Uluslararası Sosyal Politika Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim
Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) ile Türkiye arasındaki ilişkiler ne zaman başlar?
Türkiye ile UÇÖ arasındaki kurumsal ilişkiler, Türkiye’nin Uluslararası Çalışma Konferansına gözlemci göndermesi ile 1927 yılında başlar. Türkiye’nin UÇÖ’ye üyeliği 1932 yılında gerçekleşmiştir. Türkiye’nin UÇÖ’nün üçlü yapısına uygun olarak hükümet, işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan bir delegasyonla UÇÖ faaliyetlerine katılımı ise 1946 tarihinde başlamıştır.
Prof. Dr. Cahit Talas, Türkiye’nin 1932 yılına kadar UÇÖ dışında kalmasını başlıca kaç nedene bağlamaktadır?
Prof. Dr. Cahit Talas, Türkiye’nin 1932 yılına kadar UÇÖ dışında kalmasını başlıca iki nedene bağlamaktadır: • Birinci neden ekonomiktir. O yıllarda bir tarım ülkesi olan ve sanayileşmenin yarattığı sorunların ağırlığını henüz yoğun olarak hissetmeyen Türkiye için UÇÖ gündemi henüz o kadar önem taşımamaktadır. UÇÖ de sınai bir güç olarak görmediği Türkiye’yi bu anlamda potansiyel bir üye olarak önemsemiş değildir. • İkinci neden siyasaldır. Türkiye siyasal nedenlerle Milletler Cemiyetine üye olmayı geciktirmiş ve ancak Milletler Cemiyetinin çağrısı üzerine 1932’de üyeliğe karar vermiştir. Versay Antlaşması’nın 387. maddesi, Milletler Cemiyeti üyesi olan devletlerin otomatik olarak Uluslararası Çalışma Örgütüne de üye olacağını hükme bağladığı için Türkiye’nin UÇÖ üyeliği de Milletler Cemiyetine üye olduğu tarihte gerçekleşmiştir. 1932 yılında Milletler Cemiyetine üye olmak yolundaki siyasi kararının bir sonucu olarak UÇÖ’ye üye olan ve böylece örgütün Anayasasından doğan yükümlülükleri kabul eden Türkiye’nin UÇÖ ile ilişkisi günümüze kadar 80 yıl aralıksız devam etmiştir.
Türkiye, UÇÖ Yönetim Kurulu’nda hangi yıllarda Asıl Üye, hangi yıllarda Yardımcı Üye sıfatıyla yer almıştır?
Türkiye hükümet temsilcisi olarak UÇÖ Yönetim Kurulu’nda; • 1948-51, 1954-57 ve 1996-99 dönemlerinde Asıl Üye, • 1975-78, 1987-90 ve 2002-05 dönemlerinde Yardımcı Üye sıfatıyla yer almıştır.
1946’dan itibaren Türkiye’nin UÇÖ ile olan ilişkilerini sınırlandıran unsurlardaki birinci değişiklik nasıl açıklanabilir?
Birinci olarak 1946 yılında, 1938 tarihli Cemiyetler Kanununda yapılan değişiklikle, sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağı kaldırılmış, böylece sendikaların kurulmasına olanak tanınmıştır. 1947 yılında işçi ve işveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Türkiye 1946 yılından itibaren UÇÖ Konferanslarına hükümet temsilcilerinin yanı sıra işçi ve işveren temsilcileri ile katılmıştır. Her ne kadar 1946-1952 yılları arasındaki işçi temsilcilerinin tam olarak örgütlü işçi hareketini temsil eden bir nitelik taşıdığı söylenemezse de, 1946 yılı öncesinin yalnızca hükümet temsilcisi ile UÇÖ Konferanslarına katılımından farklı bir durum söz konusudur. 1952 yılında Türkiye işçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (TÜRK-İŞ) kurulmasından sonra ise katılımdaki işçi temsili, konfederasyon düzeyinde bir kurumsallık kazanmıştır. İşverenlerin konfederasyon düzeyinde temsili ise 1962 yılında Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) Kurulmasından sonra 1964 yılında gerçekleşmiştir.
Türkiye 1960-1980 döneminde toplam kaç UÇÖ sözleşmesi onaylanmıştır?
Türkiye, 1960-1980 döneminde toplam 15 sözleşme onaylanmıştır.
UÇÖ’nün daha Türkiye’nin örgüte katılmadığı dönemlerdeki çalışma mevzuatı üzerindeki olumlu etkileri olduğu söylenebilir mi?
Bütün sınırlılığına rağmen bu dönemde UÇÖ ile olan ilişkilerin Türkiye’deki çalışma mevzuatını ve sosyal politikaları etkilediğini de belirtmek gerekir. Türkiye’nin daha örgüte katılmadığı dönemlerdeki çalışma mevzuatı üzerinde bile UÇÖ’nün olumlu etkileri olduğu söylenebilir. 1924 tarihli Hafta Tatili Kanunu ile 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu bu etkileşime örnek olarak gösterilmektedir. 1936 yılında 3008 sayılı iş Kanununun benimsenmesi sürecinde, Türkiye UÇÖ sözleşmelerinden ve yayınlarından yararlanmış, UÇÖ’nün Sözleşme ve Tavsiyeleri incelenerek, iş Kanununa, uygun hükümler konmasına çalışılmıştır. Ancak iş hukuku alanında UÇÖ normları ile olan bazı aykırılıklar, özellikle de sendika özgürlüğü ilkesine yer veren UÇÖ Anayasası ile uyuşmazlıklar, dönemin çalışma mevzuatının UÇÖ ilkeleri ile bağdaştırılmasında yetersiz kalındığını göstermektedir.
1960-1980 döneminde onaylanan 15 sözleşmenin konularına göre dağılımı nasıldır?
15 sözleşmenin konularına göre dağılımı şöyle sıralanabilir: • Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri: 1 adet, • Zorla çalışma: 1 adet, • Fırsat ve muamele eşitliği: 2 adet, • İstihdam politikası: 1 adet, • Ücretler: 4 adet, • İş sağlığı ve güvenliği: 3 adet, • Sosyal güvenlik: 2 adet, • Nihai Maddeler: 1 adet.
1955 yılında İstanbul’da hangi kurumların işbirliği ile Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü kurulmuştur?
1955 yılında, İstanbul’da Birleşmiş Milletler Kuruluşları ve UÇÖ işbirliği ile Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü kurulmuştur.
Türkiye, 1932-1946 yılları arası UÇÖ’nün benimsediği sözleşmelerden kaç tanesini onaylamıştır?
1932-1946 yılları arası UÇÖ’nün çok sayıda sözleşme benimsediği bir dönemdir. Bu dönemde UÇÖ 67 sözleşme onaylamış, 66 Tavsiye kararı almıştır. Türkiye 67 sözleşmeden sadece bir tanesini onaylamıştır. Bu sözleşme, 45 sayılı Maden Ocaklarında ve Yer altı işlerinde Kadınların Çalıştırılması hakkında sözleşmedir.
UÇÖ Ankara Ofisinin Türkiye’de yürüttüğü teknik işbirliği projeleri nelerdir?
Türkiye 1992 yılında IPEC programı aracılığıyla çocuk işçiliği ile mücadele hareketine başlayan ilk 6 ülkeden biri olmuştur. Kadın istihdamının geliştirilmesi konusundaki UÇÖ’nün genel politikası ışığında ve Türkiye’deki düşük kadın istihdamı oranı gerçeğinden hareketle, Türkiye’de kadın istihdamının geliştirilmesi amacıyla UÇÖ Ankara Ofisi, Türkiye iş Kurumu (İŞKUR) işbirliği ile 2009 yılında Türkiye’de Kadınlar için insana Yakışır iş imkânları Sağlanması Yoluyla Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Gerçekleştirilmesine Yönelik Aktif İşgücü Piyasası Politikaları Pilot Projesi’ni yürütmüştür. 20 Şubat 2009’da Türkiye, genç istihdamını ülkenin öncelikli konuları arasına taşıyan insana Yakışır iş Ülke Öncelikleri Mutabakat Zaptı’nı imzalamıştır. Türkiye’deki gençler arasındaki işsizlik sorununa Birleşmiş Milletler sisteminin ortak bir cevabı olarak, FAO, UÇÖ, IOM ve UNDP Birleşmiş Milletler Ortak Programı-Herkes için insana Yakışır iş: Ulusal Gençlik istihdam Programı ve Antalya Pilot Bölge Uygulaması adlı bir ortak program başlatmıştır. Binyıl Kalkınma Hedefleri Fonu tarafından desteklenen Ortak Program, 15-24 yaş arasındaki genç nüfus için insana yakışır iş fırsatlarını arttırmayı hedeflemektedir.
1980-2011 tarihleri arasında toplam 29 sözleşme onaylanmıştır. Bu dönemde onaylanan 29 sözleşmenin konularına göre dağılımı nasıldır?
29 sözleşmenin konularına göre dağılımı şöyle sıralanabilir: • Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri: 3 adet, • Zorla çalışma: 1 adet, • Çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması ve çocukların ve gençlerin korunması: 5 adet, • Üçlü danışma: 1 adet, • İstihdam politikası: 1 adet, • Mesleki rehberlik ve eğitim: 1 adet, • İş güvencesi: 1 adet, • Çalışma süreleri: 1 adet, • İş sağlığı ve güvenliği: 2 adet, • Gemi adamları 12 adet, • Liman işçileri 1 adet.
Türkiye, UÇÖ’nün 8 temel sözleşmesinden kaçını 1960-1980 döneminde onaylamıştır?
Türkiye, UÇÖ’nün 8 temel sözleşmesinden üçünü 1960-1980 döneminde onaylamıştır. Bunlar; • 100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi, • 105 sayılı Zorla Çalıştırılmanın Kaldırılması Sözleşmesi ve • 111 sayılı Ayrımcılık (iş ve meslek) Sözleşmesi’dir.
Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi UÇÖ ile ilgilenmiş, hukuki bir anlamı olmasa da, hangi yıldan itibaren UÇÖ yıllık Konferanslarına gözlemci yollamıştır?
Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi UÇÖ ile ilgilenmiş, hukuki bir anlamı olmasa da, 1927 yılından başlayarak UÇÖ yıllık Konferanslarına gözlemci yollamıştır.
Takrir-i Sükûn Kanunu (Günümüz Türkçesi: Huzurun Sağlanması Yasası) nedir?
Takrir-i Sükûn Kanunu: 4 Mart 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve hükümete olağanüstü yetkiler veren bir kanun.
Türkiye’deki UÇÖ ofisleri kısaca nasıl açıklanabilir?
Türkiye ile UÇÖ’nün kurumsal ilişkilerinde önemli bir halka Türkiye’deki UÇÖ ofisleridir. 1952’de Yakın ve Orta Doğu işgücü Saha Ofisi olarak İstanbul’da bir UÇÖ Ofisi kurulmuştur. Bu ofis 1975 Aralık ayında kapanıp 1976 yılı başında UÇÖ Ankara Ofisi açılmıştır. Daha sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve sosyal tarafların girişimiyle Türkiye hükümetinin UÇÖ’ye Ankara, Çankaya, Oran’daki diplomatik alanda tahsis ettiği arsada UÇÖ Ankara Ofisi ve Enformasyon Merkezi inşa edilmiş ve 2001 yılında hizmete girmiştir.
1932-1945 döneminde Türkiye’nin UÇÖ ile ilişkileri son derece sınırlı olmasının sebepleri nelerdir?
İlgili durumun sebepleri şöyle açıklanabilir: • 1946 yılına kadar işçi ve işveren örgütlerinin kurulmasının hukuki dayanaklarının bulunmayışı nedeniyle Türkiye, üçlü yapıdaki UÇÖ faaliyetlerine yalnızca hükümet temsilcisi ile sembolik olarak katılmıştır. 1945 yılında hükümetin, Sümerbank Defterdar Fabrikası formenlerinden Emin İnal’ı hükümetin danışmanı sıfatıyla heyete dahil etmesi, hükümetin de bu konuda rahatsızlık duyduğunun bir belirtisi sayılabilir. 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu ile sınıf esasına dayalı cemiyet kurulmasının yasaklanması, 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunundan beri fiilen sürmekte olan sendika yasağını, hukuki alana taşımış böylece Türkiye’nin UÇÖ’de üçlü delegasyonla temsili hukuken de olanaksız hale gelmiştir. UÇÖ’de işçi ve işveren kesiminin temsil edilmemesi Türkiye’nin Örgütte etkisiz kalmasına yol açmıştır. • İkinci olarak 1936 tarihli iş Kanununa kadar Türkiye’de işçileri korumaya yönelik bütüncül bir sosyal politika mevzuatının olmayışı, Türkiye’nin UÇÖ sözleşmelerini benimsemesi açısından önemli bir engel teşkil etmiştir. • Üçüncü olarak da bu dönemin ekonomik buhran ve II. Dünya Savaşı yıllarını kapsaması, gerek dünyada gerekse Türkiye’de sosyal politika alanındaki gelişmelere uygun olmayan bir ortam yaratmıştır.
1946-1959 döneminde Türkiye, UÇÖ teknik yardımlarından yararlanmıştır. Bu bağlamda UÇÖ hangi raporu hazırlamıştır?
1946-1959 döneminde Türkiye, UÇÖ teknik yardımlarından yararlanmıştır. Bu bağlamda 1949 yılında bir UÇÖ heyeti Türkiye’de Çalışma Sorunları başlıklı raporu hazırlamıştır.
1946’dan itibaren Türkiye’nin UÇÖ ile olan ilişkilerini sınırlandıran unsurlarda bir değişiklik olmuş mudur?
1946-1959 döneminde Türkiye’nin UÇÖ ile üçlü temsile dayalı kurumsal ilişkisinin başlaması açısından önem taşır. 1946 yılından itibaren Türkiye’nin UÇÖ ile olan ilişkilerini sınırlandıran unsurlarda bazı değişiklikler olduğunu görüyoruz. Bu değişiklikleri üç başlık altında incelenebilir.
Türkiye'nin 1932'deki üyeliğine kadar UÇÖ'yle ne gibi bir ilişkisi olmuştur?
Türkiye Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi UÇÖ ile ilgilenmiş, hukuki bir anlamı olmasa da, 1927 yılından başlayarak UÇÖ yıllık Konferanslarına gözlemci yollamıştır.
1946-1959 döneminde Türkiye UÇÖ'nün hangi alanlardaki sözleşmelerini imzalamıştır?
1960 yılı başında UÇÖ’nün 114 sözleşmesi bulunmaktadır ve Türkiye toplam 11 onayla bunlardan ancak yüzde 10 kadarını onaylamıştır. Dönem içinde yılda ortalama 0.7 sözleşme imzalanmış olmaktadır.
Bu dönemde onaylanan 11 sözleşmenin konularına göre dağılımı aşağıdadır:
• Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri alanı: 1 adet (98 sayılı Sözleşme)
• Deniz işlerinde çocuk işçiliğin ortadan kaldırılması: 2 adet (15 ve 58 sayılı Sözleşmeler)
• Çalışma yönetimi ve iş teftişi: 1 adet (81 sayılı Sözleşme)
• İstihdam politikası: 4 adet (2, 34, 88 ve 96 sayılı Sözleşmeler)
• Çalışma süreleri: 1 adet (14 sayılı Sözleşme)
• Sosyal güvenlik: 1 adet (42 sayılı Sözleşme)
• Nihai Maddeler: 1 adet (80 sayılı Sözleşme)
"Türkiye'de Çalışma Sorunları" başlıklı raporun özellikleri nelerdir?
1949 yılında bir UÇÖ heyeti tarafından hazırlanan “Türkiye’de Çalışma Sorunları” başlıklı rapor 1948 yılında Çalışma Bakanlığının UÇÖ’den, uzman gözü ile, Türkiye’deki çalışma mevzuatı, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sigortalar, iş bulma hizmetleri ve iş veriminin artırılması konularında alınacak önlemleri ve yapılması gereken değişiklikleri belirlemek üzere bir rapor hazırlanmasını talep etmesi sonucunda hazırlanmıştır.
Türkiye’nin esas olarak bir tarım ülkesi olduğunu vurgulayarak, eğitim ve sağlık alanındaki yetersizliklere dikkat çekmiş, dönemin çalışma yaşamının ve sosyal politikalarının ayrıntılı bir analizi yapılarak, çalışma mevzuatının iyileştirilmesi için çeşitli önerilerde bulunulmuştur.
15-16 Haziran olayları nedir?
15-16 Haziran 1970 tarihlerinde Türkiye’de İstanbul merkezli olarak başlayan ve yayılan, Türkiye tarihindeki en büyük işçi eylemlerinden biri.
1949 yılında UÇÖ’nün Türkiye için hazırladığı raporun gerçekleşme aşamaları nasıldır?
Türkiye’ye gelen 5 kişilik UÇÖ heyeti MartMayıs 1949 tarihlerinde çeşitli illerde yaptığı incelemelerden sonra, Rapor taslağını 20 Mayıs 1949’da Çalışma Bakanlığına sunmuştur. Türkiye’nin esas olarak bir tarım ülkesi olduğunu vurgulayan, eğitim ve sağlık alanındaki yetersizliklere dikkat çeken 282 sayfalık nihai Raporda ise dönemin çalışma yaşamının ve sosyal politikalarının ayrıntılı bir analizi yapılarak, çalışma mevzuatının iyileştirilmesi için çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Türkiye’de sosyal sigorta kollarının kademeli olarak geliştirilmesinde ve iş ve işçi Bulma Kurumunun örgütlenmesinde de, UÇÖ’nün teknik yardım ve işbirliğinden yararlanılmıştır.
Türkiye hangi yıldan itibaren UÇÖ Konferanslarına hükümet temsilcilerinin yanı sıra işçi ve işveren temsilcileri ile katılmıştır?
Türkiye 1946 yılından itibaren UÇÖ Konferanslarına hükümet temsilcilerinin yanı sıra işçi ve işveren temsilcileri ile katılmıştır.
Türkiye, 1959-1980 döneminde kaç vaka ile Örgütlenme Özgürlüğü Komitesinin gündemine girmiştir?
Türkiye, 1959-1980 döneminde yedi ayrı vaka ile Örgütlenme Özgürlüğü Komitesinin gündemine girmiştir.
Türkiye 1959-1980 yılları arasında yedi ayrı vaka ile Örgütlenme Özgürlüğü Komitesine girmiştir. Bu vakalar nelerdir?
İlgili vakalar şöyle sıralanabilir: • 1967 tarihinde Sosyal-iş Sendikası’nın, greve katılan işçilere yönelik baskıları şikâyet etmesi, • 1971 tarihinde DİSK’in, 1317 sayılı Yasa ile Sendikalar Kanununda yapılan değişikliklerin sendikal hakları ihlal ettiği gerekçesiyle yaptığı başvuru, • 1974 tarihinde Kıbrıs işçi Konfederasyonu’nun UÇÖ’ye yaptığı şikâyet başvurusunda Türklerin elindeki bölgelerde sendikal hakların ihlal edildiği iddiası ve buna karşılık TÜRK-İŞ ve Türk-Sen’in Rumların Türk sendikacıları Limasol ve Larnaka’da tutukladıkları konusundaki başvuruları, • 1976 yılında Dünya Emek Konfederasyonunun, DİSK’in Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşı gerçekleştirdiği eylemin ardından DİSK yöneticileri ve bazı işçilerin tutuklanması ve çok sayıda işçinin işten atılmasına dair başvurusu, • 1979 tarihinde Dünya Emek Konfederasyonu, Dünya Sendikalar Federasyonu ve diğer bazı uluslararası işçi örgütlerinin, bir toplantı da Enternasyonal’in söylenmesi nedeniyle bazı sendikaların aranması ve sendikacıların tutuklanması ile ilgili başvuruları, • Aynı örgütlerin 1980 yılında 1 Mayıs 1980 sonrasında DİSK’e yönelik baskıları ele alan başvuruları, • Uluslararası Metal Federasyonu ile Dünya Emek Konfederasyonunun Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türklerin 22 Temmuz 1980 tarihinde öldürülmesi sonrasındaki başvurularıdır.
1946’dan itibaren Türkiye’nin UÇÖ ile olan ilişkilerini sınırlandıran unsurlardaki üçüncü değişiklik nasıl açıklanabilir?
Üçüncü olarak, Savaşın, faşizmin ve nazizmin yenilgisiyle sonuçlanması, savaş sonrası yeni dünya düzeninde barışı kalıcı kılmak için sosyal adalete önem verme özlemleri, BM’nin kuruluşu, UÇÖ’nün Filadelfiya Bildirgesi ile yeniden ve daha güçlü bir biçimde sosyal adalet çağrısında bulunması, uluslararası sosyal politikaya yeni bir hız kazandırdığı gibi Türkiye’nin çok partili hayata geçişi ve BM ve UÇÖ gibi uluslararası kuruluşlarda saygın bir yere kavuşma isteklerinin güçlenmesi, Türkiye-UÇÖ ilişkilerinin gelişmesinin ortamını hazırlamıştır.
1946 sonrası ne gibi sosyal adalet etkileri görülmüş ve etkili olmuştur?
Savaşın, faşizmin ve nazizmin yenilgisiyle sonuçlanması, savaş sonrası yeni dünya düzeninde barışı kalıcı kılmak için sosyal adalete önem verme özlemleri, BM’in kuruluşu, UÇÖ’nün Filadelfiya Bildirgesi ile yeniden ve daha güçlü bir biçimde sosyal adalet çağrısında bulunması, uluslararası sosyal politikaya yeni bir hız kazandırdığı gibi Türkiye’nin çok partili hayata geçişi ve BM ve UÇÖ gibi uluslararası kuruluşlarda saygın bir yere kavuşma isteklerinin güçlenmesi.
UÇÖ’nün öncelikli sözleşmeleri hangileridir?
UÇÖ’nün öncelikli sözleşmeleri; • 81 sayılı İş Teftişi, • 122 sayılı İstihdam Politikası, • 129 sayılı İş Teftişi (Tarım) ve • 144 sayılı Üçlü Danışma sözleşmeleridir.
Türkiye 1980-2017 döneminde ne sebeple Sendika Özgürlüğü Komitesi'nin gündemine girmiştir?
Türkiye 1980-2017 döneminde 29 vaka ile Sendika Özgürlüğü Komitesinin gündemine girmiştir. Bunlardan, 997, 999 ve 1029 sayılı vakalar 12 Eylül 1980 sonrasının sendikal hak ve özgürlükleri ihlal eden uygulamalarına ve düzenlemelerine ilişkin olarak Dünya Sendikalar Federasyonu, Dünya Emek Konfederasyonu ve Uluslararası Kamu Görevlileri Federasyonunun yaptıkları başvurulardır. 1990 tarihi ve 1521 sayılı vakanın özelliği TÜRK-İŞ’in ve TÜRK-İŞ’e bağlı Demiryolİş’in, 1980 sonrasında sendikal hak ihlallerine karşı yaptıkları ek başvuru olmasıdır. Diğer başvurular farklı uluslararası ve ulusal sendikalar tarafından çeşitli sendikal hak ihlallerine ilişkin olarak yapılmıştır.
1960-1980 arasında onaylanan UÇÖ sözleşmeleri hangi alanlardadır?
Bu dönemde onaylanan 15 sözleşmenin konularına göre dağılımı aşağıdadır:
• Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri: 1 adet (11 sayılı Sözleşme)
• Zorla çalışma: 1 adet (105 sayılı Sözleşme)
• Fırsat ve muamele eşitliği: 2 adet (100 ve 111 sayılı Sözleşmeler)
• İstihdam politikası: 1 adet (122 sayılı Sözleşme)
• Ücretler: 4 adet (26, 94, 95 ve 99 sayılı Sözleşmeler)
• İş sağlığı ve güvenliği: 3 adet (115, 119, 127 sayılı Sözleşmeler)
• Sosyal güvenlik: 2 adet (102 ve 118 sayılı Sözleşmeler)
• Nihai Maddeler: 1 adet (116 sayılı Sözleşme)
Bu dönemde benimsenen sözleşmelerin önemli bir bölümü, 1475 sayılı İş Kanununun maddelerinin biçimlendirilmesine ilham kaynağı olmuşlardır.
UÇÖ’nün temel sözleşmeleri 29 sayılı Zorla Çalıştırma, 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması, 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı, 100 sayılı Eşit Ücret, 105 sayılı Zorla Çalıştırılmanın Kaldırılması, 111 sayılı Ayrımcılık (iş ve meslek), 138 sayılı Asgari Yaş ve 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılması Sözleşmeleridir.
Öncelikli sözleşmeleri 81 sayılı İş Teftişi, 122 sayılı İstihdam Politikası, 129 sayılı İş Teftişi, (Tarım), 144 sayılı Üçlü Danışma Sözleşmeleridir.
Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü'nün önemi nedir?
1955 yılında ise İstanbul’da Birleşmiş Milletler Kuruluşları ve UÇÖ işbirliği ile Yakın ve Orta Doğu Çalışma Enstitüsü kurulmuştur. 1955-1959 yılları arasında Enstitü bünyesinde sürdürülen eğitimlerle, Yakın ve Orta Doğu ülkelerinden gelenler de dahil olmak üzere, 490 kişiye başta iş teftişi ve işgücü alanlarında olmak üzere yabancı ve Türk uzmanlar tarafından eğitimler verilmiştir. Enstitü 1960 yılında Çalışma Bakanlığına devredilmiştir
Türkiye'nin kabul ettiği UÇÖ'nün 98 sayılı sözleşmesi neden önemlidir?
98 sayılı sözleşme UÇÖ’de 18 Haziran 1949’da kabul edilmiş, 18 Temmuz 1951’de yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise sözleşmenin onayına ilişkin kanunu, yürürlüğe girmesinden yirmi gün sonra 8 Ağustos 1951 tarihinde kabul etmiştir. Sendika özgürlüğüne ilişkin 87 sayılı sözleşmenin onaylanmamış olmasına karşın, bu sözleşmedeki özgürlükleri garanti altına almaya çalışan 98 sayılı sözleşme onaylanmıştır.
Türkiye 1960-1980 arasında Aplikasyon Komitesi'nde ne şekilde yer almıştır?
Türkiye’nin bu dönemde, Aplikasyon Komitesinde, çeşitli sözleşmelerin iç mevzuata yansıtılması ve uygulanmasında ki sorunlarla ilgili olarak veya denetim prosedürleri vermesi gereken Raporları UÇÖ’ye veya sosyal taraflara iletmemesi ile ilgili olarak incelemeye alındığını görüyoruz. Türkiye, bu süre içerisinde yalnızca 1960 ve 1973 yıllarında Aplikasyon Komitesinin gündemine girmemiştir. Diğer yıllarda, onaylamış olduğu 27 sözleşmeden 8’i için iç mevzuatın ve uygulamaların sözleşmeye aykırılıkları nedeniyle Aplikasyon Komitesinde tartışılmıştır.
1946 sonrası Türkiye'de sosyal politika açısından ne gibi gelişmeler olmuştur?
3008 sayılı İş Kanununun uygulanması büyük önem taşımaktadır. II. Dünya savaşının araya girmesiyle 1945 yılına kadar sınırlı ölçüde gerçekleşen ilerlemeler, Savaşın sona ermesinin ardından hız kazanmıştır. 1945 tarihinde Çalışma Bakanlığının kurulması, yine 1946 yılında İşçi Sigortaları Kurumunun kurulması, 1945 yılından itibaren sosyal güvenlik alanındaki yeni düzenlemelerle iş kazaları, meslek hastalıkları, analık, yaşlılık, hastalık, maluliyet ve ölüm sigortalarının yasalaşması, 1946 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumunun kurulması, 1950 yılından itibaren iş mahkemelerinin kurulması ve bireysel iş hukuku alanında getirilen yeni düzenlemeler, çalışma yaşamı alanındaki belli başlı gelişmelerdir.
1980 askeri darbesinin Türkiye'ye çalışma alanında etkileri neler olmuştur?
Türkiye’nin demokratik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşması, askeri yönetimin son derece ağır insan hakları ve sendikal hak ihlalleri, Türkiye’nin, UÇÖ’nün yalnızca sözleşmeleri ile değil Anayasal ilkeleri ile de ters düşmesine yol açmıştır. 1980 yıllarının hukuk dışı uygulamaları ile 1982 Anayasası ve bu Anayasaya dayanılarak çıkarılan birçok yasa, demokrasinin temel ilkeleri ile çatışmıştır (Talas, 1990: 146). Bu dönemde parlamento ve hükümet feshedilmiş, siyasi parti liderleri ve çok sayıda parlamenter tutuklanmış, tüm siyasi partiler yasaklanmıştır. Grevler yasaklanmış, DİSK’in faaliyetleri askıya alınmış, mallarına el konulmuş ve faaliyetine son verilen sendikaların yönetimleri kayyıma devredilmiştir (Işıklı, 2010:166). 1981 tarihinde DİSK yöneticileri ve sorumluları hakkında ölüm cezası ve başka ağır cezalar istemiyle dava açılmıştır. DİSK, 1991 yılında, davanın beraatle sonuçlanması ve 1992 yılında faaliyetlerine yeniden başlamasına kadar sendikal dünyanın dışında bırakılmıştır. Aynı yıllarda TÜRK-İŞ’e bağlı YOL-İŞ ve Petrol-İş’in de bazı şubelerinin faaliyetleri durdurulmuştur. 1980-1983 döneminde işçi işveren ilişkilerinde zorunlu tahkim sistemi getirilmiştir. Siyasal ve sendikal demokrasinin olmadığı bir ortamda hazırlanan 1982 Anayasası ve bu Anayasa temelinde çıkarılan bireysel ve toplu çalışma mevzuatı da demokrasi ve sosyal hukuk devleti ilkelerinden uzak kalmıştır. Askeri yönetim tarafından kabul edilerek yürürlüğe sokulan 5.5.1983 tarihli ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, UÇÖ denetim organlarında sendikal haklarla ilgili UÇÖ sözleşmelerine aykırılık açısından sürekli eleştirilmiştir.
1980-2017 arasında Türkiye'nin onayladığı UÇÖ sözleşmeleri hangi konulardadır?
1981-2017 tarihleri arasında toplam 33 sözleşme onaylanmıştır.
Bu dönemde onaylanan 29 sözleşmenin konularına göre dağılımı aşağıdadır:
• Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri: 3 adet (87,135,151
sayılı Sözleşmeler)
• Zorla çalışma: 1 adet (29 sayılı Sözleşme)
• Çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması ve çocukların ve gençlerin korunması: 5 adet (59, 77, 123, 138, 182 sayılı Sözleşmeler)
• Üçlü danışma: 1 adet (144 sayılı Sözleşme)
• İstihdam politikası: 1 adet (159 sayılı Sözleşme)
• Mesleki rehberlik ve eğitim: 1 adet (142 sayılı Sözleşme)
• İş güvencesi: 1 adet (158 sayılı Sözleşme)
• Çalışma süreleri: 1 adet (153 sayılı Sözleşme)
• İş sağlığı ve güvenliği: 5 adet (155, 161, 167, 176, 187 sayılı Sözleşmeler)
• Gemi adamları: 12 adet (53, 55, 68, 69, 73, 92, 108, 133, 134, 146, 164, 166 sayılı Sözleşmeler)
• Liman işçileri: 1 adet (152 sayılı Sözleşme)
• Denizcilik: 1 adet (Denizcilik Çalışma Sözleşmesi)
1946’dan itibaren Türkiye’nin UÇÖ ile olan ilişkilerini sınırlandıran unsurlardaki ikinci değişiklik nasıl açıklanabilir?
İkinci olarak 3008 sayılı İş Kanununun uygulanması ile Türkiye sosyal politika alanında kayda değer adımlar atmıştır. II. Dünya savaşının araya girmesiyle 1945 yılına kadar sınırlı ölçüde gerçekleşen ilerlemeler, Savaşın sona ermesinin ardından hız kazanmıştır. 1945 tarihinde Çalışma Bakanlığının kurulması, yine 1946 yılında işçi Sigortaları Kurumunun kurulması, 1945 yılından itibaren sosyal güvenlik alanındaki yeni düzenlemelerle iş kazaları, meslek hastalıkları, analık, yaşlılık, hastalık, maluliyet ve ölüm sigortalarının yasalaşması, 1946 yılında iş ve işçi Bulma Kurumunun kurulması, 1950 yılından itibaren iş mahkemelerinin kurulması ve bireysel iş hukuku alanında getirilen yeni düzenlemeler, çalışma yaşamı alanındaki belli başlı gelişmelerdir. Böylece Türkiye uluslararası sosyal politikanın normlarını benimseme açısından belirli bir gelişme düzeyi sağlamıştır.
UÇÖ Ankara Ofisi ne zaman, ne amaçla kurulmuştur?
UÇÖ’ nün 1976 yılında Ankara’da faaliyet geçen ofisi 2001 yılında yeni merkezine kavuşmuştur.
UÇÖ Ankara Ofisi UÇÖ’yü Türkiye’de temsil etmeyi, Türkiye’de uluslararası çalışma standartlarının uygulanmasını izlemeyi, teknik işbirliği program ve projelerini uygulamayı, Türkiye hakkında veri toplamayı ve toplanan verileri değerlendirmeyi ve Enformasyon Merkezi aracılığıyla kamuoyuna UÇÖ yayın, belge ve dokümanları sunmayı, yayın satış programını yürütmeyi hedeflemektedir. UÇÖ Ankara, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile 10.02.2009 tarihinde imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde, önümüzdeki yıllarda çocuk işçiliği ile mücadeleyi, genç ve kadın istihdamını artırmayı, sosyal diyalogu güçlendirmeyi ve kayıtdışı istihdamı engellemeyi öncelikli hedefleri arasına almıştır.
1946-1959 döneminde Türkiye’nin onayladığı sözleşmeler toplam 11 tanedir. Bu dönemde onaylanan 11 sözleşmenin konularına göre dağılımı nasıldır?
11 sözleşmenin konularına göre dağılımı şöyle sıralanabilir: • Örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık ve endüstri ilişkileri alanı: 1 adet, Deniz işlerinde çocuk işçiliğin ortadan kaldırılması: 2 adet, • Çalışma yönetimi ve iş teftişi: 1 adet, • İstihdam politikası: 4 adet, • Çalışma süreleri: 1 adet, • Sosyal güvenlik: 1 adet, • Nihai Maddeler: 1 adet.
Yakın ve Orta Doğu İşgücü Saha Ofisi'nin önemi nedir?
Türkiye’nin talebi üzerine UÇÖ, 1952 yılında İstanbul’da Yakın ve Orta Doğu İşgücü Saha Ofisini açmıştır. Ofisin ağırlıklı görevi, işgücünün yetiştirilmesi, eğitimi, işgücü piyasası kurumlarının ve yönetiminin geliştirilmesi için Türkiye’ye ve bölge ülkelerine teknik yardım sağlamak olmuştur. Bu teknik yardımlar çerçevesinde, Türkiye’den değişik işkollarında çalışan mühendisler ve ustabaşılar Avrupa ülkelerindeki fabrikalarda işbaşı eğitimi görmüşlerdir.
12 Mart Muhtırası nedir?
12 Mart 1971 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarının hükûmeti istifaya zorlamak amacıyla Cumhurbaşkanı’na verdikleri muhtıradır.
1960'tan itibaren bireysel iş hukukundan toplu iş hukukuna yönelimin temel sebepleri neler olmuştur?
1961 Anayasası temelinde geliştirilen demokratikleşme ve sosyal devlet anlayışı, çalışma mevzuatı açısından önemli kazanımlar getirmiştir. 1963 tarihli 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, Türkiye’de toplu iş ilişkilerinin kurulmasında temel kaynaklar olmuşlardır. Gene bu dönemde 1965 tarihli 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile sigorta kanunlarının tek bir metin içinde birleştirilmesi, 1965 tarihli ve 624 sayılı Devlet Personel Sendikaları Kanunu doğrultusunda toplu sözleşme ve grev hakkı olmasa da memur sendikalarının kurulması, 1967 tarihli yeni Deniz İş Kanunu, 1971 tarihli ve 1475 sayılı yeni İş Kanunu, çalışma mevzuatı alanında önemli noktalar olmuşlardır.
UÇÖ’nün temel sözleşmeleri nelerdir?
UÇÖ’nün temel sözleşmeleri şöyle sıralanabilir: • 29 sayılı Zorla Çalıştırma, • 87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması, • 98 sayılı Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı, • 100 sayılı Eşit Ücret, • 105 sayılı Zorla Çalıştırılmanın Kaldırılması, • 111 sayılı Ayrımcılık (iş ve meslek), • 138 sayılı Asgari Yaş, • 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılması sözleşmeleridir.
1960 sonrası çalışma alanında olumsuz etki yaratan ne gibi olaylar yaşanmıştır?
15-16 Haziran olaylarına yol açan 1970 tarihli ve 1317 sayılı Kanunla sendikal haklara getirilmek istenen kısıtlama ve 12 Mart 1971 Muhtırası ile başlayan askeri müdahale sürecinde yapılan Anayasa değişiklikleri çerçevesinde memurların sendikal haklarının yasaklanması gibi sendikal hak ve özgürlükler açısından sorunlu dönemler ve geriye gidişler yaşanmıştır.
1980 sonrası dönemde Türkiye-UÇÖ arasında kırılma noktası teşkil eden durum nedir?
Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile demokrasinin askıya alınması Türkiye-UÇÖ ilişkilerinde önemli bir kırılma noktası teşkil etmiştir.
Türkiye 1959-1980 döneminde hangi sebeplerle Sendika Özgürlüğü Komitesi'nin gündeminde yer almıştır?
1967 tarihinde Sosyal-İş Sendikası’nın, greve katılan işçilere yönelik baskıları şikayet etmesi; 1971 tarihinde DİSK’in, 1317 sayılı Yasa ile Sendikalar Kanununda yapılan değişikliklerin sendikal hakları ihlal ettiği gerekçesiyle yaptığı başvuru; 1974 tarihinde Kıbrıs İşçi Konfederasyonu’nun UÇÖ’ye yaptığı şikayet başvurusunda Türk’lerin elindeki bölgelerde sendikal hakların ihlal edildiği iddiası ve buna karşılık TÜRK-İŞ ve Türk-Sen’in Rumların Türk sendikacıları Limasol ve Larnaka’da tutukladıkları konusundaki başvuruları; 1976 yılında Dünya Emek Konfederasyonunun, DİSK’in Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşı gerçekleştirdiği eylemin ardından DİSK yöneticileri ve bazı işçilerin tutuklanması ve çok sayıda işçinin işten atılmasına dair başvurusu; 1979 tarihinde Dünya Emek Konfederasyonu, Dünya Sendikalar Federasyonu ve diğer bazı uluslararası işçi örgütlerinin, bir toplantıda Enternasyonal’in söylenmesi nedeniyle bazı sendikaların aranması ve sendikacıların tutuklanması ile ilgili başvuruları; aynı örgütlerin 1980 yılında 1 Mayıs 1980 sonrasında DİSK’e yönelik baskıları ele alan başvuruları; ve son olarak Uluslararası Metal Federasyonu ile Dünya Emek Konfederasyonunun Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’in 22 Temmuz 1980 tarihinde öldürülmesi sonrasındaki başvurularıdır.
12 Eylül darbesi sonrası uygulanan hukuk dışı yaptırımlar Türkiye’nin, UÇÖ’nün yalnızca sözleşmeleri ile değil Anayasal ilkeleri ile de ters düşmesine yol açmıştır. Bu dönemde hukuk dışı uygulanan yaptırımlar nelerdir?
Parlamento ve hükümet feshedilmiş, siyasi parti liderleri ve çok sayıda parlamenter tutuklanmış, tüm siyasi partiler yasaklanmıştır. Grevler yasaklanmış, DİSK’in faaliyetleri askıya alınmış, mallarına el konulmuş ve faaliyetine son verilen sendikaların yönetimleri kayyıma devredilmiştir. 1981 tarihinde DİSK yöneticileri ve sorumluları hakkında ölüm cezası ve başka ağır cezalar istemiyle dava açılmıştır. DİSK, 1991 yılında, davanın beraatle sonuçlanması ve 1992 yılında faaliyetlerine yeniden başlamasına kadar sendikal dünyanın dışında bırakılmıştır. Aynı yıllarda TÜRK-İŞ’e bağlı YOL-İŞ ve Petrol-İŞ’in de bazı şubelerinin faaliyetleri durdurulmuştur. 1980-1983 döneminde işçi işveren ilişkilerinde zorunlu tahkim sistemi getirilmiştir. Bu dönemde dikkate değer bir gelişme, başta öğretmenler olmak üzere memurların Türkiye’nin onaylamış bulunduğu 98 sayılı UÇÖ Sözleşmesini temel alarak, sendikal örgütlenme yoluna gitmeleridir.
2011 yılından itibaren Türkiye UÇÖ sözleşmelerinden kaçını imzalamıştır?
2011 yılı itibariyle Türkiye’nin 56 sözleşme onayladığını, bu kapsamda 8 temel sözleşmenin tamamını, 4 öncelikli sözleşmeden üçünü onaylamış olduğunu görüyoruz.
Türkiye UÇÖ sözleşmelerine yaklaşımı nasıldır?
Türkiye, 2017 yılı itibariyle 189 uluslararası çalışma sözleşmesinden, aralarında temel çalışma haklarına ilişkin sekiz sözleşmenin de bulunduğu 60’ını onaylamıştır. Bu sözleşmelerden 56’sı halen yürürlükte olan sözleşmelerdir. UÇÖ sözleşmelerinin onaylanması dailgili alandaki mevzuatın eksiklik ve aykırılıklarının giderilmesinin yolunu açmıştır.
Türkiye'nin 1932'ye kadar üye olmayıp, bu yılda üye olmasının sebepleri nelerdir?
Birinci neden ekonomiktir. O yıllarda bir tarım ülkesi olan ve sanayileşmenin yarattığı sorunların ağırlığını henüz yoğun olarak hissetmeyen Türkiye için UÇÖ gündemi henüz o kadar önem taşımamaktadır. UÇÖ de sınai bir güç olarak görmediği Türkiye’yi bu anlamda potansiyel bir üye olarak önemsemiş değildir. İkinci neden siyasaldır. Türkiye siyasal nedenlerle Milletler Cemiyetine üye olmayı geciktirmiş ve ancak Milletler Cemiyetinin çağrısı üzerine 1932’de üyeliğe karar vermiştir. Versay Andlaşması’nın 387.maddesi, Milletler Cemiyeti üyesi olan devletlerin otomatik olarak Uluslararası Çalışma Örgütüne de üye olacağını hükme bağladığı için Türkiye’nin UÇÖ üyeliği de Milletler Cemiyetine üye olduğu tarihte gerçekleşmiştir.
1932'den 1946'ya kadar Türkiye'nin UÇÖ ile faaliyetleri neden ancak sembolik denebilecek düzeyde kalmıştır?
1938 tarihli Cemiyetler Kanunu ile sınıf esasına dayalı cemiyet kurulmasının yasaklanması, 1925 tarihli Takrir-i Sükun Kanunundan beri fiilen sürmekte olan sendika yasağını, hukuki alana taşımış (Işıklı, 2010: 17); böylece Türkiye’nin UÇÖ’de üçlü delegasyonla temsili hukuken de olanaksız hale gelmiştir. UÇÖ’de işçi ve işveren kesiminin temsil edilmemesi Türkiye’nin Örgütte etkisiz kalmasına yol açmıştır. İkinci olarak 1936 tarihli İş Kanununa kadar Türkiye’de işçileri korumaya yönelik bütüncül bir sosyal politika mevzuatının olmayışı, Türkiye’nin UÇÖ sözleşmelerini benimsemesi açısından önemli bir engel teşkil etmiştir. Üçüncü olarak da bu dönemin ekonomik buhran ve II. Dünya Savaşı yıllarını kapsaması, gerek dünyada gerekse Türkiye’de sosyal politika alanındaki gelişmelere uygun olmayan bir ortam yaratmıştır.
Bu yıllarda UÇÖ 67 sözleşme onaylamış, 66 Tavsiye kararı almıştır ancak Türkiye yalnızca bir sözleşmeyi onaylamıştır.
1946 yılından itibaren Türkiye'nin UÇÖ ile ilişkilerinin güçlenmesinin sebepleri nelerdir?
1946 yılında, 1938 tarihli Cemiyetler Kanununda yapılan değişiklikle, sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağı kaldırılmış, böylece sendikaların kurulmasına olanak tanınmıştır. 1947 yılında İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. 1946 yılından itibaren UÇÖ Konferanslarına hükümet temsilcilerinin yanı sıra işçi ve işveren temsilcileri ile katılmıştır.