Türk Edebiyatının Mitolojik Kaynakları Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Türk Mitolojisinin Kültleri Ve Türk Dünyasındaki Çeşitlenmeleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Kült nedir?
Kült sözcüğü Türkçeye Fransızca culte kelimesinden gelmiştir. Fransızcaya da Latince cultus yani tapınma anlamındaki sözcükten geçmiştir. Mitoloji ve sosyal bilimlerde kült terimi, genel olarak tanrıya, tanrısal kabul edilen şeylere veya doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan şeylere saygı göstermek ve tapınmak anlamında kullanılır. Kült terimi daha özel olarak ele alınan ve çalışılan bir konudaki tanrısal veya doğaüstü güçlere sahip şeylerle ilgili inanç örüntüsüdür. Kült olarak adlandırılan bir inanç örüntüsü, hakkında oluştuğu şeye veya tanrısal güç sahibi kabul edilen nesneye bağlılığı ifade eden söz ve hareketlerde bulunmayı içerir. Bu yönüyle kültler, büyü ve ayinle ilişkilidir. Kısaca, bir kült, iyi yahut kötü olduğuna inanılan tanrı ya da tanrısal güçlerle onlardan kaçınma veya yakınlaşma ya, korunma veya yardım alma ya yönelik ilişki içindeki bir grubun inançları ve ayin gibi dini eylemlerinin, bunlara ait simge ve düşüncelerinin tamamını ifade eder.
Animizm nedir?
Animizm, insan düşüncesinin en erken dönemlerinde, insanların doğal çevrelerindeki, canlı- cansız her şeyin canlı bir ruhu ve buna bağlı bir bilinç hali olduğuna inanmalarıdır. Bu bağlamda insanlar yaşadıkları coğrafyada yer alan doğal varlıklara yönelik inanç örüntüleri oluşturmuş ve bunlardan bazıları zamanla evrimleşip değişip dönüşerek daha soyut kavramlar haline gelmişlerdir.
Teogoni nedir?
Teogoni tanrıların doğuşu ve oluşumunu anlatan mitlerdir. Türk mitolojisinde farklı zamanlarda ve farklı Türk boylarından derlenmiş birbirinin varyantı olan ve birbiriyle doğrudan bir ilişkisi saptanamamış pek çok teogoni mitleri vardır. Bu nedenle Türk teogoni mitlerini ve kültlerini tek bir sistem halinde henüz açıklayabilmekten uzağız. Ancak Türk teogoni mitlerini ve onlara ait kültlerini şamanlığın evreni Gökyüzü, Yeryüzü ve Yeraltı olarak üç katmana ayrılmasından hareketle bu üç yerde bulunuşlarına göre tasnif etmek mümkündür.
Eski Türklerde gökyüzünün önemi nedir?
Göğün yüksekliği, ulaşılmazlığı insanlara göğün kutsallığını ve tanrısallığını da beraberinde getirmiştir. İnsanın binlerce yıl ulaşamadığı yükseklik ve sonsuz uzay boşluğu, göğe aşkın olma ve mutlak gerçeklik prestijini kazandırmıştır. Dahası, buralara ancak ayrıcalıklı kişilerin ve bazı dinlerin anlayışına göre ölülerin ruhları gidebilmektedir. Bu şekilde bir anlayışla, yaratıcı tanrı ve tanrıların eseri olarak görülen evren, gökyüzü ile insanlar üzerinde olağanüstü veya aşkın bir güç etkisi uyandırmıştır. Göğün bu şekilde yüceltilişi ve kutsanması evrensel bir olgudur ve pek çok mitoloji geleneğinde görülür. Pek çok mitoloji geleneğinde tanrıların büyük bir kısmı gök kubbe, yükseklik ve meteorolojik olaylarla ilişkilendirilerek anılmaktadır. Dahası bu geleneklerin pek çoğunda tanrılar gökyüzünün sahibi, gökyüzünün sakini veya gökyüzünün hakimi şeklinde adlandırılır.
Gök Tanrı nedir?
Eski Türklerde Gök Tanrı, göğün zaman içinde evrilerek soyut bir yaratıcı güç haline dönüşmesinin bir sonucu oluştuğu düşünülür. Gök Tanrı, gökte ve çoğu zaman yaşam ve talihin üleştiricisi veya paylaştırıcısıdır. Gök Tanrı, kozmik düzenin veya evrenin olduğu kadar siyasal ve toplumsal düzenin de kefili ve takipçisidir. Gök Tanrı’ya dua edilir; onun adına yılda iki kez takvime bağlı törenler düzenlenir ve tercihen lekesiz sütbeyaz aygır at kurban edilir. Gök Tanrı’nın kut vermesiyle gücünü ondan alan kağanlar keçe üzerinde dokuz kere yükseltilerek kararının Türk kavmi tarafından kabullenilişi gösterilir. Gök Tanrı, gökte oturan ve dünyayı unutmuş tembel bir tanrı değildir. Gerektiğinde yeryüzündekileri cezalandırır. Bu cezalandırma çoğu zaman yıldırım çarpması şeklindedir.
Güneş , ay ve yıldız kültleri nedir?
Türk mitolojisinde Güneş, Ay ve yıldız Gök Tanrı’ya bağlı kültler olarak düşünülür. Eski Türklerin bu kültlere saygı gösterdiğine dair Çin yazılı kaynaklarında kayıtlar vardır. Tanrı sözcüğünün etimolojik açıklamaları arasında, tang kökünden geldiği ileri sürülen görüşlerden birisidir. Buna göre tang güneşin doğduğu yerdir ve tanrı da güneşi çağıran, onun doğmasını sağlayan anlamındadır. Hun kağanlarının her sabah çadırından çıkarken güneşi ve her akşam da ayı selamlayıp ta’zim ettiği şeklindeki bilgiler bağlamında bu etimolojik açıklama oldukça dikkat çekici ve anlamlı gözükmektedir. Aynı şekilde, Altay ve Mişer Türklerinin günümüzde bile güneş üzerine and içme geleneğini sürdürdükleri görülür. Dahası, Altay Türklerine göre güneş ana, ay atadır; ateş de yeryüzünde güneşin temsilcisidir. Kamlara göre, güneşin ve ayın tutulmasının nedeni kötü ruhların onları yakalayıp karanlık dünyaya sürüklemeleridir. Bu nedenle onları kötü ruhlardan korumak için bağırır çağırır, davul çalarlar. Yakut Türklerine göreyse, güneş ve ay iki tanrısal güç ve kardeştir. Umay kültünün sembolü ay, Gök Tanrı kültünün sembolü ise güneştir. Biraz da bu nedenlerle bütün şamanist Türk topluluklarında ve Türk şamanizminden etkilenmiş Buryat ve Moğol şamanlarının tören kostümlerinin üzerinde demir ve gümüşten yapılmış ay ve güneşi sembolize eden takılar yer alır. Türk bayrağının ay ve yıldızı esasen ay ve güneştir.
Ülgen nedir?
Altay Türklerinin kam alkış ve ilahilerinde Ülgen, en büyük yaratıcı tanrı olarak yer alır. Ülgen sözcüğü ulu veya büyük, yüce anlamındadır. Şor, Teleüt ve Güney Altay Türklerinin kam alkışlarında ise, Ülgen’e, Kuday (kut+ay) denildiği de görülür. Kayrakan da yine en büyük tanrı anlamında kullanılan bir sıfattır, Erlik’e de verilir. Kam alkışlarında görülen Kızagan ve Mergen, Ülgen’nin yardımcısı olan iyi ruhlardır. Altay Türkleri arasında 19. yüzyılda halkbilimsel derlemeler yapan Anohin’in tespitlerine göre Ülgen, ay ve güneşin arkasında, yıldızların üstünde yaşar ve iyilik yapmayı sever bir tanrıdır. Kamlama ayini yaparak Ülgen’e ulaşmak isteyen bir kamın yedi veya dokuz engeli/katı aşması gerekir. Altaylıların şamanist inanışlarına göre bir kam ancak beşinci katta bulunan Altın Kazıka kadar gidebilir. Altay Türklerine göre, Ülgen ezeli ve ebedidir.
Yayık nedir?
Yayık , Ülgen tanrı ile insanlar, kamlar arasındaki en önemli aracı ve yardımcı ruhtur. Ülgen tanrı onu insanları kötülüklerden koruması ve canlılara yaşam vermesi için gökten yeryüzüne göndermiştir. Ülgen tanrıya kamların ve insanların adadığı kurbanları Yayık götürür. Kısrakların ilkbaharda sağılan ilk sütü yulafla karıştırılarak Yayık’a saçı kurbanı olarak saçılır, ona dualar edilir. Yayık’a beyaz kumaşla tasvirler yapılır ve bu tasvirlere baş, kulak, kol, ayak, kuyruk eklenip ayaklarına kırmızı şeritten kurdele dikilir. Bu şekilde hazırlanan Yayık tasvirleri beyaz kıldan örülen bir iple ayin yapılacak yerde bulunan iki kutsal kayın ağacının arasına asılır. Günümüzde Anadolu ve Balkanlar başta olmak üzere Türk dünyasının her yerinde ve bütün Türk boylarında görülen ağaçlara asılan çaput ve bez parçalarıyla dilek dilemek başta olmak üzere çeşitli ritüel ve uygulamaların kaynağı bu tür inanç örüntülerine dayanmaktadır.
Suyla nedir?
Suyla, gökyüzünde yaşar; güneş ve ayın bir parçası olarak kabul edilir. İnanışa göre at gözlü olan Suyla çok iyi gören bir ruhtur ve insanın yeryüzündeki koruyucusudur. İnsanların hayatını kontrol eder ve bir değişiklik olduğunda Ülgen’e bildirir. Kamı kötülüklerden korur, ona gökyüzü ve yeraltına yaptığı yolculuklarda eşlik eder. Suyla, Ülgen tanrıya adanan kurbanları ona Yayık ile birlikte götürür. Karlık adlı tanrısal güçte Suyla ile aynı görevleri üstlenir ve kamın kurban kesme töreninde ona yardım eder.
Uykuuçı nedir?
Utkuuçı gökte yaşar ve Ülgen tanrının en yakın elçisidir. Ülgen’e ulaşmak isteyen kamları beşinci katta Altınkazık (Kutup Yıldızı) bölgesine inerek karşılar. Kamın getirdiği kurbanını alır ve tahtında oturan Ülgen’e götürür. Kam Altınkazık’ta Utkuuçı’ dan aldığı kazlara binerek yeryüzüne döner.
Eski Türklerde Animizm örnekleri nelerdir?
İnsanlık tarihinin en eski dönemlerinden itibaren insanlar tabiattaki çeşitli unsurlara kutsallık atfederek animizm başta olmak üzere çeşitli inanış sistemleri oluşturmuşlardır. Bir başka ifadeyle, insanlar çok eski zamanlardan beri tabiatı sadece doğallığıyla değil ona dini değer de yükleyerek algılamışlardır. Bu bağlamda, eski Türklerdeki inanışlar arasında tabiat unsurlarına saygı gösterilmesi, dua edilmesi, kutsal kabul edilmesi gibi inanış ve uygulamaların var olduğu bilinmektedir. Buna göre, eski Türkler tabiatta birtakım gizli güçlerin varlığına inanıyor ve dağ, tepe, kaya, pınar, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, göl, demir, kılıç, ateş, ocak ve benzeri varlıkların canlı ve bir ruha sahip olduğuna inanıyor, genel anlamda bu tür ruhlara sahip anlamında iye olarak adlandırıyorlardı. Eski Türkler ve günümüzde şamanist dünya görüşüne sahip pek çok Türk boyuna mensup kişiler, ırmak, dere, göl, dağ, tepe gibi pek çok doğal ve coğrafi unsurlarda insanlara yardımcı olan ruhların varlığına inanmaktadırlar. Bu tür ruh sahibi olduğuna inanılan sular, dağ, taş, ağaç ve ormanlık alanlar doğal olarak kutsal yerler olarak kabul edilmekte, çeşitli zamanlarda ziyaret edilerek ayinler yapılmakta, kurbanlar sunulup dua edilen sunaklar olarak karşımıza çıkmaktadır. Hiç şüphesiz, gök cisimleri nasıl yaratıcı Gök Tanrı’nın yanı sıra yaratıcılar olarak kabul edilmiyorsa, bu tür yeryüzü unsurları da bir put veya yaratıcı olarak kabul edilmemektedir. Bu tür yerler ve inançlar Museviliği, Hristiyanlığı ve İslamiyeti kabul etmiş Türkler arasında da evliya, ata ve aziz kültlerine bağlanarak ve bu dinlerin iman ve inanç örüntüleriyle bağdaşarak yaşamaya devam etmektedirler. Bu durum tıpkı İslam öncesi bir kamlık uygulaması olan kurşun dökme inanç ve pratiğinin, Türklerin Müslüman olmasından sonra üç İhlas ve bir Fatiha Suresi’nin okunmasının eklenmesi yoluyla İslamileşmesine benzemektedir. Nitekim Anohin’in verdiği bilgiye göre şamanist olan Altay Türkleri de dağ, yer ve su ruhlarını Ülgen tanrı ve Erlik gibi inanışlarından ayrı düşünmektedirler. Onlara göre dağ, yer, su ve buzul ruhları insanlara iyilik, sağlık ve mutluluk veren koruyucular, sahipler veya iyelerdir. Bu iye ruhlara saygısızlık yapılırsa insanlara hastalıklar göndererek onları cezalandıracağına inanırlar. Türk dünyasındaki pek çok dağ, nehir, göl, kayalık gibi yer adları aynı zamanda oralarda yaşadığına inanılan söz konusu ruhların adları olarak karşımıza çıkar.
Ruh, Kişioğlu ve Avrak nedir?
Türk mitolojisinin pek çok veriminde insanların birden fazla ve çeşitli ruhlara sahip olması düşüncesiyle karşılaşılmaktadır. Tarihsel metinlerden, Orhun Yazıtları’ nda, Bilge Kağan’ın ölümünün anlatılmasında onun uçtuğunun belirtildiğini görüyoruz. Buna göre eski Türklerde ruh bir kuş gibi uçabilen bir şey olarak düşünülmüştür. Nitekim, 19. yüzyılda Altay Türklerinden Radloff tarafından derlenen bir Yaratılış Miti’nde de, Tanrı ve Kişioğlu’nun sularla kaplı bir evrende kuş gibi uçmakta oluşları söz konusu düşüncenin sürekliliğini göstermektedir. Saha Türklerindeyse iye kııl tabiriyle, bir kamın ayvan şeklindeki canı anlaşılır. Kırgız ve Kazak Türklerinin arvak-eş dedikleri ruh, bir insanın eşi olan ruh anlamındadır. Bunlar insan vücudundan çıkıp gezip dolaşabilirler; kılık değiştirerek kuş, boğa, kurt, köpek, yılan gibi hayvanlar olarak görülebilirler.
Yo Kan nedir?
Altay Türkleri arasında yeryüzündeki ruhların en güçlüsü olduğuna, dünyanın merkezinde bulunan ve ucu Ülgen’in evine kadar ulaşan bir çam ağacının yanında oturduğuna inanılır. Yo Kan’ın So Kan ve Temir Kan adlı iki oğlu olduğu ve bunların insanların verdikleri şeyleri kabul ettikleri tasarlanır. Saha Türklerindeyse, Aan Alahçın Hotun, büyük bir kayın ağacında oturur, tabiatı, insanları ve hayvanları korur. Onun kasırga şeklinde gezdiğine, insanların tabiatı tahrip etmesine üzüldüğüne inanılır.
Talay Kan nedir?
Talay Kan’ın yeryüzündeki bütün suların, denizlerin hakimi, ölülerin koruyucusu olduğuna inanılır. Talay Kan’ın evinin Altay Türklerinin Yayık adını verdiği on yedi denizin birleştiği yerde olduğu tasarlanır. Saha Türklerindeyse Küah Bolloh Toyon, su ruhu olarak kabul edilir. O, suyun temiz olmasını, balığın üremesini sağlar. Bu nedenle balıkçılar balık avına çıkmadan önce ondan bereketli bir av için ricada bulunurlar.
Ana maygıl, Ak Ene nedir?
Altay Türkleri arasında Ak Ene adlı dişi tanrıça, Ülgen tanrıya yaratma ilhamını veren olağanüstü bir güç olarak görülür. 19. yüzyılda ataerkil bir toplumsal yapıdan derlenmiş metinlerde evrenin yaratılış ilhamının bir dişi tanrıçadan gelmiş olması düşüncesi son derece dikkat çekicidir. Muhtemelen, tarih öncesi anaerkil dönemin yaratıcı dişi tanrıçası Umay’ın ad değiştirmiş olarak yaşamakta olan bir izi veya kalıntısıdır. Benzer bir başka dişi ruh ise, Ana Maygıl adını taşır, bu dişi ruha ulus anası da denilir.
Umay nedir?
Tarihsel yazılı metinlerde ilk olarak karşımıza Orhun Yazıtları’nda, Kültigin kitabesinin doğu yüzünde şu şekilde geçer: Umay teg ögüm katun kutınga inim Kül Tigin er boldı bu ifade günümüz Türkçesinde Umay gibi annem hatunun devletine, küçük kardeşim Kül Tigin er adını aldı şeklindedir. Burada Kül Tigin’in yararlı bir iş, yiğitlik yapıp erginlik adını alıncaya kadar Umay tanrıça tarafından korunması anlatılır. Bu ifadeden yola çıkarak araştırmacılar, Umay’ın insanın doğumuyla ve büyümesiyle ilgilenen bir ruh olduğunu düşünürler. Umay’ı çocuk ve hamile kadınların koruyucu ruhu olarak takdim ederler.
Al Karısı, Albıs, Al ruhu nedir?
Al ruhu tarih öncesi zamanların ateş kültüyle ilgilidir. Türk dünyasının her yerinde al, al karısı, albast›, albas, albıs, almıs gibi adlarla tanınan kötü bir ruhtur. İnanışa göre bu kötü ruh lohusalara musallat olur, onu ve bebeğini öldürür, ciğerini suda yıkayıp yer. Kazak, Kırgız ve Başkurtlara göre albastı, kara albastı ve sarı albastı olmak üzere iki çeşittir. Sarı Albastılar kam, hoca ve baksıların dualarıyla insanlardan uzaklaştırılırlar. Sarı Albastılar, hoppa ve şarlatan diye nitelendirilirler. Bunlar insanlara zarar vermeyeceklerine söz vermelerine rağmen ilk fırsatta insanlara zarar verirler. Kara Albastılarsa, daha ciddi ve ağırbaşlı olarak düşünülürler. Kara Albastılar ancak onları görebilen ocaklılardan korkarlar. Türk dünyasında olduğu gibi Türkiye’de de Albastılar Karakura denilen başka bir kötü ruhla ayrıştırılırlar.
Kasırga, Rüzgar ve yel ruhu nedir?
Bazı Türk boylarında rüzgar, yel, kasırga, çiğ ve kırağı gibi doğal olgular çeşitli ruhların işi olarak kabul edilir. Bu ruhların hem gök hem de yer sularla ilişkili olduğu tasarlanır. Saha Türkleri Tıal Holoruk İççite adını verdikleri bir ruhun, rüzgar, yel ve kasırganın ruhu olduğuna inanırlar. Anadolu’da da günümüzde cin çarpması adı verilen çarpılmaların yakın geçmişe kadar yel çarpması olarak adlandırıldığı bilinmektedir.
Taş, Kaya Ruhu nedir?
Doğadaki hemen hemen her nesneyi canlı ve ruh sahibi olarak düşünen animist dünya görüşüne sahip insan toplulukları, dayanıklı bir nesne olarak varlığını sürdüren taşlar ve kayalara da ruh izafe etmişlerdir. İnsanın tam tersine sağlam ve neredeyse mutlak bir varlık gibi görünen kayaların içinde ona bu gücü veren bir ruh olduğuna inanılmıştır. Bu nedenle de taşlar ve kayalar ruhani eylemlerin aracı olmuşlardır. Bir başka ifadeyle taş, başlı başına bir tapınma nesnesi değildir; onun kutsallığı onda canlanan ruha, onu kutsallaştıran simgeye aittir. Evrensel olarak pek çok millette ve mitoloji geleneğinde taş ve kayalarla ilgili kutsallaştırmaya dayalı inanışlar vardır. Taşın, Türkler arasında da büyü, dilek, adak, yemin, ilaç, şifa, uğur, çocuk doğurmak, yağmur ve kar yağdırmak amacıyla kutsanıp kullanıldığı tespit edilmiştir. Türklerin kutsal veya içinde olağanüstü güç bulunduğuna inandıkları taşlar şöyle örneklenebilir: Yada taşı, Kutlu Kaya, yürüyen taşlar, üzerindeki iz dolayısıyla kutsallaşan taşlar, fal taşları, balballar, boşlukta durduğuna inanılan taş, dilek taşları, karataşlar, sarıtaşlar, yılan taşı, diş taşı, korku taşı, taşa veya kayaya dönüşmüş insanlarla ilgili taşlar.
Dağ Ruhu nedir?
Dağ veya dağlar sadece Türk mitolojisinde değil evrensel olarak bütün kültürlerde hatta bütün semavi dinlerde bile kutsallığa sahip olarak karşımıza çıkarlar. Türk mitolojisinde de dağların, taş yığınlarıyla oluşturulan obaların ve taş toprak yığını olarak inşa edilen kurganların ruhu olduğuna inanılmaktadır. Bu tür yerle sadece kendi ruhlarını değil, başka ruhları da barındıran yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda boy, soy ve kabilelerin de birer kutsal dağı vardır ve her soyun kendi atalarını dağ ruhuyla birleştirdiği görülür. Türk mitolojisinde dağın kutsallaştırılmasının en önemli nedenlerinden birisi göğe ve Gök Tanrı’ya yakın olmasıdır. Dahası düşman saldırılarından koruyuculuğu da hem fiziki hem de manevi anlamda dağa bir koruyuculuk anlamı yüklemiş ve dağlar özgürlükle eşanlamlı hale gelmiştir. Bunları dağda, ormanda avcılık yapan toplumların bet bereket arttırmaya yönelik uygulamaları takip etmiştir. Daha önce de işaret edildiği gibi Türk mitolojisinde dağ kültü bir erkek kültü olarak ortaya çıkar ve biraz da bu nedenle günümüzde bile pek çok Türk boyunda kutsal dağda yapılan kanlı, kansız kurban törenlerine kadınların katılması yasaktır. Dahası, tören yapılan bu kutsal dağa herhangi bir kadının herhangi bir nedenle ayak basması sonucu bu dağın kirlenip kutsallığını yitireceğine inanılır. Bu durum anaerkillik karşıtı ataerkil yapılanışın ilk olarak oluştuğu dağları kutsama ve savunmasının bir yansımasından başka bir şey değildir.
Ateş Ruhu nedir?
Evrensel olarak kutsal kabul edilen olgulardan birisi olan ateş, Türk mitolojisinde de son derece önemli bir yere ve role sahiptir. Türk kültüründe ateş bir arındırıcı ve kötü ruhları kovucu unsurdur. Bizans Devleti’nin M.S. 568 yılında batı Göktürk devletine gönderdiği elçi Zemarkos’u, Türkler kağanların yanına çıkarmadan önce ateş üzerinden atlatıp ateşten bir çemberin içinden geçirerek onun taşıdığı uğursuzlukları kovduklarını ve onun beraberinde olan kötü ruhlardan arındırdıklarına inanırlar. Bu bağlamda, ateş insanlara yardım eden üstün bir ruh olarak düşünülüp dua edilir, kurban kesilir; yoksa ateş bir tanrı olarak kabul edilmez. Ateş kültünün en güzel yansıdığı yer, aile ocağının kutsanmasıdır. Ataların ilk kamp ve ocak ateşi olması dolayısıyla aileyi veya soyu sembolize eder. Ocak ve aile ocağının kutsallığı bütün Türk boyları arasında yaygın olarak devam etmektedir.
Su Ruhu nedir?
Su evrensel olarak kutsanan bir olgudur. Türk mitolojisinde de su, evrenin yaratılış anından beri var olan temel bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesela, Radloff’un 19. yüzyılda Altay Türklerinden derlediği evrenin yaratılış mitlerinden birinde başlangıçta sadece su vardır. Tanrı ve insan suyun üstünde uçmaktadırlar. Sonra, yeryüzündeki unsurların tamamı suyun derinliklerinden çıkan kayanın üzerinde gerçekleştirilmeye başlanılır. Su her şeyin başı ve anası konumundadır. Yeraltı ruhlarının yeryüzüne çıkış kaynaklarından birisi de pınarlar ve benzeri su kaynaklarıdır. Bu nedenlerle kutsal kabul edilen su kirletilmez. Ona pislik atılmaz ve saygısızlık edilmez. Hatta insan elbisesine ve vücuduna ancak belirli mevsim dönüşümlerinde su dökülüp yıkanabilir. Bu şekilde bir yıkanmama yasağı doğrudan suyu kutsal görmeyle ilişkilidir. Suyu bu şekilde kutsama onun tanrı görülmesi veya bir su tanrısı fikrini ortaya koymaz. Sadece, Türk mitolojisinde göl, ırmak, göze, çay ve pınarlarla ilgili bir su kültünün varlığını ortaya koyar.
Ev ruhları nelerdir?
Başta Kazan Tatarları, Başkurtlar ve Çuvaşlar gibi İdil bölgesi Türklerinin öy üyesi dedikleri, evi koruyan ve ailenin mutluğunu, bet ve bereketi sağlayan bir koruyucu ruh inancı bütün Türkler arasında yaygındır. Bu evin koruyucu ruhu mutlu edilmediği veya kızdığı zamanlarda ev halkına hastalık verdiğine inanılır. Bu nedenle pek çok Türk boyunda evin koruyucu ruhuna kurban kesilir veya hazırlanan bulamaç saçı kurbanı olarak sunulur. İnanışa göre evin koruyucu ruhu, evin eşiğinde veya kapının pervazında bulunur. Bu bağlamda, kapının eşiğinin bütün Türk dünyasında kutsanması ve eşiğe basılmaması başta olmak üzere eşikle ilgili inanış ve uygulamalar evin koruyucu ruhunun bulunduğu makama saygısızlık yapmamakla ilişkilidir. Altay Türklerinde, Erlik’in oğulları Karaş, Kerey, Kaan, Temir Kaan, Bay Maatır ve Padış Biyin eşiğin muhafızlığını yaptığına, bu nedenle de onlardan ve gazaplarından korunmak için saygı göstermek gerektiğine inanırlar. Pay Maatır’ın kızları da orada kapıcıdırlar ve kam dualarında kara yılana benzetilirler.
Ata ruhları nelerdir?
Ataerkil toplum yapısının oluşmasından sonra ortaya çıkan en önemli kültlerden birisi de atalar kültüdür. Atalar kültü, ölmüş ataların yüceltilmesi, onlar için kutsal mağaralarda kurban kesilmesi ve onların ruhunun kendilerine yardımcı olmasının dilenmesi amacıyla oluşturulmuştur. Bu inanışın temelini, ataların ruhlarının öldükten sonra bile ruhları vasıtasıyla ailesini korumasıdır. Çin kaynakları, Göktürkler döneminde, Türklerin yedinci ayın yedinci gününde yaşayan nesillerinin atalarına sundukları kurbanın Gök Tanrı’ya sunulana eşit bir önemde olduğunu kaydetmektedir. Atalar kültünde bütün atalar değil; sadece bilgili, başarılı, güçlü ve saygıdeğer ataların ruhunun kutsanması söz konusudur. Bu tür atalar ailenin koruyucu ruhu olarak düşünülür ve onların ruhuna tören yapılıp kurban sunulur.
Erlik nedir, oğulları ve kızları kimlerdir?
Altay Türklerinin kamlık inanışlarına göre, Erlik yeraltı dünyasının ruhlarının başıdır. Kam alkışlarında Erlik’in görünüşü şöyle tasvir edilir: Atletik vücutlu, yaşlı bir adam, kömür gibi kara kaşlı, gözlü, dizlerine kadar uzamış ikiye ayrık sakallı, köpeğin azı dişi gibi bıyıklı, tokmağa benzer çeneli, ağaç kökleri gibi boynuzlu, kıvırcık saçlıdır. Kam alkışlarında Erlik’e Kayrakan da denilir. Kayrakan’ın anlamı keskin, sivri, kesici hakan, sürekli acı çektiren ve ölüm getirendir. Erlik’in, güçlü anlamındaki erklig kelimesinden gelir. Erlik’in niteliği olan kara rengi de gaddar kuvvet, kararlı ve sabit anlamları taşır. Erlik ile ilgili sözlü kaynaklardan derlenen bilgiler arasında onun yedi veya demir başlı dokuz oğlu olduğu yer alır. Bu dokuz oğlun adları Kerey Kaan, Pay Maatır, Kaan Karaş, Kömür Kaan, Mattır, Padış Biy, Padış Kerey, Biy Yabaş, Temir Han’dır. Bazı kam alkışlarında Erlik’in kızlarından da bahsedilir. Erlik’in bazı rivayetlerde Sekiz Gözlü Kiştey Ana ve Erke Soltanadlı iki kızı bazı rivayetlerdeyse dokuz kızı vardır.
Kozmogoni mitleri ve bunlarla ilgili düşünceler nelerdir?
Türk mitolojisinde gök hem maddi hem de manevi varlığı bakımından çok önemlidir. Bu durum, yaşanan hayat ve dünya algısı bakımından da dikkat çekicidir. Tarım ve çiftçilikle uğraşan toplumların toprağa dönük tavrının aksine göçerevli ve hayvancı, at üzerinde yaşayan bir toplumun bakışı göğe dönüktür. Göğün yükseklik ve derinliği, bulutların renk ve şekillerinin daima değişirliği yerin bildik ve aşina varlıklarından daha dikkat çekici olduğu düşünülebilir. Dört anayönü simgeleyen dört büyük yıldız kümesinden Doğu’yu belirleyen Ağaç Yıldız’ ı veya Müşteri Yıldızı’ nın biçimi olarak büyük bir canavar olduğu düşünülürdü. Yıldırım, gök gürültüsü ve şimşek Gök Tanrı’nın en önemli silahı ve varlık göstergesidir. Bir başka ifadeyle, Türkler arasında yıldırım, Gök Tanrı’nın varlığının en somut göstergelerinden birisi olarak da kabul edilmiştir. Yıldırımdan çok korkan Moğolların aksine Türkler şimşek çakıp gök gürlemesini ve yıldırım düşmesini hayra yorarlar ve bunları güzel tanrısal işaretler olarak düşünürlerdi. Türk mitolojisinde yer ve yeryüzü yaratan, hayat veren ve koruyan bir mitolojik varlık olarak karşımıza çıkar. Ulu Ana, Kan Nine gibi adlandırmalar, bugün Toprak Ana dediğimiz toprak iyesinin eski adlarıdır.
Türk mitolojisine göre dünyanın şekli nasıldır?
Türk mitolojisinde dünyanın şekliyle ilgili düşünceler onun dörtgen olduğu yönündedir. Bu kare şeklinde dünya, evrensel bir nehirle sınırlanmaktadır. Bir Türk tarafından çizilen ve elimize geçmiş en eski dünya haritası olan Kaşgarlı Mahmut’un haritasında dünya İslam kültürünün tesiriyle daire şeklindedir. Türk sözlü kültüründen geçmişte derlenen mitsel anlatılarda dünya her hareketiyle depreme neden olan çeşitli hayvanların üzerinde durmaktadır. Bunlardan birisi Altay dağlarının kuzeyinde yaşayan Teleüt Türklerinden derlenmiştir. Bu anlatıya göre dünya dört tane öküzün üzerinde durmaktadır. Onların kıpırdanmaları depreme yol açmaktadır. Kırgız Türklerinden derlenen bir başka anlatıya göreyse, yerin altında bir okyanus vardır; onun üzerinde kalın bir bulut, bulutun üzerinde büyük bir kaya, kayanın üstünde de bir boz öküz vardır ve dünya bu öküzün boynuzları arasında durmaktadır. Altay Türkleri arasında dünya öküzlerin çektiği çadırlı bir araba gibidir düşüncesi tespit edilmiştir. Kırım Türkleri arasından derlenen bir anlatıya göre, dünya bir boğanın boynuzları arasındadır. Boğanın altında bir deniz, denizde ise büyük bir balık vardır. Balığın altındaysa rüzgarlar ve karanlık bir dünya yer alır. Saha Türklerine göreyse, dünya Baykal gölünde yaşayan bir balığın üzerindedir.
Antropogoni Mitleri nelerdir?
İlk insanın yaratılışı, soyların türeyişi antropogonik mitlerde anlatılır. Kozmolojik mitlerin konusu olan evrenin, dünyanın tabiatın yaratılmasıyla büyük alem meydana gelir. Bu büyük alemin içinde küçük alem olarak insanın ve insanlığın yaratılması gerçekte birbirini tamamlayan ve anlamlı hale getiren eylemlerdir. Birini diğerinden ayırmak çok da anlamlı değildir. İnsan; düşünen, konuşan ve kültür üreten bir varlık olarak tanrısal evren düzeninden çıkar ve akışından koparken mitler vasıtasıyla kurguladığı evrenle bütünleşir. Başladığı doğaya yabancılaşmayı mitler yoluyla örter. Mitler yoluyla hala doğanın, asli ve doğal bir parçası olduğuna inanmak ister. Bu yolla insan bedeni ve yaşam da kutsallaştırılmış olmaktadır.
Ağaç, hayvan ve dağ ana/ata nedir?
Türk mitolojisinde ağaçların dünyanın eksenini oluşturmanın yanı sıra türeyiş mitlerinde de türenilen ana/ata olmak açısından da kutsal kabul edildikleri görülür. Türklerin en kutsal bildikleri ağaç kayın ağacıdır. Kayın ağacının insan doğurması motifinin bulunduğu anlatılardan birisi Uygur Türklerinin türeyiş efsanesidir. Kayın ağacının ölümsüzlük veren veya gençleştirip güçlendiren özsuyuna sahip tanrı tarafından görevlendirilmiş bir kadın ruh olarak da Türk mitolojisinde karşımıza çıkar. Türk mitolojisinde türeyiş ve yaratılış efsaneleri arasında hayvan ana/ata inancı ve bununla ilgili kült ve uygulamalar son derece yaygın olarak yer alır. Daha önce de üzerinde durulduğu gibi hayvandan türeme konusunda ilk sırayı kurt alır. Kurt, hayvancılık ve avcılıkla geçinen bozkırlı Türk toplulukları arasında en çok korkulan hayvandır. Kurda olağanüstü özellikler yükleyen Türkler, onu korkuyla karışlık bir saygıyla anarlar. Türk mitolojisinde yaratılış veya türeyişle ilgili anlatılar arasında dağ ve mağara unsurlarının birleşerek yer aldığı görülür. Bu bağlamda mağara adeta bir ana rahmi işlevi üstlenir ve dağ da doğurganlık özelliği kazanır.
Eskatoloji mitleri nelerdir?
Dünyanın sonunu anlatan mitlere, eskatoloji mitleri denir. Türk mitolojisinde eskatoloji mitleri yok denecek kadar azdır. Araştırmacıların bazıları bu azlığın nedenini kamlık düşüncesi ve bu düşüncedeki ölüp dirilme fikrine bağlarken başka araştırmacılarsa, dünyanın sonu fikrinin eski Türkleri dünyanın yaratılışı kadar meşgul etmediğini ileri sürmektedirler. Bu bağlamda gözden kaçan bir husus Orhun Yazıtları gibi resmi devlet vesikalarında bile yer alan Türklerin misyonu meselesidir. Bununla birlikte eski Türkler kıyamete uluğ gün derlerdi; uluğ gün; deyimini Türkler, Müslüman olduktan sonra da kullanmışlardır. Altay Türklerinden bir gün dünyanın sonunun geleceğine yani kıyamete dair anlatılar derlenmiştir. Altay Türkleri, bu güne Kalgançı Çak derler.
"Kült" ne demektir? Açıklayınız.
“Kült” sözcüğü Türkçeye Fransızca “culte” kelimesinden gelmiştir. Fransızcaya da Latince “cultus” yani “tapınma” anlamındaki sözcükten geçmiştir. Mitoloji ve sosyal bilimlerde “kült” terimi, genel olarak tanrıya, tanrısal kabul edilen şeylere veya doğaüstü güçlere sahip olduğuna inanılan şeylere saygı göstermek ve tapınmak anlamında kullanılır. Kült terimi daha özel olarak ele alınan ve çalışılan bir konudaki tanrısal veya doğaüstü güçlere sahip şeylerle ilgili inanç örüntüsüdür. Kült olarak adlandırılan bir inanç örüntüsü, hakkında oluştuğu şeye veya tanrısal güç sahibi kabul edilen nesneye bağlılığı ifade eden söz ve hareketlerde bulunmayı içerir. Bu yönüyle kültler, büyü ve ayinle (tören) ilişkilidir. Kısaca, bir kült, “iyi” yahut “kötü” olduğuna inanılan tanrı ya da tanrısal güçlerle onlardan “kaçınma” veya “yakınlaşma”ya, “korunma” veya “yardım alma”ya yönelik ilişki içindeki bir grubun inançları ve ayin (ritüel) gibi dini eylemlerinin, bunlara ait simge ve düşüncelerinin tamamını ifade eder.
“Animizm” ne demektir? Açıklayınız.
Animizm, insan düşüncesinin en erken dönemlerinde, insanların doğal çevrelerindeki, canlı-cansız her şeyin “canlı” bir ruhu ve buna bağlı bir bilinç hali olduğuna inanmalarıdır. Bu bağlamda insanlar yaşadıkları coğrafyada yer alan doğal varlıklara yönelik inanç örüntüleri oluşturmuş ve bunlardan bazıları zamanla evrimleşip değişip dönüşerek daha soyut kavramlar haline gelmişlerdir
Türk mitolojisinde teogoni mitleri nelerdir ve kaç gruba ayrılmaktadır?
Teogoni tanrıların doğuşu ve oluşumunu anlatan mitlerdir. Türk mitolojisinde farklı zamanlarda ve farklı Türk boylarından derlenmiş birbirinin varyantı olan ve birbiriyle doğrudan bir ilişkisi saptanamamış pek çok teogoni mitleri vardır. Türk teogoni mitlerini ve onlara ait kültlerini şamanlığın evreni “Gökyüzü”, “Yeryüzü” ve “Yeraltı” olarak üç katmana ayırılmasından hareketle bu üç yerde bulunuşlarına göre tasnif etmek mümkündür.
Türk mitolojisinde gökyüzünde bulunan tanrılar, kutsal ruhlar ve kültleri nelerdir?
Gök Tanrı, Güneş, Ay ve Yıldız Kültleri, Ülgen, Yayık, Suyla, Utkuuçı, Ürün Aar Toyon'dur.
Türk Mitolojisinde, yeryüzünde bulunan tanrılar, kutsal ruhlar ve kültleri nelerdir?
Ruh, Kişioğlu, Arvak, Yo Kan, Talay Kan, Ana Maygıl, Ak Ene, Umay, Al Karısı, Albıs, Al Ruhu, Kasırga, Rüzgar ve Yel Ruhu, Taş, Kaya Ruhu, Dağ Ruhu, Ateş Ruhu, Su Ruhu, Ev Ruhları, Ata Ruhları'dır.
"İye" ne demektir? Açıklayınız.
Eski Türkler tabiatta birtakım gizli güçlerin varlığına inanıyor ve dağ, tepe, kaya, pınar, su kaynağı, mağara, ağaç, orman, göl, demir, kılıç, ateş, ocak ve benzeri varlıkların canlı ve bir ruha sahip olduğuna inanıyor, genel anlamda bu tür ruhlara “sahip” anlamında “iye” olarak adlandırıyorlardı. Günümüzde de Türkiye Türkleri arasında olağanüstü varlıkların olduğuna inanılan yerlere “sahipli” denilmesinin bir nedeni de budur. Nitekim, Türkiye Türkçesinde “sahip” anlamında bir başka sözcük “ıssı” yani “iyesi” veya sahibi olmayan yere “ıssız” denilmesinin mitolojik arka planında aynı anlayış ve dünya görüşü yatmaktadır.
“Yer-su” kültü nedir? Açıklayınız.
“Kutsal yer-su” olarak günümüz Türkçesine aktarılan “Iduk yir-sub”
eski Türklerdeki “yer-su” kültünü ortaya koymaktadır. Eski Türkler ve günümüzde şamanist dünya görüşüne sahip pek çok Türk boyuna mensup kişiler, ırmak,
dere, göl, dağ, tepe gibi pek çok doğal ve coğrafi unsurlarda insanlara yardımcı
olan ruhların varlığına inanmaktadırlar. Bu tür ruh sahibi olduğuna inanılan sular, dağ, taş, ağaç ve ormanlık alanlar doğal olarak “kutsal” yerler olarak kabul
edilmekte, çeşitli zamanlarda ziyaret edilerek ayinler yapılmakta, kurbanlar sunulup dua edilen sunaklar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk mitolojisinde, yer altında bulunan tanrılar, kutsal ruhlar ve kültleri nelerdir?
Erlik, Erlik’in Oğulları, Erlik’in Kızları'dır.
Yeraltı dünyasının ruhlarının başı kimdir ve nasıl tasvir edilmiştir?
Altay Türklerinin kamlık (şamanlık) inanışlarına göre, Erlik yeraltı dünyasının ruhlarının başıdır. Kam alkışlarında Erlik’in görünüşü şöyle tasvir edilir: Atletik vücutlu, yaşlı bir adam, kömür gibi kara kaşlı, gözlü, dizlerine kadar uzamış ikiye ayrık sakallı, köpeğin azı dişi gibi bıyıklı, tokmağa benzer çeneli, ağaç kökleri gibi boynuzlu, kıvırcık saçlıdır. Kam alkışlarında Erlik’e “Kayrakan” da denilir. Kayrakan’ın anlamı keskin, sivri, kesici hakan, sürekli acı çektiren ve ölüm getirendir. Erlik’in, güçlü anlamındaki “erklig” kelimesinden gelir. Erlik’in niteliği olan “kara” rengi de gaddar kuvvet, kararlı ve sabit anlamları taşır.
Türk mitolojisinin kozmogonik mitleri ve kültleri nelerdir? Tanımlayınız.
Türk mitolojisinde kozmogoni mitleri ve çeşitlenmeleri: Gök, Gök Ejderi, Yıldırım, Gök Gürlemesi, Şimşek, Yer Ana, Yeryüzü, Dünyanı Şekli, Dağ, Ağaç, ve Yeraltı başlıkları altında ele alınmaktadır.
Türk mitolojisinin antropogonik mitleri ve kültleri nelerdir? Açıklayınız.
İnsanın yaratılışı ve türeyişiyle ilgili antropogoni mitleri ve çeşitlenmeleri: Ağaç Ana/Ata, Hayvan Ana/Ata, Dağ Ana/Ata başlıkları altında ele alınarak sahip oldukları özellikler açıklanmaktadır.
Antropogonik mitlerde ve Kozmolojik mitlerde ne anlatılmaktadır?
İlk insanın yaratılışı, soyların türeyişi antropogonik mitlerde anlatılır. Kozmolojik mitlerin konusu olan evrenin, dünyanın tabiatın yaratılmasıyla “büyük alem” (makro-kozmos) meydana gelir. Bu büyük alemin içinde “küçük alem” (micro-kozmos) olarak insanın ve insanlığın yaratılması gerçekte birbirini tamamlayan ve anlamlı hale getiren eylemlerdir.
Dünyanın sonunu anlatan mitlere ne denilmektedir? Açıklayınız.
Dünyanın sonunu anlatan mitlere, eskatoloji mitleri denir. Türk mitolojisinde eskatoloji mitleri yok denecek kadar azdır. Araştırmacıların bazıları bu azlığın nedenini kamlık düşüncesi ve bu düşüncedeki ölüp dirilme fikrine bağlarken başka araştırmacılarsa, dünyanın sonu fikrinin eski Türkleri dünyanın yaratılışı kadar meşgul etmediğini ileri sürmektedirler.
Türk mitolojisinde eskatoloji mitleri neden yok denecek kadar azdır?
Dünyanın sonuyla ilgili her mit Türklerin görevini yapamamakla eşit anlam taşıyacaktır. Bir
başka ifadeyle Türkler, Gök Tanrı adına dünyayı onun istediği anlamda düzenleyip yönetmekle görevli olarak kendilerini yaratılmış kabul ediyorlardı. Buna göre bozulan, yok olan bir dünya fikri beraberinde görevini yapamamış Türk düşüncesini de getiriyordu ki bu, eski Türklere göre düşünülmesi bile imkansız olan bir düşünceydi. Kanaatimizce Türk mitolojisinde dünyanın bozulması ve sonuyla ilgili mitlerin azlığının bir nedeni de budur.
“Uluğ gün” ne anlama gelmektedir? Açıklayınız.
Eski Türkler kıyamete “uluğ gün” derlerdi; uluğ gün; deyimini Türkler, Müslüman olduktan sonra da kullanmışlardır. Altay Türklerinden bir gün dünyanın sonunun geleceğine yani kıyamete dair anlatılar derlenmiştir. Altay Türkleri, bu güne “Kalgançı Çak” (Kalacak Olan Çağ) derler.
“Kalgançı Çak” adlı anlatı ne tür bir mittir ve hangi Türk boylarından derlenmiştir?
Eskatoloji mitleri içerisinde, Altay Türkleri tarafından kıyamet gününe verilen isimdir. Altay
Türkleri, bu güne “Kalgançı Çak” (Kalacak Olan Çağ) derler.
Yeraltı dünyasının ruhlarının başı olan Erlik'in nerede ve nasıl yaşadığına inanılmaktadır?
Erlik, yeraltında kara çamurdan veya duvarlarla çevrili kara demirden yapılmış sarayında yaşar. Erlik’in sarayı insanların gözyaşlarının oluşturduğu dokuz nehrin birleşerek “Doymadım (Toybodım) Nehri”nin oluştuğu yerde veya “abra ve yutpa” denilen korkunç su canavarlarıyla dolu Bay Deniz’in kıyısındadır. Doymadım Nehri’nin üzerinde at kılından yapılmış bir köprü vardır. Yeraltından kaçmaya çalışan insanlar bu köprüden geçerken Erlik köprüye basar ve onları nehre düşürür, nehir de onları ona getirir. O, küreksiz kayıkla gezer, yağız rahvan ata veya kel bir öküze biner. Erlik akşamları kanlı yemekler yer ve akciğer kanı içer.
Altay Türklerinin kam alkış (dua) ve ilahilerinde, en büyük yaratıcı tanrı kimdir? Nasıl tanımlanmıştır?
Altay Türklerinin kam alkış (dua) ve ilahilerinde “Ülgen”, en büyük yaratıcı tanrı olarak yer alır. Ülgen sözcüğü “ulu” veya “büyük, yüce” anlamındadır. Ülgen, ay ve güneşin arkasında, yıldızların üstünde yaşar ve iyilik yapmayı sever bir tanrıdır. Kamlama ayini yaparak Ülgen’e ulaşmak isteyen bir kamın yedi veya dokuz engeli/katı aşması gerekir. Altaylıların şamanist inanışlarına göre bir kam ancak beşinci katta bulunan “Altın Kazık”a (Kutup Yıldızı) kadar gidebilir. Altay Türklerine göre, Ülgen ezeli ve ebedidir. Ülgen gök cisimlerini yönetir, gök gürültüsü, yıldırım yaratır, yağmurları yağdırır. Ülgen gök kuşağını, insanları, hayvanları, otlakları, yaylaları ve ateşi yaratmıştır. Bir insana benzediği düşünülen Ülgen için “ak nur”, “nurlu hakan”, “fırtına koparan”, “şimşek çaktıran” ve “yakıcı” gibi sıfatlar kullanılır.
"Saçı kurbanı" ne demektir? Açıklayınız.
Saçı kurbanı: Doğanın ve insanın taşıyıcısı olduklarına inanılan yaşamın kesintisizliğini simgeleyen,
göksel güçler ya da yer/su ruhları için sunulan serpme, saçma ve benzeri biçimlerde uygulanan süt, rakı, kımız, yağ, buğday, darı vb. kansız kurban demektir.
Eski Türklerde Gök Tanrı inancını açıklayınız.
Eski Türklerde Gök Tanrı, göğün zaman içinde evrilerek soyut bir yaratıcı güç haline dönüşmesinin bir sonucu oluştuğu düşünülür. Gök Tanrı, gökte ve çoğu zaman yaşam (kut) ve talihin (ülüğ) üleştiricisi veya paylaştırıcısıdır. Gök Tanrı, kozmik düzenin veya evrenin olduğu kadar siyasal ve toplumsal düzenin de kefili ve takipçisidir. Gök Tanrı’ya dua edilir; onun adına yılda iki kez takvime bağlı törenler düzenlenir ve tercihen lekesiz sütbeyaz aygır at kurban edilir. Gök Tanrı’nın kut vermesiyle gücünü ondan alan kağanlar keçe üzerinde dokuz kere yükseltilerek kararının Türk kavmi tarafından kabullenilişi gösterilir. Gök Tanrı, gökte oturan ve dünyayı unutmuş tembel bir tanrı değildir. Gerektiğinde yeryüzündekileri cezalandırır. Bu cezalandırma çoğu zaman yıldırım çarpması şeklindedir.