aofsoru.com

İş ve Yaşamda Motivasyon Dersi 3. Ünite Özet

Motivasyonda Duygular

Giriş

Duygular insanları belli davranışlara yönlendirmede, güdülemede etkin rol oynarlar. Motivasyon sürecinde insanların harekete geçmesinde etkin duygular olduğundan söz etmek mümkündür. İnsan hiçbir zaman saf ve tek bir duygu yaşamaz, hissettikleri her zaman birçok duygunun karışımından oluşur.

Duygu Kavramı

Oldukça karmaşık ve çok yönlü bir süreç olan duygunun tanımını yapmak zor iştir. Ancak yine de tanımlama çalışmalarından vazgeçilmemiştir. Örneğin Cüceloğlu’nun Young‘dan aktardığı tanım şöyle: “İçinde bulunulan durumun algılanmasıyla ortaya çıkan, iç organları harekete geçiren, bedende, davranışta ve bilinçte kendini belirten heyecansal süreç.

Duyguların İncelenmesi

Duyguların incelenmesi üç farklı düzeyde yapılabilir. İlk düzey öznel düzeydir (kişiye özgü-kişinin deneyimlerine bağlı düzey). Biz herhangi bir durumda bir duygu yaşarız. Bize o duyguyu yaşatan durum bütünüyle bize özgüdür ve bir başkası tarafından bilinmesi mümkün değildir. İkinci düzey, duygusal davranış düzeyidir. Üçüncü düzey, duygulanım süresince bedende meydana gelen fizyolojik değişmelerdir . İçinde bulunduğumuz duygusal durum nedeniyle vücut kimyamızda, kalp atışımızda, nefes alış-verişimizde, salgı bezlerinin üretiminde değişmeler olmaktadır.

Duygular ve Mantık:

Günlük yaşamda mantık ve duyguların biri birinin tersi olduğuna inanırız. Bu ikisinin insanları farklı davranışlara ittiğini kendi deneyimlerimizden biliriz. İşin doğrusu; duygular aklımızı, aklımız da duygularımızı etkilemektedir. Sonuç olarak mantık ve duyguların birbirinden bağımsız çalışmadığını, karşılıklı etkileştiklerini söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır.

Duyguların Fizyolojisi:

Aslında duygularla ilgili temel fizyolojik değişmeleri yaratan otonom sinir sistemidir. Otonom sinir sistemi “sempatik” ve “parasempatik” sinir sistemi olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan sempatik sistem, organizmayı acil durumlarla başa çıkmaya hazırlar. Sempatik sistemin etkisine giren organizmada olan kimi değişiklikler aşağıda sayılmıştır.

  • Kan basıncı artar, kalp atışı hızlanır.
  • Nefes alış-verişi hızlanır.
  • Gözbebeği büyür.
  • Terleme artarken tükürük salgısında azalma olur.
  • Kandaki şeker düzeyi yükselir, böylece daha çok enerji verir.
  • Kandaki pıhtılaşma etkeni artar, böylece yaralanmalarda kan daha çabuk pıhtılaşır.
  • Kan, sindirim organlarından beyne ve çizgili kaslara yöneltilir.
  • Derideki kıllar diken diken olur.

Sempatik sinir sistemi; yukarıdaki değişikliklerle bir kavga sırasında saldırmak ya da korkup kaçmak için organizmayı hazırlar. Tehlike geçtikten sonra da bu kez parasempatik sistem devreye girer ve fizyolojik yapıyı normale döndürür.

Duyguların Niteliği ve Türleri:

Duygular her ne kadar öznel olsa da, ilgili bilim insanlarının üzerinde çokça çalıştığı konulardan birisi olagelmiştir. Darwin yaptığı çözümlemelerde; duyguları yansıtan yüz ifadelerinin hem evrensel, hem de hayvan ve insanların her ikisinde de benzer olduğunu göstermiştir. Darwin her ne kadar duygunun geleneksel varsayımlarına dayansa da duyguların tanrı vergisi değil, doğal ayıklanma sonucu olduğunu ileri sürmüştür. Bugün ilgili herkesin üzerinde anlaştığı bir duygular sınıflaması bulunmamaktadır. Bu nedenle duyguların sınıflandırılması yerine; bilim insanları, “temel duygular”ın hangileri olduğu meselesiyle ilgilenmeye başladılar. Duyguların günümüzde de yaygın olarak kabul gören sınıflandırmalarından birisi Robert Plutchik tarafından yapılmıştır. O, insan ve hayvanlardaki uyum sağlayıcı davranışları motive eden duyguları sekiz türe ayırmıştır. Bunlar korku, hayret, üzüntü, tiksinti, öfke, umut, sevinç ve yakınlık duygularıdır. Tıpkı üç temel rengin karışımıyla ara renklerin meydana gelmesi gibi; diğer bütün duygular bu sekiz temel duygunun karışımından oluşmaktadır. Dolayısıyla temel olarak nitelenen sekiz duygu, çevrenin bizden beklentilerine uyum göstermemizi sağlamaktadırlar. Duyguların yaşanmasındaki yoğunluk ve bireyi motive etme sürecindeki etkileri bireyden bireye değişmektedir. Bir uçta bu duyguları son derece yoğun yaşayanlar; öteki uçta neredeyse kılı kıpırdamayanlar vardır. İnsanların duygusal yoğunluk kapasitesinin, yaşamın ilk yıllarında belirdiği ve en az erken yetişkinlik dönemine kadar sürdüğü saptanmıştır. Bir başka çalışmada duygusal iniş çıkışların yaş ilerledikçe durulduğu gösterilmiştir. Duygu ne kadar şiddetli olursa, davranışı o kadar fazla motive eder.

Duygu Kuramları

Duyguların motivasyon sürecindeki etkilerini ve duygu motivasyon ilişkisini daha iyi anlama adına, duyguların insan yaşamındaki önemi ve karmaşıklığı nedeniyle; hem duyguların ne olduğu, hem de nasıl oluştuğuna ilişkin farklı kuramlar geliştirilmiştir. Aşağıda bunların başlıcalarına ilişkin temel bilgiler verilmiştir.

James-Lange Kuramı:

William James ve Carl Lange’ın farklı yerlerde ve birbirlerinden habersiz aynı kuramı ortaya atmaları nedeniyle bu kurama James-Lange Kuramı adı verilmiştir. Kurama göre, bedenimizin çevreden gelen uyaranlara gösterdiği tepkinin bilincine vardığımızda duygular ortaya çıkar. Biz; normal olarak korktuğumuz için terlediğimizi, nefes ve kalp atışlarımızın yükseldiğini düşünürüz. Kurama göre ise, terlediğimiz, kalp atışı ve nefes alışımız hızlandığı için korkarız.

Cannon-Bard Kuramı:

Bir önce açıklanan kuramın eksikliklerin gidermek amacıyla geliştirilmiştir. Cannon-Bard Kuramı, bedensel değişmeler ve duygunun peş peşe değil aynı anda ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla duygusal yaşantıyı belirlemede esas olan gördüğümüz ve yaşadıklarımızdır. Kuramın özünde hipotalamusun işlevleri bulunmaktadır.

Bilişsel Kuram:

Bilişsel psikologlar Cannon-Bard Kuramını daha da geliştirmişler ve karşılaşılan durumlara ilişkin algılarımızın ya da o durumları anlamlandırma şeklimizin duygularımızın temelini oluşturduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla duygularımızın ne olduğunu söyleyen bizdeki bilişsel süreçlerdir. Bilişsel kurama göre insanların uyarılması durumunda, uyarana verilecek tepkinin ipuçları, içinde bulunulan durumdan yani çevreden sağlanmaktadır. İpuçlarını değerlendiren zihin; bedenimizdeki fiziksel uyarılmayı hangi tür duyguyla isimlendireceğimizi belirler. Ortaya çıkan duygu, genellikle karşı karşıya olduğumuz duruma ilişkin düşüncelerimizle tutarlı olmaktadır.

Duyguların İfade Edilmesi

Aslında herkes duygularını belli bir dereceye kadar gizler; ancak karşımızdakine kimi ipuçları verdiğimiz de bir gerçektir. Biz duygularımızı sözel ve sözel olmayan iletişim yoluyla ifade ederiz.

Sözel İletişim:

Birisinin ne hissettiğini anlamanın en kestirme yolu ona soru sormaktır. Ancak insanlar çeşitli nedenlerle duygularını paylaşmayabilir ya da hissettiklerini ifade edemeyebilir. Dahası, kimi durumlarda hissedileni bireyin kendisi de tam olarak anlayamayabilir. İnsanların dedikleri genellikle ne hissettiklerini yansıtmayabilmektedir. Özellikle olumsuz duygularımızı bütünüyle reddetme eğilimimiz oldukça yüksektir.

Sözel Olmayan İletişim :

“Davranışlar kelimelerden daha yüksek sesle konuşur” ya da “ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir” deyişleri, duyguların beden diliyle daha iyi ifade edildiğine vurgu yapmaktadır. insanlarla iletişimde takınılan yüz ifadesi, beden duruşu ve araya konulan fiziksel mesafe; çok fazla mesaj içerir. Öyle ki bu sözsüz iletişim kodları, bazen sözlerimizle çelişen mesajlar da iletmektedirler. Yüz ifadeleri en açık duygusal göstergelerdirler.

Duygular ve Yüz İfadeleri

Charles Darwin, insanlar da dahil hayvanların çoğundaki yüz ifadelerini düzenleyen benzer bir kas örüntüsünün olduğunu ilk saptayan bilim insanıdır. Ekman ve arkadaşları da temel yüz ifadelerinin bir listesini hazırladılar ve 6 temel ifade türü belirlediler. Bunlar mutluluk, üzüntü, kızgınlık, iğrenme, korku ve şaşırmadır.

Üzüntü : Kayıp, keder ve zarar gibi bir dizi olumsuzluğa bağlı olarak ortaya çıkabilen bir duygudur. Üzüntü duygusal durumunun geçici olduğunun bilincinde olmak önemlidir; ancak keder ve mutsuzluk duygularının uzaması, depresyon gibi bir duygusal bozukluğun sonucu olabilir. Üzüntüye eşlik eden ya da üzüntünün sonucu olarak yüzde ortaya çıkan dört temel gösterge vardır:

  • Göz kapaklarını düşürme
  • Dudak ve yanakların salınması
  • Gözyaşı dökme
  • Ağız köşelerinin aşağıya düşmesi olarak saymaktadırlar.

Üzüntü belirten ifadeler ağız ve gözler çevresindeki kas büzüşmesiyle desteklenmektedir. Göz kapaklarının kapanıp açılmasını sağlayan kas göz kapaklarını aşağı zorlar ve gözyaşı oluştuğunda da kapanır. Üzüntü duygusunun ifadesinde; alt dudağı etkileyen temel kas, dudağı düşürür ve titretir.

Mutluluk: Sevgi, sevinç ve hoşnutluk hislerine ilişkin değerlendirmenin bireyin yüzündeki yansımasıdır. Mutluluk duygusu en çok; toplumsal ağlar, akıl ve beden sağlığı, parasal denge gibi çevredeki olumlu uyaranlarla etkileşimden kaynaklanmaktadır. Mutluğu yansıtan temel yüz ifadeleri:

  • Gülümseme
  • Açılmış gözler
  • Kalkık kaş ve yanaktır.

Kızgınlık : Sıkıntı ve rahatsızlık gösteriminden yoğun hiddetlenme ve köpürmeye kadar değişebilen kızgınlık, çirkin duygu olarak bilinir. Bu duyguya acıtma-can yakma, düş kırıklığı, kaygılanma ve utanç gibi pek çok olumsuz his eşlik eder. Bu hislerin bir sonucu olarak vücutta da çeşitli biyolojik değişiklikler oluşur. Kızdığınızda kalp atışı ve kan basıncı artar, stres hormonları serbest bırakılır; denetiminizi yitirmiş hissedersiniz, ateş basar, terlersiniz. Kızgınlık anında yüzde oluşan temel değişiklikler

  • Kaşların düşürülmesi
  • Alında kırışıklık
  • Ağzın abartılı açılması
  • Gergin çenedir.

Kızgınlık ifadesine eşlik eden kaslar; yoğun hisleri belirginleştirmek için gergin ve abartılıdırlar. Kızgınlık olumlu kullanıldığında insanların daha çok motive olmasına etki eden önemli bir duygudur.

İğrenme: Bir insanın az-çok canını sıkan huzursuzluk, hoşlanmama, irkilme duygularıyla ilişkilidir. İğrenme ifadesi en çok; başkalarından istenmeyen durumlara tepkide bulunma, yiyeceklerden hoşlanmama, hediyelere tepki gösterme, başkalarının yaşam biçimi, hatta bir başkasının kişiliğine tepkide bulunma aracı olarak kullanılır. İğrenen bir kimsenin temel fiziksel göstergeleri

  • Buruşuk burun,
  • Yapışık dudaklar,
  • Alında çatıklıktır

Şaşırma: Bir başka temel duygu, ani sürpriz ve şaşkınlıkta gösterilen şaşırmadır. Bu duyguya eşlik eden beklenmedik yüz ifadeleri; şaşırmayı, en dramatik ve anlık ifadelerden birisi yapmaktadır. Sürprizle karşılaşıldığındaki duygusal durum; hoşnut kalmaktan hoşnutsuzluğa hatta bunların hiçbirinin duyumsanmamasına kadar değişebilmektedir. En abartılı duygu olması nedeniyle şaşırmanın gözlenebildiği birçok yüz anlatımı vardır.

  • Kaşlar kalkık ve yay şeklindedir
  • Alın boyunca kırışıklıklar oluşur
  • Düşük çene ve açılmış ağız

Korku : Gerçek ya da hayali bir tehlike ya da ağrıya tepki olarak ortaya çıkan korku, en rahatsız edici duygu olarak kabul edilir. Kalp atışlarının hızlanması, kan basıncının artması, büyümüş göz bebekleri ve çok fazla terleme gibi fiziksel tepkilerle birlikte görülen korkunun aşağıda betimlenen belli yüz ifadeleri vardır.

  • Üst dudağın kalkması ve ağzın iyice açılması
  • Yuvasından fırlayacak gibi abartılı bir şekilde açılmış gözler
  • Kırışmış ve merkeze doğru çekilmiş alın ve kaşlar
  • Gergin dudaklar

Duyguların İfade Edilmesinde Toplumsal Cinsiyet Farklılıkları

Duyguların ifade ediliş biçimleri ile ifade etmeyi seçtikleri duygular bakımından erkek ve kadınlar arasında önemli farklar vardır. Bilindiği gibi erkeler kadınlara oranla daha az duygusal olarak algılanırlar. Yapılan bir çalışmada kadın ve erkeklere sıkıntıda olan insanlarla ilgili filmler izletilmiştir. Erkekler filmi izlerken; duygularını, kadınlara oranla daha az sergilemiştir. Ancak o erkeklerin kalp atışı ve kan basıncı gibi duygusal uyarılmanın göstergesi olan fiziksel ölçümleri, onların da kadınlar kadar etkilendiğini ortaya koymuştur. Bunun anlamı; erkekler duygularını bastırırken, kadınlar daha özgür bırakmaktadırlar. Bunun nedeni şefkat, üzüntü, empati vb. duyguların kadınsı olarak nitelenmesi ve erkeklerin çocuklukta bu tür duygularını bastırmaları doğrultusunda eğitilmeleri olabilmektedir. Bazı durumlarda da kadın ve erkekler aynı duruma farklı tepkiler gösterebilmektedir.

Erkekler öfkelendiğinde; genellikle öfkelerini dışa-başka kişilere ve içinde bulundukları ortama yöneltirler. Kadınlar ise kural olarak sorunun kaynağını kendilerinde görüp, öfkelerini kendilerine yöneltmektedirler.

Duygusal Bastırma ve Etkileri

Duygusal bastırma, duyguları yönetebilmek için onların maksatlı olarak göz ardı edilmesi, yok sayılması ve zihinsel olarak “uzaklaştırılması” anlamına gelmektedir. Duygusal bastırma, duygu yönetimiyle ilgili pek çok strateji ve kuramda ele alınan ve kullanılan başlıca taktiklerden birisidir.

Olumlu Etkiler:

Duygusal bastırmanın olumlu etkileri bir dereceye kadar bireylerin kendilerine bağlıdır. Sözgelimi “mış” gibi davranmak duygusal bastırmanın olumlu etkisi olarak kabul edilir. Çünkü öylesi davranış bireyin kişiliğine ve duygularına kalıcı zararlar vermeden işini iyi bir şekilde yapmasını sağlar. “Kan kusup kızılcık şerbeti içmek” deyimiyle ifade edilmek istenen, duyumsanan sıkıntıları belli etmemek, hiç bir şey yokmuş gibi davranmak duygusal bastırmanın dilimizdeki tipik karşılığıdır. İşlevsel duygusal tepkiler; iş yerindeki performansı geliştirdiği için “işlevsel” olarak görülen duygusal tepkilerdir. Bu durumda duygusal bastırma, ciddi sonuçlar doğurmadan duygular üzerinde denetim sağlamayı gerçekleştirdiği için olumludur.

Olumsuz Etkiler:

Duygusal bastırmayı kullanmayla ilgili birçok olumsuz sonuç vardır. Bunlar her hangi bir mesleki sorun karşısında yaşanan fiziksel ve psikolojik olumsuz etkileri içermektedir. Daha çok örgütsel ortamlardaki duygusal yönetim stratejilerinde görülen sürekli duygusal bastırmaların sonucu olarak ortaya çıkan fiziksel etkiler yüksek tansiyon ve kalp-damar hastalıklarıdır. Duyguların dile getirilmesinden çok bastırılması durumunda ortaya çıkan bu tıbbi sorunlar; bireyin aşırı strese tepki veren sempatik sinir sistemindeki yükselmenin direkt bir sonucudur. İşlevsiz duygusal tepkiler, işteki performansı olumsuz etkilediği için “işlevsiz” diye nitelenmektedirler. İşyerindeki bu tür çekişme ve tartışmalar ya da işyerine zarar veren durumlara örnek olarak araçlardaki bozukluk, iletişim sorunları ya da iş arkadaşlarına karşı uygun olmayan davranışlar gösterilebilir. Dahası duyguyu baskılayan böylesi iş yeri sorunları; gün bitimindeki bitkinlik, olumsuz düşünme, stres, sağlıksız karar verme, öznel işyükü ve tükenmişlik gibi duygu durumu sorunlarına neden olabilir.

Duygular ve Toplumsal İlişkiler

Toplumsal ilişkilerin duygular ürettiği konusunda hiçbir tartışmanın olmaması gerekir. Kemper’e göre toplumsal ilişkiler iki şekilde açığa vurulabilir. “Güç” ve “Statü”. İnsan duygularının önemli bir kısmı; güç ve/veya statülerin anlamı ile karşılaşılan durumların olası sonuçlarına tepki olarak anlaşılabilir.

Güç, bir insanın bir başkasını; yapmak istemediği bir şeyi yapması için çeşitli şekillerde zorlamasıdır.

Öte yanda statü , bir insanın, ötekinin değerini tanımasıteslim etmesi yoluyla kendi statüsünü bir başkasıyla uyumlaştırmasıdır. Güç ve statünün toplumsal ilişkilerdeki sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir.

Kendi gücü: Güç artımı güvenlik hissi sağlar. Çünkü bir kimse kendisini, sahip olduğu güç sayesinde koruyabilir. Güç yitimi ise korku ve anksiyete doğurur. Çünkü güç yitimi durumunda, karşıdakinin istemediğimiz bir şeyi yapma ya da yaptırma olanağı ve olasılığı artacaktır.

Başkalarının gücü: Başkalarının güç kazanması kişinin kendi gücünün azalmasıyla benzer etkiye sahiptir; yani korku ve anksiyete yaratır. Başkasının gücünün azalması ise kişinin kendi gücünün artması ile aynı etkiye sahiptir, yani güvenlik sağlar.

Kendi statüsü: Statü yükselmesi insanda doyum ya da mutluluk/hoşnutluk, bir tür hak etmiş olma duygusu yaratır. Statü artımı kişinin kedisi nedeniyle -başarılı olmasının bir sonucu olarak- olduğunda, kendisiyle gurur duyar. Sahip olunan statü bir başkası nedeniyle yitirildiğinde kızgınlık; kendisi nedeniyle yitirildiğinde ise utanç yaratır. Eğer statü kaybı onarılamayacak düzeyde ise depresyon yaratabilir.

Başkasının statüsü: Bir kimsenin bir başkasının statüsü karşısındaki duyguları, ondan hoşlanma derecesine bağlıdır. Hoşlanma, başkasına verilen statünün kendisi üzerinde fazla güç kullanmayacağına olan inancın bir sonucudur. Bir kimse sevdiği birisinin statüsü yükseldiğinde bundan hoşnutluk duyar. Eğer kişi birisinden hoşlanmıyorsa, onun statü kazanmasına destek olmayacaktır.

Güç Etkileşimi: Güç alanındaki etkileşim “emir verenler” ile “emir alanlar” arasında olmaktadır. Birinciler yani emir verenler grubun atanmış kurumsal liderleri, emir alanlar ise onların astlarıdır. Astlar şefler ve işçiler, memurları ve öteki görevliler, öğretmen ve öğrenciler, devletin görevlileri ve vatandaşlar vb. olabilir. Bu çiftlerin katıldığı işlerde yaşanan etkileşimlerde; emir verenler, normal olarak etkileşimin-üretim programı, savaş stratejisi, ev ödevi, vergi hukuku- odağı olan kutsal sembollere daha çok bağlıdırlar. Bununla birlikte emir veren; etkileşimin nasıl olacağı konusunda kendi görüşünü dayatabilmektedir.

Motivasyon-Duygu İlişkisi

Motivasyon psikolojide en sık kullanılan terimlerden birisidir. Motivasyon, insanların yaptıkları şeyleri niçin yaptıklarına neden olan içsel bir durumdur. Dolayısıyla motivasyon organizmayı harekete geçiren faktörlerle ilgilidir. Biz “bir insanı belli bir işi yapmaya motive eden nedir?” diye sorduğumuzda; demek istediğimiz, o insanın neden öyle davrandığıdır. Motivasyonun varlığını; belli amaçlar için çaba gösterenlere tanık olduğumuzda duyumsarız. . İnsan davranışlarının tamamı, içsel (psikolojik) ya da dışsal (çevresel) uyarılmanın herhangi bir şekline tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla davranışlar gelişigüzel değillerdir. Çok kez bir amacı vardır. Duygular ve motivasyon arasındaki ilişki ezeli bir sorundur. . Motivasyon, içten gelen bir durum olduğu kadar, bir belirtidir de. Bir kimse motivasyonu duygunun nedeni, bir başkası onu-motivasyonun başlıca sebebi ve bir diğeri de sonucu olarak görebilir. Motivasyon kavramının bu doğal geçişmeleri; kimi araştırmacıları duygumotivasyon tartışmalarını ortadan kaldırmaya yöneltmiştir. Bununla beraber her iki kavram da oluşiçten gelen bir durum farkı nedeniyle ayrı tutulabilir. Birçok duygu motivasyonel durumları ortaya çıkarır; çünkü duygu, davranışı tahrik eden etkinin hazır olmasına katılır ve onu başlatır.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email