İnsan ve Davranış Dersi 4. Ünite Sorularla Öğrenelim
Algılama
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Algı ve duyum nedir?
İnsan deneyiminin temel bileşenlerinden biri algı,
diğeri de duyumdur. Psikologlar nesnelerin rengi,
parlaklığı, tadı gibi temel özelliklerinin farkına vardığımız
duyum ile uyarıcıların daha karmaşık özelliklerinin
farkına vardığımız algıyı birbirinden ayırt ederler. Ayrıca,
algının öğrenmeye dayalı olmasına karşın duyumun
doğuştan getirilen fizyolojik mekanizmalara bağlı
olduğuna inanırlar. Bütün bunlara rağmen, duyum ve algı
arasında kesin bir sınır çizmek zordur.
Duyum olmadan algı gerçekleşebilir mi?
Algı, duyumsal deneyimlerin aksine daha yüksek
zihinsel süreçlere bağlı görünmektedir. Algılayıcının ne
algıladığı sadece duyumladığı uyarıcılara değil, bu
uyarıcılara ait yorumlarına da bağlıdır. Algının ham
maddesi duyumlardır. Duyum olmadan algının
gerçekleşmesi mümkün değildir. Ama diğer yandan algı,
duyumsal süreçlere indirgenemez. Ayrıca algı, duyusal
girdilerin yorumlanması süreci olduğu için, bu yorum her
zaman bağlamsal faktörlerden etkilenir. Bu da algının
öznel doğasına işaret eder. Yani algı; kültürden,
deneyimlerden, beklenti ve güdülerden etkilenen bir
süreçtir. Bu nedenle insanlar aynı uyarıcıyı farklı şekilde
algılayabilirler.
Algı, bilişsel bir süreç midir?
Algı, çok hızlı işleyen bilişsel bir süreçtir. Bu
süreçte algılayıcı, gördüğü (duyduğu, dokunduğu vb.)
şeyin anlamını bulmak için durup düşünmez (Carlson,
1990). Ancak bu, algının otomatik olarak uyarıcıyı
yorumladığı bir süreç olduğu anlamına gelmemelidir.
Algı, algılayıcının aktif olarak uyarıcıyı inşa ettiği bir
süreçtir. Diğer bir deyişle uyarıcıyla karşılaştığında,
algılayıcı o uyarıcıdan aldığı duyumsal mesajları en
mantıklı biçimde nasıl yorumlanacağına karar vermek
zorundadır. Bilişsel psikologlar, analiz-sentez kuramı
çerçevesinde bu süreci hipotez test etme olarak
adlandırırlar.
Analiz-Sentez kuramı nedir?
Bu kuram, uyarıcıyla karşılaşan algılayıcının
bağlamsal faktörler ışığında uyarıcıya dair bir hipotez
geliştirdiğini ve daha sonra bu hipotezi belleğinde
sakladığı şemalarla karşılaştırdığını ileri sürer. Kurama
göre, hipotez ile şema örtüştüğünde algısal süreç başarıyla
tamamlanmış demektir. Özetle algısal süreç, gerçekliğe ait
olabilecek en iyi tahminin oluşturulması ve bunun test
edilmesini içerir.
Algıda örgütlenme ilkesi nedir?
20. yüzyılın başlarında, Gestalt psikologları
insanın duyusal bilgi parçacıklarını nasıl anlamlı bütünler
hâline getirdiğini incelerken, algıda belirli tutarlılıklar
olduğunu keşfettiler. Bu tutarlılıkları tanımlayarak, algının
örgütlenme ilkelerini ortaya koydular. Algıda iki temel
örgütlenme ilkesi vardır:
• İlki şekil-zemin ilişkisi ve
• Diğeri nesneleri belirli özelliklerine göre
gruplandırmadır.
Şekil-Zemin ilişkisi nedir?
Gördüğümüz nesnelerin çoğu şekil ya da zemin
olarak sınıflandırılabilir. Şekil, belirli biçimi olan ve
uzayda yer kaplayan bir nesnedir. Zemin, herhangi bir
biçime sahip değildir. Zemin, önünde gördüğümüz şeklin
yerini belirlememize yardım eder. Bir nesnenin şekil ya da
zemin olma hâli nesnenin sabit bir özelliği değildir,
algılayıcının uyarıcıya verdiği bir tepkidir. Dolayısıyla
birisi için zemin olan, diğer bir kişi için şekil olabilir. Ya
da aynı kişi için şekil ve zemin zaman içinde yer
değiştirebilir. Algılayıcı, şekil-zemin ayrımı yaptığında
şeklin önemli olduğuna, zeminin görece önemsiz olduğuna
karar vermiş olur (S:80, Şekil 4.1 ve S:81, Şekil 4.2).
Gruplama ilkeleri nelerdir?
Gruplama ilkeleri şöyle sıralanabilir:
• Yakınlık ilkesi,
• Benzerlik ilkesi,
• Tamamlama ilkesi,
• Süreklilik ilkesi,
• Ortak kader ilkesi.
Yakınlık ilkesi nedir?
Yakınlık ilkesi, uzayda birbirlerine yakın olan
nesneleri bir grup olarak algılama eğilimini ifade eder
(S:81, Şekil 4.3).
Benzerlik ilkesi nedir?
Benzerlik ilkesine göre, insanların, çeşitli
açılardan birbirine benzer nesneleri bir grup olarak
algılama eğilimi vardır. Nesneler şekilleri, büyüklükleri ya
da renkleri açısından benzer algılanabilir (S:81, Şekil 4.4).
Tamamlama ilkesi nedir?
Tamamlama ilkesi, duyusal girdilerde boşluk olsa
bile şekli bir bütün olarak algılama eğilimini yansıtır
(S:81, Şekil 4.5 ve S:82, Şekil 4.6).
Süreklilik ilkesi nedir?
Süreklilik ilkesine göre, insanlar nesneleri düz bir
çizgi ya da düzenli bir eğri üzerinde yerleştirerek bir birim
olarak algılama eğilimindedirler (S:82, Şekil 4.7).
Ortak kader ilkesi nedir?
Ortak kader ilkesi harekete dayanır. Aynı yönde
hareket eden nesneler bir grup olarak algılanır (S:82, Şekil
4.8).
Hareket algısı nedir ve kaç grupta incelenir?
Hareket algısı, çevrede hareket eden uyarıcının
varlığında gerçek hareket olarak deneyimlenir. Ancak
algılayıcı, çevrede hareket eden bir uyarıcı olmaksızın da
hareket algısı deneyimleyebilir. Dolayısıyla iki tür hareket
algısından söz etmek mümkündür:
• Gerçek hareket ve
• Görünürde hareket.
Gerçek hareket nedir?
Gerçek hareketin nasıl algılandığının basit bir
cevabı yoktur. Çünkü hem hareket eden hem de hareket
etmeyen nesneler retinada hareket imgesi yaratabilir.
Karşıdan gelen arabayı gözünüzle takip ettiğinizi varsayın.
Gözünüzü arabaya odakladığınızda, arabanın retinadaki
imgesini sabitlemiş olduğunuz hâlde, arabanın hareket
ettiğini algılarsınız. Diğer yandan, arabayı takip ederken
yoldaki ağaç ya da lamba direkleri gibi diğer nesneler de
retinada hareket imgesi yaratır ama siz bu nesneleri sabit
olarak algılarsınız. O hâlde, hareket algısından sadece göz
hareketleri sorumlu değildir. Psikologlar, hareketi
algılamak için verili bir anda neyin durduğuna neyin
hareket ettiğine karar vermek gerektiğini ileri sürerler. Bu
da görsel alanda görece istikrarlı bir referans çerçevesi
oluşturmakla mümkündür. Dolayısıyla hareket görelidir.
İki farklı büyüklükteki nesne birbiriyle ilişkili biçimde
hareket ediyorsa nasıl algılanır?
Bir nesnenin, ancak diğeriyle ilişkisi içinde
hareket ettiği söylenebilir. Bazı durumlarda görsel alanda
referans çerçevesi oluşturmak, dolayısıyla neyin hareket
edip neyin durduğuna karar vermek zor olabilir. Kırmızı
ışıkta arabanın içinde otururken yanınızdaki araba geriye
doğru gittiğinde, bir an onun mu geriye, sizin mi ileriye
gittiğini algılayamazsınız. Bu durumda, sadece binalar ya
da ağaçlar gibi hareket etmeyen nesnelere bakarak
(referans çerçevesi oluşturarak), hangi arabanın hareket
ettiğinden emin olabilirsiniz. Genel bir kural olarak, eğer
iki farklı büyüklükteki nesne birbiriyle ilişkili biçimde
hareket ediyorsa, büyük olanının sabit kaldığı, küçük
olanın hareket ettiği algılanır.
Görünürde hareketin kaç türü vardır?
Üç tür görünürde hareket vardır. Bunlar;
• Otokinetik Etki
• Stroboskopik Hareket ve
• Fi Fenomeni’dir.
Otokinetik etki nedir?
Eğer tamamıyla karanlık olan bir odada sessizce
oturup, karşı duvardaki sabit ışık kaynağına sürekli
bakılırsa, bir süre sonra ışığın hareket etmeye başladığı
görülür. Gerçekte ışık sabit olduğu hâlde, hareket
ediyormuş gibi algılanır. Otokinetik etki olarak
adlandırılan bu olgu, psikolojinin çeşitli alanlarındaki
deneylerde uyarıcı olarak kullanılmıştır.
Stroboskopik hareket nedir?
Stroboskopik hareket, resimleri
hareketlendirmeyi mümkün hâle getirir. Hareket, sabit
nesne imgelerinin hızlı bir biçimde arka arkaya
sunulmasıyla yaratılır. Sinemanın temeli olan bu hareket,
gerçekte, izleyiciye saniyede 16 ile 22 resmin ya da
çerçevenin gösterilmesidir. Her resim ya da çerçeve bir
öncekinden biraz farklıdır (S:84, Şekil 4.9). Saniyede en
az 16 resmin gösterilmesi, filmin pürüzsüz ve doğal
görünmesini sağlar. Eğer saniyede 16’dan az resim
sunulursa, hareket kesik kesik görünür ve doğal olmaz.
Fi fenomeni nedir?
Aslında fi fenomeni stroboskopik hareketten ayrı
bir hareket türü değil, stroboskopik hareketin basit hâlidir.
Her ikisi de süreklilik ilkesinden ortaya çıkarlar. Yani,
arka arkaya gelen resim ya da ışık noktalarının bir birim
olarak algılanması sonucu hareket hissi yaşanır.
Kapkaranlık bir odada aralarına mesafe konarak
yerleştirilmiş iki ışık kaynağı yerleştirilen ışık kaynakları
olduğunu düşünün (S:84, Şekil 4.10). Bu ışık
kaynaklarından biri yakılır, sonra o söndürülür
söndürülmez diğeri yakılır ve bu böyle sürekli devam
eder. Bir süre sonra siz artık tek tek yanıp sönen ışık
kaynakları değil, hareket eden bir ışık çizgisi ya da dönen
bir ışık çemberi algılamaya başlarsınız. Burada hareket
algısını yaratan, ışık kaynaklarının art arda yakılıp
söndürülme hızıdır.
Derinlik ve uzaklık algısı nedir ve örnekleri ile
prensipleri nelerdir?
En önemli algısal olgulardan biri derinlik ve
uzaklık algısıdır. Bu algısal beceri olmaksızın, günlük
hayatta, görünüşte çok basit davranışlara kaynaklık eden
algısal yargılara ulaşmak mümkün olamazdı. Örneğin, her
defasında hiç düşünmeden elimizdeki çatalı tam bir
isabetle ağzımıza götürebilmemiz bu algısal beceri
sayesinde gerçekleşir. Araba sürmek, basketbol potasına
topu atmak, merdiven çıkmak gibi daha pek çok aktivitede
daima uzaklık ve derinliğe dair algısal yargılarımızla
hareket etmekteyiz. Derinlik ve uzaklık algısını çalışan
psikologlar, derinlik ve uzaklık algısının iki tür ipucuna
bağlı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürerler:
• Tek göze bağlı ipuçları ve
• Çift göze bağlı ipuçları.
Tek göze bağlı derinlik ve uzaklık ipuçları nedir?
Görsel alandaki derinliği yakalamak için bazı
durumlarda tek göze bağlı ipuçları kullanılır. Tek göze
bağlı ipuçlarının büyük çoğunluğu bir çizim ya da resimde
gösterilebilir. Gerçekte bu ipuçları ressamlar tarafından
keşfedilmiş, daha sonraları psikologlar tarafından
çalışılmıştır.
Uzaklık algısına kaynaklık eden tek göze bağlı
ipuçları nelerdir?
Uzaklık algısına kaynaklık eden tek göze bağlı
ipuçları şunlardır:
• Göreli büyüklük,
• Doğrusal perspektif,
• Görsel alanda yükseklik,
• Ötüşme ve
• Görsel alanın dokum gradyanı ve netliği.
Göreli büyüklük nedir?
Eğer iki nesne aynı büyüklükteyse, büyük
görünen nesne gözlemciye daha yakın olarak
değerlendirilir (S:85, Şekil 4.11).
Doğrusal perspektif nedir?
Doğrusal perspektif, doğrusal çizgilerin
uzaklaştıkça birbirlerine kavuşacakmış gibi görünmesidir
(S:85, Şekil 4.12).
Görsel alanda yükseklik nedir?
Görsel alandaki nesnelerin birbirlerine göre
yukarıda ya da aşağıda durmaları uzaklığı algılamak için
kullanılan diğer bir ipucudur (S:85, Şekil 4.12).
Örtüşme nedir?
Görsel alandaki iki nesne örtüşmüşse, kısmen
örtülmüş olan nesne daha uzakta, diğer nesneyi örten
nesne ise önde ve daha yakında algılanır (S:85, Şekil
4.13).
Görsel alanın dokum gradyanı ve netliği nedir?
Görsel alandaki nesnelerin dokum gradyanı
(sıklığı) ya da netliği de uzaklık algısını yaratan
ipuçlarından biridir. Görsel alanda tüm ayrıntılarının
görülebildiği nesneler daha yakında algılanırken,
ayrıntıları kaybolan, sıklaşan ve silikleşen nesnelerin uzak
olarak algılanma eğilimi vardır.
Çift göze bağlı derinlik ve uzaklık ipuçları nelerdir?
Derinlik ve mesafeyi algılamak için çift göze
bağlı iki ipucu kullanılmaktadır:
• Retinal ayrıklık ve
• Kavuşma Derecesi.
Retinal ayrıklık nedir?
Sadece insan ve aslan, kaplan gibi avcı
hayvanların anatomik yapıları derinliği algılamada iki
gözün iş birliği yapmasına izin verir. Bu canlılarda gözler
kafanın önündedir ve aralarında mesafe vardır. İnsanda 6
cm. olan bu mesafeye retinal ayrıklık denir. Retinal
ayrıklık nedeniyle bir nesneye bakıldığında, iki göz
nesneye ait birbirinden biraz farklı olan iki imge görür.
Sağ göz, nesnenin sağ yanı, sol göz de nesnenin sol yanı
hakkında daha fazla bilgi alır. Birbirinden biraz farklı olan
bu iki imge beyinde örtüştürülür ve nesnenin üç boyutlu
algılaması gerçekleşir. Stereoskopik görme olarak da
adlandırılan bu görme biçimi at, geyik gibi avcı olmayan
hayvanlarda gerçekleşemez. Çünkü bu hayvanların gözleri
başlarının iki yanındadır ve iki gözün gördüğü alan
birbiriyle örtüşmez. Ayrıca, tek gözü kör olan insanlar da
stereoskopik görme yapamazlar. Ancak iki gözü görenler
kadar keskin ve net olmasa da onlar da derinliği
algılayabilirler.
Kavuşma derecesi nedir?
Uzaktaki nesnelere bakıldığında gözlerin görüş
çizgileri neredeyse paraleldir. Yani birbirlerine
kavuşmazlar. Fakat yakındaki nesnelere bakıldığında,
gözler birbirine döner ve görüş çizgileri birbirine kavuşur.
Gözlerin hareketi hakkındaki bilgi ve bir nesneye
odaklanma için görüş çizgilerinin ne kadar kavuşması
gerektiği bilgisi beyne gönderilir. Beyin, bu bilgiyi
yorumlar ve nesnelerin uzaklığını hesaplar.
İki gözümüzün olması nasıl bir nesnenin uzaklığını
bilmemize yardımcı oluyorsa, iki kulağımızın olması da
sesin nereden geldiğini bilmemize yardımcı olur. Sesin
geldiği yönü belirlemek için beyin, sağ kulak ve sol
kulağa gelen ses volümünü ve sesin her bir kulağa gelme
hızını karşılaştırır. Örneğin, ses, sağ taraftan geliyorsa, sağ
kulağa, sol kulağa kıyasla daha erken ulaşır ve daha
yüksek volümlü olur.
Algısal değişmezlik nedir ve neleri kapsar?
Fiziksel dünyada gerçekleşen sürekli değişimler
sonucu algılayıcının duyumlarında da sürekli bir değişim
vardır. Bir uyarıcıyı farklı koşullarda görmek, aynı
uyarıcıya ait her defasında değişik görsel duyum alınması
anlamına gelir. Algısal değişmezlik olgusu olmasa, görsel
duyumlarda hiç durmaksızın devam eden bu değişme
nedeniyle dünya sabit olarak algılanamazdı ve bu da
dünyayı, insan açısından çok kaotik bir yer hâline
getirirdi. Farklı ışık, farklı perspektif ve farklı uzaklık
koşullarında nesneden göze gelen retinal imge de farklı
olacağı için, insan, aynı nesneyi her seferinde yeniden ve
yeniden tanımak zorunda kalırdı. Oysa algısal sistem,
tanıdık nesnelerin ne kadar farklı koşullar altında olursa
olsun aynı nesne olarak algılamaya devam eder. Algısal
değişmezlik olgusu;
• Şekil değişmezliği,
• Büyüklük değişmezliği ve
• Renk değişmezliğini kapsar.
Şekil değişmezliği nedir?
Tanıdık olan bir nesneye bakıldığında, hangi
açıdan bakılırsa bakılsın, insan zihni onu hep aynı nesne
olarak görmeye devam edecektir. Gerçekte aynı nesnenin
farklı açılardan görülmesi, retinaya farklı şekillerdeki
imgelerin düşmesine yol açar. Ancak buna rağmen
nesneye aşinalık yüzünden algısal sistem onu aynı nesne
olarak algılayacaktır (S:87, Şekil 4.15).
Büyüklük değişmezliği nedir?
Bir nesneye farklı mesafelerden bakıldığında
nesnenin retinal imgesi de farklı büyüklüklerde olur.
Nesne ile algılayıcı arasındaki mesafe arttıkça nesnenin
retinaya düşen imgesi küçülür ya da tersinden, söz konusu
mesafe azaldıkça nesnenin retinadaki imgesi büyür.
Duyusal girdide mesafeye bağlı bu değişime rağmen, zihin
nesneyi aynı büyüklükte algılamaya devam eder. Bu
kısmen nesneye aşına olmanın, kısmen de uzaklık
ipuçlarını kullanmanın sonucudur (S:88, Şekil 4.16).
Renk değişmezliği nedir?
Renk değişmezliği farklı ışık koşullarında bir
nesneyi aynı renk ve parlaklıkta algılamaya devam
etmektir. Gerçekte aynı nesneden günün değişik
saatlerinde farklı açılarla gelen güneş ışığı altında
nesnenin rengi farklı görünür. Benzer şekilde nesneler,
mum ışığı ya da lamba gibi yapay ışık altında da göze
gelen ışık dalgaları nedeniyle farklı renkte görülür. Ancak
algısal sistem, bu farklı duyusal girdilere rağmen nesneyi
aynı renkte algılamayı sürdürür.
Algısal yeteneklerin kökeni konusunda savunulan
fikirler nelerdir?
İnsanların doğal olarak duyu organları vardır.
Belirli dalga boyundaki ışık ya da sese tepki verebilirler.
İki kulakları ve iki gözleri arasında belirli bir mesafe olan
bir anatomik yapıyla dünyaya gelirler. Tüm bunlar algısal
yeteneklerin doğuştan geldiğini mi gösterir? Psikologlar
çeşitli algısal yeteneklerin (algıda örgütlenme ilkeleri,
derinlik algısı, algısal değişmezlik vb.) varlığı konusunda
hemfikir olsalar bile bu yeteneklerin doğuştan mı geldiği
yoksa doğduktan sonra deneyimle mi kazanıldığı
konusunda görüş ayrılığı içindedirler. Aslında bu konuyu
tartışanlar sadece psikologlar değildir; filozoflar da algının
doğuştan olup olmadığını sorgulamıştır. Descartes ve Kant
gibi filozoflar, algısal yeteneklerin doğuştan var olduğunu
iddia ederken, Berkeley ve Locke gibi filozoflar, algısal
yeteneğin deneyimler yoluyla öğrenildiğini iddia
etmişlerdir.
Algıyı etkileyen deneyimler nelerdir?
İnsan, temel bir algısal kapasiteyle dünyaya
gelsin ya da gelmesin algısal sistemin gelişimi için
deneyim çok önemli olduğuna göre, deneyimin algıyı nasıl
etkilediği sorusu önem kazanmaktadır. Algıyı etkileyen
deneyimler çeşitli psikososyal faktörleri içermektedir. Bu
faktörler;
• Kültür,
• Bağlam ve
• Kişisel özellikler başlıkları altında incelenebilir.
Algıda kültürün etkisi nasıldır?
Kültürel açıdan farklı olan grupların deneyimleri
de farklılık gösterir. Bu yüzden de algıda deneyimin rolü,
bu farklılıkların algıyı nasıl etkilediğine bakılarak
anlaşılabilir. Çeşitli algısal olgular açısından yapılan
kültürler arası karşılaştırmalar, algıyı biçimlendirmede,
içinde yaşanılan çevre ve kültürün önemini gösterir.
Algıda bağlamın etkisi nasıldır?
Algının sadece uyarıcının özellikleriyle sınırlı bir
bilişsel süreç olmadığı, bağlamın algı üzerindeki etkisiyle
de kolayca anlaşılabilir. Uyarıcının içinde yer aldığı
bağlam, algılayıcının o uyarıcıyı nasıl yorumladığını ve
dolayısıyla nasıl algıladığını da büyük ölçüde belirler
(S:90, Şekil 4.19 ve S:90, Şekil 4.20).
Algıda kişisel özelliklerin etkisi nasıldır?
Kültürün ve bağlamın algı üzerindeki etkisi,
algının basit bir biçimde gözlerin ve kulakların beyne
çevre hakkında bir şeyler söylemesi olmadığı, tersine
çevrenin algılayıcı tarafından aktif bir biçimde inşa
edildiğini açıkça gösterir. Fakat uyarıcının aktif inşası
rastgele ya da keyfi bir biçimde gerçekleşen bir süreç
değildir. Diğer bir deyişle algılayıcı, söz konusu bir
uyarıcıyı öyle tercih ettiği için ya da canı öyle istediği için
belirli bir biçimde algılamaz. Tersine algısal sistem
yukarıda görüldüğü gibi kültürün, bağlamın ve deneyimin
diğer unsurları ile belirli eğilimler kazanır.
Algıyı etkileyen kişisel özelliklerden biri olan
güdülenme kısaca nasıl açıklanabilir?
Algıyı etkileyen kişisel özelliklerden biri,
algılayıcının bireysel ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların yarattığı
güdülenme durumudur. Aç olan bir insanın aç olmayan bir
insana göre belirsiz resimleri yorumlarken yiyeceğe daha
çok benzetmesi algıda güdülenmenin önemini çok açık bir
şekilde ortaya koyar. Aynı şekilde susuz kalmış bir insanın
da benzer bir tepki göstermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu
tür örnekler, algılayıcının, ihtiyaçlarını doyuracak şeyleri
algılama olasılığının daha yüksek olduğunu gösterir.
Dikkat nedir?
Güdülerle birlikte beklenti, değer ve ilgiler gibi
diğer kişisel özellikler, kişinin algısını seçici bir biçimde
düzenler. Dikkat adı da verilen seçici algı, kısmen
psikososyal faktörlerin etkisi altında iş görür. Son derece
karmaşık bir dünyada uyarıcı bombardımanına tutulmuş
gibi görünen algılayıcı, gerçekte bir karışıklık yaşamadan
çoğu kez bu psikososyal faktörlerin rehberliğinde hangi
uyarıcıları algısal sisteme dâhil edeceğine, hangilerini göz
ardı edeceğine veya bir uyarıcıya ne kadar vakit
ayıracağına kolayca karar verebilir. Yukarıda da ifade
edildiği üzere dikkat; önemli ölçüde kişisel beklentiler,
değerler, ilgiler ve tutumlar tarafından yönlendirilir.
Dikkat, insanın dünyanın karmaşıklığıyla başa çıkmasını
sağlayan bir süreçtir.
Gestalt psikologlarına göre yakınlık ilkesi ne ifade eder?
Yakınlık ilkesi, uzayda birbirlerine yakın olan nesneleri bir grup olarak algılama eğilimini ifade eder.
Süreklilik ilkesine göre insanlar nasıl bir eğilimdedir?
Süreklilik ilkesine göre, insanlar nesneleri düz bir çizgi ya da düzenli bir eğri üzerinde yerleştirerek bir birim olarak algılama eğilimindedirler.
Otokinetik etki kişide nasıl bir algı yaratır?
Eğer tamamıyla karanlık olan bir odada sessizce oturup, karşı duvardaki sabit ışık kaynağına sürekli bakılırsa, bir süre sonra ışığın hareket etmeye başladığı görülür. Gerçekte ışık sabit olduğu hâlde, hareket ediyormuş gibi algılanır. Otokinetik etki olarak adlandırılan bu olgu, psikolojinin çeşitli alanlarındaki deneylerde uyarıcı olarak kullanılmıştır.
Stroboskopik hareketin resimlerle bağlantısı nedir?
Stroboskopik hareket, resimleri hareketlendirmeyi mümkün hâle getirir. Hareket, sabit nesne imgelerinin hızlı bir biçimde arka arkaya sunulmasıyla yaratılır.
Stroboskopik hareketin sinema ile ilişkisi nedir?
Sinemanın temeli olan bu hareket, gerçekte, izleyiciye saniyede 16 ile 22 resmin ya da çerçevenin gösterilmesidir. Her resim ya da çerçeve bir öncekinden biraz farklıdır. Saniyede en az 16 resmin gösterilmesi, filmin pürüzsüz ve doğal görünmesini sağlar. Eğer saniyede 16’dan az resim sunulursa, hareket kesik kesik görünür ve doğal olmaz.
Fi fenomeninin stroboskopik hareket ile bağlantısı nedir?
Fi fenomeni stroboskopik hareketten ayrı bir hareket türü değil, stroboskopik hareketin basit hâlidir. Her ikisi de süreklilik ilkesinden ortaya çıkarlar. Yani, arka arkaya gelen resim ya da ışık noktalarının bir birim olarak algılanması sonucu hareket hissi yaşanır.
Dokum gradyanı ve netlik insanlarda nasıl bir algı yaratır?
Görsel alandaki nesnelerin dokum gradyanı (sıklığı) ya da netliği uzaklık algısını yaratan ipuçlarından biridir. Görsel alanda tüm ayrıntılarının görülebildiği nesneler daha yakında algılanırken, ayrıntıları kaybolan, sıklaşan ve silikleşen nesnelerin uzak olarak algılanma eğilimi vardır.
Derinlik ve mesafeyi algılamak için kullanılan çift göze bağlı ipuçları nelerdir?
Derinlik ve mesafeyi algılamak için çift göze bağlı iki ipucu kullanılmaktadır: Retinal ayrıklık ve kavuşma derecesi.
Retinal Ayrıklık: Sadece insan ve aslan, kaplan gibi avcı hayvanların anatomik yapıları derinliği algılamada iki gözün iş birliği yapmasına izin verir. Bu canlılarda gözler kafanın önündedir ve aralarında mesafe vardır. İnsanda 6 cm. olan bu mesafeye retinal ayrıklık denir. Retinal ayrıklık nedeniyle bir nesneye bakıldığında, iki göz nesneye ait birbirinden biraz farklı olan iki imge görür. Sağ göz, nesnenin sağ yanı, sol göz de nesnenin sol yanı hakkında daha fazla bilgi alır. Birbirinden biraz farklı olan bu iki imge beyinde örtüştürülür ve nesnenin üç boyutlu algılaması gerçekleşir.
Kavuşma Derecesi: Uzaktaki nesnelere bakıldığında gözlerin görüş çizgileri neredeyse paraleldir. Yani birbirlerine kavuşmazlar. Fakat yakındaki nesnelere bakıldığında, gözler birbirine döner ve görüş çizgileri birbirine kavuşur. Gözlerin hareketi hakkındaki bilgi ve bir nesneye odaklanma için görüş çizgilerinin ne kadar kavuşması gerektiği bilgisi beyne gönderilir. Beyin, bu bilgiyi yorumlar ve nesnelerin uzaklığını hesaplar.
Derinlik ve uzaklık algısının insan yaşamındaki etkisi nedir?
Derinlik ve uzaklık algısı insanın yaşamında çok önemlidir. Evrimci psikologlar, insanların bu gelişmiş algı sisteminin onların hayatta kalmalarına ve üremelerine yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler. İnsan türünün hayatta kalmasını sağlayan diğer bir algısal olgu da algısal değişmezliktir.
Algısal değişmezlik olgusu olmasaydı insanların dünyaya karşı algısı hangi açılardan değişiklik gösterirdi?
Fiziksel dünyada gerçekleşen sürekli değişimler sonucu algılayıcının duyumlarında da sürekli bir değişim vardır. Bir uyarıcıyı farklı koşullarda görmek, aynı uyarıcıya ait her defasında değişik görsel duyum alınması anlamına gelir. Algısal değişmezlik olgusu olmasa, görsel duyumlarda hiç durmaksızın devam eden bu değişme nedeniyle dünya sabit olarak algılanamazdı ve bu da dünyayı, insan açısından çok kaotik bir yer hâline getirirdi. Farklı ışık, farklı perspektif ve farklı uzaklık koşullarında nesneden göze gelen retinal imge de farklı olacağı için, insan, aynı nesneyi her seferinde yeniden ve yeniden tanımak zorunda kalırdı. Oysa algısal sistem, tanıdık nesnelerin ne kadar farklı koşullar altında olursa olsun aynı nesne olarak algılamaya devam eder.
Büyüklük değişmezliği neyi ifade eder?
Bir nesneye farklı mesafelerden bakıldığında nesnenin retinal imgesi de farklı büyüklüklerde olur. Nesne ile algılayıcı arasındaki mesafe arttıkça nesnenin retinaya düşen imgesi küçülür ya da tersinden, söz konusu mesafe azaldıkça nesnenin retinadaki imgesi büyür. Duyusal girdide mesafeye bağlı bu değişime rağmen, zihin nesneyi aynı büyüklükte algılamaya devam eder. Bu kısmen nesneye aşina olmanın, kısmen de uzaklık ipuçlarını kullanmanın sonucudur.
Filozofların algının doğuştan olup olmadığı konusundaki düşünceleri ne yöndedir?
Filozoflar algının doğuştan olup olmadığını sorgulamıştır. Descartes ve Kant gibi filozoflar, algısal yeteneklerin doğuştan var olduğunu iddia ederken, Berkeley ve Locke gibi filozoflar, algısal yeteneğin deneyimler yoluyla öğrenildiğini iddia etmişlerdir.
Algıyı biçimlendirmede içinde yaşanılan çevre ve kültürün önemi nedir?
Çeşitli algısal olgular açısından yapılan kültürler arası karşılaştırmalar, algıyı biçimlendirmede, içinde yaşanılan çevre ve kültürün önemini gösterir. Uzaklık ipuçlarını kullanma açısından kültürel farklılıklara bir örnek olarak Zaire’de yağmur ormanlarında yaşayan Mbuti pigmelerin deneyimleri verilebilir. Yaşamları boyunca yağmur ormanlarından çıkmayan bu insanlar, uzakta nesne görme deneyimine sahip değillerdir ve buna bağlı olarak büyüklük değişmezliği deneyimini mümkün kılacak uzaklık yargıları yoktur. Bu yüzden, bir pigme, antropolog eşliğinde yağmur ormanlarından düz araziye çıktığında uzakta gördüğü küçük siyah noktaların sığır olduğuna inanmamıştır. Siyah noktalar yaklaştığında onların sığır olduğunu gören pigme, bu kez de onların bir büyüyle büyütüldüğüne inanmıştır.
Algıda bağlamın etkisi nedir?
Algının sadece uyarıcının özellikleriyle sınırlı bir bilişsel süreç olmadığı, bağlamın algı üzerindeki etkisiyle de kolayca anlaşılabilir. Uyarıcının içinde yer aldığı bağlam, algılayıcının o uyarıcıyı nasıl yorumladığını ve dolayısıyla nasıl algıladığını da büyük ölçüde belirler.
Algılayıcının bireysel ihtiyaçları o kişinin algısını nasıl etkiler?
Algıyı etkileyen kişisel özelliklerden biri, algılayıcının bireysel ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların yarattığı güdülenme durumudur. Aç olan bir insanın aç olmayan bir insana göre belirsiz resimleri yorumlarken yiyeceğe daha çok benzetmesi algıda güdülenmenin önemini çok açık bir şekilde ortaya koyar. Aynı şekilde susuz kalmış bir insanın da benzer bir tepki göstermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu tür örnekler, algılayıcının, ihtiyaçlarını doyuracak şeyleri algılama olasılığının daha yüksek olduğunu gösterir.
Dikkat olgusu algılayıcı üzerinde nasıl yönlendirilir?
Dikkat; önemli ölçüde kişisel beklentiler, değerler, ilgiler ve tutumlar tarafından yönlendirilir. Örneğin kalabalık bir ortamda, pek çok sesin arasında çocuğunun sesini kolayca ayırt eden bir annenin durumu kişisel ilgiye örnek olarak gösterilebilir ya da bir üniteyi ikinci kez okurken, konuları başlıklara göre organize etmek istediğinizde, başlıklara metnin diğer kısımlarından daha fazla dikkat edersiniz. Bu, anne örneğinden farklı olarak, geçici ilgiye örnek olarak verilebilir. Algılayıcı güçlü bir espri anlayışına sahipse, böyle olmayan birine göre bir durumdaki komik unsurlar daha fazla dikkatini çekecektir.
Uyarıcıdan kaynaklanan hangi özellikler dikkati düzenleyebilmektedir?
Uyarıcıdan kaynaklanan bazı özellikler dikkati düzenleyebilir. Uyarıcının şiddeti, büyüklüğü, çevre ile yarattığı kontrast ve uyarıcının hareketi uyarıcıya ait özelliklerdir. Örneğin erkeklere ait bir kahvehaneye bir kadının girmesi, dikkatleri ona yöneltecektir. Bu durumda, algılayıcının kendisinden çok uyarıcının yarattığı kontrast dikkati yönlendirmiştir.
Dikkat edilmeyen uyarıcılar bilişsel sistemde nasıl bir işlemden geçer?
Bilişsel psikologlar, dikkat edilmeyen uyarıcıların bilişsel sistemden öylece çıkıp gitmediğini, onların da işlemden geçirildiğini, ama dikkat edilen uyarıcılara göre işlemden geçme sürelerinin çok daha kısa olduğunu göstermişlerdir. İşitsel algı bağlamında dikkat edilmeyen uyarıcılara ne olduğu sorusunun araştırıldığı bir deneyde, deneklerin sağ ve sol kulaklarına aynı anda farklı iki mesaj verilmiştir. Denekler iki kulaktan birine dikkatlerini odaklamakta hiç zorlanmamışlar, istenildiğinde dikkatlerini bir kulaktaki mesajdan diğer kulaktaki mesaja kaydırabilmişlerdir. Dikkatlerini odaklamadıkları kulaktan verilen mesaj sorulduğunda, denekler mesajın içeriğini hatırlamamışlar, ama mesajı veren sesin cinsiyetini, o sesin tonunu ayırt edebilmişlerdir.