Türk Halk Şiiri Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatının Oluşumu,Gelişimi Ve Orta Asya'daki Temsilcileri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
İslam medeniyeti Türkleri nasıl etkilemiştir?
İslam medeniyeti, Türklerin fikrî, edebî ve düşünce tarihi üzerindeki tesirini asırlarca göstermiştir. Yani bu yeni medeniyet, Türk milletinin ilim, fikir ve edebiyat alanında bir dönüm noktası olmuştur.
Türkler dikkat çeken ilk değişim hangi alanda ve nasıl olmuştur?
Türklerde dikkati çeken ilk değişim, dil sahasındadır. Çünkü Türkler, İslam’dan önce de değişik milletler ve kültürlerle yan
yana bulunmuşlar, başka diller konuşan, başka milletlerin yaşadığı coğrafyalarda hüküm sürmüşlerdir. Zamanla bunlarla dil, din ve kültür alışverişleri az da olsa olmuştur. Bu cümleden olarak Çinceden, Hintçeden, Moğolcadan, Soğdcadan, Farsçadan birçok kelime Türkçeye geçmiştir. Ama bu kelimeler, Türkçenin kendi gramer kuralları içinde Türkçeleşmiştir.
Soğdca nedir?
Hint-Avrupa dil ailesine mensup İran kökenli antik bir dildir.
Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra nasıl bir değişim yaşamışlardır?
Türkler, İslam medeniyetini kabul edince bu medeniyetin, akide, bilim ve tefekkür dilinden de birçok kelime Türkçeye girmeğe başlamıştır. Diğer taraftan Türklerin Müslüman olmalarından sonra bu iman ve medeniyetlerini iyi tanıyabilmek ve onun ilmini ve ideolojisini anlayabilmek için; Kur’an dili Arapça ve edebiyat dili Farsçayı da öğrenmeleri gereği duyulmuştur. Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenmek ve îslamî ilimlerde söz sahibi olacak dereceye gelmek ise, Türklerin az zamanda büyük Türk-îslam devletleri kurarak bütün İslam Dünyasına hâkim imparatorluklar vücuda getirmek yolundaki “liderlik” hamlelerini de kolaylaştırmıştır.
İslamiyetten önce Türkler hangi edebi türde eserler üretmişlerdir ve İslamiyetin edebiyata etkisi nasıl olmuştur?
Bu çağlara kadar yerli ve kavmî bir edebiyat yaparak, ana yurtlarında birbirine benzer hadiselerin sözlü anlatımlarıyla; koşuk, ilâhî ve destanlar üreten Türkler, İslamiyet’ten sonra beşerî çehresi, millî çehresinden daha da zengin; sosyal ve coğrafî çizgileri eskisinden daha başka bir edebiyat vücuda getirmişlerdir.
Koşuk nedir?
Eski Türk şiirinde şiir ve nazım şekli anlamında kullanılan bir terimdir.
İlahi nedir?
Dini, ahlaki ve ilahi fikirleri içeren şiirlere ilahi denir.
Destan nedir?
Kahramanlık konulu halk edebiyatı türleri için ve âşık edebiyatındaki bazı şiirler için kullanılan ad'a destan denir.
Türk-İslam medeniyetinin temelleri nasıl oluşmuştur?
Bu devirde Türkler, yeni vatanlarında kurdukları devletlerdeki hâkim unsurun, yine Türk olmasına dikkat etmekle beraber, Müslüman olan her insanı kardeş sayan, insanî, yani uluslararası bir tolerans ve hoşgörü göstermişlerdir. Başka milletlere mensup Müslümanlarla iş birliği, kültür ve ideoloji birliği içinde de -sınırlı da olsa- çalışmışlardır. Böylelikle her Müslüman’ın iyiliği için çalışan, fakat Müslüman olmayanlara da aynı toleransı ve hoşgörüyü gösteren, onlara daha da fazla insanî muamele yapan gerçek bir Türk-İslam medeniyeti kurmuşlardır.
Zühd nedir?
Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete vermeye zühd denir.
Vahdet-i vücûd neye denir?
Tasavvufta Allah'tan başka varlığın olmadığı, her şeyin onun tecellisi olduğunu düşünmeye denir.
Vahdet-i Şuhûd nedir?
Sâlikin her şeyi Allah'ın tecellisi olarak görmesi halidir.
İslamiyet Orta Asya'da hangi edebi Tür ve hangi fikri düşünce temeliyle Türklere ulaşmayı başarmıştır?
İslam’ın hükümleri doğrultusundaki inancını, fikrî düşünceyle birleştiren tasavvuf, sonra Türkler arasında da yayılmaya başlamıştır. Bu başlayış, Türkler arasında fikrî ve İslamiyet’in kabulünden sonra da zühdî açıdan önemli rol oynamıştır. Müslümanlığın Türkler arasında Orta Asya’da yayılması esnasında metot olarak şair tabiatlı Türklere şiirle hitap edilmiştir. İşte o dönemde bu şiirler, fikrî kaynağını tasavvuftan almaktadır.
Tasavvuf hangi prensiplere dayanmakta ve hangi alimlerce İslamın fikri temellerine oturtulmaktadır?
Kaynaklarda; “kendisini hikmete ve Allah’ı bilmeye adamak” olarak tarif edilen ve vahdet-i vücûd ile vahdet-i şuhûd gibi iki ana prensibe dayanan tasavvuf, Molla Cami, Muhyiddin Arabî, Gazalî, Ahmed Yesevi gibi İslam bilgin ve mutasavvıflarınca İslam’ın fikrî temellerine oturtulmaktadır.
Tasavvufî Türk Edebiyatına Hoca Ahmed Yesevi nasıl bir katkı sağlamıştır?
Tasavvufî gelenek; Hoca Ahmed Yesevî’den önce Türkistan’da yayılma zemini bulmuş ve devam etmiş, fakat asıl yerleşme ve kabullenme zemini Ahmed Yesevî ile gerçekleşebilmiştir. Çünkü Ahmed Yesevî ve dervişleri bu göçebe çadırlarında ilâhiler, nâ’tlar, münâcaatlar söylemişler; Kur’an’dan ayetler okuyarak, Allah rızası için iyilikler, hayır ve hasenatta bulunmuşlardır. Bu mutasavvıf şair ve dervişler, eskiden dinî bir kutsiyet verilen ‘ozan’lara benzetilerek, Türkler tarafından hararetle kabul görüyor ve dediklerine de kolayca inanıyorlardı.
Nâ’t neye denir?
Türk edebiyatında Hz. Muhammet'i övmek için yazılan eserlere nâ’t denir.
Münâcaat neye denir?
Türk edebiyatında Allah'a yalvarıp yakarmak için yazılan eserlere münâcaat denir.
Ahmed Yesevî’nin ortaya koyduğu tasavvufî normlar, Anadolu'ya ve Balkanlar'a nasıl taşınmıştır?
Ahmed Yesevî’nin ortaya koyduğu tasavvufî normlar, onun halife ve dervişleri vasıtasıyla Anadolu ve Balkanlara da getirilmiş ve bu geleneğin Anadolu’da ortaya çıkması ve yayılmasında Ahmed Yesevî temel olmuştur.
Anadolu’ya gelen Yesevî ve Hayderî dervişleri hangi düşünürleri etkileri altına almışlardır?
Anadolu’ya gelen; Yesevî ve Hayderî dervişleri, Yesevî tesirini Mevlâna Celâleddini Rumî, Hacı Bektaş Velî, Sultan Veled, Ahmet Fakih,Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal gibi şairlere de taşımışlar, onlar için Ahmed Yesevî, zaman zaman da İran-Arap tesiri altında önceleri taklidî, sonraları te’lifî eserler ortaya koymuşlardır.
Anadolu'ya geçen tasavvuf akımı Anadolu'da nasıl bir değişime neden olmuş ve bu değişim nasıl yapılanmıştır?
Bu dönemde Anadolu; gerek Türkler arasında ortaya çıkan, gerekse diğer İslam ülkelerinden Anadolu’ya geçen bu tasavvuf cereyanlarının ortaya koyduğu değişik fikirlere sahip tarikatların ortaya çıkışına da temel olmaktadır. İlk bakışta sanki birbirinden farklı görünümler ortaya koyan, fakat asılda Kur’an ve Sünnet’e dayalı fikirlere bağlı bu tarikatlar, gerek hayat tarzları, gerekse de edebiyat telâkkileri ve düşünce sistemleri itibariyle Anadolu’da Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın zenginleşmesine yardımcı olurlarken bir yandan da taraftar kazanma mücadelesinde millî zevke yöneliyorlardı. Ancak, bunlardan bazıları da dış tesirlerin altında kalarak, Yesevî’nin Hikmetlerinde gördüğümüz tarikat-şeriat uyumunu, şeriat ahkâmı aleyhine kullanmaya çalışıyorlardı.
Anadolu’da ilk güçlü mutasavvıf şairler kimlerdir?
Mevlâna Celâleddin Rûmî ve oğlu Sultan Veled’in tasavvufî eserlerinin paralelinde Anadolu’da ilk güçlü mutasavvıf şairler, XIII. yüzyıl ortalarında ortaya çıktılar. Nitekim Yunus Emre’nin bu yönelişi Anadolu’da kendisine birçok taraftar ve takipçi sağlamıştır. Onun ilk büyük takipçileri, İran tesirinden tamamıyla kurtulamamış olsa da millî zevke de yönelen Aşıkpaşa ile ondan daha millî ve müessir olan Said Emre ve Kaygusuz Abdal’dır.
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın temel ideolojisi nedir?
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın temel ideolojisi; inanmak, birlik ve beraberlik, millî mefkûreyi merkezden muhite götürmek ve genişletmek, paylaşmak, paylaştırmak, hoşgörülü, müşfik ve adaletli olmaktır.
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın temel kitlesini kimler oluşturmaktadır?
Bu Edebiyatın fikir kaynağı doğrultusunda hedef kitlesi ise oldukça heterojen bir yapıya sahiptir. Bu sebeple diğer zümre edebiyatlarından farklı olarak, her sınıf ve sosyal statüden insana hitap etmektedir. Bu sebeple; dil, vezin, nazım şekilleri, nazım tür’leri gibi dış unsurlar bakımından, kimi zaman millî çizgiye yaklaşırlar, kimi zaman da yüksek zümrenin zevkine ulaşırlar. Bu edebiyatın hedef kitlesi, halk-cumhur; yani bütün bir toplumdur. Her kesime hitap eder ve hiçbir suretle toplum içinde sınıf farkı yaratmaz
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın aslî temaları nelerdir?
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın aslî temaları, insanlara ilk önce Rabbini tanıtmak, ilim öğretmek ve neticede de nefis terbiyesi yaptırmaktır.
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatının aslî temalarını, kısaca hangi ana başlıklar altında toplayabiliriz?
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatının aslî temalarını kısaca şu ana başlıklar altında toplayabiliriz:
- Allah’ın birliği
- Peygamberler
- Din ve tasavvuf büyükleri
- Dinî inanç
- Vecd
- Tasavvufî aşk
- İnsan-ı kâmil
- Dünyanın faniliği
- Nefis, nefis terbiyesi
- Ferdî ahlak ve toplum ahlaki
- Velâyet
- Şeyh-mürid
- Ricâlü’l-gayb
- Kerâmet
- Zikir
- Zühd
- Hâlvet
- Ehl-i beyt
- Tayy-i zaman tayy-i mekân
- Çile-erbâin
Bunların dışında Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı’nda; sevgi, hoşgörü, çalışmak, veren elin alan elden üstün olmasının ilkelerine sahip olmak, tarikat adabı, Kur’anı Kerim’in muhtevası gibi başka konular da işlenmiştir.
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatının kadrosunu kimler oluşturmaktadır?
Türk Edebiyatının bütünü içinde; dil, üslûp, konu, anlatım, nazım şekli, nazım tür ve edebi özellikleri ihtiva eden, İslam’dan önce ve İslamî dönemde var olan ve belli başlı akideye, vecde ve millî mefkûreye dayalı eserleri ortaya koyan; peygamberler, veliler, bilim adamları, mutasavvıf şairler, naşirleri bu bilim dalı içinde kabulleniriz.
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatının dinî ve edebî kaynakları nelerdir?
Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatının dinî ve edebî kaynaklar başta olmak üzere çok çeşitli kaynakları vardır. Dini kaynaklar arasında; Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, akâid, fıkıh, kelam, siyer ve kısas yer alırken edebi kaynaklara ise Göktürk Kitabeleri, eski Uygur metinleri, Divanü Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık, Neh- cü’l-Feradis, Divan-ı Hikmet, Fakrnâme, Bakırgan Kitabı, Dedem Korkut Kitabı, atalar sözü kitapları, cönkler ve mecmualar, menakıbnâmeler, velâyetnâmeler, destanlar (Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Ergenekon, Türeyiş, Manas, Battalnâme, Danişmendnâme, Hamzanâme, Saltuknâme, Hz. Ali cenknâmeleri) Hızırnâmeler, mesneviler, fetvalar ve fermanlar örnek gösterilebilir.
Tasavvufun sözlük anlamı nedir?
Tasavvuf; lügat manası itibariyle ; ‘Gönlünü Allah sevgisine bağlama’; ıstılahı manada ise; ‘Zühd ve takva ile ruhu temizleyip Hakk’ın ahlakı ile ahlaklanmak; kendi varlığını Hakk sevgisinde eriterek mâsivâdan ilgiyi kesmek ve bu hal içinde onun emir ve yasaklarına tam bir uyuşla sonsuz mutluluğa ermek’tir.
Takva nedir?
Allah korkusuyla dinin yasak ettiği şeylerden kaçınmaya takva denir.
Tasavvufi Allah anlayışı nasıldır?
Tasavvuf; Allah’ı, varlığın dışında, yapıp bitirdiği bir eseri uzaktan seyreden bir sanatkar olarak görmez. Allah; oluşun, zamanın varlığın ve insanın ta kendisidir. Allah, varlığı kendisinin sürekli tecellileri olarak yansıtmaktadır. Onun algılaması ve hele onunla temasa gelmesi, varlık ve oluşa iştirakle mümkündür. Bunun içindir ki, Allah’ı nesnelleştirmek yerine, onunla oluş bünyesinde beraberlik tesis etmek gerekir.
Tasavvufun ana merkezini teşkil eden bu on kural hangisidir?
Tasavvufun ana merkezini teşkil eden bu on kural ise sırasıyla şunlardır:
- Tevbe: Pişmanlık. Kalpteki kötülükte ısrar düğümünü çözüp Hakk’a dönme.
- Zühd: Allah’a ulaşmak için dünyadan yüz çevirmek.
- Tevekkül: Allah’ın katında olana güvenip halkın elinde olanlara göz dikmeme.
- Kanaat: Tok gözlü olma.
- Uzlet: Günaha girmemek için toplumdan ayrı yaşama.
- Zikir: Allah’ı anma.
- Hakk’a dönme: Dünya nimetlerinden el etek çekip Allah’a yönelme.
- Sabır: Başa gelen belalardan sızlanmama veya sadece Allah’a başvurma.
- Murakabe: Kulun, her şeyi Allah’ın gördüğüne inanması.
- Rıza: Hoşnut ve memnun olma.
İslam’da tasavvuf, kaç tane ana dönem geçirmiştir ve bu dönemler ve dönem özellikleri nelerdir?
İslam’da tasavvuf, dört ana dönem geçirmiştir: Bu dönemler ve dönem özelliklerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:
- Hz. Muhammed ve Asr-ı Saadet Dönemi: Bu devir Hz. Muhammed’in hayatta olduğu ve tek mürşit olarak uyulduğu dönemdir. Adı konmasa bile bu devir; tasavvufun tarifini yaptığı tam bir zühdî hayat devridir. Hz. Ali, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Ebû Derdâ, Ebâ Zer, Abdullah b. Amr, Bilâl-i Habaşî, Selman-i Fârisî, Süheyb-i Rûmî gibi zühd ve takva timsali kişiler sonradan kurumsallaşacak olan tasavvuf hareketinin prototipleri olarak kabul göreceklerdir.
- Tâbiûn Dönemi: Tâbiûn, yani sahabileri görenler devri, her alanda örnek kişi olan Hz. Muhammed’in, ahrete göç ettiği, Islamî bir nizam olarak Kur’ân, sünnet, kıyas gibi kaynakların miras bırakıldığı bir dönemdir. Hasan-ı Basrî, Süfyan-ı Sevri, Üveys Karânî, Said b.Cübeyr, Abdullah b. el-Mübarek zâhid- lerin çevresinde tasavvufî hayatın temelleri atıldı.
- Tâbe-i Tâbiun Dönemi: Bunlar da tabi olanlara tabi olanlardır ki asr-ı saade¬tin üçüncü kuşağını oluştururlar.
- İlk Sûfiler Dönemi: İlk Sûfî adını kullanan zat Ebu Haşim el-Kûfi (ölm. H.150/M.767)’dır. Bu zat Şam’da kendi adıyla anılan tekkesini açtı. Zunnûn- ı Mısrî (ölm. H. 245/M.858), Bâyazid-i Bistâmî (ölm. H.261/M.874), Cüneyd- i Bâğdâdî (ölm. H.279/M.908), Hâllac-ı Mansur (ölm. H.309/ M.921) gibi ünlü mutasavvıflar onu takip etti. Muhyiddin-i Arabî (ölm. H.638/M.1240)’nin varlığın tekliği şeklinde ifade edebileceğimiz vahdet-i vücûd teorisiyle tasavvuf sistematik bir hâl aldı.
Türklerin İslamiyet’e girişleri,tasavvufun kaçıncı dönemine denk gelmektedir?
Türklerin İslamiyet’e girişleri, tasavvuf hareketinin İslam’da kurumsallaştığı, tarikatların oluştuğu üçüncü döneme tekabül etmektedir.
Tasavvuf düşüncesi Türklerde hangi bölgelerde ve kimler aracılığıyla yaygınlaşmaya başlamıştır?
İslamiyet’le birlikte tasavvufun da Türkler arasında yaygınlaşması, doğal olarak Semerkand, Buhara, Fergana gibi Türk-İslam çevrelerinde oluşmaya başlamış ve buralarda da tasavvufun temsilcilerinden şeyhlere tesadüf edilmeğe başlanmıştır. Yusuf Has Hacib ve Ahmed Yesevî’nin ortaya çıkışma kadar Türkler arasında Muhammed Ma’şûk Tûsi, Emir Ali Abû gibi mutasavvıflar da yetişti. Ahmed Yesevî ile birlikte tasavvuf hareketi Türkler arasında genel bir hâl aldı. Çünkü Ahmed Yesevî bu dönemde; Mansur Ata, Harezmli Sa’id Ata, Süleyman Hakîm Ata, Lokman Perende gibi halifeleri ve binlerce müridi yetiştirip muhtelif Türk bölgelerine gönderdi. Yesevî’nin kurduğu bu tarikat, bunlar eliyle Türkistan’da ve daha sonra da Anadolu ve Balkanlar’da hızla yaygınlaştı.
Horasan ve havalisinin tasavvufî yapısı nasıldır?
Birçok kültür hareketlerinin merkeziliğini yapan Horasan, Sûfî hareketlerinin de önemli bir merkeziydi. Mâverâü’n-nehr İslamlaştıktan sonra Sûfîlik cereyanı, Türkistan’a da girmiştir. Hicrî III. yüzyılda Sûfîlerle dolu olan Hemedan, Nişabur ve Merv’den sonra, IV. yüzyılda da Buhâra ve Fergana’da mutasavvıflar çoğalmıştır. Bu gelişmeler sırasında, Fergana Türkleri, kendi şeyhlerine “Bab” adını vermişlerdir. Daha önce Horasan’a gelen Türkler arasından “Mehmet (Muhammed) Ma’şuk” ve “Emr Ali Abu” gibi bazı tanınmış Sûfîler yetişmiştir. Böylece Sûfîlik cereyanı; Buhara, Semerkand ve Kaşgar gibi İslam merkezlerinden gelen dervişler, göçebe Türkler arasına girmiş ve onlara yeni fikirler götürmüşlerdir.
Hoca Ahmed Yesevî’nin şöhreti, bütün Türk-İslam Dünyasına yayılmasında Cengiz istilasının nasıl bir etkisi olmuştur?
Hoca Ahmed Yesevî’nin şöhreti, bütün Türk-İslam Dünyasına yayılmıştır. Bilhassa Cengiz istilâsı esnasında Harezm, Horasan ve Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya gelen Yesevî halifeleri, Türk milletinin İslamiyeti bir gönül dini olarak sevmelerinde ilk ve tek öncü olmuşlardır.
Türk tarihinde “Horasan erenleri” olarak bilinen grup hangi tasavvuf düşünüründen etkilenmiştir?
Ahmed Yesevî’nin millî tarz, şekil ve sofiyâne hikmetlerinin ortaya koyduğu millî ve manevî muhtevalı manzumeleri, daha sonra Anadolu’da bir Yunus tarzı’nın doğmasında ve dolayısıyla Anadolu Türk Sûfîlerinin ilahilerinde esas mayayı teşkil edecektir. Türk tarihinde “Horasan erenleri” adıyla bilinen birinci grup; yani ilk erenler, şüphesiz Ahmed Yesevî’nin kaynağından beslenmişlerdir.
XIII. asırda Yesevî dervişleriyle birlikte Anadolu’ya gelmeye başlayan ikinci grubu kimler oluşturmaktadır?
İkinci grup ise; “XIII. asırda Yesevî dervişleriyle birlikte Anadolu’ya gelmeye başlayan Şia mezhebine dahil Kalenderiye, Haydariye mensuplaradır.
M. F. Köprülü, Anadolu'ya geçen İkinci grubu nasıl değerlendirmiştir?
M. F. Köprülü, “heterodoxe bir mahiyet arz eden bu bâtıniler zümresini, saf Müslümanlığın batıl fikirlerle yıpranmasını isteyen müsebbipler zümresi” şeklinde değerlendirmektedir. Köprülü’ye göre bu batıl propagandacılar “şehirden ziyade köylerde ve göçebeler arasında müsait bir zemin buluyorlardı. Babâîler kıyamının âmilleri olan bu Türkmen Babaları, şüphesiz birbirine çok hulul etmiş olan Alevî zümrelere mensup ve eski Türk Şamanlarma benzeyen Türk dervişleri idi. Moğol istilâsından sonra yakın Şark-İslam ülkelerinde, Suriye, Mısır-Memlük İmparatorluğu’nun mutaassıp sahasında “heteredoxe zümrelerin çoğaldığı” da tarihî bir gerçektir" diyerek değerlendirmiştir.
Anadolu'da batıl tarikatların gelişmesini kimler engellemeye çalışmıştır?
İslam şeriatının koruyucu kalesi sayabileceğimiz Selçuklu Türkleri bünyesindeki mutasavvıflardan; Fahreddin-i Irakî, Evhaddedin-i Kirmanî, Konevî ve Mevlâna; bu bâtıl tarikatların gelişmesini kısmen de olsa önleyebilmiş, güçlü bir alternatif olarak karşı koyabilmişlerdir.
Beylikler döneminde varlığını sürdüren Türk tarikatları hangileridir?
XIII. yüzyılın bu fikrî-tasavvufî faaliyetleri, Beylikler döneminde de aynen devam ederken, devrin beş büyük tarikatından; Mevlevîlik, Nakşibendilik, Bektâşilik, Rifaîlik ve Hâlvetîlik’’in de “Türk tarikatı’’ olduğunu görmekteyiz.
Mutasavvıf kime denir?
Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrıya adamış kişiye denir.
Türkler İslamiyete ne zaman geçmişlerdir ve ilk Türk İslam devleti hangi tarihte kim tarafından kurulmuştur?
Tarihî verilerde ise Türklerin, İslamiyet’i VIII. asırdan itibaren, boy, kabile ve aşiretler halinde münferiden de olsa kabul etmeye başlamış olduklarını, Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Hanın İslamiyet’i resmen kabulü ile 920’lerde O’nun tarafından “ilk Türk-Islam Devleti”nin kurulmuş olduğunu görebilmekteyiz.
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın ilk örneklerini kimler hangi eserleriyle vermiştir?
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın ilk örneğini Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde ve Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmeti’nde görüyoruz. Özellikle Kutadgu Bilig, bu edebiyatın Ahmed Yesevî’den önce ilk eseridir diyebiliriz. Çünkü bu eser, Türk toplumunun dini yaşayışı, Allah’ın varlığı ve birliği, devlet-i ebed müddet ülküsü, adaleti, birlik ve beraberliği, vatan ve millet sevgisi, hoşgörüsü, devlet başkanımn teb’asına karşı olan görevleri ve adaletli davranması, teb’aanın da devletine karşı her konuda kusur yapmaması gerektiği konularında bilimsel verilerle dolu olmasıdır.
Orta Asya’da Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının temsilciliğini başlangıçta kimler yapmıştır?
Orta Asya’da Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatının temsilciliğini başlangıçta; Necmeddin Kübra, Yusuf Hemedani, Cafer Sadık, Yusuf Has Hacib, Ahmed Edib Yük- neki, Ahmed Yesevi, Mansur Ata, Muhammed Danişmend, Hakîm Süleyman Ata (öl. 1186), Abdulhalik Gücdevani, Nasuriddin Rabgûzî, Şah Ismâil Safavî/Hatayî (Duğumu: 1487), Devlet Mehmed Âzadî, Mahdumkulu yapmışlardır. Onların bu konulardaki eserleri oldukça zengin bilgilere sahiptir.
Ahmed Yesevi hangi tarihte nerede doğmuştur ve nerede ölmüştür?
Ahmed Yesevî, XI. asrın sonları veya XII. asrın başlarında Sayram’da doğmuştur. Ahmed Yesevî’nin bir beytinde yüz yirmi yaşına girdiğini ifade ettiğine göre 1223-25 yılları arasında Yesi’de vefat ettiğini söyleyebiliriz.
Ahmed Yesevi 63 yaşından sonra neden çilehaneye çekilmiştir ve bu dönemi nasıl geçirmiştir?
Yesevîlik an’anesine göre Hz. Muhammed’e ve onun sünnetine son derece bağlı olan Ahmed Yesevî, Peygamberin 63 yaşında vefat etmesi sebebiyle altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusunda ve yeraltında bir Çilehâne hazırlatır ve ömrünün geri kalan kısmını orada geçirir. Bu Çilehane dönemi, gerçek anlamda Ahmed Yesevî’nin en verimli ve üretken bir dönemidir. Çünkü o, burada bir yandan ders verir, eserlerini hazırlar, Türk-İslam dünyasının bütün coğrafyalarına gitmek üzere bir ‘irşad kadrosu’ yetiştirir, diğer yandan da halk için sohbetlerde bulunur.
Ahmed Yesevi'nin şiirlerinin yapısı nasıldır, hangi konular işlenmiştir ve hangi dille yazılmıştır?
Yesevî’nin şiirleri didaktik (öğretici)tir. Ayrıca saf ve samimî bir lirizm taşıyan bu şiirlere “Hikmet” adı verilmiş ve bunların tamamı “Divân-ı Hikmet” adı altında toplamıştır. O, bu şiirlerinde, dini-ahlakî öğütleri, Allah’a olan kulluk borcunu ödemesi, Allah ve Hz. Muhammed sevgisini, ahiret âlemi gibi hususları asıl hareket noktası olarak ele almıştır. Yesevî, şiirlerini Türkçe yazmıştır. Bu Türkçe, devrin Türk yazı dili olan Hakâniye Türkçesidir.
Divan-ı Hikmet kimin eseridir ve içinde neler barındırmaktadır?
Divân-ı Hikmet: Ahmed Yesevî’nin “Hikmet”lerini içine alan mecmuanın adıdır. Divân-ı Hikmet nüshalarının muhteva bakımından olduğu kadar, dil bakımından da önemli farklıklar arz etmesi, bazılarınca farklı şahıslar tarafından değişik yerlerde meydana getirildiği kanaatini ortaya koymaktadır. Bir kısmı kaybolan veya zamanla değişikliğe uğrayan Hikmetler derlenirken araya aynı ruh ve ifadedeki yeni Hikmetler de ilave edilmiş, böylece gittikçe aslından uzaklaşmış gibi görülmektedir. Buna rağmen bu Hikmet’te, kime ait olursa olsun temelinde Ahmed Yesevî’nin inanç ve düşünceleri, tarikatının esasları bulunmaktadır. Hikmetler, Türkler arasında bir düşünce birliğinin teşekkül etmesi bakımından çok önemlidir. Bir yandan Hikmetlerin pek mühim ekseriyeti muhteva ve tema itibariyle dini telkinlerden ve İslamî telâkkilerden ibaret iken, diğer yandan da Hikmetlerin pek az bir kısmı, doğrudan doğruya millî hayatın izlerini taşımaktadır. Hikmetlerdeki bu millî unsurlar, dış yapıda, yani vezinde ve söyleyişte de kendisini hissettirmektedir. Bu cihetlerden bakıldığında bütün şiirlerin millî unsurlarla örülü olduğu görülür.
Fakr-nâme kimin eseridir ve içeriği nedir?
Ahmed Yesevi'nin eseridir ve Fakr-nâme: Divân-ı Hikmet’in mukaddimesi mesabesindedir. Muhteva itibariyle; tarikat adabını, usulünü, erkânını, kâmil bir şeyhin, bir dervişin vasıflarını, merâtıb-ı erbaa’yı ‘dört kapı kırk makam’ı beyan eder.
IX.-X. asırlarda Harezm şehir neden önemlidir ve ve hangi önemli şahsiyetleri yetiştirmiştir?
IX.-X. asırlarda Türklerin batıya yönelişlerindeki en önemli merkezlerden biri de Harezm’dir. Harezm; zaman içerisinde hem ticarî, hem siyasî ve hem de kültürel bakımdan doğu dünyasının önemli bir merkezi olmuştur. İbn-i Sina, Doktor Ebul- hayre’l-Har, riyaziyeci Ebu Nâsr Arran, felsefeci Ebu Sahi Maziran ve El- Birûni gibi meşhur ilim adamları da bu muhitte yetişmişlerdir . Hoca Ahmed Yesevî’nin halifesi ve müridi Süleyman Hakim Ata (Bakırganı) gibi şahsiyetlerin sade Türkçe söylenmiş hikmetâmiz şiirleri de bu muhitte Türk dili ve kültürünün kök salıp boy atmasına vesile olmuştur.
Süleyman Hakim Ata'nın eserleri hangileridir?
Birtakım şüpheleri taşımakla birlikte Süleyman Hakim Ata’ya ait olduğu ifade edilen Bakırgan Kitabı, Ahir Zaman Kitabı ve (Bibi) Meryem Kitabı olmak üzere üç eseri vardır.
Süleyman Bakırganî’nin şiirlerini hangi üslup ile yazmış ve hangi konuları işlemiştir?
Süleyman Bakırganî’nin şiirlerinde hâkim olan üslup Yesevî’nin “Divân-ı Hikmet” üslûbudur. F. Köprülü, bu üslûp benzerliğini bir ayniyet gibi görür ve Yesevî tarikatının adabı olarak yorumlar. Bakırganî de tıpkı şeyhi Hoca Ahmed Yesevî gibi sade bir dille şiirler yazmış ve bu şiirlerde derin tasavvufî manalar ifade etmek yerine, daha zahidâne bir şekilde Allah, peygamber ve Veliyullah’a duyduğu sevgi, vecd ve muhabbetten söz etmiştir. Ayrıca, cennetin nimetlerinden ve hoşluğundan, cehennemin korkunç azaplarından bahsetmektedir. Şeyhi Ahmed Yesevî’ye beslediği muhabbet ve bağlılık, şiirlerinde önemli bir yer tutar. Ayrıca Hızır Aleyhisselâm’a da oldukça ehemmiyetli bir yer ayırmıştır.
Şah İsmail hangi sahada eserler vermiştir?
Şah İsmâil, hem Divân tarzında, hem halk şiiri, hem de dini-tasavvufi Türk Edebiyatı sahasında muhtelif türlerde şiirler söylemiş asıl şairlik yönünü de bu tür şiirleriyle sağlamıştır.
Devlet Mehmed Azadî’nin şairliğinde kimlerin etkisi görülür?
Azadî’nin şairliğinde; Firdevsî, Hoca Ahmet Yesevî, Nizamî, Sâdî, Câmî, Nevaî gibi şairlerin etkisi görülür.
Azadî’nin eldeki bütün şiirleri hangi eserde toplanmıştır ve bu eserin içeriği nasıldır?
Azadî’nin eldeki bütün şiirleri “Vagz-ı Azad” adlı eserde toplanmıştır. Hekayatı Cabir Encar”, “Rubagıyet Ezruyı ve Doga” adlı bölümlerinden ve birkaç şiir, mesnevî, rubaî ve gazelden ibarettir. Vagz-ı Azad dört bölümden oluşmaktadır. Eserin üçüncü bölümü âlimler ve ilim üzerinedir. İlimden kast edilen din ve Allah üzerine olan âli ilimlerdir.
Mahdumkulu kimin oğludur hangi tarihte nerede doğmuştur?
Mahdumkulu, Devlet Mehmed Âzâdî’nin oğludur. O, tahminen 1733’te Hazar Denizi kıyılarında bulunan Etrek Çayı civarında bir yerde doğmuştur.
Mahdumkulu eğitimini nerede ve nasıl almıştır?
Mahdumkulu, şair ve âlim bir zat olan babasından ilköğrenimini almış, Buhara ve Hive’de de iyi bir medrese öğrenimi görmüştür. Burada Arapça, Farsça ve edebî Doğu Türkçesini öğrenmiştir.
Mahdumkulu'nun Divanıkimin Divanı ile benzerlik göstermektedir ve bu kişiden nasıl etkilenmiştir?
Mahdumkulu’nun Divânı’na bir bütün olarak bakıldığı zaman onun; Yunus Emre Divânı ile büyük benzerlikler içinde ve XVIII. yüzyıl Türkmenistan’ında yaşayan gerçek anlamda bir Ahmed Yesevî ve Yunus Emre takipçisi olduğu görülür. Çünkü her üçünün de beslendiği kaynak Kur’an ve hadislerdir. Mahdumkulu; İslam dininin itikat, ibadet ve ahlakî umdelerini eserlerinde, tıpkı Yunus Emre gibi dantel dantel işlemiştir. Böylece O, XVIII. yüzyılda Türkmenistan’da, bir Yunus ekolünün temsilcisi ve Dinî Tasavvuf! Türk Edebiyatının da mümtaz şahsiyeti olmuştur.