XVII. yüzyıl mutasavvışarından Niyâzî-i Mısrî’nin tesirinde kalmıştır. Çünkü O, Marifetnâme’sinde, Niyâzî -i Mısrî’nin Risale-i Devriyesi’ni aynen alarak, çırak-usta işbirliğini devam ettirmiştir.
XVIII. Yüzyılın önde gelen şairleri kimlerdir?
XVIII. Yüzyılın önde gelen şairleri Cemali, Kul Şükrü, Üsküdarlı Haşim, Nasuhi, Senayi, Mehdi, ve Mahvi'dir.
Tevhid ne demektir?
Tevhit:Tekke şiirinde Allah’ın varlığı ve birliği üzerine yazılmış şiirlere denir.
Münacat nedir?
Allah'a yalvarıp yakarmak için yazılan manzum ve mensur eserlerdir.
Naat nedir?
Hz. Muhammet’i övmek için yazılan eserlere verilen ad. Bunun yanı sıra diğer peygamberler, halifeler, veliler ve din büyükleri hakkında da yazılabilmektedir.
Menkıpname nedir?
Menakıpname: Bir tarikata üye bir velinin kerametlerinin anlatıldığı efsaneleri içeren eserlerdir.
Velayetname nedir?
Velayetnâme: Velilerin yaşamlarını ve kerametlerini anlatan eser.
Miracname nedir?
Miracnâme: Hz. Muhammet’in Recep ayının 27. gecesi “Burak” ile göğe yükselerek Allah’la görüşmesini anlatan şiirlere denir.
Ramazanname nedir?
Ramazannâme: Ramazan ayının faziletlerini, Ramazan orucunu tutmanın gerekliliği ve faydalarını anlatan manzum eserlerdir.
Taşlama nedir?
Taşlama: Toplumsal aksaklıkların dile getirildiği ve eleştirildiği şiirlere denir. Taşlamalarda, toplumun her kesiminden kişi ve kuruma ait beğenilmeyen davranışlar alaya alınır.
XIX. asrın belli başlı Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı mensupları kimlerdir?
XIX. asrın belli başlı Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı mensuplarından; İsmâil Safa, Kuddusî, Turâbi, Mihrabî, Vasfı-i Melâmi, Ayni Baba, Dertli, Seyrâni, Keçecizade İzzet Molla, Şeyhü’l- İslam Arif Hikmet, Salih Baba, Adile Sultan, Bitlisli Müfltak Baba vb.lerini sayabiliriz. Zaten Dertli, Seyrânî gibi tekke şairleri de “nefes”ler yazarak Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, mensupları arasına giriyorlardı (‹smail Habib 1942: 225). Bu sebeple bu asırda fazla bir gelişme görülmemiştir. Bu şairler, ancak eskileri tekrarlamakla yetinmişlerdir.
XX. Yüzyılda dini-tasavvufi Türk edebiyatının en önemli temsilcileri kimdir?
Bu asır, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı alanında da başarılı eserler vermiştir. Özellikle, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve mevcut tekke şairlerinin de yeni gelişmeler gösterememesine rağmen, Cumhuriyet’in ilânını müteakip Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim tercüme ve tefsiri ile görevlendirdiği Elmalılı Hamdi Yazır ve Mehmed Akif’in bu sahadaki mensur ve manzum çalışmalarını biliyoruz. Ayrıca bu yüzyılın mutasavvıf şairlerinden; Edip Harabî, Mihrabî, Mehmet Nuri, Yozgatlı Hüzni, Âşık Molla Rahim, Derûni, Sıtkı, Zeynel Usul Baba, Ferid Kam, Ahmed Nâim, Ahmed Hamdi Akseki, Yahya Kemal, Kemal Edip Kürkçüoğlu vb.lerini ve eserlerinin edebiyatımızdaki mühim yerlerini belirtmekte fayda vardır.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri ile Divân ve Halk şairleri arasındaki sosyal yaklaşımları açısından temel fark nedir?
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri millî, dinî ve beşerî sahada yazdıkları eserlerini Türk toplumunun daha kolay anladığı; tahkiye, tasvir, mükâleme, nasihat ve hitap, doğrudan doğruya anlatma, tekrir, seci, mecaz vb. anlatım şekilleriyle de mesajlar vermişlerdir. Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairlerinin şiirlerinde “fikrî unsur” ile “dinî vecd”in ön planda olduğu ve bunların yalnız bir grubu değil, bütün halkı-cumhur’u hedef alıp Türk toplumunda birleştirici, bütünleştirici bir rol aldıkları her zaman görülmektedir. Hâlbuki Divân ve Halk şairlerinde bu halkı-cumhuru değil, belirli grupları hedef kitle olarak seçtikleri için kitleleri birleştirici bir rol üstlenememişlerdir. Bu bakımdan Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı şairleri; birleştirici-bütünleştirici olgusunu her zaman vurgulamışlardır. Yani bunlar, dağdaki çobana da, saraydaki devlet başkanına da aynı dil, aynı muhteva, aynı kültür ile hitap ederek onlar arasında da birleştirici-bütünleştirici rollerini ve hoşgörü fonksiyonlarını icra etmişlerdir. Bu itibarla Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı’nın; tarihin başlangıcından günümüze ve geleceğe kadar olmak üzere bu hoşgörülü yaklaşımlarını, mensubu bulunduğu Türk milletini atalarının vasiyetlerini de dikkate alıp
İlahi nedir?
Tekke şiirinde dini, ahlaki ve ilahi fikirleri içeren manzumelere denir. İlâhîler, genellikle Allah’ın birliğini, ihtişam ve kudretini telkin eden şiirlerdir.