İstihdam ve İşsizlik Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
İstihdam Ve İşsizlik Olgusunun Teorik Temelleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Fizyokrasi düşünme akımı neyi savunmaktadır?
Fizyokrasi, bir ülkenin zenginliğinin tarımdan geldiğini savunan düşünce akımıdır.
"Mahreçler Yasası"nın özelliği nedir?
Mahreçler Yasası, Fransız iktisatçılarından Jean Baptiste Say (1767 1832) tarafından geliştirilmiştir. Buna, yazarın adından dolayı, “Say Yasası” da denir. Mahreçler Yasasına göre, esas olan, mallarla malların mübadele edilmesidir. Para bu mübadelede sadece bir aracı durumundadır. Gerçek satın alma gücü, para değil, mallar tarafından temsil edilmektedir. Bir mal üretildiği zaman yalnız bir arz yapılmış olmamakta, aynı anda ve aynı miktarda talep de yaratmaktadır. Örneğin bir çift ayakkabı üretmiş olan bir kimse, yalnız bunu satmak (arz etmek) istemeyecek, aynı zamanda ayakkabıya eş değerde diğer bir mal ya da mallar satın almak (talep etmek) isteyecektir. Bütün diğer mallar için de durum aynıdır. Piyasaya mal arz eden herkes, bir taraftan malını satmaya çalışırken diğer taraftan da eş değerde başka mallar almaya uğraşmakta ve böylece piyasadaki arz ve talep daima birbirine eşit olmaktadır. Diğer bir ifadeyle her mal kendi satış olanağını (mahrecini) bizzat kendisi yaratmaktadır.
Faiz teorisinin işlevi nedir?
Mahreçler Yasasının yetersizliğini ancak, para biçiminde yapılan tasarrufların, girişimciler (müteşebbisler) tarafından borç alınarak, tekrar yatırım harcamaları biçiminde piyasaya döndüklerini kanıtlamak suretiyle gidermek mümkündür. İşte klasik ekonomi modelinde bu görev Faiz Teorisi tarafından yerine getirilmektedir. Klasik ekonomi teorisine göre faiz, tasarrufun, yani tüketimi kısmanın karşılığıdır. Bu nedenle, faiz haddi ile tasarruf miktarı arasında bir bağlantı, fonksiyonel bir ilişki vardır. Bu bağlantı ekonomi dilinde bazen tasarruf miktarının faiz haddi karşısında esnek olduğu biçiminde ifade edilmektedir. Buna göre bireylerin ve dolayısıyla ülkenin tutumluluk durumu (tasarruf eğilimi) sabitken faiz haddi yükselirse tasarruf miktarı artar; düşerse tasarruf miktarı azalır. Diğer taraftan, tasarruf edilen paralara olan talep de (yani yatırım miktarı) faiz haddine karşı esnektir. Yalnız faiz haddi ile yatırım miktarı arasındaki bağlantı ters orantılıdır. Yani faiz haddi yüksekken az, düşükken çok yatırım yapılır.
Faiz haddi, tasarrufla yatırımı birbirine eşitleyen düzenleyici bir işlev görmektedir. Bu durumda, yatırımlardan daha fazla tasarruf yapılabilmesi, yani elde bir miktar gelirin harcanmadan kalması olanaksızdır. Klasik faiz teorisi, Mahreçler Yasasının açık bıraktığı noktayı kapatmaktadır. Faiz teorisi tasarruf edilen paraların, faiz mekanizması sayesinde, son kuruşuna kadar tekrar piyasaya çıkıp yatırım harcamaları biçiminde kullanıldığını iddia etmektedir.
Klasik ücret teorisine göre, gayri iradi işsizlikten kim sorumludur?
Klasik ücret teorisine göre, eğer ülkede gayri iradi işsizler varsa bundan sorumlu olan ekonomik düzen değil, onun serbestçe işlemesine engel olan işçi örgütleri, sosyal sigorta mevzuatı ve genel olarak devlet müdahalesidir. Çünkü bunlar, yapay olarak ücret düzeyini yüksek tutarak, iş hacminin genişlemesine ve böylece, işsizliğin ortadan kalkmasına engel olmaktadırlar.
Doğal ücret teorisine göre ücret nedir?
Cantillon, Turgot ve Smith tarafından ortaya konup Ricardo tarafından geliştirilen bu teoriye göre ücret, bir işçinin yaşamını sürdürebilmesi için en çok gerekli olan tüketim mallarını sağlamaya yeten ve işçiye emeğinin karşılığı olarak verilen para veya maldır. Ücretin düzeyini belirleyen temel etken, işçinin fizyolojik ihtiyaçlarıdır. Adam Smith’e göre ücret öyle bir düzeyde bulunmalıdır ki işçi yaşamını sürdürebilmeli ve toplumun ileriki yıllarda ihtiyaç duyacağı işgücünün devamını sağlayabilmelidir. Buna ek olarak Turgot, ücretin işçinin fizyolojik ihtiyaçlarının yanı sıra diğer sosyal ve kültürel gereksinimlerini de karşılayacak, işsiz kaldığında veya hastalanması durumunda hiç olmazsa bir süre yaşamını devam ettirmesini olanaklı kılacak tasarruftan onu yoksun bırakmayacak bir düzeyde olması gerektiğini ileri sürmüştür. Ricardo’ nun düşüncesinde de ücret, işçi ve ailesinin yalnız fizyolojik gereksinimlerini değil, diğer bazı gereksinimlerini de karşılamalıdır.
Keynes'e göre tam istihdamın yeniden kurulması için ne yapılmalıdır?
Tam istihdamın yeniden kurulması için iki yol vardır: Birincisi, ücret ve fiyatların katılığı belirtilmiş olsa bile yeterli zaman geçtiğinde parasal ücret ve fiyatlardaki düşme ile denge yeniden kurulacaktır. Ancak, bu geçen zamanın üretim kaybı ve işsizlik nedeniyle ekonomiye maliyeti yüksek olabilir. İkincisi, düşen reel toplam talebi para ve maliye politikaları ile arttırmaktır. Bu yolla düşmeyen ücret ve fiyatlar denge fiyatı olmuş sayılır. Ancak toplam talep artışı doğal işsizliğin azaltılması için zorlanırsa enflasyon görülür.
Ücret fonu teorisine göre ücret düzeyini ne belirler?
Klasik ücret teorilerinden ikincisi, Senior tarafından formülleştirilip ifade edilen ve daha sonra Mill tarafından da savunulan ücret fonu teorisidir. Bu teoriye göre, ücret düzeyini, işgücü hacmi ile ücretlerin ödenmesine ayrılan ve değişmeyen fon arasındaki ilişki belirler. Ücret düzeyi bu fonun işçi sayısına bölünmesiyle bulunabilir. İşçi sayısı N, fon da F ile gösterilirse ücret (W)= F/N olarak hesaplanabilir. İşçilere ödenecek ücret miktarının artması, ücret fonunun işçi sayısına oranla daha hızlı artmasına ya da işçi sayısının azalmasına bağlıdır. Bu nedenle işçilerin aralarında sendikalar gibi birlikler kurup ücretlerini yükseltme yolunda çaba göstermeleri anlamsız olmaktadır. Ancak daha sonraki yıllarda Mill, bu savını bir yana bırakarak ücret fonunun yalnızca işverenler tarafından belirlenmediğini, iş çilerin de fon üzerinde etkili olduğunu ve fonun değişmez olmayıp şartlara göre değişebileceğini kabul etmiştir.
Yeni Keynesyen düşüncede istihdam ve işsiszlik nasıldır?
Gönüllü işsizlik ile gönülsüz işsizliğin arasındaki sınırın kalkması yeni klasik yaklaşımın ulaştığı son noktadır. Oysa açıklanması gereken asıl nokta ücretlerin düşmesini engelleyen unsurlardır. Bu konuya Yeni Keynesyen akım cevap vermiştir. Ortodoks Keynesyen Teori, işsizliğin nedenini ücretlerin düşmesindeki katılık olarak açıklamakta fakat konunun nedenleri ayrıntılı olarak incelenmemektedir. Yeni Keynesyen yaklaşımda ise bu noktadan hareket edilerek ücretlerin düşmemesini açıklayan unsurların neler olduğu açıklanmaktadır.
Gönülsüz işsizlerin ücretlerinin düşmesine neden karşı çıktıkları ücret katılığı modellerinde cevaplanmaktadır. Uzun dönemde rasyonel beklenti ve monetarizmi kabul ederler. Ancak asimetrik bilgi, fiyatların ve ücretlerin yapışkanlıkları ve katılıkları gibi nedenlerle piyasaların temizlenmediğini ileri sürerler. Bu durumda eksik istihdam oluşacak ve dolayısıyla genişletici kamu politikalarıyla reel hasıla ve istihdam üzerinde etkili olacaktır.
Artık değer teorisinde "artık değer" ne anlama gelmektedir?
Marx tarafından ortaya atılan bu teoride, işçinin işveren (kapitalist) tarafından sömürüldüğü ve ürettiği değerin karşılığı olan ücretin kendisine tam olarak verilmeyip bir kısmının alıkonduğu ileri sürülmektedir. Bu, Marx tarafından “artık değer” olarak adlandırılmaktadır. Marx’ın artık değer kavramı, emeğin kullanım değeri ile değişim değeri arasındaki farktır. Emeğin kullanım değeri, emeğin fiilen çalıştığı süre içerisinde ürettiği değerdir.
Keynes geliştirdiği istihdam teorisini hangi varsayımlara dayandırmıştır?
Keynes, klasiklerin görüşlerinin dışında yeni varsayımlara dayalı bir istihdam teorisi geliştirmiştir. Keynes tasarrufların faiz oranı karşısındaki esnekliğinin klasiklerin ileri sürdüğü kadar yüksek olmadığını savunmuştur. Keynes’e göre insanlar muamele ve ihtiyat amacıyla ellerinde önemli miktarda parayı faiz haddinden etkilenmeden tutabilirler. Ayrıca yine Keynes’e göre tasarruflar faizin fonksiyonu olmaktan çok gelir düzeyine bağımlıdır. Bu nedenle tasarrufları faizin fonksiyonu olarak kabul etmek yanıltıcı olabilir.
Keynes’e göre yatırımlar da tasarruf gibi faiz oranına sıkı sıkıya bağlı değildir. Tasarruf nasıl faize değil de gelire bağlı ise yatırımlar da faiz oranından çok yatırımcının geleceğe ilişkin düşüncelerine bağlıdır. Buradan çıkan sonuca bağlı olarak tasarruf ve yatırım fonksiyonlarının faize karşı esnekliğinin az olduğunu kabul etmek, faiz oranı sayesinde tasarruf yatırım eşitliğinin otomatik olarak sağlanacağı varsayımını ortadan kaldırmaktadır. Bu durumda da klasik iktisatçıların “Say Kanunu” geçerliliğini kaybetmektedir.
Friedman "doğal işsizlik oranı"nı nasıl tanımlamaktadır?
Doğal işsizlik oranı kavramını literatüre kazandıranlardan birisi olan Friedman, doğal işsizlik oranını, herhangi bir andaki reel ücretler üzerinde değişme baskısı yaratmayan işsizlik düzeyi biçiminde tanımlamaktadır. Bu işsizlik düzeyinde reel ücretler genel olarak normal bir oranda artar ki bu artış sermaye birikimi ve teknolojik ilerleme gibi nedenlerle işgücü verimliliğindeki artışa bağlıdır. Daha düşük bir işsizlik düzeyi, işgücüne talep fazlası olduğunun ve reel ücret üzerinde yukarıya doğru bir baskı olduğunun işaretidir.
Tam istihdam ne tür bir istihdamdır?
Tam istihdam, çalışma kabiliyet ve arzusunda olan herkesin, cari ücret ve çalışma şartlarında üretim sürecinde yer almasıdır. Tam istihdamdaki bir ekonomide, bir alandaki istihdam ancak bir başka alandaki istihdamın azaltılması sayesinde arttırılabilir. Ancak tam istihdam, ekonomide işsiz kimsenin bulunmadığı anlamına gelmez. Ekonomi teorisinde, geçici ve yapısal işsizliğin varlığının tam istihdamı engellemediği kabul edilir.
Keynes'e göre istihdam düzeyi neye bağlıdır?
Keynes’in istihdam teorisi, belirli bazı varsayımlara dayanmaktadır. Bunlar; mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşullarının bulunması, üreticiler için yapılan “Homo Economicus” varsayımıdır. Yani Keynes istihdam teorisinde üreticilerin kârlarını maksimuma çıkarma çabasında olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca Keynes ekonomideki sermaye stokunun veri olduğunu ve üretim ile istihdamın aynı yönde değiştiğini kabul etmiştir. Bu varsayımlara bağlı kalındığında Keynes, bir ekonomideki istihdam düzeyinin “toplam arz” ve “toplam talep”e bağlı olacağını iddia etmiştir.
Monetaristler doğal işsizlik oranını nasıl tanımlamaktadırlar?
Doğal işsizlik oranı, konjonktürel işsizliğin olmadığı ya da bütün işsizliğin geçici ve yapısal olduğu işsizlik ortamıdır. İşsizlik ya da eksik istihdam oranının doğal orandan farklılığı konjonktürel eksik istihdamdır. Doğal işsizlik oranı emek ve mal piyasalarının dengede olduğu eksik istihdam ortamıdır. Doğal oranda, enflasyon istikrarlıdır. Yüksek enflasyon oranının önlenmesinin ön planda tutulduğu modern bir ekonomide, işsizliğin doğal oranı katlanılabilecek en düşük orandır. Doğal oranın anlaşılabilmesi için iki önemli nokta vardır: Birincisi, doğal oran sıfır değildir. Yüksek istihdam düzeyine ulaşmış bir ekonomide bile önemli sayıda insan işsiz olabilir. Çünkü büyük bir ülkede de her zaman; geçici ve yapısal işsizlik olacaktır. İkinci olarak doğal oran, enflasyon süreciyle yakından ilişkilidir. İnsanlar, ek işsizlik oranı yerine düşük işsizlik oranını tercih ederler. Kuşkusuz insanlar %810 işsizlik yerine %23 işsizlik oranını yeğleyeceklerdir. Ekonomide böyle bir işsizlik oranına ulaşılmasına tek engel enflasyonist sonuçlardır. O halde doğal oran bir ülkede enflasyonun kabul edilemez bir orana yükselmesi riskini içermeyen en düşük işsizlik oranıdır.
Merkantilizm düşünce akımı neyi savunmaktadır?
Merkantilizm, bir ülkenin zenginleşmesinin başlıca unsurunun altın ve gümüş olduğunu savunan düşünce akımıdır.
Klasik iktisatçılara ve Keynes'e göre arzın işlevi nedir?
Klasiklere göre, her arz kendi talebini yaratır; Keynes’e göre arz talebi uyaran bir güçtür.
Yeni Klasik İktisat düşüncesinin emek piyasasına ilişkin varsayımları nelerdir?
Toplam arz istikrarlıdır. Toplam talep uzun dönemde daha az esnektir.
Toplam talepteki değişme durumunda reel çıktı ve istihdamda dalgalanmalar görülmektedir.
Rekabetçi piyasada bireylerin yüz yüze olduğu mallar ve boş zaman arasındaki seçim ile emek arzı formüle edilmektedir.
Yeni klasik düşüncede istihdam ve işsizlik nasıldır?
Yeni Klasik görüşte emek talebi cari gerçek ücretin, emek arzı ise beklenen gerçek ücretin bir fonksiyonudur. Ortalama parasal ücret ise işgücü piyasasındaki dengeyi kurabilmek için devamlı değişmektedir ve işgücü piyasasındaki denge tek değildir. Bu durumda cari gerçek ücret ile beklenen gerçek ücret arasındaki fark işgücü piyasasında dengesizliğe neden olacaktır. İşgücü piyasasında bir dengesizlik sorununun ortaya konulması yeni klasikleri Ortodoks klasiklerden ayıran temel noktadır ve dengesizliği açıklayan nedenler Ortodoks teori ile benzerlikler göstermektedir. Ortodoks klasik görüşte olduğu gibi yeni klasik görüşe göre, gerçek ücrette beklenen ve gerçekleşen arasındaki farktan kaynaklanan bir dalgalanma piyasadaki eksik bilgilenmenin bir sonucudur.
Leibenstein'ın geliştirdiği Etkin ücret teorisinin temelleri neye dayanmaktadır?
Leibenstein; ücret, yiyecek, tüketim, hastalık ve emek-verimlilik ilişkisini incelemektedir. Düşük ücretli işçiler yeterince beslenemedikleri için hastalanacaklar ve verimlilik düşecektir. Oysa daha yüksek kazanan işçiler daha fazla besin aldıkları için daha az hastalanacaklar ve verimlilikleri artacaktır. Bu tez günümüzde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde önemli görülmektedir. Etkin ücret teorisinin en önemli varsayımı, verimliliğin mutlak ücrete ve firmanın içindeki ve dışındaki fırsatların nispi çekiciliğine bağlamasıdır.
Rasyonel beklenti okulu iktisatçılarının klasik iktisatçıların yaklaşımını andıran görüşleri nelerdir?
Rasyonel beklenti okulu iktisatçıları klasik iktisatçıların yaklaşımını andıran görüşler ileri sürmektedirler. Bu görüşlere göre,
• Rasyonel beklenti geçerlidir.
• Doğal oran hipotezi geçerlidir.
• Simetrik bilgi vardır. Eksik bilgi olabilir.
• Bireyler fiyat alıcısıdır.
• Dinamik denge vardır
• Rekabet piyasası geçerlidir
Nominal ücrette yapışkanlıkların ve rijitliklerin nedenleri nelerdir?
Nominal ücrette yapışkanlıkların ve rijitliklerin nedenleri; güven ve iyi ahlak sorunu, işsizlik sigortalarının etkileri, uzun dönemli ücret sözleşmeleri ve menü maliyetleridir.
İçeridekiler-dışarıdakiler teorisinin emek piyasasını nasıl açıklamaktadır?
İçeridekiler-dışarıdakiler teorisi; heterojen emek piyasası koşullarında değişik sektörlerde işsizlerin dağılımını ve göreli yapısını açıklamaktadır. Teoride içeridekiler ve dışarıdakiler olmak üzere iki çeşit işçinin varlığı kabul edilmektedir. İçeridekiler tecrübelidir ve çeşitli emek güçlerince korunmaktadırlar. Onların değiştirilmesi firmaya önemli maliyet yüklemektedir. Dışarıdakiler ise işsizdir ya da ikincil sektörde çalışmaktadırlar. Korumasızdırlar, içeridekilerin yerinde olmak istemekte ancak başaramamaktadırlar.
Toplam İşgücü=İçeridekiler + Dışarıdakiler
Yeni girenler tecrübesizdir ve içerideki olmayı istemektedirler. En önemli varsayımı ise “dışarıdakileri içeridekilere” dönüştürme maliyetinin yüksek olması ve bu dönüştürme maliyeti ile birleştirilen rantın içerdekilerce elde edilmeye çalışılmasıdır.
Keynes eserinde işsizlik ile ilgili nasıl bir açıklama yapmıştır?
Klasiklere göre bir malın veya emek biriminin fiyat ya da ücret esnekliği tam olursa işsizlik mevcut olmayacaktır. Oysa Keynes eserinde fiyat ve ücretlerin tam ve esnek olması hâlinde bile ekonomide işsizliğin çıkabileceğini açıklamıştır. Çünkü emek arz ve talebi ile mal ve hizmet arz ve talebi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Mal piyasasındaki bir dengesizlik emek piyasasını etkileyecektir.
Histeri etkisi teorisinin işsizliği nasıl açıklamaktadır?
Histeri etkisi teorisine göre, doğal işsizlik oranı otomatik olarak cari işsizlik oranını izlemektedir. Mevcut işsizlik oranının genişletici politikalarla düşürülmesi durumunda doğal işsizlik oranı azalacaktır. Ekonomide daha düşük işsizlik oranının kalıcı bir şekilde yerleşmesinden sonra enflasyonun düşeceği vurgulanmaktadır. Yapısalcı görüşe göre, tersi durum öne sürülmekte ve işsizliğin cari düzeyinin altına düşürülmesi durumun da enflasyonun sürekli hızlanacağı vurgulanmaktadır.
Histeri etkisine göre, işsizlik oranları otomatik olarak eski düzeyine dönmeyecektir. Enflasyonda kalıcılık söz konusudur. Ekonominin yeni ve daha yüksek işsizlik düzeyine ulaşmasından sonra enflasyon duracaktır. Histeri etkisinde içeridekiler-dışarıdakiler modeli mevcuttur. Burada sendikalı işçileri tanımlayan içeridekiler ücretlerin yükselmesi yönünde, monopol gücünü kullanacaklardır. İşverenler dışarıdakinin işe alınmasını, eğitim maliyetlerini ve grev tehdidini düşünerek içeridekilerin isteğini kabul edeceklerdir. Böylece işsizliği kalıcı kılan etken, dışarıdakilerin işsizlik süresinde yeteneklerini kaybetmesi değil, içeridekilerin yaptırım gücüdür. Firmalar dışarıdakileri işe almak yerine daha yüksek ücretle diğer firmalardan eleman teminine başvuracaktır. Bu da işsizliği kalıcı kılmaktadır.
Neo-klasik istihdam teorisi hangi konuları içermektedir?
Neoklasik istihdam teorisi 18701930 döneminde geliştirilmiştir. Neo-klasik istihdam teorisinde tam rekabet, ürün homojenliği, giriş ve çıkış serbestliği, alıcı ve satıcıların fiyatı veri alması, piyasa hakkında tam bilgi varsayımları altında Neo-klasik işgücü piyasalarının otomatik olarak tam istihdam dengesine gelmesi söz konusudur. Tam istihdamı otomatik olarak sağlayan mekanizma gerçek ücretlerin esnekliği olmaktadır. Neoklasik işgücü piyasası analizi bir tam istihdam analizidir. Gerçek ücretin tam esnek olması piyasanın dengede olmasının garantisidir. Serbest rekabet mekanizmasının işlerliği sayesinde arz talebe eşit olmaktadır ve çalışmak isteyen herkes piyasada geçerli denge ücret düzeyinde iş bulabilmektedir. Neoklasik teoriye göre işsizlik “iradi” (gönüllü) bir durumdur. Neoklasiklere göre, ekonominin tam istihdamda devamlı gelişme göstermesi imkânları açıktır. Neoklasik düşünce sistemi eksik istihdam ve konjonktür dalgalanmaları karşısında yetersiz kalmaktaydı. Bu durumda Neoklasik düşünürler ekonominin normal şartları ve modellerin geçerli olduğunu savunmuşlar, eksik istihdam dengesini ücretlerin yüksek tutulması, emek mobilitesi eksikliği gibi nedenlerle ve konjonktür dalgalanmalarını parasal nedenlerle açıklamışlardır.
Reel konjonktür teorisine göre emek arzı neye bağlıdır?
Reel konjonktür teorisi herhangi bir anda arz edilen emek miktarının, çalışanlara sağlanan ekonomik teşviklere bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Çalışanlara daha fazla getiri sağlandığında çalışma arzuları da artacaktır. Çalışanlara ödenen ücret çok az olursa çalışanlar tamamen ya da geçici olarak çalışmaktan vazgeçeceklerdir.