aofsoru.com

Sosyal Güvenlik Dersi 4. Ünite Özet

Sosyal Güvenliğin Yönetimi

Sosyal Güvenlik Sistemlerinin Yönetiminin Önemi ve Kapsamı

Önemi: Sosyal güvenlik sistemlerinin yönetimi konusu ILO’nun 2001 yılındaki 89. Uluslararası Çalışma Konferansı toplantısından sonra sosyal güvenlik alanında önem verdiği konulardan birini oluşturmuştur. Bu konferansta, iyi yönetimin temel esasları belirlenmeye çalışılmış; sosyal güvenlik kurumlarının mümkün olduğu kadar düşük bir yönetim maliyeti ile sosyal tarafların yönetime katılmalarına imkân veren şeffaf ve güvenilir bir yönetim yapısına sahip olması gerektiği dile getirilmiştir.

Sosyal güvenlik sistemlerinin başarısını kamuoyunun güveni, kamuoyunun güvenini de iyi yönetim sağlar.

Herkesi kapsama alma hedefi: Gerek ILO’nun Filadelfiya Bildirgesi (1944), gerekse İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde, “sosyal güvenlik temel ve vazgeçilemez bir insan hakkı” olarak tarif edilmesine rağmen, dünyada ancak her 5 kişiden biri yeterli sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

Öte yandan, yirmibirinci yüzyılın ilk on yılında yaşanan ekonomik krizler, sosyal güvenlik kapsamında olanların krizin olumsuz etkilerinden daha az etkilendiğini göstermiş, yoksulluğa karşı en etkin mücadelenin sosyal güvenlik sistemlerinin kapsamının genişletilmesi ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır.

Sosyal diyalog ve katılımcı yönetim anlayışının güçlenmesi: ILO, sosyal güvenlik sistemlerinin başarısı bakımından; genel sosyal güvenlik politikalarının belirlenmesinden uygulanmasına kadar olan süreç içinde sosyal diyalog mekanizmalarının geliştirilerek sosyal tarafların yönetim ve karar süreçlerine katılımını desteklemektedir. Çok taraflı katılımla oluşturulan yönetim anlayışı, sosyal güvenlik kurumlarını sosyal taraflara karşı daha sorumlu hale getirecektir.

Sosyal güvenlik için ayrılan kaynaklarda üst sınıra gelinmesi: İktisadi gelişme seviyesi ve sosyal güvenlik garantisinin seviyesi arasında doğrudan bir bağlantı olduğu, ülkelerin iktisadi gelişmişlik seviyesi arttıkça sosyal güvenliğe ayrılan payın da arttığı bilinmektedir. Gelişmiş ülkelerde GSYİH’nin % 30’larına yaklaşan sosyal güvenlik harcamaları bakımından üst sınıra gelinmiştir ve daha fazla artırılması mümkün görünmemektedir. Bu durumda daha kapsamlı ve daha yüksek bir sosyal güvenlik garantisi talep ediliyorsa bunun yolu mevcut kaynakları etkin şekilde kullanarak kaynak kullanımında verimliliği artırmaktır.

Vatandaş (müşteri) odaklı hizmet anlayışı: Birçok ülke uygulamasının ortaya koyduğu bir gerçek, insanların, sosyal güvenlik kurumlarının hizmetlerine kolay ve çabuk erişimlerinin sağlanması, hizmete erişimde zaman ve maliyet kaybının önlenmesi, tıpkı emekli aylıklarının artırılması gibi sigortalıların memnuniyetini artırıcı bir etki yapmaktadır. Bu gelişmeyi kısaca açıklamak gerekirse, özel sektörde iyi yönetimin tüketici memnuniyetini sağlama amacı, kamu sektöründe vatandaş memnuniyeti veya kamuoyu memnuniyeti sağlama amacına dönüşmüştür. Bunu sağlamanın yolu da iyi yönetimdir.

Mevcut kurumların idari yapılarında değişim ihtiyacı: Sosyal sigorta programları genellikle ulusal ölçekte ve bütün çalışanları veya belirli meslek gruplarını kapsama almak için oluşturulurlar. Ancak, kayıt dışı sektörün büyümesi ve a-tipik çalışma şekillerinin yaygınlaşması tam gün, bütün ay ve yıl çalışan sanayi işçisinin sosyal güvenlik ihtiyaçlarına cevap vermeye yönelik klasik sosyal sigorta programlarının etki alanını daraltmıştır. ILO’nun herkesi sosyal güvenlik kapsamına alma hedefi doğrultusunda geliştirdiği “mikro sigortacılık” benzeri uygulamalar, sosyal sigortaların yönetim ve organizasyonunda değişiklik yapma ihtiyacı doğurmuştur. Sosyal güvenlik programlarının finansman kaynaklarının değişmesi veya tahsilat yöntemi ile ilgili değişiklikler de yönetim konusunun önemini arttırabilmektedir. Primli rejimlerde, primlerin ilgili sosyal güvenlik kurumları tarafından toplanması veya vergi idarelerince toplanmasına yönelik tercihler yönetim yapılarının ve organizasyonun değişmesi gerekliliğini beraberinde getirebilmektedir. Sosyal güvenlik programlarının finansman kaynaklarının değişmesi sosyal güvenliğin yönetimi sorununun önemini artırmaktadır.

Özelleştirme: Sosyal güvenliğin altın çağını sona erdiren 1970’li yılların ikinci yarısında ortaya çıkan kriz ve sonrası dönemde liberal iktisatçıların sosyal güvenlik sistemlerinin özelleştirilmesine yönelik önerileri Şili ve birkaç ülke dışında karşılık bulamamıştır. Ancak, kriz sonrası dönem başta demografik faktörler dolayısıyla mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin de yeniden yapılanması gereğini ortaya çıkarmıştır. Orta ve uzun dönemde mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin bu yeni yapılanmaya uygun şekilde, tek ayaklı örgütlenme yapısından iki veya üç ayaklı bir örgütlenmeye gidecekleri de aşikârdır.

Sosyal güvenlik reformları: Birçok ülkede sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden yapılandırılması (reform yapılması, iyileştirilmesi, modernleştirilmesi) çalışmalarının bir boyutunu da sosyal güvenlik sistemlerinin yönetim yapılarının değiştirilmesine yönelik çalışmalar oluşturmaktadır. Reform çalışmaları gerekçelendirilirken “Adil, kolay erişilebilir, yoksulluğa karşı etkin koruma sağlayan, mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal koruma sistemine ulaşmak” temel hedefler olarak sayılmıştır.

Sosyal Güvenlikte Yönetim Başarısının Ölçülmesi ve İyi Yönetimin Unsurları: Sosyal güvenlik sistemleri ideali olan sistemlerdir. Bu ideal insanların en temel ihtiyaçlarından birini oluşturan ve temel ve vazgeçilmez bir insan hakkı olarak kabul edilen sosyal güvenlik ihtiyacının karşılanmasıdır.

Bu bakımdan; herkesi sosyal güvenlik kapsamına alma, herkese insan haysiyetine yaraşır yeterlilikte ve süreklilikte bir sosyal koruma sağlama ve belirlenen politika ve stratejileri gerçekleştirecek sonuçlara ulaşma hedeflerinin ne ölçüde gerçekleştirildiği sosyal güvenlik yönetimlerinin başarısının ölçülmesinde kriter olarak kullanılabilir.

Benzer bir şekilde sosyal güvenlik kurumlarının bağladığı gelir ve aylıkların seviyesi ve yeterliliği sosyal güvenlik sistemlerinin yönetim başarısı için bir ölçüdür.

Sosyal güvenlikte iyi yönetimin bir diğer ölçüsü sağlık hizmetlerinin sağlık hakkının kullanılmasını engellemeyecek standartlarda ve kolay ulaşılabilir olmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen kriterlere uygun olarak sağlık personeli (doktor) başına düşen hasta sayısı; sağlık kuruluşlarının yatak kapasiteleri ve yeterliliği ile sağlık hizmeti talep edenlerin hizmetlerden faydalanma imkânları bu alandaki diğer yönetim başarı ölçütleri olarak alınabilir.

Sosyal güvenlik, özünde bir gelir transferi mekanizmasıdır ve sosyal güvenlik amaçlarının gerçekleştirilmesi bu amacı gerçekleştirmek için kullanılabilecek kaynakların yeterliliği ile ilgilidir. Sosyal güvenlik yönetimleri, belirlenen ulusal sosyal güvenlik politika ve stratejilerinin gerçekleştirdiği ölçüde başarılıdır.

Bu başarı ölçütleri ile birlikte hangi organizasyon yapısı ile oluşturulmuş olursa olsun, sosyal güvenlik programlarının yönetim başarısı veya iyi yönetimin unsurları (göstergeleri) aşağıdaki başlıklarda belirtilen somut hususlar dikkate alınarak değerlendirilebilir.

Stratejik ve makro politika sorunlarının belirlenmesi ile ilgili olarak;

  • Ülkenin mali imkânları ile sosyal koruma ihtiyacını dengeleyecek politikaların geliştirilmesi (ayağını yorganına göre uzatma),
  • Kapsamı genişleten ve yeterli koruma sağlayan dengeli bir ulusal sosyal güvenlik politikası belirleyerek arzu edildiği şekilde gelirin yeniden dağılımının sağlanması,
  • Belirlenen sosyal güvenlik politikaları ve bunlardaki değişiklikleri hayata geçirecek yasal mevzuatın oluşturulması.

Kurumsal düzenlemelerle ilgili olarak;

  • Amaca uygun kurumsal yapılanma ve organizasyonu gerçekleştirmek,
  • Prim ödeyenler ve aylık alanların karar alma süreçlerine katılımına ve denetimine imkan verecek bir yönetim yapısı oluşturmak,
  • Kaynakların yönetimi ve tahsisini denetleyen mali denetim mekanizmaları oluşturmak.

İdari işlemlerle ilgili olarak;

  • Gelir ve aylıkların kesintisiz olarak ödenebilmesi için primlerin etkin şekilde toplanması, muhasebe kayıtlarının güvenilir şekilde yapılması,
  • Hizmet standartlarında bir düşmeye yol açmadan idari işlemlerin en düşük yönetim masrafıyla yapılması,
  • Prim ödeyenlerin ve aylık alanların hakları ve yükümlülükleri hakkında bilgilendirilmesi,
  • Kurumların yönetim performanslarının izlenmesi ve iyileştirme tedbirlerinin alınması.

Yukarıda belirtilen genel yönetim unsurlarına, sosyal güvenlik kurumlarının mali yönetimlerinin yönetim başarısının temel değişkeni olduğu gerçeğinden hareketle sosyal güvenlik kurumlarının kendilerine ayrılan kaynakların kullanımı ile ilgili olarak; amaca uygun kullanım (etkinlik), en düşük maliyetle kullanım (verimlilik), belirlenen amaçları gerçekleştirmek bakımından yeterlilik (sürdürülebilirlik) ve kaynak kullanımında açıklık (şeffaflık) ilkeleri de yönetim başarısının değerlendirilmesi bakımından önemlidir.

Sosyal Güvenliğin Yönetimi Nedir?

ILO sosyal güvenliğin yönetimi konusunu kamu sosyal güvenlik programlarının yönetim sorunu olarak ele almaktadır. Bütün ülkeyi kapsamına almaya yönelik, millî sosyal güvenlik sistemini oluşturan kamu sosyal güvenlik sistemleri; “Primli rejimler olarak adlandırılan sosyal sigortalar” ve “Primsiz rejimler olarak adlandırılan sosyal yardımlar ve hizmetler” programları başlıkları altında iki ana grupta toplanmakta ve sosyal güvenliğin yönetim sorunu da bu iki program grubu bakımından irdelenmektedir. Bu ikili yapıya bireylerin, toplulukların gönüllülük esasına dayanan tamamlayıcı sosyal güvenlik programlarını da ilave etmek mümkündür.

Bütün ülkeyi kapsama alan bir sosyal güvenlik sistemi, sosyal sigortalar ve kamu sosyal yardım ve hizmetler programlarından oluşur.

ILO, sosyal güvenlik garantisinin sağlanması bakımından en kapsamlı kurumsal yapılanmanın sosyal sigortalar olduğu gerçeğinden hareketle sosyal güvenliğin yönetimi sorununu daha çok sosyal sigortaların yönetim sorunları olarak görmüştür.

Sosyal Sigortaların Yönetimi

Genel Olarak Sosyal Sigortaların Organizasyon Yapısı: Sosyal sigorta kurumları, kamu kurumu olmakla birlikte yönetim bakımından özerk yönetime sahip kurumlardır. Ancak, birkaç ülke dışında hemen hemen bütün ülkelerde, sosyal sigorta kurumlarının kamu yönetimi ile ilişkileri genel olarak çalışma hayatı ve sosyal güvenlik alanında faaliyet gösteren bir veya birden fazla bakanlık aracılığıyla gerçekleştirilir.

Sosyal sigortaların bir bakanlık aracılığı ile ilgisi olmaksızın kamu ile ilişkilerinin düzenlendiği nadir ülkelerden biri ABD’dir ve Amerikan Sosyal Güvenlik İdaresi siyaseten doğrudan Kongreye karşı sorumlu, özerk bir yönetime sahiptir.

Birden fazla sosyal sigorta kurumunun olduğu ülkelerde sosyal sigorta kurumları arasındaki koordinasyon ve iş birliğini sağlamak üzere “üst kurul”, “koordinasyon kurulu” gibi çatı organizasyonlar da oluşturulabilmektedir. Bir ülkede bütün sosyal sigorta kolları için tek bir sosyal sigorta kurumu oluşturulabileceği gibi, birden fazla sosyal sigorta kurumu da oluşturulabilir.

Türkiye her iki örneği de yansıtan bir tecrübeye sahiptir. İşçiler için ayrı (SSK-1945), memurlar için ayrı (T.C. Emekli Sandığı-1950), kendi adına bağımsız çalışanlar için ayrı (Bağ-Kur-1971), sosyal sigorta kurumları oluşturan Türkiye, 2006 yılında bu üçlü yapıya son vererek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) altında sosyal sigorta kurumlarını birleştirmiştir. Ancak, işsizlik sigortası bu yapılanmanın dışında kalmıştır.

Sosyal Sigortaların Yönetimi ve Özerklik: Sosyal sigortalar, diğer kamu kurumlarından farklı olarak özerk bir idari yapıya sahip kamu kurumlarıdır. Sosyal sigortalarda özerkliğin iki boyutu vardır: idari özerklik ve mali özerklik. İdari özerklik, yönetim yetkisinin karar süreçlerine kamunun yanı sıra sosyal tarafların da katılımı ile paylaşıldığı bir durumu ifade eder. Yönetim özerkliği, kamunun yönetim sürecindeki etkinliğinin sınırlandırılması anlamına da gelir. Mali özerklik ise sosyal sigorta kurumlarının giderlerini karşılayabileceği yeterli gelir kaynaklarına (mali imkânlara) sahip olması durumudur.

Türkiye’de devlet her dönemde sosyal sigorta kurumlarının yönetiminde sayı olarak çok temsil, yetki olarak da daha yetkili olarak yer almıştır.

Özerklik, olumlu sonuçları yanında olumsuz sonuçları da beraberinde getiren bir yönetim tekniğidir. Özerklik bir tür birlikte yönetme yöntemidir. Sosyal sigorta kurumlarının yönetiminde özerklik iki belirgin amaçla tercih edilir. Bunlar; Sistemin finansmanını sağlayan sosyal tarafların yönetim sürecine katılmalarını sağlamak ve Siyasi iktidarların sosyal güvenlik kurumlarının yönetimine müdahalelerini ve etki alanlarını sınırlandırmaktır. Ancak İdari özerklik, siyaset kurumunun sosyal güvenliğin yönetimine hiç müdahale etmemesi anlamına gelmez. Sosyal taraf temsilcileri, yalnızca kendi temsil ettikleri grubun menfaatlerini değil, sosyal tarafların ve bir bütün olarak Kurumun da menfaatlerini savunmak durumundadır.

Sosyal sigortaların özerkliği konusunda nasıl bir model geliştirilebilir? Bu özerkliğin sınırları ne olabilir? Bu soruların tek doğrusu olan bir cevabı yoktur. Yönetimde özerklik ilkesinin hayata geçirilmesi yönetim organlarındaki temsil sayıları ve yetkileri ile ilgili olmakla birlikte yalnızca yasal mevzuatta yapılan şekli düzenlemelerle sağlanacak bir durum da değildir. Devletin, daha doğrusu siyasi iktidarın sosyal sigortaların yönetimine karşı tutumu, sosyal tarafların yönetimdeki temsil haklarını kullanmalarına yönelik tutum ve davranışları ile zaman içinde oluşan gelenekler özerkliğin sınırlarını belirler. Mutlaka bir örneklendirme yapmak gerekirse Merkez Bankalarının kendi faaliyet alanları ile ilgili özerklik anlayışı sosyal sigorta kurumlarının yönetimleri için de benimsenebilir.

Merkez Örgütleri (Birimleri): Sosyal sigorta kurumlarının merkez örgütü, genellikle ülke başkentlerinde oluşturulur. Ancak, bunun ABD örneğinde olduğu gibi istisnaları da vardır. Sosyal sigortaların merkez örgütü bünyesi içinde; yönetim, karar, denetim ve danışma organları (başkanlık veya müdürlük, yönetim kurulu, genel kurul, denetim birimleri, danışma kurulları vb.) ile birlikte sosyal sigorta kurumlarının üstlendiği görevleri yerine getirmeleri için olması gereken idari birimler (insan kaynakları, inşaat, satınalma, fon yönetimi, halkla ilişkiler birimleri gibi) yer alır. Yine merkez örgütü içinde sosyal sigorta kurumunun oluşturulmasına bağlı olarak çeşitli daire başkanlıkları veya genel müdürlükler olabilir. Bu birimler sigorta kollarına göre (hastalık, yaşlılık ve işsizlik gibi) örgütlenebileceği gibi, primler, aylıkların bağlanması, sağlık hizmetleri gibi idari birimler şeklinde de örgütlenebilir.

Sosyal sigortaların merkez örgütleri içinde süreklilik niteliği olmayan danışma ve istişare amaçlı organlar da yer alır.

Taşra Örgütleri (Birimleri): Taşra birimleri en son noktada kişilere ulaştırılması gereken hizmetlerin verildiği birimlerdir. Ülkelerin siyasi yönetim yapıları, sosyal sigortaların taşra örgütlenmesini de etkiler. Sosyal sigorta kurumlarının taşra örgütleri öncelikle sigortalıların ilk kayıtlarının yapıldığı, süreç içinde idari işlemlerle ilgili uyuşmazlıklar var ise bunların çözümü için başvurulan yerlerdir. Benzer şekilde işyerleri ve işverenlerle ilgili kayıtlar da taşra hizmet birimleri tarafından yapılır. Sosyal sigorta kurumlarının e-sigorta hizmetlerinin etkinliği ve kapsamı arttıkça, taşra örgütlerinin önemi azalır. Bugün gelinen noktada, e-sigorta hizmetlerinden faydalanmayan bir sosyal sigorta yönetimi düşünmek mümkün değildir.

Değişen Hizmet Anlayışı ve Taşra Hizmet Birimlerinin Artan Önemi: Sosyal sigortaların klasik işlemlerinin elektronik ortamda yürütülmeye başlanması taşra örgütlerinin önemini azaltan bir etki yapacaktır ancak bir başka gelişme dolayısıyla taşra örgütlerinin önemi artacak, farklı bir yapılanma içine gireceklerdir. Vatandaş odaklı hizmet anlayışının yaygınlaşması, taşra birimlerinde yüz yüze hizmetlerin önemini artıracaktır. Özellikle, engelliler, kadınlar, çocuklar, göçmenler ve benzeri dezavantajlı gruplara yönelik hizmetler kişisel ihtiyaçlar dikkate alınarak ve yüz yüze verilen hizmetler olduğu için taşra birimlerinin hedef hizmet grubu ve organizasyonu değişecektir. Bir yanda gelir ve aylıkların bankalar aracılığıyla ödenmesi eğilimi artarken, diğer yandan hastaların, engellilerin ve yaşlıların aylık ve gelirlerinin evlerinde ödenmesi uygulaması yaygınlaşacaktır.

Sosyal Sigortaların Yönetimi ile İlgili Diğer Hususlar: Sosyal sigortaların kurumsal yapısı ve organizasyonu ile ilgili başlık altında ele alınması gereken birkaç konu daha vardır. Bunlar; primlerin nasıl toplanacağı, fon varsa yönetiminin nasıl gerçekleşeceği ve şikayet, başvuru ve bilgi alma mekanizmalarının varlığı ile ilgilidir. Sosyal sigorta kurumlarının primlerin tahsilatı, kendi organizasyonu içinde yer alan birimler tarafından gerçekleştirilebileceği gibi, vergi toplamakla görevli kamu idaresi (vergi idaresi vb kurumlar) tarafından da gerçekleştirilebilir. Her iki yöntemin de avantaj ve dezavantajları vardır. Her iki uygulama, uygulayan ülkenin bu konudaki tecrübesine ve kurumsal yeterliliğine bağlı olarak başarılı olabilir. Türkiye, başlangıçtan itibaren sosyal sigorta kurumlarının primlerini kendisinin tahsil etmesi yöntemini benimsemiştir.

Sosyal sigortaların yönetimi ile ilgili bir başka konu, sigortalı, işveren, sosyal sigortalar kurumları ve varsa üçüncü kişilerle ilişkilerde ortaya çıkan problemler için başvuru, şikayet ve bilgi alma ile uyuşmazlıklar da çözüm mekanizmaları oluşturulup oluşturulmaması ile ilgilidir. Sosyal sigortalar uzun dönemli yükümlülükler ve haklar getirir. Özellikle mevzuat karışık veya sık değişiyor ise, sigortalıların eğitim seviyesi düşük veya yeterli şekilde bilgilendirilmemiş ise ve nihayet işverenler küçük ve dağınık ise sosyal sigorta işlemlerinde çok sayıda uyuşmazlık ortaya çıkabilir. Her yönetim, bu uyuşmazlıklar için başvuru, şikayet ve bilgi alma mekanizmaları geliştirmeli, uyuşmazlıkların çözümü için de etkin yöntemlere organizasyonu içinde yer vermelidir.

Kolay hatırda kalan ve ücretsiz ulaşılan telefon şikayet hatları, bilgi alma hatları oluşturulabilir. İnternet ağı kullanılarak şikayetler ve başvuru kanalları geliştirilebilir. Ancak, yalnızca bu kanalların oluşturulması yeterli olmaz, başvuran kişinin şikayeti veya bilgi isteği ile geri dönüşler de çok önemlidir. Hatta şikayet ve başvuru mekanizmalarının etkinliğini bu geri dönüşler belirler.

Sosyal Yardımlar ve Hizmetlerin (Primsiz Rejimlerin) Yönetimi

Primsiz rejimler olarak adlandırılan sosyal yardımlar ve hizmetlerin yönetimi sosyal sigortalardan çok farklıdır. Sosyal yardımlar ve hizmetlerin yönetiminde üç farklı boyut öne çıkar. Bunlar; sosyal yardımların kurumsal yapılanması ve organizasyonu, sosyal yardım ve hizmetlerin kapsamının belirlenmesi ve sosyal yardım ve hizmetlerin finansmanıdır.

Kurumsal Yapılanma ve Organizasyon: Sosyal yardımlar ve hizmetlerin bakanlıklardan bağımsız, özerk ve birden fazla kurum tarafından yürütülmesi halinde aralarında işbirliği ve koordinasyon sağlayacak üst yapılanmaya ihtiyaç vardır. Sosyal yardımlar ve hizmetleri yürüten kurumlar aynı zamanda ulusal politikaları da belirliyorlarsa, yönetimleri çok taraflı temsil esasına göre oluşturulur veya “Şura” benzeri politika belirleme organları bu fonksiyonu görür. Sosyal yardımlar ve hizmetler organizasyonu içinde gönüllü veya yarı gönüllü organizasyonların çok önemli fonksiyonları vardır. Üçüncü sektör olarak adlandırılan sektör içinde yer alan gönüllü yardım kuruluşları, gelişme seviyesi ne olursa olsun bütün ülkelerde giderek artan öneme sahip olan bir fonksiyon görmektedirler. Bu kuruluşlar, yürüttükleri sosyal yardım ve hizmetler için yaptıkları harcamaların miktarından çok, çoğulcu çağdaş demokrasinin gerçekleşmesine yönelik katkıları ve yerelde ihtiyaç sahiplerinin belirlenmesinde kamuya yardımcı olmaktadırlar.

Sosyal Yardımlar ve Hizmetlerin Kapsamı: Sosyal yardımlar ve hizmetlerin vergi ile finanse edilmesi, kimlerin faydalanacağının belirlenmesini önemli bir yönetim problemi haline getirir. Bütün devletler, sosyal yardım ve hizmetler için yaptığı harcamaların, gerçekten ihtiyaç sahibi olan kişilere yapılmasını arzu ederler. Bu durumda kapsamı belirleyici faktör, bu yardım ve hizmetlere ihtiyacı olma kriteri olacaktır. Yeterli alt yapıya sahip bir sosyal yardım ve hizmet ağı oluşturulamazsa, sosyal yardımlar yoksulluğun önlenmesinde etkili bir araç olmaz. Öte yandan, yardımların şartlı verilmesi, kamuoyunun bu yardımların yapılması konusunda daha kolay ikna edilmesini ve sosyal adalet duygusunun güçlenmesini sağlar.

Sosyal Yardımlar ve Hizmetlerin Finansmanı: Sosyal yardım ve hizmetlerin finansmanı için de tıpkı sosyal sigortalarda olduğu gibi yıllık gelir ve giderlerini dengeleyecek aktüeryal hesapların yapılması gerekir. Giderlerin, bütçeden tahsis edilen miktarı aşması hâlinde ya ödemelerde kısıntı yapılacaktır, ya da sistem sürdürülemez hâle gelecektir.

Sosyal yardım ve hizmetlerin bütçelemesi, genel bütçeden bu amaçla ne kadar kaynak tahsisi yapılacağına karar verecek siyasi iktidar ile bu programları yürüten kurum ve kuruluşlar arasında çok yakın bir işbirliğini gerektirir. Bütçe hazırlıkları başlamadan ilgili kurum ve kuruluşların harcama kalemleri ve taleplerini gerçekçi şekilde belirlemeleri gerekir. Bu ihtiyaç, sosyal yardım ve hizmet kurumlarının bütçelerini yapabilecek yeterlilikte olmalarını zorunlu kılar.

Sosyal sigorta kurumları gibi sosyal yardım ve hizmet kurumlarının da yönetim giderlerinin, kaynakların etkin kullanımına imkan verecek şekilde, düşük olması gerekir. Kamunun özellikle taşradaki örgütlenme ağından faydalanarak sosyal yardım ve hizmetlerin verilmesi önemli tasarruflar sağlayabilir ve yönetim giderlerini azaltıcı etki yapabilir. Makul olarak kabul edilemeyecek yükseklikteki yönetim giderleri ve hizmet sunum maliyeti, sosyal yardım programlarının kamuoyundaki algısını olumsuz etkileyebilir ve programların sürdürülebilirliğini tehlikeye sokabilir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email