2. Abdülhamit Dönemi Türk Edebiyatı Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim
Edebiyat-I Cedide Romanı
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Mehmet Rauf kimdir?
Edebiyat-ı Cedide romanının diğer önemli ismi Mehmet Rauf (1875-1931)’tur. Mehmet Rauf, sanat hayatı boyunca on üç roman kaleme almıştır: Eylül (1901), Bir Zambak’ın Hikâyesi (1910), Genç Kız Kalbi (1912), Bir Aşkın Tarihi (1912), Menekşe (1913), Karanfil ve Yasemin (1924), Böğürtlen (1924), Define (1927), Kan Damlası (1928), Son Yıldız (1927), Halas (1929), Harabeler (1927), Kâbus (1928). Romanların yazılış tarihlerinden anlaşılacağı gibi, Mehmet Rauf, ilk iki romanını Edebiyat- ı Cedide döneminde kaleme almış ve üçüncü eserini yaklaşık dokuz yıl sonra II. Meşrutiyet döneminde vermiştir. Bu romanların büyük çoğunluğu aşk hikâyesidir ve ne yazık ki Eylül’ün dışında hiçbiri başarıya ulaşamamıştır.
Halit Ziya’nın Nesl-i Ahîr adlı romanının konusu nedir?
Nesl-i Ahîr’de genç yaşta dul kalmış ve uzun yıllar Avrupa’da kaldıktan sonra yurda dönmüş Süleyman Nüzhet’in hikâyesi anlatılır. Avrupa’dan dönen Süleyman Nüzhet’in kızı Azra, artık bir genç kız olmuştur. High School’u bitiren Azra babasıyla birlikte Büyükada’da yaşamaya başlar. Süleyman Nüzhet burada eniştesinin 22 yaşındaki yeğenine tutulur, ancak kızının mutluluğunu düşünerek ona evlenme teklifinde bulunamaz. Bu arada Süleyman Nüzhet’in Avrupa’dan dönerken tanıştığı gençlerden İrfan ihtilalci bir idealisttir. İrfan, Süleyman Nüzhet’in evine sık sık gider ve Azra ile aralarında bir yakınlık doğar. Ancak İrfan bir suikasta katılır ve yakalanıp arkadaşlarını ele vermekten korkarak intihar eder. Romanın sonunda tıpkı Maî ve Siyah’taki gibi baba kız yine baş başa kalırlar.
Mehmet Rauf’un Eylül adlı romanının konusu nedir?
Mehmet Rauf, Eylül romanında üstadı Halit Ziya gibi, bir “aşk-ı memnu”yu anlatır: Beş yıldır Süreyya ile evli olan Suat ile kocasının akrabası Necip arasında gelişen bir yasak aşktır bu... Her ne kadar kocanın ilgisizliği söz konusu edilse de bu yakınlaşmanın asıl sebebi Suat ve Necip’in klasik batı müziğine olan düşkünlükleri ve piyano başındaki ortak duygulanımlarıdır. Bir taraftan musiki yasak bir aşkın doğmasına ve her geçen gün şiddetini arttırmasına kaynaklık ederken öte taraftan Süreyya hiçbir şeyin farkında olmadan balık avlamak için sandalıyla gezintilere çıkmaktadır. Suat ve Süreyya Boğaziçi’nde bir yalı kiralamışlar ve Necip de sık sık onları ziyaret etmektedir. Suat ve Necip zaman zaman Süreyya’yı aldatmış olmaktan dolayı iç çatışmalar yaşasalar da bu ortamda birbirlerine söylemeden aşklarının bütün coşkusunu içlerinde duyarak yaşarlar. Burada bütün gözlerden uzaktırlar. Ancak yaz bitip de İstanbul’daki köşklerine taşındıklarında bu ilişkiyi başkalarının anlamasından korkan Suat’ın, Necip’ten uzak durmaya çalıştığı görülür. Bunun özellikle Necip üzerindeki etkileri yıkıcı olur. Suat’ın tavrı artık bu aşkın geleceği olmadığını ortaya koyar ve yazar eserini radikal bir sonuca ulaştırır. Bir gün köşkte yangın çıkar, Suat içeride kalır: Necip onu kurtarmak için köşke dalar, ancak dışarıya kimse çıkamaz.
Edebiyat-ı Cedide romanının ilkelerini belirleyen kimdir?
Edebiyat-ı Cedide romanının ilkelerini belirleyen Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)’dir. Çünkü Halit Ziya yazı hayatı süresince sadece roman yazmakla yetinmemiş, aynı zamanda bir tür olarak roman konusunda kafa yormuştur. Halit Ziya daha İzmir’de yaşadığı yıllarda arkadaşlarıyla çıkardığı Hizmet gazetesinde Hikâye başlığıyla bir seri yazı yazar. 1891 yılında aynı adla kitaplaştırdığı bu eserinde Halit Ziya, Batı’da ve bizde romanın tarihini verir. Daha sonra “Hayaliyyun” adını verdiği romantik romanın temsilcileri ile “Hakikiyyun” adını verdiği realist romanın temsilcilerini ve eserlerini karşılaştırır. Bunlara ilave olarak “Masalcılar” olarak nitelendirdiği popülist romancılara yer verir. Bunların sanat yapmak gibi bir amacı olmadığından, bütün gayelerinin para kazanmak olduğundan söz eder. Halit Ziya romantik romanı eleştirirken realist romanı yüceltir ve kendisinin de realist romandan yana olduğunu söyler.
Halit Ziya Uşaklıgil’in romanları nelerdir?
Halit Ziya sanat hayatı boyunca dördü İzmir’de, dördü İstanbul’da olmak üzere sekiz roman yazmıştır. Bunlardan Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı İzmir döneminde, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl-i Ahir İstanbul döneminde yazılmıştır. Sefile, Hizmet gazetesinin ilk sayısından itibaren (13 Kasım 1887) 73 sayı tefrika edilir. Tefrika bittikten sonra Recaizade Mahmut Ekrem bu kitabın basılması için İstanbul’a gönderilmesini istemiş, ancak Encümeni Teftiş ve Muayene Heyeti tarafından İslamî kurallara aykırı bularak yayımlanmasına izin verilmemiştir. Halit Ziya sonraki dönemlerde bu eserini kitap haline getirmemiştir. Diğer taraftan tefrikası yarım kalan Kırık Hayatlar ancak çok sonra 1924’te kitap haline gelir. Son roman Nesl-i Ahir ise yazar tarafından Sabah gazetesinde tefrika edilmiş, ancak kitap olarak basımı gerçekleştirilememiştir. Bunlardan ilki ve sonuncusu ancak 2000’li yıllarda kitap olarak neşredilebilmiştir.
Halit Ziya’nın Sefile adlı romanının konusu nedir?
Sefile romanında küçük yaşta önce babasını ardından da annesini kaybeden Mazlume, bir süre komşularına sığınırsa da daha sonra sokakta kalır. Kızı İkbal ile yaşayan Mihriban isimli bir kadın onu meydanda görür ve kendisiyle evine gelmesini teklif eder. Mazlume tereddüt ederse de sığınacak bir kapısı olmadığından onunla gitmeye mecbur olur. Mihriban ve İkbal kötü yola düşmüş iki kadındır ve bu yolla evin geçimini sağlayan İkbal vereme yakalanmıştır. İkbal’in İhsan adlı bir âşığı vardır. Mazlume durumu anladığında oradan uzaklaşmak isterse de gidecek yeri olmadığından bir şey yapamaz. Bir süre sonra İhsan, Mazlume’yi zorla elde eder. Bu durum İkbal’in hastalığının ilerlemesine ve ölümüne sebep olur. Önceleri Mazlume, İhsan’la birlikte yaşarsa da daha sonra İhsan onu terk eder. Mihriban Hanımla geçinemeyen Mazlume de evi terk eder ve bir genelevde çalışmaya başlar. Burada İhsan’dan olan çocuğunu düşürür. Bu durum, onun İhsan’dan nefret etmesine yol açar. Bir gün İhsan geneleve gelir, aradığı intikam fırsatını bulan Mazlume, dişleriyle onun boğazını parçalar. Kendisi de orada ölür.
Halit Ziya’nın Nemide adlı romanının konusu nedir?
Nemide, doğum esnasında annesini kaybeden Nemide’nin romanıdır. Nemide babasıyla yaşamaktadır. Babası Şevket Beyin iki meşgalesi vardır. Birincisi bahçesinde yetiştirdiği güller, diğeri de hayatını adadığı ve mutlu olması için her çabayı gösterdiği kızı... Nemide amcasının oğlu Nail’le küçük yaştan itibaren birlikte büyümüştür ve Nail’e karşı duygusal bir bağlılığı vardır. Nail tıp eğitimi almak üzere Paris’e gider. Bu arada Nemide, Nail’in teyzesini kızı Nahit’le tanışır ve aralarında bir dostluk kurulur. Nail eğitimi tamamlayarak dönünce Nemide ile nişanlandırılır. Ancak Nahit de Nail’e âşıktır ve bu duruma razı olmaya niyeti yoktur. Bir süre sonra Nail’in kalbini çalar. Bu durumun farkına varan Nemide aradan çekilir ve bizzat onları birleştirmek için etkin bir rol oynar. Ancak sinirsel yapısı sağlıksız olan Nemide bu duruma dayanamaz ve ölür.
Hüseyin Cahit Yalçın kimdir?
Dönemin bir diğer romancısı Hüseyin Cahit Yalçın (1874-1957)’dır. Hüseyin Cahit, sanat hayatı boyunca birbirinden tamamen farklı ve zıt anlayışlarda iki roman yazmıştır: Nadide (1891), Hayal İçinde (1898). Bunlardan birincisi Ahmet Midhat Efendinin etkisinde, diğeri de Edebiyat-ı Cedide anlayışı çerçevesinde kaleme alınmışlardır. Hatıralarından ve bir röportajından anlaşıldığına göre, Hüseyin Cahit, ikinci kitabın devamı olarak Hakikat Pençesi’nde adıyla bir roman yazmayı tasarlamışsa da çeşitli sebeplerle buna imkân bulamamıştır. Yine Cumhuriyet döneminde Olduğu Gibi adıyla bir romana başlamış, ancak bitirememiştir.
Mehmet Rauf’un Bir Aşkın Tarihi adlı romanının konusu nedir?
Bir Aşkın Tarihi, Macit isimli bir gencin Güzin adlı bir kıza duyduğu samimi aşkın pişmanlığa dönüşmesini hikâye eder. Verem olduğu için her yaz Büyük Ada’ya hava değişimine gelen Güzin ile Macit arasında kurulan dostluk bir süre sonra aşka dönüşür. Yaz sonunda Güzin Mısır’a gideceğini; ama onunla yazışacağını, gelecek yıl tekrar görüşeceklerini söyler. Son geceyi birlikte geçirirlerse de Macit bu durumdan faydalanmaz. Ancak ertesi gün rıhtımda Güzin, Macit’i görmezlikten gelir. Güzin’e temiz ve büyük bir aşkla bağlı olan Macit’i bir arkadaşı uyarır ve yaptığı bir araştırma sonunda Güzin’in Mısır’da evlendiğini ve düşündüğü gibi bir kadın olmadığını öğrenir.
Mehmet Rauf’un Menekşe adlı romanının konusu nedir?
Hüseyin Bülent tanınmış bir şair ve yazardır. Evli ve bir çocuk babası olmasına rağmen aşksız yapamayan bir kişiliğe sahiptir. Okuyucularından İclal ve Münevver Hanımlarla mektuplaşır. Onlardan duygusal bir karşılık beklediği sırada bir Ermeni ailenin evinde rastladığı Violet isimli genç ve kültürlü bir kızla tanışır. Diğer romanlardaki gibi ortak müzik zevkleri bu iki genci birbirlerine yaklaştırır. Hüseyin Bülent için Violet’in bir başka meziyeti, Türkçe telaffuzunun mükemmel olmasıdır. Bir süre sonra Violet İzmir’e gider ve Hüseyin Bülent’e mektuplar gönderir. Bu mektuplardan anlaşılır ki, Violet aslında bir Türk kızıdır.
Mehmet Rauf’un Karanfil ve Yasemin adlı romanının konusu nedir?
Samim Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde bulunmuş ve tekrar İstanbul’a dönmüştür. Arkadaşları vasıtasıyla katıldığı çayda iki kadın dikkatini çeker. Bunlardan biri Kadri Paşanın kızı Pervin, diğeri de gelini Nevhiz’dir. Bir süre sonra Nevhiz ile Samim arasında bir ilişki başlar. Pervin, Samim’den fazla ilgi görmediği için Şeref adlı bir gençle evlenip Avrupa’ya gider. Ancak kocasıyla geçinemeyerek geri döner. Samim hemen ziyaretine gider ve kısa bir süre sonra aralarında bir ilişki başlar. Samim kadınların ikisinden de vazgeçemez. Bir gün Pervin Nevhiz’le ikisini Samim’in evinde yakalayana kadar. Pervin hastalanıp ölür, Nevhiz ise genç bir erkekle Avrupa’ya kaçar.
Safveti Ziya kimdir?
Edebiyat-ı Cedide romancılarından biri de Safveti Ziya (1875-1929)’dır. Edebiyat tarihimizde önemli yeri olmayan bu yazar, Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan Salon Köşelerinde (1910) adlı romanıyla bilinmektedir. Bu eserde Avrupa’dan gelen yabancı bir kıza (Lidia) âşık olan Şekip adlı bir gencin hikâyesi anlatılır. Başlangıçta Lidia Şekip’e yüz vermezse de daha sonra aralarında bir aşk başlar. Ancak kızın İngiltere’ye dönmesiyle her şey sona erer. Safveti Ziya eserinin önsözünde bu romanın gençlik hatıralarını ihtiva ettiğini belirttikten sonra, “Şekip, gençliğimin benim için pek kıymetdar bir hatıra-i hüsranıdır” diyerek romanın otobiyografik yönüne de işaret eder. Bunun dışında Bir Safha-i Kalp (1911) Hanım Mektupları (1912) ve Kadın Ruhu (1912) adlı üç romanı daha vardır. Edebiyat-ı Cedide yazarları içinde “en alafranga” olduğu ifade edilen Safvet-i Ziya, devrinin salon hayatını, bu çevredeki insan ilişkilerini ayrıntılı bir şekilde romanlarına yansıtmıştır. Orijinal bir üsluba sahip olmaktan çok Halit Ziya’yı taklit eden ikinci sınıf bir romancı olduğunu söylemek yeterli olacaktır.
Halit Ziya’nın Ferdi ve Şürekası adlı romanının konusu nedir?
İsmail Tayfur babasının ölümü üzerine eğitimini yarıda bırakarak onun ölmeden önceki görevini sürdürür. İsmail Tayfur annesi ve babasının yıllar önce sokakta bulup eve getirdiği Saniha ile oturmaktadır ve Saniha’ya âşıktır. Bu arada patronunun kızı Hacer de ona âşık olur. Annesinden ve patronundan gelen baskılarla Hacer’le evlenmeyi kabullenir. Saniha ailenin selameti için bu durumu sineye çeker. İsmail Tayfur, Hacer’le evlendikten sonra onunla mutlu olamayacağını anlar ve Saniha’yla olan ilişkisini sürdürür. Bir süre sonra kocasının evi terk edeceğini öğrenen Hacer, bulundukları odanın kapısını kilitleyerek odayı ateşe verir. İsmail Tayfur, anahtarı Hacer’in elinden zorla alıp dışarı çıkarır, ama Hacer artık ölmüştür. İsmail Tayfur orada çıldırır. Romanın sonunda yine İsmail Tayfur, annesi ve Saniha aynı evde yaşamaya devam ederler.
Halit Ziya’nın Bir Ölünün Defteri adlı romanının konusu nedir?
Osman Vecdi küçük yaşta annesini kaybeder ve babası onu halasına emanet ederek uzaklara gider. Hala da kızı Nigâr’la yaşamaktadır. Nigâr’la büyüyen Osman Vecdi Galatasaray Lisesi’nde okumaya başlar. Okuldaki en iyi arkadaşı Hüsam’ı hafta sonları halasının evine götürür. Daha sonra Vecdi doktor, Hüsam gazeteci olur. Hala, Vecdi ile Nigâr’ı evlendirmek ister. Ancak bu geliş ve gidişler sırasında Hüsam ile Nigâr arasında duygusal bir bağ oluşmuştur. Nigâr annesinin talebine karşı çıkar. Nigâr ve Hüsam’ın birbirini sevdiğini anlayan Osman Vecdi, aşkını kalbine gömerek aradan çekilir ve evlenmeleri için elinden geleni yapar. Artık Osman Vecdi, yaşama şevkini kaybetmiştir ve savaşa gönüllü olarak katılır. Savaşta ölmek için çok çaba gösterse de ancak kolunun birini kaybederek geri döner ve herkesten uzak bir inziva hayatı yaşamaya başlar. Bu arada sağlığına dikkat etmemektedir. Bir gece evine çağırttığı Hüsam’a hatıra defterini teslim ederek çok beklediği ölüme kavuşur.
Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu adlı romanının konusu nedir?
Aşk-ı Memnu romanında, Adnan Beyin yaşça kendisinden oldukça küçük, genç ve güzel eşi Bihter ile yeğeni Behlül arasındaki evlilik dışı ilişki konu edilir. Adnan Bey, kendisinden çok genç ve güzelliğiyle bilinen Bihter’le evlenmek ister. Annesi Firdevs Hanım bu evliliğe razı olmaz, ama Bihter diretir ve evlilik gerçekleşir. Bihter’in diretmesinin iki önemli sebebi vardır. Birincisi zengin bir evde rahat yaşamak, ikincisi de halk arasında adı kötüye çıkmış annesinin durumuna düşmemektir. Adnan Beyin konağında kendisinden başka ilk evliliğinden Nihal adlı bir kızıyla Bülent adlı bir oğlu vardır. Başlangıçta her şey iyi giderse de bir süre sonra Bihter, sadece zenginliğin, rahat yaşamak için yeterli olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelir. Bir gün önemsiz bir konuyu konuşmak için odasına girdiği kocasının yeğeni Behlül tarafından baştan çıkarılır ve romana adını veren yasak aşk başlar. Ancak Behlül, uzun süreli aşk yaşayacak bir insan değildir ve bir süre sonra Nihal’le ilgilenmeye başlar. Bihter’in annesi Firdevs Hanım, Bihter ve Behlül arasında bir ilişki olmasından şüphelenerek, kızından âdeta intikam alırcasına Nihal ile Behlül’ü evlendirmek gerektiğini aile üyelerine söyler. Doğal olarak Bihter buna şiddetle karşı çıkar, ama bu işin önüne geçemez. Behlül’le Bihter’in bir tartışmasına şahit olan Nihal, orada bayılır. Adnan Bey kızının yanına geldiğinde Bihter, Adnan Bey’in odasına gider, Behlül de kaçar. O sırada Adnan Bey’in yanına gelen ve Nihal’i gizli bir aşkla seven Beşir, şahit olduğu bu yasak aşkı ona anlatır. Adnan Bey’in silahını alan Bihter kendisini odasına kilitleyerek intihar eder.
Halit Ziya’nın Kırık Hayatlar adlı romanının konusu nedir?
Romanın başkişisi Ömer Behiç tıp tahsilini yurt dışında tamamlamış bir doktordur. Karısı Vedide ve iki kızıyla yaşamaktadır. Evine ve ailesine bağlıdır. Aşk-ı Memnu romanındaki “Melih Bey takımı” gibi bu romanda da “Veli Efendi’nin kızları” vardır. Veli Efendi’nin kızlarından Neyyir, tanıştığı Ömer Behiç’i kısa sürede etkisi altına alır. Ömer Behiç böyle bir ilişkiye bir süre direnirse de sonunda onunla bir terzi odasında buluşmaya başlar. Ancak bu ilişki de mutluluk vermez Ömer Behiç’e. Bu arada küçük kızı Leyla’nın hastalığı ilerler. Neyyir de zengin bir adamla evlenmek üzeredir. Neyyir, Ömer Behiç’e, evlendikten sonra da onunla görüşeceğini söyler. Ömer Behiç bunu kabul etmez. Ömer Behiç’in kızı ölür. Neyyir haber yollayıp onu çağırırsa da o gitmez. Sonunda Ömer Behiç büyük bir pişmanlık içinde evine döner.
Tanzimat dönemi Türk roman ve hikâyesinin gelişimi ile ilgili iddialar nelerdir?
Çeşitli araştırmalar Tanzimat dönemi Türk roman ve hikâyesinin iki çizgide geliştiğini iddia ederler. Bunlardan birincisi Ahmet Midhat Efendi’nin başını çektiği, daha sonra Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’in sürdürdüğü popülist roman ve hikâyedir. Bu çizgi temelde Batı’daki roman ve hikâyeyi esas almakta birlikte, geleneksel anlatı türlerini de göz ardı etmez. Amaç, o zamana kadar çoğunlukla “dinleme”ye alışmış kitleyi “okuma”ya alıştırmaktır. İkincisi ise Namık Kemal’in İntibah romanıyla başlatılan ve edebîliğin öne çıkarıldığı çizgidir. Birincilerin halkın bilgi ve kültürünü arttırmaya yönelik tavrına karşılık ikinciler geleneğe çok fazla bağlı kalmadan doğrudan aydın kesime hitap etmişlerdir. Birincilerin vakaya büyük önem vermelerine karşılık ikincilerin insan psikolojisini de öne çıkardıkları, dil olarak da daha sanatkârane bir söyleyişe yöneldikleri görülür.
Halit Ziya’nın Mai ve Siyah adlı romanının konusu nedir?
Maî ve Siyah’ta babasının ölümüyle bir baht dönüşümü yaşayan Ahmet Cemil’in hikâyesi vardır. Babasının ölümüyle ailesinin sorumluluğunu üstlenmek durumunda kalan Ahmet Cemil, bir yandan tercümeler yapmaya başlar. Diğer taraftan da son sınıfını okumakta olduğu okulunu bitirmeye çalışır. Bir tavsiye üzerine Mir’at-ı Şuûn gazetesine çalışmak üzere başvurur ve başvurusu kabul edilir. Ahmet Cemil geleceğe dair hayalleri olan, şair mizaçlı bir gençtir. Üç önemli hayali vardır: Okulu bitirmek, birçok yeniliği denediği şiir kitabını tamamlamak ve âşık olduğu okul arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lâmia’yla evlenmek... Bu arada arkadaşlarının aracılığıyla kız kardeşi İkbal’i matbaa müdürünün oğlu Vehbi ile evlendirir. Ahmet Cemil bir süre sonra yazmak hayaliyle yanıp tutuştuğu eserini bitirir ve onu Hüseyin Nazmi’nin köşkünde sanat âlemine tanıtır. Gazetede çalışan ve edebiyatta eskinin temsilcisi olan Râci’nin eseri hakkındaki haksız tenkitleri dışında, eser orada bulunanlar tarafından beğenilmiştir. Ancak bu başarı aynı zamanda Ahmet Cemil’in hayatındaki olumsuzlukların da başlangıcı olur. Eniştesi Vehbi kız kardeşiyle iyi geçinmez ve onun ölümüne sebep olur. Matbaa için alınan borç ödenemez ve Ahmet Cemil’in ipotek edilen evi ellerinden çıkar. Lamia başkasıyla nişanlanmış, Ahmet Cemil Mirat-ı Şuûn’dan kovulmuştur. Birden mavi hayallerinden uzaklaşarak siyah gerçeklerin içinde kalan Ahmet Cemil, hayal kırıklığına uğrar ve eserini imha eder. Sonunda bir gece annesiyle birlikte taşrada bir memuriyete gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır.
Mehmet Rauf’un Genç Kız Kalbi adlı romanının konusu nedir?
Genç Kız Kalbi, Batılı tarzda yetiştirilmiş, Batı musikisini bilen, piyano çalan ve sürekli okuyan eğitimli bir kız olan Pervin’in hikâyesidir. İzmir’de yaşamaktadır, ama hep İstanbul hayaliyle yaşamaktadır. Çünkü İzmir onun için sahip olduğu değerler açısından oldukça geri ve dar bir şehirdir. Aradıklarını ve hayallerini ancak İstanbul’da bulacağını düşünür. Çok ısrar etmesi üzerine babası onu İstanbul’daki amcasının yanına gönderir. Büyük umutlarla İstanbul’a giden Pervin büyük bir hayal kırıklığı yaşar. İstanbul hiç de hayalinde canlandırdığı gibi bir Avrupa şehri değildir. Daha limana ayak basar basmaz hayal kırıklığı yaşamaya başlar. Kadın erkek ilişkileri, insanların görgüsüz ve basit davranışları ona hayal kırıklığı yaşatan diğer hususlardır. Öte yandan gerçek bir aşkla evlenebileceği bir erkeği ancak İstanbul’da bulabileceğini düşünen Pervin, bu konuda da hayal kırıklığına uğramışken amcasının akrabası Mehmet Behiç adlı bir şairle tanışır. Mehmet Behiç, tam bir Avrupalı gibi giyinir ve bize ait hiçbir şeyi beğenmez. Özellikle musiki konusundaki ortak zevkleri aralarında bir yakınlığın başlamasına sebep olur. Ancak bu yakınlaşmada sadece Pervin, gerçek aşkı arayan durumundadır. Bu arada annesi İzmir’den bir mektup yollar ve kendisini bir jandarma subayının istediğini, onu reddetmemesi gerektiğini yazar. Ancak feminist düşüncelere sahip olan Pervin, böyle bir evliliği düşünmez bile. Ayrıca gönlünü kaptırdığı ve kendisine karşı ilgisiz olmadığını düşündüğü Mehmet Behiç de vardır. Hemen red cevabı yazar. Durumdan şüphelenen amca, Mehmet Behiç’e niyetini sorar. Pervin’in güzel olduğunu, ancak zengin olmadığı için evlenemeyeceği cevabını alır. Cevabı amcasından öğrenen Pervin bir kere daha hayal kırıklığına uğrar ve ailesinin tavsiye ettiği kişiyle evlenmek üzere İzmir’e dönmeye karar verir.
Edebiyat-ı Cedide topluluğunda roman ve hikayecilerin bağlı oldukları edebi akımlar nelerdir?
Tanzimat’ın birinci neslini temsil eden Ahmet Midhat Efendi, Namık Kemal, Şemsettin Sami ve ikinci nesilden Mizancı Mehmet Murat, romantizmin etkisinde eserler vermişlerdir. Buna karşılık ikinci nesilden Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem, Ara Nesil’den Nabizade Nazım realist ve natüralist tarzda roman ve hikâyeler yazmışlardır. Bu yazarların bağlı olduğu akımlar onların eserlerinin temalarını, temaların işleniş şekillerini ve en önemlisi anlatım tekniklerini etkilemiştir.
Roman ve hikayenin edebiyatımıza giriş süreci nasıl gerçekleşmiştir?
Bilindiği gibi roman ve hikâye Türk Edebiyatı’na Tanzimat Edebiyatıyla giren türlerden ikisidir. O döneme kadar Türk okuyucusunun roman ve hikâye ihtiyacını karşılayan halk hikâyeleri ve mesneviler vardır. Fakat yenileşme hareketleriyle birlikte Osmanlı toplumunun zihniyetinde meydana gelen değişmeler, hayata ve dünyaya bakış tarzı, en önemlisi de Batı Edebiyatı’nın Osmanlı aydını tarafından tanınması (bu tanınma doğrudan okuma veya çeviriler yoluyla olmuştur), bu tür eserleri okuyucu nezdinde yetersiz kılmıştır.
Tanzimat Dönemi Türk roman ve hikayesinin gelişim süreci nasıl gerçekleşmiştir?
Çeşitli araştırmalar Tanzimat dönemi Türk roman ve hikâyesinin iki çizgide geliştiğini iddia ederler. Bunlardan birincisi Ahmet Midhat Efendi’nin başını çektiği, daha sonra Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın sürdürdüğü popülist roman ve hikâyedir. Bu çizgi temelde Batı’daki roman ve hikâyeyi esas almakta birlikte, geleneksel anlatı türlerini de göz ardı etmez. Amaç, o zamana kadar çoğunlukla “dinleme”ye alışmış kitleyi “okuma”ya alıştırmaktır. İkincisi ise Namık Kemal’in İntibah romanıyla başlatılan ve edebîliğin öne çıkarıldığı çizgidir. Birincilerin halkın bilgi ve kültürünü arttırmaya yönelik tavrına karşılık ikinciler geleneğe çok fazla bağlı kalmadan doğrudan aydın kesime hitap etmişlerdir. Birincilerin vakaya büyük önem vermelerine karşılık ikincilerin insan psikolojisini de öne çıkardıkları, dil olarak da daha sanatkârane bir söyleyişe yöneldikleri görülür.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Edebiyat-ı Cedide romanı için önemi nedir?
Edebiyat-ı Cedide şiirinin ilkelerini ortaya koyan sanatçı nasıl Cenap Şahabettin ise bu topluluk romanının ilkelerini belirleyen de Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945)’dir. Çünkü Halit Ziya yazı hayatı süresince sadece roman yazmakla yetinmemiş, aynı zamanda bir tür olarak roman konusunda kafa yormuştur. Halit Ziya daha İzmir’de yaşadığı yıllarda arkadaşlarıyla çıkardığı Hizmet gazetesinde Hikâye başlığıyla bir seri yazı yazar. 1891 yılında aynı adla kitaplaştırdığı bu eserinde Halit Ziya, Batı’da ve bizde romanın tarihini verir. Daha sonra “Hayaliyyun” adını verdiği romantik romanın temsilcileri ile “Hakikiyyun” adını verdiği realist romanın temsilcilerini ve eserlerini karşılaştırır. Bunlara ilave olarak “Masalcılar” olarak nitelendirdiği popülist romancılara yer verir. Bunların sanat yapmak gibi bir amacı olmadığından, bütün gayelerinin para kazanmak olduğundan söz eder. Halit Ziya romantik romanı eleştirirken realist romanı yüceltir ve kendisinin de realist romandan yana olduğunu söyler.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Sefile isimli romanının kitaplaştırılma süreci nasıl gerçekleştirilmiştir?
Halit Ziya sanat hayatı boyunca dördü İzmir’de, dördü İstanbul’da olmak üzere sekiz roman yazmıştır. Sefile, Hizmet gazetesinin ilk sayısından itibaren (13 Kasım 1887) 73 sayı tefrika edilir. Tefrika bittikten sonra Recaizade Mahmut Ekrem bu kitabın basılması için İstanbul’a gönderilmesini istemiş, ancak Encümeni Teftiş ve Muayene Heyeti tarafından İslamî kurallara aykırı bularak yayımlanmasına izin verilmemiştir. Halit Ziya sonraki dönemlerde bu eserini kitap haline getirmemiştir. Bu kitap ancak 2000’li yıllarda kitap olarak neşredilmiştir.
Halit Ziya Uşaklıgil’in bir yazar olarak özellikleri nelerdir?
Halit Ziya realizme bağlı kalmış ve roman ve hikâyelerini bu anlayış dahilinde verme çabası içinde olmuştur. Bazı acemilikler içerse de ilk romanlarından itibaren realist teknikleri eserlerinde kullanan Halit Ziya, ilk romanı Sefile ile bilinçli bir giriş yapmıştır. Yazar bu eserini Ahmet Midhat tarafından romantik anlayışla kaleme alınmış olan Henüz On Yedi Yaşında adlı romanına alternatif olarak yazmıştır. Her iki eserde de kötü yola düşmüş birer genç kız vardır. Ancak her iki yazarın bu konuyu işleyiş şekilleri farklıdır. Ahmet Midhat kötü yola düşen kızı, eserin başkahramanıyla evlendirerek onu bu ortamdan çekip çıkarır. Buna karşı Halit Ziya’nın romanında kötü yola düşen kızın değişimi sebep sonuç ilişkileriyle verilerek roman bir faciayla bitirilir.
Geriye dönüş metodu ne anlama gelmektedir?
Geriye Dönüş metodu bir olay örgüsü tipidir. Anlatı türü eserlerdeki olayın kronolojik değil, geriye dönüşlerle anlatılmasıdır.
Halit Ziya Uşaklıgil’in romanlarında geriye dönüş metodu kullandığını gösteren örnekler nelerdir?
Halit Ziya’nın romanlarında kullandığı realist tekniklerden biri, olayların gidişatını keserek geriye dönüş metodunu kullanmasıdır. Böylece olayların ve kişilerin geçmişini anlatarak yaşanan zamandaki olayların sebepleri ortaya konur ki, bu realizmin en önemli ilkelerinden biri olan determinizmin ifadesidir. Sözgelimi Sefile romanında olay yağmurlu bir havada, Bayezıt Meydanı’nda bir köşeye sığınmış çaresiz Mazlume’nin tanıtılmasıyla başlar. Daha sonra geriye dönüşlerle Mazlume’nin yaşadığı felaketler, önce babasının, sonra da annesinin ölümü ve Mazlume’nin annesine benzeyen içe kapalı hassas mizacı üzerinde durulur. Öyle ki bu meydanda aç ve sefil vaziyette bekleyen Mazlume’nin bir süre sonra hiç tanımadığı bir kadının peşinden gitmesini okuyucu yadırgamaz. Benzer bir durum yine Mai ve Siyah romanında babasının ölümüyle hayatının akışı tersine dönen Ahmet Cemil için de geçerlidir. Yine Nemide romanına adını veren Nemide’nin hırçın ve asabi olma sebebini ortaya koymak için geriye dönüş tekniğiyle annesinin doğum sırasında ölüşünden öncesi anlatılır ve böylece Nemide’nin bazı mizaç özelliklerinin annesinden geçtiği sezdirilir.
Halit Ziya Uşaklıgil’in realist anlayışa uygun bir yazar olduğunu gösteren kanıtlar nelerdir?
1- Halit Ziya’nın romanlarında kullandığı realist tekniklerden biri, olayların gidişatını keserek geriye dönüş metodunu kullanmasıdır. Böylece olayların ve kişilerin geçmişini anlatarak yaşanan zamandaki olayların sebepleri ortaya konur ki, bu realizmin en önemli ilkelerinden biri olan determinizmin ifadesidir. Sefile, Mai ve Siyah ve Nedime isimli romanları buna örnek olarak gösterilebilir.
2- Yine realist anlayışa uygun olarak Halit Ziya, romanlarında olaydan çok tasvir ve tahlillere yer vermiştir. Bilindiği gibi I. kuşak Tanzimat romanı ile II. kuşak Tanzimat romanı arasındaki en önemli farklardan biri de olay merkezli romanlardan kişi merkezli romanlara geçilmiş olmasıdır. Halit Ziya’nın hemen bütün romanlarında bu durum kendini gösterir.
3- Realizmin en önemli özelliklerinden biri olan ayrıntılı mekân tasvirleri, Halit Ziya’nın romanlarında sıklıkla karşılaştığımız unsurlardan bir diğeridir. Yazar bu tasvirleri belli bir işlevi yerine getirmek için yapmaktadır. Bu tasvirler ya yaşanan olaylar hakkında okuyucuya bir şeyler sezdirmeyi ya da roman kişilerinin iç dünyalarını tanıtmayı amaçlayan tasvirlerdir. Bu açıdan Halit Ziya’nın romanlarında insan-mekân, insan-eşya ilişkisi çoğunlukla vardır. Sefile ve Aşk-ı Memnu isimli romanları buna örnek olarak gösterilebilir.
Yansıtıcı bilinç ne anlama gelmektedir?
Yansıtıcı Bilinç, III. şahıs anlatıcının roman karakterinin bilincinden geçenleri aktarmasıdır.
Kahraman anlatıcı bakış açısının realist bakış açısına sahip yazarla tarafından kullanılma sebebi nedir?
Realistler yazarın varlığını silmek için zaman zaman kahraman anlatıcıya ait bakış açısından da faydalanmışlardır. Bunun için de mektup ve hatırat tarzında eserlere sık sık başvururlar. Bir Ölünün Defteri bunun tipik bir örneğidir. Kahramanın hayatı ölümle son bulduğu için romanın başında ve sonunda yazar-anlatıcı devreye girerek bir çerçeve oluşturur. Geri kalan kısımda ise sadece kahramanın sesi duyulur. Halit Ziya’nın bir tek kişinin bakış açısıyla sınırlı olan kahraman anlatıcıyı sadece bu romanında kullanması ve daha çok yazar anlatıcıyla birlikte yansıtıcı bilinci tercih etmesi dikkat çekicidir
Nesil romanı ne anlama gelmektedir?
Nesil romanı, bir neslin dünyaya bakışını, inançlarını, değer yargılarını ortaya koyan roman türüdür.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah romanının nesil romanı açısından önemi nedir?
Maî ve Siyah romanı bir nesil romanıdır. Edebiyat-ı Cedide neslinin yapısını karakteristik olarak yansıtır. Böyle bir fonksiyonu şiirde “Süha ve Pervin” şiiriyle Tevfik Fikret yerine getirmiştir. Bu şiirdeki Süha ile romandaki Ahmet Cemil mizaç bakımından birbirlerine çok benzerler. Her ikisi de aşkı iki kişilik yaşamak yerine bir fikir olarak yaşarlar, tensellikten uzaktırlar. Her ikisinin de geleceğe dair hayalleri vardır, ancak hayalleri gerçekleşmediğinde hemen kırılıverirler. Yani Edebiyat-ı Cedidecilerin çok bilinen teması olan “gerçek-hayal çatışması” bu kahramanlarda görülen bir özelliktir. Nitekim her iki eser de arasına “ve” bağlacı gelmiş iki isimden oluşur ve her ikisinde de bunların biri hayali biri de gerçeği temsil ederler: Süha: hayal, Pervin: gerçek; Maî: hayal, Siyah: gerçek. Bu romanı bir nesil romanı yapan bir başka husus, Edebiyat-ı Cedidecilerin genel olarak sanat ve özel olarak edebiyat konusundaki görüşlerine yer veren bir eser olmasıdır. Şiir, eski edebiyat, dil, kafiye, vezin, tenkit ve tercüme konularında topluluğun sanat anlayışına yer verilir ve bu görüşlerin savunucusu da Ahmet Cemil’dir.
Halit Ziya Uşaklıgil’in sosyal konulardan uzak durmadığını gösteren eserleri hangileridir?
Halit Ziya Uşaklıgil’in sosyal konulara uzak olduğuna dair ileri sürülen iddialar tam anlamıyla doğru sayılamaz. İzmir dönemi romanlarından Sefile ve Ferdi ve Şürekâsı dönemin sosyal problemlerini büyük ölçüde zengin-fakir zıtlığı üzerinden vermiştir. Aynı zıtlık müphem bir şekilde Maî ve Siyah romanında da görülmektedir. Diğer taraftan Nesl-i Ahîr de dönemin siyasî hareketlerini işleyen bir romandır. Ayrıca Aşk-ı Memnu da toplumumuzda gitgide yaygınlık kazanan alafranga hayatı vermesi bakımından dikkat çekicidir.
Halit Ziya Uşaklıgil’in kaçış teması kullandığı eserleri hangileridir?
Edebiyat-ı Cedide romanında gördüğümüz ortak temaların birçoğu Halit Ziya’nın romanları için de geçerlidir. Bunların en başında kaçış teması vardır. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları yaşadıkları ortamdan ve zamandan memnun olmayarak başka ve muhayyel dünyalara kaçmak ve bu arzularını eserlerine de yansıtmak isterlerdi. Halit Ziya’nın romanlarında da bu temin işlendiği görülür. Sözgelimi Bir Ölünün Defteri’nde Osman Vecdi’nin savaşa gitmesi, Nemide’de Nemide’nin Osman Vecdi gibi sağlığına dikkat etmeyerek kendi sonunu hazırlaması, Maî ve Siyah’ta Ahmet Cemil’in hayal kırıklığına uğradığında bütün emellerinden vazgeçmesi kaçış temasının tezahürleridir.
Mehmet Rauf’un sanat hayatı boyunca kaleme aldığı eserler nelerdir?
Edebiyat-ı Cedide romanının diğer önemli ismi Mehmet Rauf (1875-1931)’tur. Mehmet Rauf, sanat hayatı boyunca on üç roman kaleme almıştır: Eylül (1901), Bir Zambak’ın Hikâyesi (1910), Genç Kız Kalbi (1912), Bir Aşkın Tarihi (1912), Menekşe (1913), Karanfil ve Yasemin (1924), Böğürtlen (1924), Define (1927), Kan Damlası (1928), Son Yıldız (1927), Halas (1929), Harabeler (1927), Kâbus (1928).
Hüseyin Cahit Yalçın’ın sanat hayatı boyunca kaleme aldığı eserler nelerdir?
Hüseyin Cahit, sanat hayatı boyunca birbirinden tamamen farklı ve zıt anlayışlarda iki roman yazmıştır: Nadide (1891), Hayal İçinde (1898). Bunlardan birincisi Ahmet Midhat Efendinin etkisinde, diğeri de Edebiyat-ı Cedide anlayışı çerçevesinde kaleme alınmışlardır. Hatıralarından ve bir röportajından anlaşıldığına göre, Hüseyin Cahit, ikinci kitabın devamı olarak Hakikat Pençesi’nde adıyla bir roman yazmayı tasarlamışsa da çeşitli sebeplerle buna imkân bulamamıştır. Yine Cumhuriyet döneminde Olduğu Gibi adıyla bir romana başlamış, ancak bitirememiştir.
Edebiyat-ı Cedide yazarlarının ortak özellikleri nelerdir?
Edebiyat-ı Cedide yazarları ekol olarak realist ve natüralistlere bağlı oldukları için roman ve hikâyeye önem vermişler ve bu akımların özelliklerini eserlerinde başarılı bir şekilde uygulamışlardır. Başta Halit Ziya olmak üzere, Edebiyat-ı Cedide yazarları tarafından roman ve hikâyede gerçeklik duygusu önemsenmiş, mekân tasvirleri ve eşyalar daha anlamlı bir şekilde kullanılmış, yeni bazı teknikler bizim roman ve hikâyemize taşınmıştır. Daha açık ifadeyle Edebiyat-ı Cedide topluluğuyla birlikte o zamana kadar emekleyen Türk roman ve hikâyesi ayağa kalkıp yürümeye başlamıştır.
Safveti Ziya’nın edebiyat tarihimizdeki yeri nedir?
Edebiyat-ı Cedide romancılarına ek olarak zikredeceğimiz isimlerden biri de Safveti Ziya (1875-1929)’dır. Edebiyat tarihimizde önemli yeri olmayan bu yazar, Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan Salon Köşelerinde (1910) adlı romanıyla bilinmektedir.
Ahmet Midhat Efendi’nin Hüseyin Cahit eserlerine etkileri nelerdir?
Hüseyin Cahit, Nadide’yi yazdığı sıralarda henüz idadînin ikinci sınıfına gitmektedir ve on altı yaşındadır. Ahmet Midhat Efendi’nin eserlerini küçük yaşından itibaren dinleyen ve sonraki yıllarda severek okuyan bir gençtir. Ahmet Midhat Efendi tarafından başına bir takriz de yazılan bu romanda, başkişi konumundaki Nadide, emellerini gerçekleştirebilmek uğruna annesini ve kocasını öldürtebilecek kadar cani ruhlu ve hırslı bir kadın olarak romanda yer alır. Romanın erkek karakteri Fuat’ı elde etmek için önüne çıkan her engeli yok etmeye kararlıdır. Ancak sonunda tıpkı Ahmet Midhat Efendi’nin romanlarında olduğu gibi diğer kötülerle beraber cezasını bulur, iyiler de muratlarına ererler.
Hüseyin Cahit’in Ahmet Midhat Efendi’nin etkisinden kurtularak yazdığı eserin en önemli özelliği nedir?
Hüseyin Cahit, Nadide’den sekiz yıl sonra yazdığı Hayal İçinde romanında tamamen farklı bir anlayışla çıkar okuyucusunun karşısına. Ahmet Midhat etkisinden tamamen sıyrılmış, romantik tarzdan realist anlayışa dönmüştür. Teknik bakımdan ilk romanından çok öndedir. Bu romanda, bir Rum kızına âşık olan Nüzhet’in, sonunda uğradığı değişim anlatılır. Diğer Edebiyat-ı Cedide yazarlarında görülmeyen bu durumun sebebini, onun, devrin siyasî hayatı içinde yer alan, toplumu gözlemleyen bir ittihatçı olmasıyla açıklamak mümkündür.
Mehmed Rauf’un Harabeler isimli romanının en önemli özelliği nedir?
Harabeler, sembolik niteliği olan bir romandır. Romanın başkişisi Nuri Süha, köşk kiralamaya gittiği bir evde tanıştığı kişilerle dost olur ve bunlarla görüşmeye başlar. Köşk efradının lüks içinde yaşamasına rağmen aslında ekonomik durumları hiç de iyi değildir. Nuri Süha, köşkteki kızlardan Selma ile Mübeccel arasında kalmıştır. Sonunda köşk yanar ve Nuri Süha buraya daha küçük bir ev yapmaya karar verir. Burada yanarak harabe haline gelen köşk, içindeki hayat tarzıyla eskiyi; Nuri Süha’nın aynı zemin üzerine yaptıracağı küçük ev de Cumhuriyet’i temsil etmektedir.
Mehmed Rauf’un Halas isimli romanının en önemli özelliği nedir?
Halas, Mehmet Rauf’un konu bakımından diğerlerinden farklı bir romanıdır. Bu eserine kadar sadece aşk ve kadını konu alan romanlar yazan Mehmet Rauf, bu eserinde aşka da yer vermiş olmakla beraber vatan sevgisini daha fazla öne çıkarmıştır.
Mehmed Rauf’un Eylül isimli romanının en önemli özelliği nedir?
Eylül, Mehmet Rauf tarafından “ilk eserim son üstadıma” ifadesiyle Halit Ziya’ya ithaf edilmiştir. Halit Ziya’nın olgunluk dönemi romanlarından sonra, Edebiyat-ı Cedide romanını en iyi temsil eden eserler arasında yer alması bakımından edebiyat tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Hatta bu romana, yazarına şöhret kazandırmış bir eser olarak da bakabiliriz. Mehmet Rauf’un bu eseri ilk olarak topluluğun yayın organı durumundaki Servet-i Fünun dergisinde (nr.482-522; 7 Haziran 1900-14 Mart 1901) tefrika edilmiş, daha sonra kitap olarak basılmıştır. Eser yayımlandığı ilk günden itibaren edebiyat camiası ve okuyucular tarafından büyük ilgiyle karşılanır. Mehmet Rauf’un bu eseri üzerine kaleme alınan bütün kaynaklar, onun ‘psikolojik tahlil romanı’ olduğunda birleşmiş gibidirler. Gerçekten de bu yasak aşkın iki kahramanı Suat ve Necip’in iç dünyaları romanın değişik yerlerinde başarılı bir şekilde verilmiştir.