aofsoru.com

Genel Biyoloji 1 Dersi 5. Ünite Özet

Bitkilerin Yapısı Ve İşlevi

Bitki Hücresi

Bitkiler yeryüzündeki hayatın devamlılığını sağlayan besin zinciri içinde kilit rol oynayan organizma gruplarının başında gelir. Diğer hücrelerden bazı özellikleri bakımından farklılık gösterirler.

Bitki hücreleri selüloz çeper ile kaplıdır. Hücreye mekanik direnç sağlar. Özellikle hücre içine giren suyun, hücre çeperine yaptığı basınca karşı etkin direnç oluşturur. Çeperin sert yapısından dolayı hücrenin belli şeklini korunmasını sağlar. Bir başka farklılık ise bitki hücrelerinde plastid organellerinin bulunmasıdır. Plastidlerin önemli metabolik işlevleri vardır. Bilinen kloroplast, kromoplastlar ve levkoplastlar bitki hücrelerinde bulunan farklı tipte plastidlerdir. Klorofil molekülünün asıl görevi bitkilerde fotosentez ( ışık enerjisinin klorofil içeren organizmalar tarafından biyolojik olarak kimyasal enerjiye dönüşümü) işlevinin gerçekleşmesinden sorumludur. Kromoplastlar ise yeşil dışında diğer renkli pigment plastidir ve çiçek ve meyvelerde bulunurlar. Levkoplastlar ise, renksizdirler ve fotosentez sonucu oluşan besin maddelerinin depolandıkları organellerdir. Ayrıca, bitki hücrelerinde bir de vakuol denilen organeller mevcuttur. Hücre hacminin oldukça önemli bir hacmini kaplayan vakuoller içerisinde su ve bazı kimyasal maddeler bulunmaktadır. Bitki hücreleri vakuollerde içinde bulunan su basıncı (turgor basıncı) ile şekillerini korumaktadır ve asıl görevleri turgor basıncını kararlı bir düzeyde tutmaktır. Bitki hücrelerinde, hayvan hücrelerinde mitoz bölünme sırasında kromozomların çekilmesini sağlayan sentriol organeli bulunmaz.

Bitkisel Dokular: dokular, morfolojileri, kökenleri ve görevleri bakımından benzer yapıların bir araya gelmesi ile oluşmaktadır. Canlının organizasyonel düzeyi doku çeşitliliğinde farklılar meydana getirebilir ve doku içinde yer alan farklı hücre tipleri de dokunun fonksiyonel işlevi ve yapısı ile çeşitlilik gösterebilir. Bitkisel dokularda başlıca iki büyük doku alt grubu bulunmaktadır. Bunlar, meristematik dokular ve sürekli dokular.

Meristematik Dokular: bitkilerde erken gelişim dönemlerinden itibaren, bitkinin yaşamı boyunca bölünebilme özelliğini koruyan ve belirli bir görevi yapmak üzere özelleşebilen hücrelerin oluşturduğu embriyonik dokulara meristem adı verilir. Meristemler bölünerek yeni hücreler meydana getirirler ve metabolik açıdan son derece aktiftirler. Oluşturulan yeni hücreler, büyüyüp gelişerek, bitkide belirli bir işlevi yerine getirmek üzere özelleşmiş hücrelere dönüşürler, kısaca meristemlerden oluşan yeni hücreler, sürekli dokuların kökenini oluşturmaktadır. Meristemlerin diğer hücrelerden bazı farkları mevcuttur. Bunlar, sık ve sürekli bölünme yeteneğine sahip olmaları, bol protoplazma içermeleri, hücre çeperlerinin ince ve hücre içinde küçük ve çok sayıda vakuol taşımaları, çekirdeklerinin hacimlerine göre büyük olması ve plastid içermemeleri sayılabilir. Bitki yaşadığı sürece bölünme yeteneklerini korurlar. Kök, gövde ve onların yanal organlarının uç kısımlarında yer alan meristemlere primer meristem denir. Farklılaşmış ve bölünme yeteneği kaybetmiş hücreler yeniden bölünme özelliği kazanabilirler. Bunlara sekonder meristem adı verilir. Enine kalınlaşmayı sağlayan kambiyum dokusu sekonder meristeme örnektir. Meristemler bitkilerde farklı yerde bulunurlar ve bulundukları yerlere göre üç alt gruba ayrılırlar. Apikal (uç) meristem; kök, gövde ve bunlardan ayrılan dalların uç kısımlarında bulunur. Bunlar, hızla gelişip büyüdükleri için büyüme noktaları adını alırlar. Kökün yerçekimi (pozitif jeotropizma), gövdenin ise yerçekiminin aksi yönünde (negatif jeotropizma) büyümesini ve gelişmesini sağlarlar. Çevresel değişkenlere karşı oldukça hassas oldukları için koruma altındadırlar. Gövdede tomurcuk pulları, kökde ise yüksük (kaliptra) yapıları meristematik bölgeleri korumak ile görevlidirler. Büyüme noktalarında, dermatogen, periblem ve plerom olmak üzere içten dışa doğru üç kısım bulunmaktadır. Gövdeye ait büyüme noktaları tunika ( dermatogen + periblem) ve korpus (plerom) terimleri kullanılır. Dermatogen epidermayı, periblem korteksi ve plerom merkezi silindiri ( iletim demetleri) meydana getirir. Lateral meristemler ise, bitkinin daha iç kısımlarında bulunan dokular arasında yer alır. Hücre bölünmeleri ile bitki organlarının çapını arttırırlar. Kabuk gelişimini sağlayan mantar kambiyumu ve enine kalınlaşmayı sağlayan kambiyum dokusu örnek verilebilir. İnterkalar (ara meristemler), bitki gelişimi sırasında uç kısımdan ayrılan apikal meristemlerdir. Hücre bölünmeleri ile bitkinin uzamasını sağlarken, aynı zamanda yeni dokuların kökenini oluştururlar.

Sürekli (Yetkin) Dokular: bölünme yeteneklerini tamamen ya da geçici bir süre yitirmiş, belirli fonksiyonel işlevleri olan özelleşmiş hücrelerdir. Meristematik hücrelerden farklı olarak, metabolik olarak daha az aktifdirler ve hatta bazen ölü durumundadırlar. Daha az ya da hiç protoplazma içermeyebilirler. Çeperleri daha kalındır ve hücreler arası boşlukları vardır. Ayrıca, vakuol ve plastid içerirler. Bitkisel dokular görevlerine göre 5 gruba ayrılırlar.

  • Koruyucu (örtü) doku
  • Parankima (temel) doku
  • Destek doku
  • İletim dokusu
  • Salgı dokusu

Koruyucu Doku: bitkiyi ince bir tabaka şeklinde sararak, daha iç kısımlardaki dokuları çevresel etmenlere karşı koruyan dokudur. İki kısıma ayrılır. Epidermal koruyucu tabaka, kökeni dermatogenden epidermadır. Ayrıca, epidermadan köken alan stoma ve tüyler de bu yapının içerisindedir. Epiderma, bitkinin dış yüzeyi ile tamamen temas halindedir. Bitkiyi hem mekanik etkilerden hem de su kaybına karşı korumaktadır. Canlı dokulardır ve hücreler arası boşluk içermeyip kesintisiz yapıda bir dokudur. Kloroplast içermezler. Mekanik etkilere oldukça dirençlidirler. Bunun nedeni ise, birbiri ile temas yüzeylerini arttıran, daha sağlam bir yapı için girintili çıkıntılı bir çepere sahip olmalarıdır. Üzerlerinde suyu emen bitki yapılarının dışında, kütin maddesi birikimiyle oluşan kutikula tabakası ya da mum maddedi birikimi ile oluşan mum tabakası mevcuttur. Böylece epiderma suya daha az geçirgen bir hal alır. Epidermanın hemen altında hipoderma bulunmaktadır. Epiderma altı koruyucu tabakadır ve daha kurak bölgelerdeki bitkilerde olan bu doku su deposu olarak görev yapar. Epidermanın kesintisiz yapısı ondan köken alan stomalar ile kesintiye uğrar. Stoma (gözenek) bitkinin en dış tabakası olan epiderma dokusu hücreleri arasında yer alan ve gaz alışverşişini sağlayan açıklıklardır Stomalar, klorofil içeren iki hücre arasında boşluk bırakacak şekilde yan yana gelerek oluşturdukları yapıdır. Çiçeklerde ve su bitkilerinde ya indirgenmiş ya da tamamen yok olmuştur. Protoplastlarının daha fazla olması, kloroplast ve nişasta içermeleri ve asimetrik hücre çeperi kalınlaşmaları ile epidermadan farklılık gösterirler. Morfolojileri, aralarında por (stoma açıklığı) adı verilen açıklık bırakarak birbirine bağlanan iki stoma hücresinden oluşmaktadır. Bitkinin kuraklıkla baş edebilmesi özellikle stoma porlarının açılıp kapanmasına ve epiderma üzerindeki stoma seviyesi ile yakından ilişkilidir. Morfolojik ve fizyolojik özelliklerine göre stomalar farklılaşmaktadır. Tüy (Trikom) ve emergensler; epidermanın dışarı doğru meydana getirdiği bütün uzantılar genel olarak tüy (trikom) adını alır. Bitkinin her tarafında gelişebilirler ve genellikle vakuolleri geniş protoplastları az olan canlılardır. Çok farklı görevler üstlenmektedirler. Tüyler bitkiyi su kaybına karşı koruyabilir (korunma tüyleri), hayvana karşı savunabilir (savunma tüyleri), bitkinin yaşamı için gerekli olan su ve suda çözünmüş organik/inorganik maddelerin alımı (emme tüyleri) ya da bitkinin sentezlediği bazı kimyasal maddeleri dış ortama aktarılmasını sağlayabilir (emme tüyleri). Emergensler (çıkntı/diken) ise, tüylerden oldukça farklı bir yapıdadırlar. Hem epidermadan hem de hipodermadan köken alabilirler. Bitkinin özellikle hayvanlara karşı savunulmasında rol alırlar. Gül (Rosa Sp) bitkisinde görülen dikenler örnek verilebilir. Mantarlaşmış koruyucu doku, dokuya hariç ait hücre çeperlerinin kalınlaşmasıyla meydana gelen koruyucu tabakadır. Temel olarak iki şekilde meydana gelir. Bunlardan ilkinde, mevcut koruyucu dokuya ait hücrelerin çeperlerinde süberin maddesinin birikimi ile dokunun mantarlaşması söz konusudur. İkincisinde ise, sonradan bölünme özelliği kazanmış olan ve mantar kambiyumu adı verilen bir dokunun bölünerek yeni ve kalın çeperli hücreleri vermesiyle oluşur (sekonder mantarlaşmış koruyucu doku). Bu doku oluşurken epidermanın hemen altında çok sayıda hücre oluşması nedeni ile stomalar gaz alışverişini sağlayamazlar. Mantar kambiyumunun oluşması ile stomalar parçalanır ve yerine lentisel (kovucuk) adı verilen geniş hücrelerarası boşlukları olan havalandırma yapıları gelişir.

Parankima (temel) doku: ince çeperlidir ve çeper üzerinde basit geçitler taşırlar. Genellikle boyutları eşittir ve bol protoplasta sahiptirler. Hücre merkezlerinde büyük bir nukleus ve birkaç vakuol vardır. Bulunduklara yere göre farklı plastid taşırlar. Metbaolik açıdan bitkiler için önemlidirler ve 4 alt gruba ayrılırlar.

  • Asimileme parankiması
  • Aerankima (havalandırma) parankiması
  • İletim parankiması
  • Depo parankiması

Assimile parankiması, daha çok ışık gören yapılarında bulunmaktadırlar. İçerdiği kloroplastlar sayesinde fotosentez yaparak organik madde sentezlerler.

Aerankima (havalandırma) parankiması , bitkinin gaz alış verişini sağlar. Bu nedenle geniş hücrelerarası boşluklara sahiptir. Hücreler arası boşluk özellikle su ve bataklık bitkilerinde iyi gelişmiştir.

İletim parankiması, assimile parankima tarafından sentezlenen organik maddelerin diğer dokulara taşınması ve iletim aracılığı ile gelen su ve minerallerin fotosentez yapan hücrelere iletilmesini sağlamaktadır.

Depo parankiması ise, fotosentez sonucu oluşan organik maddeleri ve suyu depo eden dokudur. Depo parankiması daha çok soğan,yumru gibi toprak altı organlarda yer alırken, daha kurak ya da çöl gibi ortamlarda yaşayan bitkilerde su depo etmeye yarayan sukkulent parankiması mevcuttur.

Destek Doku: bitkilerin belirli bir şekilde durmalarını, dış etkenlere karşı dirençli olmaları ve kendi ağırlıklarını taşımalarını sağlayan dokudur. Büyümekte olan ve tek hücreli yapıya sahip olanlarda turgor basıncı bu görevi yerine getirirken, daha gelişmiş bitkilerde turgor basıncının yanı sıra özelleşmiş destek dokularına da gereksinim duyulur. Destek doku iki ana kısımda incelenir.

Kollenkima (pek) doku: gelişmekte olan dokulara destek sağlar, hücre çeperi kalınlaşmış fakat odunlaşmamış canlı bir dokudur. Yaşadığı sürece büyüme yetenekleri vardır ve protoplastlarını kaybetmezler. Gerilme kırılma ve esneme özelliklerine sahiptir. Destek görevini çeperlerindeki ayrımsal kalınlaşmalar ile gerçekleştirirler. Kalınlaşma ise, selüloz, bol miktarda hemiselüloz ve pektinin maddelerinin birikmesi ile gerçekleşir. Çeper kalınlaşması kollenkimanın köşelerinde ise köşe kollenkimaso, bir yüzey boyunca gerçekleşmiş ise levha (plak) kollenkiması adı verilir. Eğer kalınlaşma hücrelerarası boşluklara bakan kısımlarda gerçekleşmiş ise, lakun kollenkiması adını alır.

Sklerankima (sert) doku: daha çok büyümenin tamamlanmış olduğu organlarda bulunur ve genellikle çok kalın ve odunlaşmış hücre çeperlerine sahiptir. Esneyebilme özelliğine sahiptir ve böylece ince çeperli canlı hücrelerin zarar görmesi engellenir. Şekil ve büyüklük bakımından ikiye ayrılırlar. Bunlar; sklerankima lifleri ve taş hücreleridir.

Sklerankima lifleri; iğ (uzun ve uçlara doğru sivrilmiş), hücre çeperleri odunlaşmış ve basit geçitler taşıyan hücrelerdir. Selüloz oranı esnektir. Uzun hücreler oldukları ve birbirinin üzerinde kayarak büyüdükleri için yüzey alanları geniştir. Böylece dokunun sağlam bir yapıya sahip olması sağlanmış olur. Hücreler arasında ya tek tek ya da sklerankima demeti ( şeritler veya devamlı tabakalar) halinde bulunurlar.

Taş hücreleri ise, her üç boyutta ve az çok eşit uzunlukta bulunurlar. Çeperlerde görülen basit geçitler, tek veya orta lamele doğru çatallanmış kanallar halindedir. Bitki de tek tek ya da gruplar halinde bulunabilirler.

İletim Dokusu: Tek hücreli bitkisel organizmalar su ve inorganik maddeleri hücre zarından difüzyon yolu ile alır. Bitkinin hücre sayısının artması ve genişlemesi ile birlikte dokular arası mesafeler artar. Bu nedenle gelişmiş bitkilerde su ve inorganik maddelerin alımı ve taşınımı iletim dokusu aracılığı ile gerçekleştirilir. Gelişmiş bitkilerde iletim demetleri iki ana kısımdan oluşur. Ksilem (odun borular); topraktan alınan su ve inorganik maddelerin taşınmasında görev alırlar. Genellikle ölü hücrelerden oluşmuştur. İletim hızı çok yüksektir. Su ileten borular ksilem dokusunun temelini oluşturur. Floem (soymuk borular); fotosentez yapan organlarda sentezlenen organik maddenin, bitkinin diğer kısımlarına aktarılmasını sağlayan iletim dokusudur. Her iki yönde de iletim gerçekleştirirler. Böylece besin maddelere tüm doku ve organlara ulaştırılır. Hücreler canlıdır, bu nedenle iletim daha yavaştır. Kalburlu borular, arkadaş hücreleri, floem parankiması ve floem lifleri olmak üzere 4 ayrılırlar.

Salgı Doku: yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan ve belirli alanlarda biriktirilen ergastik maddelere salgı denir. Metabolizmaya katılmazlar, ya depo alanlarına (sekresyon) ya da doğrudan dışarı atılırlar (ekresyon). Bu yapılar ya epidermisde (dış salgı bezleri) ya da daha içteki dokularda (iç salgı bezleri) bulunabilirler.

Bitki Organları

Kök, gövde, yaprak ve çiçek belirli bir düzen içinde biraraua gelmiş bitki dokularına örnektir. Organlar temel olarak ikiye ayrılırlar. Bunlar; vejetatif bitki organları( kök, gövde ve yaprak) ve generatif birki organları (üreme organları) (çiçek)’tir.

Vejetatif Bitki Organları

Kök: karasal hayata uyum sağlamış bitkilerde genellikle toprak içinde ve yer çekimi doğrultusunda bitkiyi toprağa bağlayan organdır. Toprakta çözünmüş su ve inorganik maddeleri alarak üst doku ve organlara taşırlar. Metamorfoz (bir organın esas görevinin dışında farklı görevler üstlenecek şekilde biçim değiştirmesi) geçiren dokular farklı görevler üstelenebilirler. Kök yapısı; tohum çimlenmesi sırasında embriyonun kökçük (radikula) kısmının gelişmesi ile şekillenir. Tohum gelişimi sırasında ilk oluşan köke birincil (primer) kök, birincil kökten oluşan yan köklere ikincil (sekonder) kök ve bunlarda ayrılan köklere ise, üçüncül (ek) kök denir. Çift çeneli bitkilerde birincil kök hakimdir bunlara kazık kök denir. Tek çeneli bitkilerde ise ek kökler yoğun bir şekilde bulunur. Bunlara saçak kök denir. Saçak kökler kök yüzeyini arttırır ve madde emilimini kolaylaştırır. Kökün anatomik yapısı ise, merkezinde iletim ve destek doku elemanlarını içeren bir merkezi silindir bulundurduğu görülür. İki yapının birlikte bulunması ile kök hem dayanıklı hem de esnek yapıya sahip olur. Kökün uç kısmına rizodermis, iç kısmına endodermis denir. Kökün uç bölgesindeki apial meristemler, kök ucundaki büyüme noktalarını saran ve onalrın çevresel etmenlerden zarar görmesini engelleyen koruyucu bir doku olan yüksük (kaliptra) yapısı ile sarılmıştır. Temel görevi olan su ve çözünmüş mineral madde alımı dışında da çeşitli görevler üstlenebilirler.

Gövde: Toprak üzerinde bulunan ve toprak üstü organları taşıyan yapıdır. Tohum çimlenmesi sırasında plumula adı verilen kısmın gelişmesi ile meydana gelir. Genelde yer çekimine ters yönde toprak üzerinde gelişirler. Anatomik yapısı ise, tüm sürekli doku elemanlarını taşıdığı söylenebilir. Merkezde ksilem ve floem borularını içeren bir merkezi silindire sahiptir. Ksilem ve floem arasında çok yıllık gelişim bitkilerinde kambiyum dokusu bulunur. Ayrıca boyunun uzamasını sağlayan büyüme (vejetasyon) noktalarına sahiptir. Gövde üzerinde belirli aralıklarla, bitki organlarının çıktığı noktalara düğüm noktaları denir. Bu noktalardan yaprak, çiçek gibi organlar gelişir. İki düğüm arasında kalan ve hiçbir organın çıkmadığı alanlara ise düğümlerarası alan (internodyum) denir. Genellikle tek bir noktadan bir yaprak çıkmakta ve diğer yaprakla belirli açıya sahip biçimde dizilmektedir. Bu diziliş (Fillotaksi) sayesinde yaprak gölgeleri birbiri üzerine düşmez ve güneş ışığında yapılan fotosentezin işlevinde kayıp yaşanmaz. Bitki gövdeleride farklı görevler üstelenebilirler.

Yaprak: Gövdenin yanal organıdır. Gövdenin büyüme noktalarının yan tarafındaki çıkıntıların gelişmesi ile oluşur. Gaz alış verişini yapmak ve ışıktan mümkün olduğu kadar fazla yararlanabilmek amacı ile yassılaşmış organlardır. İletim demetleri açısından oldukça zengindirler. Böylece fotosentez için gerekli su ve inorganik maddelerin yaprağa taşınması kolaylaştırılmıştır. Tipik bir yaprakta üç farklı yapı vardır. Bunlar yaprak ayası (lamina), yaprak sapı (petiyol) ve yaprak tabanı (bazis)’dir. Yapı bakımından gövdedeki dokuların aynısına sahiptir. Gövde ile bazı özellikleri birbirinden ayrılmaktadır. Yapraklar morfolojik olarak kısa sürgünken, gövde uzun sürgündür. Yapraklar sınırlı apikal büyüme gösterirken, gövde de apikal büyüme sınırsızdır. Temel olarak yaprak prime (birincil) dokuları içerirken, gövde primer ve sekonder dokuları içerir. Yapraklar depo doku içermez, gövde ise depo dokuya sahiptir. Yaprak dört temel dokunun bir araya gelmesi ile oluşur. Bunlar epiderma, ksilem, floem ve mezofil tabakasıdır. Epidermalar yaprağın en dış yüzeyinde bulunur ve stomalar aracağılı ile gaz alışverişini sağlar. Hemen altında klorofil bakımından zengin mezofil tabakası temelde fotosentezden sorumludur. Mezofil tabakasından uzun silindirik palizat parankiması ve daha yuvarlak ve fazla hücrelerarası boşluk bulunduran sünger parankiması bulunur. Ksilem ve floem boruları iletim dokusuna ait elemanlardır. Ksilem su ve besin maddelerini fotosentez için yaprağa taşırken, floem fotosentez sonucu oluşan organik maddeleri bitkide gerekli yerlere taşırlar. Fotosentez dışında da görev üstenirler.

Generatif Bitki Organları

Canlıların kendine benzer bireyler oluşturmasına üreme denir. Bitkiler hem eşeyli hem de eşeysiz üreyebilirler. Eşeysiz üreme de bitkiden ayrılan tek hücre, çok hücre veya organ parçalarının (diaspor; bitkilerde üremeyi sağlayan her türlü yapı) gelişerek yeni bitki vermesidir. Eşeyli üreme de ise, aynı veya farkl bitkiden gelen farklı eşeydeki iki hücrenin birleşerek zigotu oluşturması ve zigotun gelişerek yeni birey vermesi anlamını taşır. Eşeysiz üremede ana bitkinin genetik olarak aynısı meydana gelirken, eşeyli de genetik çeşitlilik söz konusudur. Bitkilerde generatif organ çiçektir.

Çiçek: evrimsel olarak yapıları değişime uğramış, internodları kısalmış ve büyümesi durmuştur. Çam gibi açık tohumlu bitkilerde çiçek kozalakken, kapalı tohumlu bitkilerde daha gelişmiş çiçek söz konusudur. Üç kısımdan oluşur. Bunlar; çiçek örtüsü (periant), erkek organ (stamen) ve dişi organdır (pistil).

Çiçek örtüsü (periant); iç kısımda yer alan dişi ve erkek organları korurlar. Sayıları çok fazla değildir ve bazı bitkilerde yoktur. Farklı tipte yapraklardan oluşan iç içe halka şeklindedir. En dışta bulunan çanak yapraklardır (kaliks). Çanak yapraktaki her bir yaprağa sepal denir. Daha içteki yapraklar ise değişik şekil ve renkteki taç yapraklardır (korolla). Bu yaprakların her birine petal denir.

Erkek organ (stamen), periantın hemen iç kısmında yer alır. Bir çiçekte bulunan stamenlerin tamamına andrekeum denir. Bir stamende sapçık (filament) ve başçık (anter) bulunur. Her anter teka adı verilen iki parçadan oluşur ve u hücreler içinde ikişer adet polen kesesi bulunur. Erkek üreme hücresi polenler bu keselerdedir.

Dişi organ (pistil); erkek organın bulunduğu halkanın iç kısmında bulunur. Bu topluluğa ginekum denir. Üç kısımdan oluşurlar. Bunlar; stigma(tepecik), stilüs (boyuncuk) ve ovaryumdur (yumurtalık). Stigma da polen kabul edilir. Polenin böcek ya da rüzgar gibi faktörler ile stigmaya taşınmasına tozlaşma denir. Polen stigmadan çimlenerek stilüse geçer ordan da ovaryum içindeki yumurtayı döller ve zigotu oluşturur.

Meyve; döllenmeden sonra ovaryumun büyüyüp gelişmesi ile oluşan yapıdır. Sadece ovaryum gelişmesi ile meydana geliyorsa gerçek meyve, gelişim esnasında farklı çiçek kısımları da katılıyor idr yalancı meyve adı verilir. Meyveler esas olarak; basit meyve, bileşik meyve ve küme meyveler olmak üzere üçe ayrılırlar. Basit meyve, bir çiçeğe ait tek bir ovaryumun gelişimi ile meydana gelir, küme meyveler ise, bir çiçeğe ait birden fazla ovaryumun gelişimi söz konusudur. Meyvelerin en dış tabakası perikarp (meyve çeperi), meyveler bu çeperin etli olup olmamasına bağlı olarak etli meyveler ve kuru meyveler olarak ikiye ayrılırlar.

Tohum: Tohumlu bitkilerin (spermatofit) yayılmasını ve çoğalmasını sağlayan yapıdır. Farklı türlerde farklıi şekil, renk ve yapıya sahip olabilirler. Bir tohum dışardan içeriye doğru tohum kabuğu (testa), besi doku (endosperm ya da perisperm) ve embriyo kısımlarından oluşur. Besi doku ilk yaprak çıkana kadar embriyoya besin sağlar. Tohum kabuğu ise, embriyoyu dış etkenlere karşı korumaya yardımcı olur. Embriyo, gelişerek yeni bitki verir. Tohum uygun çevrelerde çimlenirler. Çimlenme, embriyonun tohumdan çıkıp serbest hale geçmesidir.

Fotosentez

Yeryüzündeki en temel metabolik faaliyettir. Dünya üzerinde yaşayan canlı tabakasına enerji girişinin tek yoludur. Direk olarak kullanılmayan güneş enerjisi kimyasal enerji formuna dönüştürülür. Fotosentezle hem yüksek enerjili besinler hem de oksijen üretilmektedir. Bu olay bitkilerin kloroplastlarında meydana gelir ve kimyasal reaksiyonlar zinciridir. Kloroplastların iç kısmı tilakoid adı verilen bir zar ağı ile kaplanmıştır. Tilakoidlerin birçok boktasında parmak şeklinde bulunan yapılara grana adı verilir ve tilakoidler stroma adı verilen bir sıvı içinde gömülüdür. Granalarda fotosentezin ışık reaksiyonları gerçekleşir. Işık gerektirmeyen reaksiyonlar ise stromada gerçekleştirilmektedir. Esas etkinlik kloroplastın içinde yer alan klorofil molekülündendir. Yapıları insan kanındaki hemoglobine benzerler. Genel olarak klorofil a ve klorofil b şeklindedirler. Yeşilden farklı olan pigmentler (kromoplastlar) fotosentezin yardımcı pigmentleridir ve bitkilerde belirli oranlarda bulunur. Fotosentezde karbondioksit ve su güneş enerjisi varlığında oksijen ve asit şekere dönüşürler. Her basamakta enzimler görev alır. Fotosentezde iki ana kısım vardır. Işık tepkimeleri ve ışığa bağlı olmayan tepkimeler.

Işık tepkimeleri; granadalarda gerçekleşir. Bu tepkime de, klorofil a ve yardımcı pigmentler ışığı soğurur. Bu moleküllerdeki elektronlar uyarılır ve enerji seviyeleri artar. Bu enerjinin bir kısmı ile su molekülü ayrştırılır. Böylece O2 açığa çıkar ve atmosfere salınır. Diğer bir kısmı, kimyasal enerjinin depo şekli olan ATP şeklinde depo edilir. Su molekülünün ayrıştırılması sırasında açığa çıkan elektronlar ve protonlar NADP ile birleşerek NADPH molekülünü oluştururlar. NADPH uyarılmış elektronları taşır ve taşınma sırasında enerji elde edilmesini sağlar.

Işığa bağlı olmayan tepkimeler; stromalarda gerçekleşir. Oluşan ATP ve NADPH stromaya girer ve karbonun bağlanarak şeker oluşturulması tepkimelerinde kullanılır. Meydana gelen tepkimelere calvin çemberi denir. RuBP (ribuloz 1,5 difosfat) adı verilen 5 karbonlu molekül CO2 ile birleşir ve 6 karbonlu şeker oluşur. Bu molekül 2 adet 3 karbonlu (PGA) moleküllere parçalanır. PGA 3 karbonlu molekül PGAL’a dönüştürülür. PGAL molekülünün önemli bir kısmı tekrar RuBP oluşturmak için kullanılır. Kalan kısım şeker oluşumuna katılır. İki molekül PGAL birleşir 6 karbonlu şeker oluşur. PGAL kloroplasta nişasta, kloroplast dışına verilirse şekere dönüşür. Şekerler, nişasta şeklinde depo edilir. Fotosentezde ortaya ilk çıkan molekülün karbon sayısına göre izlenecek fotosentez yolu belirlenir. Karbon sayısına göre C3 ve C4 bitkileri olarak isimlendirilirler. C3 tipinde oluşan ilk molekül PGA, C4 tipinde ise 4 karbonlu okzaloasetikdir. Çöl ortamında gelişen bitkilerde CAM (Crassulacean Asit Metabolizması) adı verilen özel bir metabolik yol izlenir.


Yukarı Git

Sosyal Medya'da Paylaş

Facebook Twitter Google Pinterest Whatsapp Email