Afet Ekonomisi Ve Sigortacılığı Dersi 2. Ünite Sorularla Öğrenelim
Mikroekonominin Genel İlkeleri
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Makroekonomi ve mikroekonominin farkı nedir?
Mikroekonomi ekonomide bireylerin ve firmaların davranışlarını ve tek tek piyasaların çalışma mekanizmalarıyla meşguldür. Makro ekonomi ise iktisadi olaylara daha bütüncül bakar, toplulaştırılmış ekonomik büyüklüklerle ilgilenir. Bir benzetme yapmak gerekirse bir ülke haritasına kuşbakışı bakarak gerçekleri görmeye, çıkarımlar yapmaya çalışmak makroekonomik bir bakış açısıdır. Haritanın ayrıntılarına girerek mahalleleri, köyleri, nehirleri, evleri, fabrikaları vb. incelemek ise mikro ekonomik bir bakış açısıdır. Ekonomide de böyledir. Elma piyasasında elma fiyatlarının nasıl ortaya çıktığı mikroekonominin konusudur. Oysa bir ülkede fiyatlar genel düzeyinin nasıl ortaya çıktığı ile makroekonomi ilgilenir. Cep telefonu piyasası ve cep telefonu talebi mikro ekonominin, bir ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlere olan toplam talep makroekonominin konusudur. Bir fabrikanın üretim koşulları, üretim miktarı, ürün fiyatları, üretilenlerin toplam değeri ve fabrikanın verimlilik düzeyi mikroekonominin, bir ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin cari piyasa değerlerinin toplamı olan GSYH makroekonominin konudur. Bireylerin tek tek gelir düzeyleri ile mikroekonomi, bir ülkenin milli gelir düzeyi ile makroekonomi ilgilenir. Mikroekonomi, iktisadi davranışların daha çok bir boyutunu deyatlarıyla analiz eder ve genel yerine kısmi analiz yapar. Böylece analizlerini basite indirgeyen mikroekonomi, ele aldığı konunun ekonominin geri kalanıyla girdiği zincirleme etkileşimi inceleme alanı dışında bırakır. Makroekonomi ise bu zincirleme etkileşimleri de dikkate alan bir yapıya sahiptir.
Arz ve talep ilişkisi nasıldır?
Talep, piyasa sisteminin en önemli iki bileşeninden birisidir. Talep ve arz “piyasa güçleri” olarak bilinir. Bu iki güç karşı karşıya geldiğinde fiyat oluşur. Bir makasın iki kolu bir araya gelmeden nasıl makas işlevini yerine getiremezse, talep ve arz bir araya gelmeden de piyasa işlevini yerine getiremez. Arz ve talep piyasada karşı karşıya gelir. Bu karşılaşma alıcı ve satıcıların yüz yüze geldiği bakkal, semt pazarı, alışveriş merkezi vb. gibi ortamlarda olabildiği gibi, telefon, televizyon, internet vb. gibi ortamlarda da olabilir.
Marjinal fayda nedir?
Bir mal veya hizmetten tüketirken tükettiğimiz son birimin toplam faydada meydana getirdiği değişikliğe marjinal fayda denir. Bir mal veya hizmetten tükettiğimiz ilk birim en yüksek marjinal faydayı sağlar. Daha sonraki birimlerin marjinal faydası giderek azalır. Bir noktada marjinal fayda sıfır olur, yani artık toplam faydamıza katkı yapmaz. Bu tüketim düzeyinden sonra da devam edersek tükettiğimiz her birimin marjinal faydası negatif olarak büyür. Rasyonel bir tüketici bu davranışı yapmaz. Tüketici dengesi dediğimizde tükettiğimiz ürünlere harcadığımız son liralarımızın marjinal faydalarını eşitlediğimiz durumu kastetmiş oluruz.
Talep kanunu ne anlama gelir?
Günlük yaşamdaki gözlem ve deneyimlerimizden biliyoruz ki bir malın talebi öncelikle o malın fiyatıyla ilişkilidir. Başka koşullar değişmezken, bir malın fiyatı düşerse o maldan daha çok talep ederiz. Bir malın fiyatı yükselirse o maldan daha az talep ederiz. Talep edilen mal miktarı ile malın fiyatı arasındaki negatif yönlü bu ilişki, ekonomi biliminde “talep kanunu” olarak bilinir. Ekonomik değişkenler önemli ölçüde birbirine bağlıdır. Dolayısıyla bir değişkeni incelemeye aldığımızda bu değişkeni etkileyen diğer değişkenleri değişmez yani sabit varsaymak durumunda kalırız. Aksi durumda karmaşık ilişkiler ağı nedeniyle gerçeklere ulaşamayız. Örneğin “başka şeyler değişmezken” kırmızı et talebi fiyatı arttıkça azalır. Eğer kırmızı et fiyatları artarken tüketicilerin gelirleri de artıyorsa fiyatı artmasına rağmen kırmızı et talebi azalmayacaktır. Bazı çalışmalarda başka şeyler değişmezken ifadesi yerine aynı anlama gelen ve dünyaca ünlü latince bir terim olan “ceteris paribus” kullanılır.
İkame etkisi ve gelir etkisi nedir?
Bir malın fiyatı düştüğünde neden daha fazla satın almak isteriz? Bunu iki etkiyle açıklıyoruz. Birincisi, bir malın fiyatı düştüğünde diğer malların fiyatının değişmediği varsayımı altında, fiyatı düşen mal diğer mallar karşısında nisbi olarak ucuzlamış olur. Tüketici fiyatı ucuzlayan malı diğer mallar yerine kullanmak, yani ikame etmek ister ve bu nedenle fiyatı düşen maldan daha çok talep eder. Bu duruma “ikame etkisi” adı verilir. Örneğin tavuk eti fiyatları düştüğünde tüketiciler fiyatı değişmeyen kırmızı et yerine tavuk etini ikame ederler. Öte yandan, bir malın fiyatı düştüğünde diğer malların fiyatlarının ve tüketicinin gelirinin değişmediği varsayımı altında tüketicinin reel geliri artar. Reel geliri artan tüketici ise hem ilgili maldan hem de diğer mallardan daha fazla miktarda satın almak ister. Bu duruma da “gelir etkisi” adı verilir. Örneğin, tavuk eti fiyatları düştüğünde tüketicinin geliri değişmese bile cebinde eskisine göre daha fazla para kaldığı için (satın alma gücü arttığı için) hem tavuk etinden hem de kırmızı etten satın almak istediği miktarı artıracaktır. Elbette, fiyatı düşen bir malı daha önce satın almaya gelir düzeyi yetmeyenler de düşen mal fiyatları karşısında piyasaya alıcı olarak girebileceklerdir.
“Talep edilen miktardaki değişme” ile “talepteki değişme” kavramlarının farkı nedir?
Bir malın talebini etkileyen ilk faktör malın kendi fiyatıdır. Bir malın kendi fiyatı değişirse aynı talep eğrisi üzerinde hareket edilir. Biraz önceki örnekte A noktasından B noktasına geçiş böyle bir değişimdir. Buna “talep edilen miktardaki değişim” denir. “Talep edilen miktardaki değişme” ile “talepteki değişme” kavramlarını birbiriyle karıştırmamalıyız. Talep edilen miktardaki değişme aynı talep eğrisi üzerinde hareket etmeyi, talepteki değişme ise talep eğrisinin bütünüyle yer değiştirmesini açıklamaktadır. Talep edilen miktardaki değişmenin sebebi malın fiyatındaki değişikliklerdir. Talepteki değişmenin sebebi ise malın kendi fiyatı dışındaki faktörlerin değişmesidir. Dolayısıyla, bir malın talebini belirleyen malın kendi fiyatı dışında da faktörler vardır. Eğer malın kendi fiyatı dışındaki faktörler değişirse talep eğrisi bütünüyle yer değiştirir ve tüm fiyat düzeylerinde talep edilen miktarlar artar veya azalır.
Tüketicinin gelir düzeyi talebi nasıl etkiler?
Bir malın fiyatı değişmezken tüketicilerin ortalama gelir düzeyi arttığında talep eğrisi bütünüyle sağa kayar. Bunun anlamı bu mala olan talep tüm fiyat düzeylerinde artmaktadır. Aynı şekilde, tüketicilerin ortalama gelirleri azaldığında bu kez talep eğrisi bütünüyle sola kaymaktadır. Bu arada unutmamak gerekir ki tüketicilerin gelir düzeyi yükseldiğinde tüm mallara olan talep artmayabilir, hatta azalabilir de. Tüketicilerin gelir düzeyi yükseldiğinde talebi artan mallara “normal mal”, talebi azalan mallara ise “düşük mal” (fakir mal, tutulmayan mal…) adı verilir. Örneğimizdeki harici bellek normal bir maldır çünkü gelir arttığında harici bellek talebi de artmıştır. Düşük mala örnek olarak margarini verebiliriz. Tüketicilerin gelir yükseldiğinde margarin talebi azalır, tam tersine normal bir mal olan tereyağının talebi gelir düzeyi yükseldikçe artacaktır. Bazı ürünlere olan talep gelir düzeyi yükseldikçe çok daha fazla oranlarda artar. Bu tür mallara “lüks mal” adı verilir. Örneğin müstakil villalara olan talep böyledir, gelir düzeyi yükselen tüketicilerce daha fazla talep edilir.
Toplumdaki gelir dağılımı talebi nasıl etkiler?
Gelir dağılımı, bir toplumda üretilen milli gelirin yüksek ve düşük gelir grupları arasında nasıl dağıldığını gösteren bir kavramdır. Bazı toplumlarda nüfusun büyük kısmı, gelirin ancak küçük bir kısmını elde edebilir. Bu toplumda gelir dağılımı bozuk demektir. Dolayısıyla bu toplumda gelir dağılımının kendiliğinden veya devlet müdahalesiyle düzelmesi farklı mallara olan talebi de farklı ölçülerde değiştirir. Gelir dağılımı düzeliyorsa bu durum -başka şartlar sabitken -normal mallara talebi artırır, düşük mallara talebi azaltır. Diğer yandan bozuk gelir dağılımı var iken yüksek gelir grupları tarafından talep edilen birçok lüks malın talebi, gelir dağılımı dengeli hale geldikçe azalacaktır. Gelir dağılımının bozulması durumunda ise mekanizma tam tersine işler.
Tüketicilerin zevk ve tercihleri talebi nasıl etkiler?
Tüketicilerin zevk ve tercihleri bir mala olan talebi belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Tüketicilerin zevk ve tercihleri bir malı satın alma yönünde değişiyorsa o malın talep eğrisi sağa doğru kayacaktır. Bu durum, tüketicilerin her fiyat düzeyinde o mala olan taleplerinin artışı anlamına gelir. Tüketicilerin zevk ve tercihleri bir malı daha az satın alma yönünde değişiyorsa o malın talep eğrisi sola doğru kayacaktır. Bu durum, tüketicilerin her fiyat düzeyinde o mala olan taleplerinin azalışı anlamına gelir. Örnek vermek gerekirse, tüketicilerin içecek tercihleri kola yerine ayrana yöneldiyse, kolanın talep eğrisi sola kayarken ayranın talep eğrisi sağa kayacaktır.
İkame ve tamamlayıcı malların fiyatları talebi nasıl etkiler?
İhtiyaçlar birbirinin yerine geçebilir. Bu nedenle bazı mallar birbirinin yerine kullanılabilir, yani ikame edilebilir. Bu tür mallara ikame mallar adı verilir. Tükenmez kalem ve dolma kalem, kırmızı et ve tavuk eti, pirinç ve bulgur, kola ve gazoz, masaüstü bilgisayar ve dizüstü bilgisayar gibi mallar ikame mallara örnek verilebilir. Birbirinin yerine kullanılabildiği için ikame malların fiyatlarındaki değişimler bu malların taleplerini etkiler. Örneğin dizüstü bilgisayar fiyatlarındaki artışlar, bu tip bilgisayarları daha pahalı hâle getirdiği için masaüstü bilgisayar talebini artırır ve masaüstü bilgisayar talep eğrisi sağa kayar. Dolayısıyla bir malın fiyatı ile ikame malın talebi arasındaki ilişki doğru yönlüdür. Bazı mallar ise ancak birbirleri ile birlikte kullanılabilir veya tüketilebilir hâle gelir. Bu tür mallara tamamlayıcı mallar adı verilir. Bu konudaki klasik bir örnek otomobil ve benzindir. Cep telefonu ve şarj cihazı, ayakkabı ve ayakkabı bağcığı, çay ve şeker de tamamlayıcı mallara örnek verilebilir. Birbirleri ile birlikte kullanılabildikleri için tamamlayıcı mallardan birinin fiyatındaki değişiklik diğerinin talebini etkiler. Örneğin benzin fiyatlarındaki yükseliş otomobil talebini azaltır ve otomobil talep eğrisi sola kayar.
Tüketici bekleyişleri talebi nasıl etkiler?
Bireyler, topluluklar ve devletlerin davranışlarında bekleyişlerin büyük etkisi vardır. Gelecekte olması beklenen olaylar bugünkü iktisadi davranışları belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Tüketicilerin belirli konulardaki bekleyişleri de onların mal ve hizmet talebi üzerinde etkilidir. Bu bekleyişleri iki ana başlık altında toplayabiliriz: Fiyatlarla ilgili bekleyişler ve gelir düzeyi ile ilgili bekleyişler. Tüketiciler bir malın fiyatının gelecekte artacağını bekliyorlarsa içinde bulundukları dönemde o maldan daha çok talep ederler. Benzin fiyatlarının birkaç gün içinde artacağını bekleyen bir tüketici otomobilinin deposunu doldurmaya çalışır. Tüketicilerin genelinde bu bekleyiş güçlüyse benzin talep eğrisi sağa kayacaktır. Tüketiciler bir malın fiyatının gelecekte azalacağını bekliyorlarsa içinde bulundukları dönemde o maldan daha az talep ederler. Benzin fiyatlarının düşürüleceği beklentisi içine girenlerin depolarının doldurmayı erteledikleri bilinmektedir. Tüketicilerin gelir düzeylerindeki bekleyişleri de içinde bulundukları dönemde mal ve hizmetlere olan taleplerini etkiler. Tüketiciler gelir düzeylerinin artacağını bekliyorlarsa daha gelir düzeyleri değişmeden mallara olan taleplerini içinde bulundukları dönemde artırırlar. Bu durumda talep eğrisi sağa kayacaktır. Ya da tam tersi, tüketiciler ileride gelirlerinin azalacağını bekliyorlarsa içinde bulundukları dönemde mal taleplerini azaltırlar. Bu durumda talep eğrisi sola kayacaktır. Bir ülkedeki ekonomi politikası uygulayıcıları bekleyişleri etkileyerek ülkedeki mal ve hizmet talebini etkileyebilir. Ekonomiyi canlandırmak isteyen bir hükümet geleceğe dair pozitif bekleyişleri artırabilirse tüketiciler eskisine göre daha fazla mal ve hizmet alacağı için ekonomi canlanacaktır. Güven vermeyen yönetici ve hükümetler, tüketicilerin karamsar bekleyişlere kapılarak taleplerini azaltmalarına yol açar ki bu durum ekonomik krizin kapısını aralayacaktır.
Nüfus talebi nasıl etkiler?
Nüfusu yüksek oranda artan ve yoğun nüfuslu yerlerde tüm mal ve hizmetlere talebin de yüksek olacağı ortadadır. Örneğin son yıllarda ekonomisi giderek güçlenen Çin ve Hindistan’ın milyarı aşan nüfusları, birçok batılı firma için geniş bir pazar fırsatı yaratmakta ve satış iştahlarını artırmaktadır. Artan bir nüfus ve buna eşlik eden ortalama gelir artışı o ülkede satılan tüm mal ve hizmetlere olan talebin artmasına ve talep eğrilerinin sağa kaymasına neden olacaktır.
Arz, piyasa arzı ve piyasa arz eğrisi nedir?
Arz, firmaların belirli bir dönemde çeşitli fiyat düzeylerinde bir maldan satmak (üretmek) istedikleri miktarlardır. Piyasa arzının temelinde firmaların bireysel arzları vardır. Her bir firmanın bir malın değişik fiyatlarından satmaya (üretmeye) hazır olduğu miktarlar farklıdır. Çünkü her firmanın maliyetleri, yönetim yapısı, kuruluş yeri, verimliliği vb. faktörler farklıdır. Hammaddesini kendisi üreten, aile bireylerini ücretsiz olarak çalıştıran bir firmanın ortalama maliyet düzeyi ile hammaddesini başka firmalardan satın alan ve sendikalı işçi çalıştıran bir firmanın maliyet düzeyleri birbirinden farklıdır ve elbette bu iki firmanın bir malı satmaya razı olacakları fiyatlar da farklı olacaktır. İşte piyasa arz eğrisi farklı ekonomik koşullarda üretim yapan bireysel firmaların değişik fiyatlardan piyasada satmak istedikleri arz miktarlarının toplamından oluşur. Bir malın arzı öncelikle o malın fiyatıyla ilişkilidir. Başka koşullar değişmezken, bir malın fiyatı düşerse bir firma o maldan daha az arz eder. Çünkü firmaların temel amacı “kâr maksimizasyonu”dur. Fiyatı düşen bir malı üreten bir firma maliyet koşullarının sabit kaldığı varsayımıyla kârlılığı düşeceği için o maldan daha az satmak veya üretmek ister. Bir firma bir malın fiyatı yükselirse maliyet koşullarının sabit kaldığı varsayımıyla kârlılığı yükseleceği için o maldan daha çok arz eder. Arz edilen mal miktarı ile malın fiyatı arasındaki pozitif yönlü bu ilişki, ekonomi biliminde “arz kanunu” olarak bilinir
“Arz edilen miktardaki değişme” ile “arzdaki değişme” kavramlarının farkı nedir?
Bir malın arzını belirleyen ilk faktör malın kendi fiyatıdır. Bir malın kendi fiyatı değişirse aynı arz eğrisi üzerinde hareket edilir. Buna “arz edilen miktardaki değişim” denir. “Arz edilen miktardaki değişme” ile “arzdaki değişme” kavramlarını birbiriyle karıştırmamalıyız. Arz edilen miktardaki değişme aynı arz eğrisi üzerinde hareket etmeyi, arzdaki değişme ise arz eğrisinin bütünüyle yer değiştirmesini açıklamaktadır. Arz edilen miktardaki değişmenin sebebi malın kendi fiyatındaki değişikliklerdir. Arzdaki değişmenin sebebi ise malın kendi fiyatı dışındaki faktörlerin değişmesidir. Örneğin bir malı üreten firmaların sayısındaki artış her fiyat düzeyinde arz edilmek istenen miktarı artıracağı için arz eğrisini bütünüyle sağa kaydıracaktır. Dolayısıyla, bir malın arzını belirleyen malın kendi fiyatı dışında da faktörler vardır. Eğer malın kendi fiyatı dışındaki faktörler değişirse arz eğrisi bütünüyle yer değiştirir ve tüm fiyat düzeylerinde arz edilen miktarlar artar veya azalır.
Üretim faktörü maliyeti arzı nasıl etkiler?
Firmaların üretim yaparken kullandığı üretim faktörleri veya girdiler için harcadıkları paralar malların maliyetlerinin önemli bir kısmını oluşturur. Bu nedenle üretim faktörü fiyatlarındaki artışlar firmaların maliyetlerini de artıracağı için her fiyat düzeyinde arz edilmek istenen miktarı düşürür ve arz eğrisi bütünüyle sola kayar. Tam tersine, üretim faktörü fiyatlarındaki azalışlar maliyetleri düşüreceği için her fiyat düzeyinde arz edilmek istenen miktarı artırır ve arz eğrisi bütünüyle sağa kayar. Örneğin mikroçip fiyatlarındaki artışlar harici bellek maliyetlerini artıracağı için harici bellek arz eğrisini sola kaydırır.
Diğer mal fiyatları arzı nasıl etkiler?
Birçok malın ikamesi ve tamamlayıcısı olan mal bulunmaktadır. İşte bu ikame ve tamamlayıcı malların fiyatları değiştiğinde ilgili malın arzı da bundan etkilenir. Örneğin buğday fiyatlarında önemli bir artış olduğunda bir sonraki dönem daha önce arpa veya mısır üreten üreticiler buğday üretimine yönelecekleri için buğday arz eğrisi sağa kayacaktır.
Bekleyişler arzı nasıl etkiler?
Ekonominin her alanında olduğu gibi bekleyişler malların arzını da etkiler. Firmaların, bir malın gelebileceği fiyat düzeyiyle ilgili bekleyişleri, içinde bulundukları dönemdeki üretimlerini ve ayrıca üretim planlarını etkiler. Soğan üretiminin bir sonraki dönemde “iyi para getireceğini” yani soğan fiyatlarının yükseleceğini bekleyen çiftçiler soğan üretimlerini artırırlar ve soğan arz eğrisi sağa kayar. Harici bellek talebinin ve fiyatlarının düşeceğini bekleyen üreticiler arzlarını azaltırlar ve harici bellek arz eğrisi sola kayar.
Vergi, teşvik ve benzeri düzenlemeler arzı nasıl etkiler?
Vergiler, bir firma için en önemli maliyet kalemleri arasındadır. Yüksek vergi oranları firmaların üretim yapma isteklerini olumsuz etkiler. Hükümetler piyasayı canlandırmak istedikleri zaman vergi oranlarını veya vergi ve benzeri yükümlülükleri azaltır ve böylece firmaların maliyetlerini düşürerek üretime teşvik etmiş olur. Bu durumda arz eğrisi sağa kayacaktır. Bazen kamu otoritesi çeşitli amaçlarla bazı malların üretimini teşvik etmek ister ve üreticiye parasal yardım ve benzeri desteklemede bulunur. Bu duruma ekonomi literatüründe “sübvansiyon” adı verilir. Sübvansiyon uygulanan malların üretimi artar ve arz eğrisi sağa kayar. Ülkemizde zaman zaman tarım sektöründe uygulanan mazot desteği, doğrudan gelir desteği gibi uygulamalar bu çerçevede ele alınabilir. Örneğin doğrudan gelir desteği uygulaması tarım sektöründe mali açıdan zor durumda olan çiftçilere yönelik olarak uygulanır ve sahip oldukları toprağın büyüklüğüne göre yapılır. Böylece çiftçilerin ortalama gelir düzeyleri yükseltilirken ülkenin de tarımsal açıdan kendine yeterlilik seviyesi artırılmaya çalışılır. Esneklik Kavramı, Talep ve Arz Esneklikleri Esneklik aslında bir duyarlılık ölçüsüdür. Bir A değişkeni, bir B değişkenindeki değişmelere karşı çok duyarlı ise “A’nın B’deki değişmelere karşı esnekliği yüksek”, az duyarlı ise “A’nın B’deki değişmelere karşı esnekliği düşüktür” deriz. Eğer bir öğrencinin günlük ders çalışma saatleri not ortalaması düştükçe hızlı bir şekilde artıyor, yükseldikçe hızlı bir şekilde azalıyor ise bu öğrencinin günlük ders çalışma saatleri not ortalamasına duyarlıdır yani “esnektir” diyebiliriz. Ekonomide esneklik kavramı son derece önemlidir ve çok sayıda uygulama alanı bulunmaktadır. Şimdi önce talep sonra da arz esnekliği kavramlarını açıklamaya çalışalım. Talep esnekliği seçeceğimiz değişkenlere göre birkaç farklı açıdan ele alınabilir. Talep miktarı önceden bildiğiniz gibi öncelikle malın veya hizmetin fiyatına bağlıdır. Dolayısıyla talep esnekliği ile ilgili öncelikli kavram “talebin fiyat esnekliği”dir. Talebin fiyat esnekliği “talep miktarının ilgili malın fiyatında meydana gelen değişmeye verdiği tepkinin ölçüsüdür”. Bazı ürünlerin talep miktarı fiyatındaki değişmelere karşı çok duyarsızdır. Örneğin tuzun talep miktarı fiyatındaki değişmelere karşı çok duyarlı değildir. Tuzun fiyatını % 50 oranında yükseltsek bile tuzun talebi çok fazla düşmez. Tam tersi tuzun fiyatını %50 düşürsek bile tuzun talep miktarı çok fazla yükselmez. O nedenle tuz “esnekliği düşük” bir maldır.
Kısa dönem ve uzun dönem kavramları ne anlama gelir?
Kısa dönem, üretimde kullanılan girdilerden en az birinin değiştirilemediği dönemdir. Örneğin bir fabrikada işçi sayısı, hammadde, su ve elektrik değiştirilebildiği halde makine sayısı değiştirilemiyorsa kısa dönem koşulları geçerlidir. Kısa dönem sektörden sektöre değişir, sabit bir dönemle ifade edilemez. Üretimde kullanılan girdilerin tümü değiştirilebiliyorsa uzun dönem koşulları geçerlidir. Uzun dönemde fabrikaların üretim kapasiteleri (yani ölçekleri) değiştirilebilir ve yeni fabrikalar plânlanabilir.
Ölçek ekonomileri ne demektir?
Firmaların üretim kapasiteleri arttıkça maliyetlerini azaltan veya artıran faktörler devreye girer. Firmaların üretim kapasitelerinin artmasıyla maliyetlerde düşme meydana gelmesine pozitif ölçek ekonomileri, maliyetlerde artma meydana gelmesine negatif ölçek ekonomileri adı verilir. Bir fabrika büyüdükçe otomasyon nedeniyle ortalama maliyetlerinin düşmesi ilkine, artan bürokrasi nedeniyle ortalama maliyetlerinin artması ikincisine örnek gösterilebilir
Tam rekabet piyasası nedir?
Bu piyasada o kadar çok sayıda firma ve tüketici vardır ki hiçbiri tek başına piyasa üzerinde söz sahibi olamaz, alış ve satışlarıyla piyasa denge fiyatını etkileyemez. Dolayısıyla bu piyasada tek bir fiyat vardır, alıcı ve satıcılar bu fiyatı kabul etmek durumundadır. Yani bu piyasada fiyat “veri”dir. Mallar veya diğer bir deyişle ürünler birbirinin tıpatıp aynıdır, yani homojendir. Piyasaya giriş ve çıkış üzerinde fiilî veya yasal hiçbir engel yoktur, alıcı ve satıcılar kolaylıkla piyasaya girip çıkabilirler. Bu piyasada fiyat dışı rekabet de olanaksızdır. Hiçbir firmanın fiyat üzerinde kontrol gücü yani “piyasa gücü yoktur. Bütün bu özelliklerin sonucunda tam rekabet piyasasındaki bir firma uzun dönemde ekonomik kârını devam ettiremez ve sadece normal kâr ile idare etmek zorunda kalır. Çünkü bazı firmaların elde ettiği ekonomik kârın varlığını gören diğer firmalar rekabet etmek üzere piyasaya girer ve onlar girdikçe artan arz miktarı mal fiyatlarının düşmesine neden olduğu için firmaların kârları giderek azalır. Tam rekabet piyasası için gerçek hayatta verilebilecek en basit örnek semtlerde kurulan meyve-sebze pazarlarıdır. Ürünlerin birçoğunun homojen olduğu ve çok sayıda üretici ve tüketiciyi kapsayan tahıl (buğday, arpa, mısır… vb.) piyasaları da yakın örnekler arasındadır. Ama gerçek hayatta tüm özellikleriyle tam rekabete benzeyen bir piyasa örneği bulmak çok zordur.
Monopol piyasası nedir?
Gerçek hayatta bir örneğini bulmanın çok zor olduğu bir piyasa türü de monopol piyasasıdır. Monopol bir ürünün tek satıcısı veya üreticisi olmak demektir. Ürettiği malın ikamesi yoksa monopolcü firma büyük bir güce sahip olur. Bir monopol ya fiilen kendiliğinden oluşur ya da devlet müdahalesiyle oluşturulur. Bazen bir doğal kaynağa sahip olmak monopolü otomatik olarak doğurur. Örneğin arazisinde çok nadir bulunan bir maden çıkan bir üretici o maddenin üretiminde monopol hâline gelir. Dolayısıyla bu piyasa türünde piyasaya giriş hemen hemen olanaksızdır. Bazen bir firma o kadar büyür ve ölçek ekonomilerinden yararlanmaya başlar ki düşük maliyetleri nedeniyle rakipleri onunla rekabet edemez ve onu piyasada tek başına bırakacak şekilde piyasadan birer birer çekilir. Dolayısıyla monopollerin piyasa ve fiyatı kontrol gücü en üst düzeydedir. Monopolcü firmanın rekabetten yoksun olma özelliği onun ekonomik kârının uzun dönemde de devam etmesine neden olur. Monopoller, piyasa üzerinde büyük kontrol gücüne sahip olduğu ve rekabeti ortadan kaldırdığı için devlet müdahalesine maruz kalır. Birçok ülkede monopoller ile mücadele etmeye dönük katı kurallar ve yasal düzenlemeler ve cezai yaptırımlar bulunmaktadır. Fakat ne gariptir ki bazen devletin kendisi de monopollerin oluşmasına katkıda bulunur. Bazen stratejik ürünlerin üretiminde devlet tek başına üretici olarak piyasaya girer. Kimi zaman da özel sektörün altından kalkamayacağı ve sermayesinin yetmeyeceği büyük yatırımları devlet tek başına üstlenince bizzat kendisi bir monopol hâline gelir. Öte yandan devlet patent yasalarıyla bir ürünün üretiminde bir süreliğine şahıs veya firmalara yasal monopol gücü sağlayabilir. Elbette burada asıl amaç toplumdaki buluş ve icatların üretimini teşvik etmektir. Aynı patentlerde olduğu gibi devlet telif hakları mevzuatı ile bir eseri hukuki korumaya alarak fikir ve sanat eserlerinin üretimini teşvik etmeye çalışır. Devlet bazen de verdiği imtiyazlar ile bir malın üretim iznini sadece bir özel veya kamusal firmaya verebilir. Buna benzer şekilde devlet bazı meslekleri (doktorluk, avukatlık, eczacılık vb. gibi) icra edebilmeyi de lisansa bağlayabilir. Bütün bunlar devletin kamu yararı gördüğü alanlarda monopollere izin verdiğini göstermektedir. Monopoller bazen piyasadaki bazı firmaların birleşmesiyle oluşabilir. Firmalar rekabet etmek yerine fiili veya yasal olarak birleşerek sanki bir monopolmüş gibi birlikte hareket edip aşırı kârlar elde edebilir. Eğer firmalar birleşerek tek bir firma ve yeni bir tüzel kişilik kazanıyorsa bu duruma “tröst”, firmalar tüzel kişiliklerini koruyarak birleşiyorlarsa bu duruma “kartel” adı verilir. Rekabeti ortadan kaldırarak tüketici aleyhine durum oluşturdukları için dünyanın birçok ülkesinde kartel ve tröstler yasaklanmış ve çok ağır maddi yaptırımlara tabi olmuştur.
Monopolcü rekabet piyasası nedir?
Gerçek hayatta saf hâliyle ne monopol ne de tam rekabet piyasalarını görmek mümkün değildir. Bu piyasa ve firma analizleri daha çok gerçek hayatta karşılaştığımız piyasa ve firma türlerini anlayabilmemize katkı sağlar. Gerçek hayatta mal ve hizmet piyasalarında en çok karşılaştığımız piyasa türleri monopolcü rekabet ve oligopol piyasalarıdır. Monopolcü rekabet piyasası temel özellikleri itibarıyla daha çok tam rekabet piyasasına, oligopol piyasası da monopol piyasasına daha yakındır. Monopolcü rekabet piyasasında aynı ürünü üreten çok sayıda nisbeten küçük firma vardır. Peki bu kadar çok sayıda firmanın her biri nasıl olmaktadır da monopol gücüne sahip olabilmektedir? Bunun sırrı monopolcü rekabet firmasının sattığı ürünün heterojen, yani farklılaştırılmış olmasıdır. Bu piyasadaki firmaların ürettiği ürünün tam veya tama yakın ikamesini diğer firmalar da üretmektedir. Ama firmaların her biri kendine has bir tüketici kitlesine sahip olmaktadır. Bunu yapmalarının çok sayıda yolu vardır. Sürekli alışveriş yaptığımız market, çay içmeye uğradığımız kafe veya saçımızı kestirdiğimiz berber kendilerine özgü özellikleriyle bizi bağlamışlar ve üzerimizde bir tür monopol oluşturmuştur. Saçımızı kesen kuaför piyasanın biraz üzerinde bir fiyat istese bile müşterisi olmaya devam eder ve kolay kolay kuaförümüzden vazgeçmeyiz. Bazen bir giyim markasına bağlanırız, ürünleri benzerlerinden pahalı bile olsa yine oradan alışveriş ederiz. Bu firmanın ürünlerinin diğerlerinden “farklı” olduğuna inanırız. Firmaların bunu gerçekleştirebilmelerinin en önemli nedeni yapmış oldukları reklâmlardır. Uzun dönemli stratejiler ile “marka” hâline gelen firmalar kendilerine has bir alıcı kitlesi elde eder ve ortalamalardan yüksek fiyatları bile bu kitleye kabul ettirebilir. Oysa piyasaya o ürünün üreticisi olarak girmenin önünde hiçbir zorlu engel yoktur. Monopolcü rekabet piyasasındaki firmaların ekonomik kârı yine de uzun dönemde ortadan kalkar, çünkü ekonomik kârı gören girişimciler kısa zamanda piyasaya girer ve rekabete başlar ve benzer nitelikte ürünler üreterek birbirlerinin müşterilerini ellerinden almaya başlar. Farklı tarzı ile şehrin işlek caddesinde açılan bir kafenin benzerleri bir süre sonra yakın yerlerde türemeye başlar. İlk açılan kafe müşterilerini kendine ne derece iyi bağladıysa ekonomik kârını o kadar uzun süre devam ettirebilir. Dolayısıyla monopolcü rekabet piyasasında bir firmanın piyasa gücü çok yüksek de çok düşük de olabilir.
Oligopol piyasası nedir?
Oligopol piyasası ile de gerçek hayatta sıkça karşılaşırız. Bu piyasa türünde en az iki firma bulunur ve iki firmanın olduğu oligopol piyasasına “düopol” adı verilir. Firma sayısının üst sınırı yoktur. Eğer bir firmanın piyasadaki davranışları (satış kampanyaları, fiyatlar, reklâmlar vb. gibi) diğer firmaların davranışlarını etkileyebiliyorsa o piyasa oligopoldür. Bu sayı beş de olabilir elli de, velev ki firmalar birbirlerinin davranışlarından etkilensin. Dolayısıyla bu piyasanın en önemli özelliği “karşılıklı bağımlılık” tır. Oligopol piyasasında üretilen ürünler homojen de olabilir heterojen de. Bu piyasada da reklamlar ve markalaşma oldukça yaygındır. Oligopol piyasalarına giriş yapmak kolay değildir. Mevcut firmaların elde ettiği kapasite ve etkinlik çok sayıda firmayı piyasaya girmekten alıkoyar. Oligopol piyasasında firmalar fiyatlar ve piyasa üzerinde farklı seviyelerde kontrole sahiptir. Ekonomik kâr seviyesi ise üründen ürüne değişmektedir. Bazı ürün piyasalarında çok yüksek, bazılarında ise çok düşük kârlar var olabilir. Gerçek hayatta kullandığımız pek çok üründe oligopol piyasalar geçerlidir. Bilinen en klâsik örneği kola içeceği piyasasıdır. Bugün herkesin bildiği iki kola içeceği firması dünya çapında bir oligopol piyasası örneğini oluşturmakta ve ezeli rekabet yıllardır devam etmektedir. Türkiye özelinde ise yerli GSM piyasasında yıllardan beri üç firma rekabet etmektedir. Bu piyasaya girmek bir yandan devletin verdiği lisans iznine tabi olduğu gibi üç firmanın birçoğu kendine bağlı müşterileri nedeniyle tanınmamış bir firmanın bu piyasaya yeni bir oyuncu olarak girmesi son derece güçtür.