Yaşam Boyu Büyüme ve Gelişim Dersi 4. Ünite Özet
Çocukluk (İlk Çocukluk Ve Orta Çocukluk) Dönemi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Giriş
Gelişimin yaşa göre dönemlere ayrılmasında dönem isimler ve yaş aralığı konusunda farklılıklar bulunmasına rağmen, gelişim, yaş esas alınarak şu dönemlere ayrılabilir:
- Doğum öncesi dönem,
- Bebeklik dönemi (0-2 yaş),
- İlk çocukluk (3-5 yaş ),
- Orta çocukluk (6-11 yaş),
- İlk ergenlik (12-14 yaş),
- Geç ergenlik (15-18 yaş),
- Genç yetişkinlik (19-29 yaş),
- Yetişkinlik (30-64 yaş),
- Yaşlılık (65 yaş ve üzeri).
Gelişimle ilgili olarak karıştırılarak sıklıkla birbirinin yerine kullanılan başlıca kavramlar; büyüme, olgunlaşma, gelişim, öğrenme, hazırbulunuşluk ve krtik dönemler şeklinde sıralanabilir.
İlk çocukluk ya da okul öncesi dönem olarak adlandırılan 2- 6 yaş, bebeklikten çocukluğa geçilen bir dönemdir. Çocuk aktif olarak çevresine yönelir, uyarıcılar ile dolu dış dünyayı keşfetmeye çalışır ve insan yaşamının en temel becerilerini kazanır. Dönemin başlıca gelişim görevleri şunlardır:
- Yürümeyi ve koşmayı öğrenme.
- Konuşmayı öğrenme.
- Kendi başına yemeyi öğrenme.
- Göz ile el arasında işbirliği ve denge kurma.
- Çevresine egemen olma ve istediklerini yapabilmek için gerekli araçları kullanabilme.
- Cinsler arası ayrılıkları ve cinsel ahlakı öğrenme.
- Kendi başına giyinmeyi öğrenme.
- Sevilmeyi, sevmeyi ve sevgiyi paylaşmayı öğrenme.
- Sevgiyi gösterme yollarını öğrenme.
- Kardeşleriyle ve anne babasıyla uygun ilişkiler kurabilme.
- Doğru ve yanlış konusundaki kavramları öğrenme, vicdan duygusu geliştirme.
Orta çocukluk ya da okul dönemi olarak adlandırılan 6-11 yaş, çocukların aileden sonraki en önemli sosyalleşme kurumu olan okul ile tanıştığı dönemdir. Okul sayesinde çocuk, kendisine dair birçok yeni özelliğin farkına varır. Bu özelliklerini geliştirmesi, yetişkinlik yaşamındaki tutum ve davranımlarına olumlu yansımalarda bulunacaktır. Dönemin başlıca gelişim görevleri şunlardır:
- Büyük ve küçük kasları kullanmayı öğrenme.
- Çeşitli oyunlarda beceri kazanma.
- Kurallara uyarak yaşamayı öğrenme.
- Yaşıtlarıyla oynamaya ve yaşamaya alışma.
- Ev dışında, baka yetişkinlerle ilinki kurabilme.
- Bedenini olduğu gibi tanıma ve kabul etme.
- Kendi cinsi ile özdeşleşme ve kendi cinsine özgü rolleri benimseme.
- Bedenine bakma ve temizlik alışkanlıkları kazanma.
- Akranlarıyla yaşamanın, yetişkinlerle yapamadan daha önemli olduğunu benimseme.
- Kendi davranışlarının sorumluluğunu yüklenebilme.
- Okuma, yazma, konuşma, hesaplama gibi temel okul becerilerini kazanma.
- Zamanla ilgili kavramları öğrenme.
- Somuttan soyuta doğru düşünme gücünü kazanma
Çocukluk Döneminde Bedensel Büyüme ve Gelişim
Bedensel gelişim, bedeni oluşturan tüm organların gelişmesi, boyun uzaması, kilonun artışı, kemiklerin gelişimi, dişilerin çıkması ve değişmesi, kas, beyin ve tüm sistemler (sinir, sindirim, dolaşım, solunum, boşaltım gibi) ve duyu organlarının gelişimidir. Gelişim yaşam boyu sürer ancak çocukluk döneminde diğer tüm dönemlere oranla açıkça daha fazla görülebilir.
Bedensel gelişimin iki şekli vardır:
- Nicel/Sayısal: Ağırlık, boy sözcük sayısındaki artış gibi rakamsal olarak ifade edilen artışı belirler.
- Niteliksel: Yapıda ve çeşitlilikteki gelişimi belirtir. Örneğin, çocuğun kaslarının çalışma şeklinde olduğu gibi.
İlk çocukluk dönemi nde bir çocuğun boyu ortalama olarak 6.5 cm ve kilosu da 2-3 kg kadar artmaktadır. Bireysel farklılıklar da büyüme düzeninde farklılıklara neden olur. Çok belirgin olmasa da kız ve erkek çocuklar arasında boy ve ağırlık artışında farklılıklar görülür. Ayrıca, ekonomik yönden gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çocukları arasında da önemli farklılıklar görülür. Örneğin, dört yaşındaki İsveçli bir çocuk Bangladeş’te altı yaşındaki bir çocukla aynı boydadır.
Bu dönemde erkek ve kızlar daha az kilolu ve incedir; bebeklik görünümünden uzaklaşmaya başlarlar. Vücut uzayıp genişledikçe, iç organlar düzgün bir şekilde yerleşir ve omurga dikleşmeye başlar. İlk çocuklukta, vücut gelişimindeki bireysel farklılıklar bebeklik dönemine göre daha çok göze çarpmaktadır. Bu dönemde kemikler tam olarak sertleşmemiştir. Diş gelişimi de oldukça hızlıdır. Bu dönemde beyin gelişimi devam etse de gelişim, bebeklik dönemindeki kadar hızlı değildir. Çocuk üç yaşına geldiği zaman beyni, bir yetişkin beyninin dörtte üçü büyüklüğe ulaşmıştır. Dört yaş grubu çocuklar fiziksel koordinasyon, algı, dikkat, hafıza, dil, mantık ve hayal gücü gibi birçok beceriyi geliştirirler. Altı yaşına geldiğinde ise çocuğun beyni yetişkin beyni büyüklüğünün %95’ine erişmiştir.
Miyelinleşme sinir hücrelerinin yağ hücreleri dokusuyla kaplanması ve yalıtılması anlamına gelmektedir. Araştırmalar, 3 ve 6 yaş arasındaki çocukların beynindeki en hızlı değişimin beynin planlama, yeni etkinlikler organize etme ve yapılanlara ilişkin dikkati sürdürmede görev alan frontal lob kısmında gerçekleştiğini ortaya çıkarmıştır.
Kaba motor gelişimleri açısından bir değerlendirme yapacak olursak; 3 yaşında çocuklar atlama, zıplama, geri ve ileri koşma gibi basit hareketleri yapmaktan hoşlanırlar. 4 yaşında çocuklar hâlâ buna benzer etkinliklerle eğleniyor olsa da daha maceracı hâle gelirler. 5 yaşında çocuklar bir öncekinden daha da maceracı hâle gelirler. İyi koşarlar ve birbirleri ya da anne babalarıyla dans etmekten hoşlanırlar.
İnce motor gelişimleri açısından bir değerlendirme yapacak olursak; 3 yaşındaki çocuklar basit bir yap-boz oyunu oynarken parçaları yerleştirmede oldukça özensizdirler. Çoğunlukla parçayı zorla yerleştirip üzerine kuvvetli bir şekilde vurma eğilimi gösterirler. 4 yaşına geldiğinde çocukların ince motor becerileri büyük ölçüde gelişmiş ve daha kusursuz hâle gelmiştir. 6 yaşına geldiğinde ince motor becerileri daha da gelişmiştir. El, kol ve beden gözün önderliğinde hep beraber hareket eder.
İlk çocukluk döneminde büyümeyi ve sağlığı etkileyen faktörler değerlendirildiğinde, kalıtım önemli bir faktör olarak görülmekle birlikte çevresel faktörlerde, özellikle duygusal olarak mutluluk, sağlıklı besin, hastalıklardan uzak olma ve fiziksel güvenlik önemlidir.
Orta çocukluk dönemi yavaş, süreğen bir büyüme dönemidir. Bu dönem hızlı bir büyüme atağının olduğu ergenlik öncesi sakin bir dönemdir. Kızlar sadece bu dönemde erkeklerden uzundur. Bunun nedeni de kızların erkeklerden daha önce ergenlik dönemine girmiş olmalarıdır. On yaşındaki bir çocuğun boyu ortalama olarak 140 cm’dir ve kilosu da yılda 3-3.5 kg kadar artmaktadır.
İskelet sistemi dikkate alındığında bu dönemde gelişim devam eder. Kemikler daha da uzar ve genişler. Bu dönemdeki çocukların henüz daha bilek ve parmak kemikleri ince ve hassas işleri yapabilecek olgunluğa ulaşmamıştır. Bu nedenle birinci sınıftaki çocuklar küçük el işlerini, incelik isteyen ödevleri yapmada zorlanırlar.
Bu dönemde beyin ağırlığı sadece %10 oranında artar. Beyin gelişiminin önemli bir parçası olan sinaptik budanmanın miktarı, çocuğun gelişimi süren farklı beyin bölgelerine göre değişmektedir. Bu dönemde beynin iki tür dokusunun hacminde artış gözlenir. Bunlar; çoğunlukla miyelinleşmiş sinir liflerinden oluşan “beyaz madde” ve çoğunlukla sinir hücreleri ve destekleyici maddelerden oluşan “gri madde”dir.
Çocuğun dikkatini sürdürme ve dikkatini dağıtanları görüntü dışında bırakma yeteneğini sağlayan beynin bölümleri yaklaşık dört ve yedi yaşlarında hızlı bir şekilde belirginleşir. Bu nedenle birçok çocuk, bu yaşlarda okuma yazma becerilerine odaklanmaya hazır duruma gelir. Çocukların görsel materyalleri sistemli bir şekilde okuma yeteneği de yedi-sekiz yaşlarında gelişir. Çocukların yetenekleri arttıkça aktif nöronlar arasındaki sinaptik bağlar da artar.
Çocukluk döneminin ortalarında iki büyük gelişim hamlesi yaşanır. Birincisinde, ince motor becerilerine ve göz-el koordinasyonunda büyük bir ilerleme görülür ve genellikle 6 ila 8 yaşlarında gerçekleşir. 10-11 yaşındaki çocukların yaşadığı diğer hamlede, büyük bir ilerleme gösteren iki bilişsel işlev olan mantık ve planlama, büyük oranda ön loblar tarafından denetlenir. Ayrıca, bu hamle bellek işlevindeki ilerlemelerle de ilişkilendirilir.
6-11 yaş grubu çocukların büyük kas gelişimleri özetlendiğinde, dört temel motor kapasitede çeşitli beceriler kazanılır:
- Esneklik,
- Denge,
- Çeviklik/Atiklik,
- Güç.
Çocukluk Döneminde Bilişsel Gelişim
Bilişsel gelişim yaşla birlikte zihinsel süreçlerde meydana gelen değişmelerdir. Bilişsel gelişim kavramını ilk ortaya atan Piaget’dir. Bruner ve Vygotsky de bilişsel gelişime ilişkin kuramlar ileri sürmüşlerdir. Bilişsel gelişim, çocuğun zihinsel faaliyetlerini içerir. Her çocuk, birbirinden farklı bir bilişsel yapı ve yeteneklerle dünyaya gelir.
Piaget, gözlemler sonucunda çocukların düşünce yapılarının yetişkinlerden farklı olduğunu ve farklı yaşlarda farklı düşünme yapılarının bulunduğunu vurgulamıştır. Piaget’e göre insanın doğumla gelen yetenekleri:
- Şemalar oluşturma,
- Özümseme,
- Uyum sağlama,
- Organize etme,
- Uzlaşma.
Piaget bilişsel gelişimi dört temel dönemde inceler:
- Duyusal-motor dönem (0-2 yaş),
- İşlem öncesi dönem (2-6 yaş),
- Somut işlemler dönemi ( 7-11 yaş),
- Soyut işlemler dönemi (12 yaş ve üstü).
İşlem öncesi dönem ve somut işlemler dönemi ilk çocukluk ve orta çocukluk dönemlerine denk gelir.
İşlem öncesi dönemde (2-6 yaş), çocuklar dünyayı kelimeler, imgeler ve çizimlerle ifade eder. Nesne sürekliliği duyu-hareket döneminde kazanılan önemli bir yetenektir. Piaget’nin bu dönemi anlatırken aynı derecede önem verdiği konulardan biri de okul öncesi çağdaki çocuğun görünüşlerine odaklanmasıdır. Piaget işlem öncesi dönemi ikiye ayırır. Bunlar; sembolik ya da kavramsal öncesi dönem ve sezgisel dönemdir.
Sembolik dönem ya da kavramsal öncesi dönemde (2-4 yaş), dil hızlı gelişir ancak geliştirdikleri kavramlar ve kullandıkları sembollerin anlamları kendilerine özgüdür, çoğu zaman gerçek değildir. Bu yaştaki çocuk ben merkezlidir. Birden fazla boyutu olan ilişkileri anlamlandıramaz. Sınıflama yapamaz. Sosyal ben gelişmemiştir.
Sezgisel dönemde (4-6 yaş), çocuk olayları yalnızca geçirdiği yaşantılara bağlı olarak tek yönlü düşünebilmeye başlamıştır ama bütünün bilgisi ve alt parçalarının bilgisini aynı anda zihninde tutamaz.
Somut işlemler döneminde (7-11yaş), çocuklar somut işlemler gerçekleştirebilir ve muhakeme belli veya somut örneklere uygulanabilir olduğu sürece mantıklı yapılabilir.
Vygotsky ’e göre ise bilişsel gelişime etkisi olan faktörler şöyle ifade edilebilir:
- Bilişsel gelişimde kültürün ve sosyal çevrenin önemi.
- Çocuk-yetişkin ilişkileri.
- Çocukların birbirleriyle işbirliği.
- Dil öğrenme.
- Nesne, materyal ve olaylara somut yaşantılar.
Yakınsak gelişim alanı; çocukların tek başlarına yapabilmeleri için zor olan ancak bir yetişkin ya da daha yetenekli çocukların rehberliğinde yapabilecekleri görevler için Vygotsky’ın kullandıgı terimdir.
Bruner’in bilişsel gelişim kuramı, Piaget’nin bilişsel gelişim kuramına birçok açıdan benzemesine rağmen bir konuda kesin şekilde ayrılmaktadır. Bu da dil olmadan düşüncenin de olmayacağıdır. Bruner’in kuramı da Piaget gibi dönemleri içermektedir:
- Eylemsel Dönem,
- İmgesel Dönem,
- Sembolik Dönem
Çocukluk Döneminde Sosyo-Duygusal Gelişim
İnsan, biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır. Bireyin içinde yaşadığı toplumda etkili olabilmesi için gerekli nitelikleri geliştirme sürecine sosyalleşme denir. Bu süreçte kişi içinde yaşadığı toplum tarafından kabul edilebilir biçimde davranmayı öğrenir.
İkili ilişki kurma, sosyalleşmenin içinde önemli bir yer alır, iletişim becerilerinin ve duygusal gelişimin kazanılmasında temel yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlar. Her çocuk, bu sosyalleşme sürecinde yatay ve dikey olmak üzere iki tür etkileşimde bulunur. Dikey ilişki; ebeveyn, öğretmen ve büyük kardeş gibi statü ve bilgi olarak çocuktan daha üst düzeyde biriyle kurulan ve bağlanmayı da içeren bir ilişkidir. İki taraf da birbirine güçlü bağlarla bağlıdır fakat tarafların birbirlerine karşı davranışları farklıdır. Yatay ilişki ise karşılıklıdır ve eşitliğe dayanır. Akranlarla ilişkiler böyledir.
Duyguların psikolojik, bilişsel ve sosyal etkileşim açısından işlevleri bulunmaktadır: Psikolojik gelişim açısından duygular, çocuğun davranışlarını organize eder ve düzenler. Bilişsel gelişim açısından duygular değerlendirildiğinde, çocuklar bilişsel faaliyetlerde gülümser, şaşırır, korkar. Sosyal etkileşim açısından da duygular, çocuğun diğer insanlarla etkileşim kurmasını, devam ettirmesini ya da sona erdirmesini sağlar.
Üç ile beş yaş arasında çocuk, anne-baba ile yoğun çatışmalar yaşayabilir. Bu dönemde çocuk benmerkezcidir ve kendi girişimiyle ve diğerlerinden bağımsız hareket etmeye çalışır. Dördüncü yaş ile birlikte, çocukta ailesini memnun edici davranış değişiklikleri görülmeye başlar. Toplumsal gel-m yönünden büyük a-ama kaydeden dört yaş çocuğu, artık diğer çocuklarla birlikte olmaktan daha fazla zevk alır. Bu dönemdeki çocukların bir diğer özelliği de gerçek ve hayalin birbirine karıştırılmasıdır. Erikson’un kuramına göre ilk çocukluk, gelişimin girişimciliğe karşı suçluluk duygusu çelişkisini içerdiği dönemdir.
Beş ile on bir yaş arası geçiş dönemidir. Bu yaşlarda, çocuklar bedensel ve psikolojik kaynaklı bazı temel değişiklikler yaşarlar. Çocuklarda ilk çocukluk dönemine göre daha fazla çocukla ilişki kurduğu ve bireysel oyunların yerini grup oyunlarının aldığı görülür. Erikson çocuğun sosyal gelişmesiyle ilgili kuramında bu devredeki iki uçlu boyutu, çalışma (industry) ve aşağılık (inferiority) duygusu olarak tanımlar. Çalışma, bireyin okulda öğrenmesi gereken becerileri kazanabilmesi gereken çabayı ifade eder; aşağılık duygusu çocuğun başarısız olduğu zaman kendisini nasıl algılayacağını belirtir. Bilişsel gelişmesinin hızlı olduğu ve okulda birçok beceriler öğrendiği bu devrede, çocuğun sosyal ilişkilerinde de bir süreklilik ve tutarlılık görülür.
Sosyo-duygusal gelişim alanında; Freud’un psiko-seksüel, Erikson’un psikososyal ve Piaget’nin bilişsel gelişim kuramları insanın gelişimine ilişkin farklı yönleri ele alan üç klasik kuram olarak karşımıza çıkar.
Freud, insan gelişiminin ruhsal-cinsellik yönleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Zihinsel işlemlerin ise; ön bilinç, bilinç ve bilinç dışı olmak üzere üç farklı bilinç düzeyinde gerçekleştiğini, kişiliğin de psiko-seksüel gelişim dönemleri içinde gelişen; id, ego ve süper ego olmak üzere üç bileşenden oluştuğunu savunur. Kişilik yapılarının gelişimi sırasında çocuk; Oral (0-1 yaş), Anal (1-3 yaş), Fallik (3-5 yaş), Gizil (5-11 yaş) ve Genital (buluğ ve ötesi) olmak üzere beş dönemden geçmektedir.
Fallik dönem, psikoseksüel gelişim evrelerinin üçüncüsüdür. Bu dönemde çocuklar cinsel organlarına, cinsel farklılıklara ve onların anlamlarına yönelir. Vicdan ve ahlak duygusu gelişmeye başlar. Gizil dönem, çocuğun bedensel ve zihinsel gelişiminde önemli bilişsel ve duygusal ilerlemelerin olduğu evredir. Neden-sonuç bağlantılarını gerçeğe uygun kurabilirler. Ego, bu dönemde hızla gelişmektedir.
Erikson, Freud’un psiko seksüel gelişimini, psikososyal gelişime, tüm yaşamı kapsayan ego gelişimine dönüştürmüştür. İnsanın gelişiminin incelenmesini aile içi yaşantılardan çıkarıp, toplumsal boyutu eklemiş ve daha geniş açıdan incelemiştir. Erikson’un görüşleri ruhsal-cinsel gelişim kuramı ile toplumsal gelişim arasında köprü kurmaktadır. Erikson, yaşamı sekiz gelişim dönemine ayırmaktadır. Bir bölümü Freud’un gelişim dönemlerine paralellik gösteren ve olumlu-olumsuz boyutları içeren bu dönemlerin her biri kendine özgü bunalımlarıyla belirlenir ve bireyin içinde yaşadığı toplumdan ve kültürden önemli ölçüde etkilenir. Erikson gelişim dönemlerini;
- Oral-duyum dönemi (güven ya da güvensizlik),
- Anal dönemi (özerklik ya da utanç ve kararsızlık),
- Cinsel-devinsel dönemi (girişim ya da suçluluk),
- Gizillik dönemi (beceri ya da aşağılık duygusu),
- Erinlik ve ergenlik dönemi (ego kimliği ya da rol kargaşası),
- Genç yetişkinlik dönemi (yakın ilişkiler ya da soyutlanma),
- Yetişkinlik dönemi (üretkenlik ya da kısırlık) ve
- Olgunluk dönemi (ego bütünleşimi ya da umutsuzluk) olarak sınıflanmaktadır.
Gelişimi, dönem yaklaşımı ile inceleyen psikologlardan biri de Jean Piaget’dir. Piaget, İnsan zihninin gelişmesinin, bireyin çevre ile etkileşimine bağlı olduğunu ileri sürmüş, fakat olgunlaşma süreçlerine ayrı bir önem vermiştir. Çocuğun gelişimi, bağımlılıktan bağımsızlığa, bencil davranıştan işbirliğine doğru değişen bir yol izler. Yetenekleri, yalından karmaşığa, genelden özele doğru ilerleme göstermektedir. Ölçüsüz duygusal tepkilerden daha dengeli tepkilere doğru adımlar atar.
Çocukluk Döneminde Ahlaki Gelişim
Ahlak (ethics, morals), çok genel anlamıyla belirli bir toplumun seviyeleri için öncelikli anlam taşıyan değerler, kurallar ve davranışlar olarak tanımlanabilir. Ahlaki gelişim ise kişilik gelişiminin en önemli ögelerinden biri olup bireyin toplumsallaşma süreci içinde davranışlarına yön verir ve neyin iyi, neyin kötü olduğu, yapılması hoş karşılanabilen ya da hiçbir şekilde kabul edilmeyen davranışlar konusunda bir bilinç geliştirmesi sürecidir ve toplumdaki bireyleri bu davranışlara uymak zorunda bırakır. Bireyler de bu doğrultuda davranışlarını düzenlerler. Ahlak gelişimi çok erken yaşlarda, çocuğun yakın çevresindeki ilk ilişkileri sonucu başlar ve özellikle üçüncü yaştan itibaren dil kullanımıyla pekişir. Ahlak gelişimi, kişilik gelişiminin önemli bir parçasıdır.
Psikanalitik Kuramın Ahlak Kavramına Yaklaşımı: Freud, ahlak ve kişilik gelişimini, duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almış ve id-ego-süper ego ilişkilerindeki denge kavramına bağlamıştır. Odipus-electra kompleksi; Freud’un psikanalitik teorisine göre karşı cinsteki ebeveyni sahiplenme ve kendi cinsinden ebeveyni saf dışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamı odipus’u ifade etmektedir. Freud’a göre ahlak gelişimi; cinsellik ve saldırganlık olarak belirlenen güdülerle, sosyal engeller, yasaklamalar arasında sağlıklı bir dengenin kurulmasıyla oluşur.
Davranışçı Kuramın Ahlak Kavramına Yaklaşımı: Davranışçı görüşe sahip psikologlar, ahlaki yargıların nasıl oluştuğu üzerinde durmuşlardır. Onlara göre ahlaki yargılar, bireyin dışındaki etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yargılar, şartlı öğrenme yolu ile öğrenilmektedir.
Sosyal Öğrenme Kuramının Ahlak Kavramına Yaklaşımı: Sosyal öğrenme kuramcıları ahlak gelişimini, ani hiçbir değişim olmadan, derece derece ve sürekli biçimde ilerleyen birikimli bir toplumsal aşama olarak görürler. Bu kuramcılara göre, ahlaki davranışlar da, toplumsal davranışlar gibi pekiştirme, ceza ve gözleme dayalı öğrenme yolu ile kazanılıp öğrenilir.
Bilişsel Gelişim Kuramının Ahlak Kavramına Yaklaşımı: Ahlak gelişimini bilişsel açıdan ele alan kuramcılar, ahlak gelişimini, farklılıklarla birbirini izleyen dönemler olarak kabul etmişlerdir. Dewey, Piaget ve Kohlberg, ahlaki gelişimi bilişsel açıdan ele alan kuramcılardır.
John Dewey, ahlak gelişimine, bilişsel gelişim paralelinde eğilen ilk kuramcı olmuştur. Dewey, genel eğitim süreci gibi, ahlak eğitiminin de çocuğun farklı değerler ve bu değerlere ilişkin kararlarda, aktif akıl yürütmesi ile oluşabileceğini vurgulamıştır. Dewey, ahlaki yargı gelişiminde üç dönem olduğunu belirtmiştir: ahlak ve gelenek öncesi dönem, geleneksel dönem ve özerk dönem.
Jean Piaget ’nin teorisi, günümüz psikolojisinde ahlak konusunda en etkili teorisi olmuştur. Piaget, ahlaki duygu ve düşüncenin çeşitli yaş dönemleriyle birlikte belirlendiğini ve ahlaki gelişmenin çocuktaki genel düşünce gelişmesiyle paralel gittiğini ileri süren bir teori ortaya atmıştır ve ahlaki gelişimi iki dönemde incelemiştir:
- Dışa bağımlı aşama ve
- Ahlaki özerklik/görecelik aşaması.
Kohlberg, ahlaki aşamaların, bilişsel ilerlemelerde olduğu gibi birinden diğerine geçen ve bir öncekinin yerini alan de giimez diziler içinde ortaya çıktığına inanmıştır. Kohlberg, insanların, üç düzeyde altı ahlaki yargı dönemi geçirdiklerini belirtmiştir:
- Gelenek-öncesi düzey (4-9 yaş);
• Ceza ve itaat eğilimi (4-5 yaş),
• Araçsal ilişkiler eğilimi (6-9 yaş). - Geleneksel düzey (10-18 yaş) ;
• Kişilerarası uyum eğilimi (İyi çocuk eğilimi, 10-15 yaş),
• Kanun ve düzen eğilimi (15-18 yaş). - Gelenek-sonrası düzey (18 ve yukarı yaşlar);
• Sosyal sözleşme eğilimi (18-20 yaş),
• Evrensel ahlak ilkeleri eğilimi (20 yaş ve sonrası).
Carol Gilligan, Kohlberg’in ahlak gelişimini, şefkat ve sevgi gibi kavramlar boyutunda ele alan ve ahlak gelişimi konusunda çalışan bir psikologdur. Kadınların üçüncü aşamadan sonra erkeklerden daha düşük düzeyde bulunmalarının, herhangi bir yetersizlikten değil, toplumun beklentilerine uygun (toplumsal cinsiyet rolleri) olarak eğitilmelerinden kaynaklandığını vurgular.