Ortaçağdan Günümüze Anadolu Uygarlıkları Dersi 1. Ünite Özet
Erken Bizans Dönemi
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Tarihçe
Araştırmacıların büyük çoğunluğu tarafından, Bizans İmparatorluğu’nun, Konstantinopolis (İstanbul)’in başkent olarak M.S. 324 yılında kuruluşuyla birlikte doğduğu ve aynı kentin 1453’te Osmanlı Türklerinin eline geçmesiyle sonra erdiği kabul edilmektedir. “Bizans” adı ile kez 16. yüzyılda yaşamış Alman araştırmacı Hieronymus Wolff tarafından kullanılmıştır.
Roma imparatorluğu sınırları içerisinde gelişen Hristiyanlık, Yunan ve Roma sanatı ile beraber tekrar yorumlanmış ve biçim değiştirmiştir. Dolayısıyla Erken Bizans Dönemi; mimarisi, resim sanatı ve el sanatı ürünleriyle daha sonraki yüzyıllarda izlenen sanatın oluşumunda belirleyici olmuştur. Bizans sanatı Erken, Orta ve Geç olmak üzere üç dönem altında incelenmektedir.
Erken Bizans Dönemi’nin 7. yy’ın ortalarına, yani İslam’ın yükselişi ve Arap akınlarının Akdeniz’in doğu ve güney kıyılarında belirgin varlık gösterdiği çağa kadar uzandığı kabul edilir. Tetrarşi dönemine son vererek tek başına imparator olan I. Konstantinos, imparatorluğun doğu eyaletlerindeki hakimiyetini korumak için stratejik olarak önemli bir konumda bulunan Byzantion’u başkent olarak seçmiştir. (Tetrarşi; Roma İmparatorluğu’nun yönetimi kolaylaştırmak için doğu ve batıdaki topraklarının yönetimini bölerek Augustus ve Sezar’a verdiği sistemdir.) I. Konstantinos döneminde, 313 yılında, Milano Fermanıyla Hristiyanlık serbest bırakılmıştır. Bu süreçle birlikte Bizans tarihi boyunca sonu gelmeyecek olan dini tartışmalar ve bu tartışmaların çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı konsiller dönemi de başlamıştır. İlk ekümenik konsil (Hristiyan alemi tarafından kabul edilen yedi büyük konsil) de I. Konstantinos döneminde 325 yılında Nikaia (İznik) da toplanmıştır.
I. Theodosius döneminde 391 yılında da paganizm yasaklanarak Hristiyanlık devlet dini olarak kabul edilmiştir. I. Theodosius ölümünden önce, 395 yılında Roma İmparatorluğunu Doğu ve Batı olmak üzere iki oğlu arasında paylaşmıştır. Böylelikle Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma) ortaya çıkmıştır. Kavimler göçünün sebep olduğu akınlar 476 yılında Batı Roma’nın yıkılmasına neden olmuştur. Bizans İmparatorluğu ise bu saldırılara karşı direnebilmiş ve hem doğuda Sasaniler ile hem de batıda Balkanlar’da Slav saldırıları ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. I. Iustinianus döneminde Kuzey Afrika, İtalya ve Doğu İspanya yeniden hakimiyet altına alınmıştır.
Sasanilerle yapılan barış sözleşmesiyle de doğu sınırı güvenlik altında tutulmuştur. Bizans uygarlığı, Akdeniz’in doğu bölgesinde, başta Anadolu olmak üzere, Trakya, Balkanlar, Makedonya, Sırbistan ve Yunanistan’da, İslamiyetin doğuşuna kadar Mısır, Suriye, Filistin’de hakim olmuştur.
Bu dönemde dini anlaşmazlıklar doruğa çıkmıştır. 532 yılında Konstantinopolis’teki Nika İsyanı sonucunda Ayasofya Kilisesi ve daha birçok önemli yapı çıkan yangında harap olmuştur. Dini anlaşmazlıkların yanı sıra imparator I. Iustinianus’un devri aynı zamanda bir reformlar çağıdır. Roma Hukuku’ndan derlenerek oluşturulan “Corpus Luris Civillis”, günümüz Medeni Hukuk’unun temelini oluşturmuştur. I. Iustinianus Nika İsyanı sırasında yanan ve bazilikal planlı olduğu bilinen kilisenin yerine Bizans mimarisinin en muazzam eserlerinden biri olan Hagia Sophia Kilisesi’ni inşa ettirmiştir.
Erken Bizans Dönemi’ne ait önemli tarihler için kitabın 6. sayfasına bakınız.
Mimari
Dini Mimari
Arkeolojik açıdan M.S. 200 yılı öncesine tarihlenebilecek bir dini yapı henüz tespit edilmemiştir. Erken dönemlerde evlerin dini tören yerleri olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Suriye’nin doğusunda, Fırat nehrinin kıyısındaki küçük bir kent olan Dura Eurospos’ta (Salihiye) arkeolojik açıdan da kanıtlanabilen bir ev kilise bulunmaktadır. Dura Eurospos kilisesi, 3. yüzyılın ortalarında Hristiyan topluluğunun kolaylıkla buluştuğu ve litürjik (dini tören ve tapınma kurallarına ilişkin olgular) gereksinimlerini karşıladığı yapıdır. Avrupa’da bu dönem için bilinen en erken örneklerse katakomplardır (Yer altı tapınak mezarları).
Günümüze gelmeyen ancak yazılı kaynaklardan elde edilen bilgilere göre 3. yüzyıl sonuyla 4. yüzyıl arasında daha büyük kiliselerin yapıldığı bilinmektedir.
Kiliseler
Kiliseler genellikle doğu batı doğrultusunda, girişleri araziye uygun olduğunda batıda, zaman zaman da doğuda olan yapılardır.
Tek Nefli Yapılar
Tek Nefli Yapılar, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Bu tip yapıların Anadolu’da birçok örneği bulunmaktadır. Örneğin; Pamukkale (Hierapolis) Domitianus Kapısı yakınındaki şapel. Nef, kiliselerde sütun ya da paye gibi destek dizileriyle ayrılmış bölümlere denir. Şapel ise küçük kilise yapılarına denir. Bazen bir azize adanmış tapınma yeri de olabilir.
Bazilikalar
Erken Hıristiyanlık ve Bizans Dönemi’nde bazilika genel olarak “kilise” anlamında kullanılmıştır. Uzunlamasına gelişmiş mekân düzenine sahip, sütun ya da paye dizilerince taşman bazilikalar, ilk olarak Romalılar tarafından yapılmışlardır. Ancak bunlar din dışı, kamusal işlevlere hizmet eden yapılardır. Kilise işlevi gören Hıristiyan bazilikaları da bunları örnek almışlardır. Paralel sütun dizilerince uzunlamasına neflere ayrılan, ahşap çatılı strüktürlerdir (Bir nesneyi ya da yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistem).
Bazilikaların Bölümleri ve Mimari Plastik Elemanlar
Atrium ; genellikle kiliselerin batısında bulunan avluya denir. Nartheks; kilisenin batısında yer alan ve naosa açılan giriş mekânıdır. Naos ; yunan tapınaklarında tanrı heykelinin bulunduğu kutsal mekâna verilen isimdir. Ancak kiliselerde naos halkın ibadet ettiği, orta ve yan neflerden meydana gelen mekândır. Galeri ; Kiliselerde yan nefin üzerinde bulunan ikinci kata denir. Sütun ve Payeler ; yapıdaki taşıyıcı elemanlardır. Orta ve yan nefler bu destekler birbirinden ayrılır. Arkadlar-Arşitravlar ; destekleri yani sütun ya da payeleri birbirine bağlayan elemanlardır. Bema ; sadece din adamlarının girebildiği, naostan levhalar aracılığı ayrılmış, naos seviyesinden biraz daha yüksek döşemesi olan altar odasıdır. Apsis ; kilisenin doğusunda bulunan ve ibadetin yönünü gösteren bölümdür. Ambon ; birkaç basamakla çıkılan ve vaazın verildiği bölümdür. Solea ; bema ile ambon arasındaki parapetli yoldur. Templon ; kiliselerde kutsal mekân olan bema ile halka açık ibadet mekânı olan naosu ayıran bölüme denir. Levhalar ; Templonla nefleri ayıran sütun ya da paye aralarında yer alan, genellikle dikdörtgen formda ve farklı bezemelere sahip elemanlardır. Altar ; Hıristiyanlık öncesi çeşitli dinlerde hayvanların üzerinde kurban edildiği taş masadır. Kiliselerdeyse üzerinde Isa’nın bedenini simgeleyen ekmeğin ve yine Isa’nın kanını simgeleyen şarabın bulunduğu, genellikle taştan ya da madenden yapılmış, dört ya da daha çok destekle taşman, bir üst tabladan oluşan masadır. Kiborium ; altarm önemini vurgulamak için, onun üzerini kaplayacak biçimde yapılmış, dört sütuna atılan kemerlere oturan, genellikle kubbeyle oluşturulmuş bölümdür. Synthronon ; apsis yarım yuvarlığı içinde, kademeli basamaklarla oluşturulan, din görevlilerinin oturmaları için ayrılmış bölüme denir. Kathedra ; synthrononun ortasında ahşap, taş ya da fildişinden yapılmış ve başpiskoposun oturduğu büyük, yüksek görkemli koltuktur. Pastoforium ; apsisin kuzey ve güneyindeki kapalı mekânlara denir. Bu mekânlar kiliselerde yapılacak dini törene hazırlık yeri ve aynı zamanda din görevlilerinin eşyalarını koydukları yerlerdir. Apsisin kuzeyindeki odaya “prothesis” ve güneyindeki odaya ise “diakonikon” denir. Kripta : Kiliselerin alt katında yer alan mezar odasıdır.
Erken Bizans Dönemi bazilikaları, örtü sistemine ve mimari özelliklerine göre 4’e ayrılır. Bunlar;
a. Ahşap Örtülü (Helenistik) Bazilika: Örtü sistemi ahşap olan bazilikalardır.
b. Tonoz Örtülü Bazilika: Örtü sistemi tonoz (alttan içbükey olmak üzere taş ya da tuğla, harçla örülmüş yarım silindir) olan bazilikalardır.
c. Kubbeli Bazilika: Örtü sistemi kubbe (Bir kemer, yayının tepe noktasından inen dikin, çevresinde dönmesiyle meydana gelen örtü) olan bazilikalardır. Bu yapılarda orta nefin orta bölümü kubbe ile örtülüdür.
d. Transeptli Bazilika: Kiliselerde naos’un doğusunda, apsisin batısında doğu batı doğrultusundaki yapıyı, kuzey güney doğrultusunda dışa taşkın şekilde vurgulayan bölüme transept denir. Bu tip aslında haç plan şemasının kökünü oluşturmaktadır.
Merkezi Planlı Yapılar
Kubbenin egemen olduğu merkezi plan tipi, pagan yapılarında da oldukça fazla uygulanmıştır. Bizans mimarisinde bazilika kadar yaygın kullanılmayan bu tipin; Rotonda, Oktagon, Trikonchios, Tetrakonchios ve kare içinde sekizgen planlı olmak üzere, altı çeşidi vardır.
Serbest Haç Planlı Yapılar
Bir dini yapı (kilise ya da mezar yapısı da olabilir) içten ve dışarıdan haç planını yansıtıyorsa buna, serbest haç planlı yapı denir.
Vaftizhane (Baptisterium)
Vaftizhaneler Hristiyanlar için, içinde vaftiz töreni yapılan, genellikle de merkezi planlı dinsel yapılarıdır.
Manastırlar
Dünya ile ilişkisini kesmiş Hıristiyan din adamlarının yaşaması için, genellikle kırsal alanda yapılmış yapı ya da yapı topluluğudur.
Kentler, Meydanlar, Forumlar, Zafer Sütunları, Zafer Takları ve Hipodrom
Gymnasium ; Antik Yunan Roma’da içinde spor yapılan yerlerdir. Bouleuterium ; Antik Yunan’da kent meclisi binasıdır. Agora ; Antik Yunan kentinin kamusal, yönetimsel ve ticari merkezi niteliğindeki alandır. Hipodrom ; İçinde atlı araba yarışları yapılan yapıdır. Bir ucu dairesel biten, uzunca dikdörtgen biçimli bir planı vardır. Forum ; Antik Roma kentlerinin merkezlerinde yer alan ve çevresi önemli kamusal yapılarla kuşatılmış meydandır. Antik Yunan’daki agora ile aynı işleve sahiptir. Revak ; üstü örtülü, önü açık galeridir. Revakların genellikle ön yüzü kemerlemeli ve açık, arkası duvarlı, üstü tonoz, kubbe veya düz tavanla örtülü olur.
Surlar
Anadolu da özellikle 4. yüzyıldan sonra kentlerin savunma duvarları olan surlar için, eski İmparatorluk Dönemi yapılarından(Hamam, tiyatro vb.) alınmış büyük düzgün kesme bloklar kullanılmıştır. En önemli örnek, Konstantinopolis’in, İmparator II. Theodosius zamanında (408-413 yılları arasında) yapılan duvarlarıdır. Bunlar Geç Antik Çağ’dan beri, Blakhernai Mevkii’ndeki küçük eklentiler dışında, kenti 1000 yıl, yani 1453 yılında Osmanlı fethine kadar koruyabilmiştir.
Evler, Saraylar
Bizans mimarisinde evler, başkent ve eyaletlerde Roma geleneğini sürdürmüştür. Geç Roma İmparatorluğu’nda evler, 1. yüzyıla kadar iki tipte karşımıza çıkmaktadır; insula (apartman evler), ya da domus (özel müstakil) evler. Insula tipindeki ev mimarisinin 7. yüzyıla kadar Konstantinopolis’teki örnekleri yazılı kaynaklardan bilinmektedir.
Saraylar da özel saraylar ve imparator sarayları olmak üzere iki biçimde karşımıza çıkarlar. Konstantinopolis’te üç özel saray kalıntısı vardır. Bu yapılara özgü bir plan şeması yoktur. Yapılar, imparator sarayları örnek alınarak yapılmıştır. Hepsinde büyük ve zengin süslemeli bir kabul salonuna yer verilmiştir (Kabul salonlarının planı yuvarlak, altıgen ya da kare olabilir). Bu mekânların örtüsünde kubbe kullanılmış, sağlam duvarlarla cepheler oluşturulmuştur.
Su Kemerleri, Sarnıçlar, Hamamlar ve Köprüler
Su kemerleri; küçük ya da büyük vadilerde, suyun aktarıldığı köprüye benzer yapılarıdır. Sarnıçlar, şehir içinde yağmur suyu biriktirmeye yarayan yeraltı su depolarıdır. Geç Antik Çağda birçok ev, saray ve manastırın kendine ait sarnıcı vardır. Buna ek olarak şehir içinde suyun toplanması için bazen üstü açık ya da kapalı büyük sarnıçlar da yapılmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde halka açık yapılan hamamların büyük bölümü, Erken Bizans Dönemi’nde de onarılarak kullanılmış ya da yenileri inşa edilmiştir. Ancak özellikle I. Iustinianos’un yeni inşa ettirdiği hamamlar günümüze gelmemiştir. Günümüze kalıntıları ulaşan hamamlar, daha çok yenilenerek kullanılan Roma hamamlarıdır. İmparator Iustinianus zamanında yol ağları ve yeni köprüler yaptırılmış, eskileri onartılmıştır.
Resim
Roma sanat geleneğinin vazgeçilmez unsuru olan klasik estetiğe karşı, Bizans dünyasında Hıristiyanlığa özgü idealleri içeren farklı bir estetik ortaya koyma çabası, erken dönemlerden itibaren karşımıza çıkmaya başlar. Bu yeni estetik anlayış, salt ideal güzellik ve uyumu sorgulayan klasik estetiğin aksine, içsel güzellik ve biçimi ortaya koymayı hedeflemiştir. Bu üslup farklılığının, erken dönem Bizans resim sanatındaki dönüşümü keskin hatlarla izlenmemekle beraber yeni estetik arayışın izleri saptanabilir. Bu arayış, Bizans resim sanatına hâkim olan yeni perspektif anlayışının doğmasına yol açmıştır.
Hıristiyanlığın devletin resmi dini olarak kabul edildiği Erken Hıristiyanlık döneminde ibadet mekânı olan Kiliselerin yanı sıra, Hipoje (mezar yapısı), sivil ve resmi yapıların freskolarla bezendiğini gösteren eserler belgelenmektedir. Günümüzde saptanabilen en eski örnek, Suriye’deki Dura Europos’daki bir evin içinde yer alır. Erken Hıristiyanlık çağında söz konusu ev, kilise işleviyle kullanılmıştır. Hıristiyanlığın yasal olmadığı Roma imparatorluğu döneminde, evin bir odasının ibadet amaçlı düzenlendiği izlenmektedir. Arkeolojik bulgular, bu yapının M.S.3.yüzyıla (232/33) tarihlendiğini ortaya koymuştur. Evin ibadet için ayrılan odası dikdörtgen planlıdır ve içinde bir vaftiz teknesi de yer almaktadır. Vaftiz teknesinin üzerindeki alınlıkta bir fresko yer almaktadır. Freskoda bir çoban ve sürüsüyle ayrıca bir erkek ve kadın figürü vardır. Burada çalışma yapan araştırmacılara göre, çoban ve sürüsü, “iyi çoban İsa” betimlemesidir. Kadın ve erkek figürleri ise Adem ve Havva olarak değerlendirilmektedir. Hıristiyan ikonografisinde, “iyi Çoban İsa” tiplemesi, Yunan Mitolojisinden bilinen Orpheus'un bir devamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu figür tipi, Hıristiyanlıkta sembolik bir anlam kazanarak İsa'nın insanlara yol gösterici olma sıfatıyla özdeşleştirmiştir.
Bununla birlikte erken Bizans dönemi resim örneklerinin büyük çoğunluğu günümüze kadar ulaşmamıştır. Bunun en önemli nedeni 726-843 yılları arasında yaşanan ikonakırıcı (ikonaklasmus/İkonaklazm) dönemdir. İkonakırıcı dönemde resimlerin tahrip edilmesi sonucu Bizans egemenliği altında olan bölgelerdeki eserler, bir kaç örnek dışında günümüze ulaşamamıştır. Bunun tam tersi olarak Batı Roma İmparatorluk sınırları içinde kalan bölgelerdeyse erken Hıristiyanlık dönemine ait yapılarda, fresko ya da mozaik tekniğiyle yapılmış resim örneklerini saptamak mümkündür. Bunlara arasındaki en karakteristik örnekler Roma Katakomplarında karşımıza çıkar. Katakomplar; Hıristiyanlığın henüz resmen kabul edilmediği yıllarda, bu inanca sahip olan insanların, hem ibadetlerini yerine getirmek, hem de Hıristiyanlarca kutsal sayılan kişileri öldükten sonra buraya gömmek amacıyla kentin altında oluşturulan mekânlar ve mekânları birbirine bağlayan koridorlardan oluşan yapılardır. Katakomp resimlerinin bilinen en erken tarihli örnekleri M.S. 2. yüzyılda yapılmıştır. Günümüzde tespit edilebilen katakomp resimlerini konularına göre; dini konulu sahneler, mezarları bulunan aziz ve azize portreleri, konusuz tasvirler, bitkisel ve geometrik bezemeler olarak gruplandırabiliriz. Erken Bizans dönemi resim sanatının Anadolu’da saptanan ender örneklerinden biri İznik, Elbeyli Köyündeki hipoje (mezar yapısı)’dir. Doğrudan İncil veya Tevrat konularının yer almadığı mekânın içinde yoğun sembolizmle karşılaşılır. Hipojenin içindeki freskolar çok iyi durumda bulunmuştur. Ancak ne yazık ki yakın zamanda defineciler tarafından dinamitlenen hipojenin freskoları hasar görmüştür. Hipojenin doğu duvarı, süsleme kompozisyonu açısından en dikkat çekici bölümüdür. Ortadaki kantharosun (dikey kulplara sahip içki kabı) iki yanında profilden tasvir edilmiş tavus kuşları yer almaktadır. Bu kompozisyonun fonu, bitkisel bezemelerle süslenmiştir. Sahnenin üst kısmında yer alan alınlıktaysa ortada bir Christogram (Hz. İsa’nın adının kısaltması olarak harflerle düzenlenmiş arma) iki yanında daha küçük boyutlu tavus kuşlarıyla birlikte resmedilmiştir.
Erken Bizans dönemi duvar resimlerinin bir kısmı mozaik tekniğiyle yapılmıştır. Mozaikte kullanılan çakıl taşlarının tıraşlanmış bir şekilde yapılmasına “Tessera” adı verilmektedir. Roma dönemi mozaikleri çakıl veya camdan yapılmış tesseralardan üretilmiştir. Bizans dönemi mozaiklerindeyse altın ve gümüş kaplama tessera kullanımı oldukça yaygındır. Bu dönemde, kiliselerdeki mozaiklerde, özellikle M.S.6.yüzyıldan itibaren, altın ve gümüş kaplama tessera kullanımı başlamıştır. Mozaik ; taş, mermer, pişmiş toprak, cam ve değerli taşların küçük geometrik parçacıklar halinde harç üzerine dizilerek yapılan dekorasyonlardır. Bunlar mimariyi tamamlayıcı ve dekoratif bir süsleme sanatı olarak karşımıza çıkarlar.
Bizans resim sanatının önemli bir parçası da İkona’dır. İkona ; etimolojik olarak Yunanca eiko fiilinden türetilen, ‘tasvir, suret’ anlamına gelen ikona, boya ile ahşap panel üzerine yapılan ve ibadet amacı da taşıyan dini konulu resimlerdir. Bir sanat eseri olarak algılanmasının ötesinde, önemli bir liturjik öge olan ikonaların, en erken tarihli örnekleri Sina Dağı Katherina Manastırı’nda belgelenir.
El Sanatları
Maden
Bizans maden yapım sanatında altın, gümüş, bakır, bronz ya da tunç (bakır kalay alaşımı), demir ve pirinç (bakır çinko alaşımı) gibi malzemeler kullanılmıştır. Maden eserlerin yapım teknikleri; Dövme, Döküm ve Tornada Çekme’dir. Süsleme teknikleri; Kazıma, Kabartma, Kalıpla Kabartma, Delik işi (Kesme, Ajur), Telkari, Kakma, Niello, Mine ve Kaplamadır. Erken Bizans Dönemi’nde; özellikle günlük kullanım araç gereçlerinde, genellikle malzeme olarak bronz, yapım tekniği olarak döküm ve süsleme tekniği olarak kazıma, kabartma teknikleri kullanılmıştır.
Fildişi
Bizans fildişi eserleri Erken ve Orta Bizans Dönemi olmak üzere iki dönem altında incelenmektedir. Geç Antik Çağ’dan 6. yüzyıla kadar Hindistan ve Afrika’daki fillerin dişlerinden üretilen eserler, en parlak dönemini yaşamıştır. Özellikle kuzey Afrika fillerinin aşırı avlanması 7. yüzyılın hemen öncesinde onların tükenmesine neden olmuş ve 570 yılında Arabistan’ın Persler tarafından işgali de başkent Konstantinopolis’e Hindistan ve Doğu Afrika’dan mallarının gelişimi engellemiştir. Ancak 10. yüzyıldan sonra tekrar fildişi kullanımı devam etmiştir.
Seramik
Seramik Arkeoloji ve Sanat Tarihi’nde pişmiş topraktan yapılan objelere verilen isimdir. Ham maddesini, doğadan elde edilen kil oluşturur. Kil su dolu havuzlarda dinlendirilerek yabancı maddelerden arındırılır. Bu işlemlerden geçirilen ve çamur haline getirilen kil, kap yapımında kullanılabilir. Erken Bizans Dönemi’nde Geç Antik Çağdan beri kullanılan tabak, çanak, amphora (şarap, zeytinyağı veya katı gıdaları taşımak için kullanılan kap), pithos (seramikten yapılan büyük kap), ibrik, kadeh, kâse, pişirme kabı gibi seramik formları kullanılmaya devam edilir. Bu dönemde ‘Kırmızı Astarlı Seramikler’ adı verilen seramikler Bizans hâkimiyeti altındaki topraklarda yoğun olarak kullanılmıştır.
Cam
Günümüze ulaşan yazılı kaynaklar ve arkeolojik bulgular Bizans döneminde camın, aydınlatmaya yönelik kandillerin üretimiyle günlük tüketim ve saklama kaplarında kullanıldığını ortaya koyar. Bunların yanı sıra Bizans döneminde lüks obje olarak tanımladığımız ve özellikle imparatorluk sarayı için üretilen cam eserler izlenebilir.
Erken Bizans dönemi cam üretim atölyeleri, köken olarak, Roma dönemi cam sanatı geleneğine bağlıdır. Hammadde olarak camın ve yapım gereçlerinin kolaylıkla taşınarak gidilen yerlerde talebe göre cam ürettikleri bazı arkeolojik bulgularla kanıtlanmaktadır. Roma İmparatorluğunun hem yönetsel hem de sanatsal anlamda mirasçısı olan Erken Bizans Dönemi, cam sanatı alanında kapsamlı bir endüstriye sahiptir. Bu dönemde yönetimin cam sanatını himaye ettiği görülür.
Tekstil
Bizans Dönemi tekstil üretiminde pamuk, keten, ipek gibi hammaddeler kullanılmıştır. Mısır’da ele geçen örnekler Kopt (Erken Bizans Dönemi’nde Mısır’da yaşayan Hristiyan halka verilen isim) Kumaşları olarak anılır. Tekstilin günlük yaşamda ev içinde kullanımının yanı sıra saraylarda, kiliselerde ve zengin konutlarda perde, örtü ve duvar halısı olarak da kullanıldığı bilinmektedir.
Sikke
Sikke, ticarette ve günlük alış verişlerde ödeme aracı olarak kullanılan, ağırlığı ve içindeki değerli maden miktarı ayarlanmış, üzerinde kendisini basıp piyasaya çıkaran ve istendiğinde, tekrar geri almayı garanti eden devletin arma veya işaretini taşıyan, küçük ve ana maddesi metal olan bir ödeme aracıdır. Bizans sikkelerinin başlangıcı için, nümismatik (sikke bilimi) alanında 491 yılında imparator olan Anastasius tarafından gerçekleştirilen sikke reformu temel alınmaktadır. Dolayısıyla Bizans sikkeleri, I. Anastasius’dan (491-518) Konstantinopolis’in 1453’tekifethi sırasında tahta olan XI. Konstantinos’a (1448-1453) kadar olan dönemi kapsamaktadır. Ayrıca 1204’teki Latin istilasından sonra kurulan Nikaia (İznik), Epiros, Thessalonika İmparatorlukları ile Trabzon imparatorluğu sikkeleri de Bizans sikkeleri kapsamında ele alınmaktadır. Bizans sikkeleri esas olarak üç metalden basılmıştır: altın, gümüş ve bakır. Ancak 11. yüzyıldan itibaren ekonomik kriz dolayısıyla ayarı düşük altın “elektron” ve ayarı düşük gümüş “billon” sikkeler de yoğun olarak basılmıştır.