Afet Yönetimi 2 Dersi 7. Ünite Özet
Uluslararası Afet Yönetimi Politikaları
- Özet
- Sorularla Öğrenelim
Uluslararası Afet Yönetimi
Ülkeler düzeyinde afet öncesi, sırası ve sonrasına dönük iyileştirme çabaları ve uygulamalarında sosyal, ekonomik ve çevresel öncelikler, kapasite ve kaynaklar başta olmak üzere farklılıklar ve belirli sınırlamalar söz konusudur. Bununla birlikte, afetlerin tür, sayı ve etkilerindeki artış, yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde afet yönetiminde işbirliklerine dayalı, daha etkili ve kalıcı adımların atılmasına yönelik gayretleri gündeme getirmektedir. 2017 yılı itibarıyla 193 üye devletin temsil edildiği, dünyanın en büyük ve etkili uluslararası platformu olan Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere, afet yönetiminin tüm süreç ve uygulamalarında uluslararası işbirliklerinin ve ortaklıkların oluşturulması, var olanların geliştirilmesi ve güçlendirilmesi yönünde girişimler yaygınlaşmaktadır.
Uluslararası afet yönetimi kapsamında kayda değer kurumsallaşma girişimlerinin ortak ilke, kural ve standartlar temelinde geliştirilmesi belirli bir zaman almıştır. Kurumsallaşma girişimleri de önceleri ağırlıklı olarak afete müdahale odaklı olmuştur. Kurumsallaşma adımları afetzedelerden başlayarak, afet halinde ilk müdahalede bulunan yerel unsurlar, afetten etkilenen ülkelerin hükümetleri, diğer ülkelerin hükümetleri, bölgesel ve uluslararası insani yardım kuruluşları, uluslararası finans kuruluşları, sivil toplum örgütleri, özel sektör hizmet ve sanayi kuruluşları, yerel, bölgesel ve uluslararası bağışçılar başta olmak üzere çok sektörlü ve çok paydaşlı ilişkilerin her düzeyde değerlendirilmesini gerektirmiştir.
- Uluslararası afet yönetimi politikalarının yakın geçmişteki şekillenme süreçlerinin ve uygulamalarının zaman içerisindeki gelişimi esas olarak şu konulara işaret etmektedir:
- Uluslararası afet yönetimi politikalarında afet risklerinin azaltılması, yoksulluğun azaltılması, iklim değişikliğine uyum ve sürdürülebilir kalkınma ile ilgili sistem, süreç, bilgi ve uygulamalar, karşılıklı ilişkileri ve bağımlılıkları gözetilerek birlikte ele alınmalıdır.
- Uluslararası afet yönetimi politikalarının başarılı olması, ulusal ve yerel düzeylerde karşılık bulması, gerçekçi ve uygulanabilir olmasıyla yakından ilgilidir.
- Uluslararası afet yönetimi politikalarının ulusal düzeyde yukarıdan aşağıya doğru iletilmesi tek başına yeterli ve etkili olmayacaktır. Afet risklerinin azaltılması başta olmak üzere afet yönetimi ile ilgili sorumluluklar, merkezi ve yerel kamu, özel, sivil tüm sektörlerin, akademik çevrelerin, kurum ve kuruluşların kendine özgü rolleri, karşılıklı ilişkileri ve faaliyet bütünlüğü çerçevesinde etkin katılımıyla ve hukuka uygunluk, şeffaflık, hesap verebilirlik temelinde paylaşılmalıdır (yönetişim).
- Afet risk faktörleri yerel, ulusal, bölgesel ve küresel özellikler taşıyabilir; ancak afet yönetimi süreçleriyle ilgili planlamalar yapılırken, önlemler belirlenirken ve uygulanırken yerel özellikler ve özgün koşullar öncelikle dikkate alınmalıdır.
- Özellikle afet risklerinin azaltılması ve afete etkili hazırlık bakımından tüm toplumun birey, hane, kurum, topluluk düzeyinde yükümlülüğü paylaşması, karar alma ve uygulama süreçlerine katılımının desteklenmesi esastır.
- Uluslararası afet yönetimi politikaları afete müdahale için etkili hazırlık ve afet sonrası iyileştirme süreçlerinin kısa ve uzun dönemdeki etkilerini de göz önünde tutmaktadır.
- Uluslararası afet yönetimi politikalarının hayata geçirilmesinde özellikle kalkınmakta olan ülkeler açısından gündemde olan kaynak yetersizliği göz önünde tutularak, uluslararası destek fonlarının oluşturulması, ihtiyaç duyulan bölge ve ülkelerde bilimsel, teknik ve teknolojik paylaşımların geliştirilmesi öncelik taşımaktadır.
- Uluslararası afet yönetimi politika belgelerinin ülkelerin en geniş katılımıyla imzalanmasına rağmen, uygulamanın ağırlıklı olarak devletlerin iradesine bırakılması, toplumlar düzeyinde sahiplenmenin henüz yeterince gerçekleşmemesi, ulusal idari, teknik, mali kaynak ve kapasitelerin sınırlılığı hedeflerin gerçekleştirilmesi yönünde güçlükler oluşturmaktadır, uygulamaların yaygınlaştırılabilmesi her düzeyde siyasi ve sosyal bakımdan daha güçlü sahiplenmeyi, daha etkili uluslararası işleyiş ve mekanizmaları gerektirmektedir.
Uluslararası Politikaların Gelişimi Uluslararası afet yönetimi politikalarının yakın geçmişten günümüze uzanan şekillenmesinde önem taşıyan başlıca gelişmelerden örnekler şu şekilde özetlenebilir:
- 1960’lar: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (BMGK) afetlere karşı müdahale önlemleri ile ilgili kararların alınması (örneğin, 1962 ve 1968’de İran depremleri, 1963’te ÜsküpYugoslavya depremi, Karayip ülkelerinde kasırganın yol açtığı yıkımla ilgili kararlar)
- 1971: BM Afet Yardım Ofisi’nin kuruluşu (UNDRO), sonra 1991’de BM İnsani İşler Bölümü (DHA), sonra 1998’de BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (UN OCHA) kuruldu
- 1972: BM İnsan Çevresi Konferansı (Stockholm)
- 1976: BM İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat I (Vancouver); BM İnsan Yerleşimleri Komisyonu’nun (UNCHS/1977) kuruluşu, sonradan BM İnsan Yerleşimleri Programı (UNHABITAT/2002); Konferanslar: Habitat II (İstanbul, 1996); Habitat III (Quito, 2016)
- 1979: BM Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) yönlendiriciliğinde 1. Dünya İklim ADY106U-AFET YÖNETİMİ II Ünite 7: Uluslararası Afet Yönetimi Politikaları 2 Konferansı’nın (World Climate ConferenceWCC) toplanması
- 1983: BM özel komisyonunun (sonradan Dünya Çevre ve Kalkınma KomisyonuWCED) kuruluşu; Komisyon’un çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilişkilerini tanımlayan raporu: “Ortak Geleceğimiz” (1987/ Brundtland Raporu).
- 1985: BM Ozon Tabakasının Korunması için Viyana Sözleşmesi’nin kabulü; 1987’de Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü’nün imzalanması
- 1988: WMO ve BM Çevre Programı (UNEP) girişimiyle Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change-IPCC) kurulması
- 1990-1999: BM “Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası On Yılı” (özgün adı Doğal Afet Azaltma Uluslararası On Yılı/ IDNDR)
- 1990: 2. Dünya İklim Konferansı’nın toplanması
- 1992: BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (Rio Yeryüzü Zirvesi/Rio Earth Summit); BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS/UNFCC) imzaya açılması (yürürlüğe girişi 1994)
- 1994: BM Afet Risk Azaltma 1. Dünya Konferansı (özgün başlığı “Doğal Afet Azaltma Dünya Konferansı”); Yokohama Stratejisi ve Eylem Planı’nın kabulü
- 1997: BMİDÇS çerçevesinde Kyoto Protokolü’nün imzaya açılması (yürürlüğe girişi 2005)
- 2000: BM Afet Risk Azaltma Ofisi’nin (UNISDR) ilk adımı olan Afet Azaltma Uluslararası Stratejisi-ISDR sekreteryasının kuruluşu
- 2000: BM Milenyum (Binyıl) Kalkınma Hedefleri’nin kabulü
- 2002: BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi (Rio+10 Zirvesi) ve Johannesburg Uygulama Planı (sürdürülebilir kalkınma için seçilmiş hedeflerin kabulü)
- 2005: BM Afet Risk Azaltma 2. Dünya Konferansı (özgün başlığı “Afet Azaltma Dünya Konferansı”); Hyogo Çerçeve Eylem Planı’nın (HFA/2005-2015) kabulü
- 2006: Afet Risk Azaltma için Küresel Platform’un (GPDRR) kuruluşu
- 2009: 3. Dünya İklim Konferansı’nın toplanması
- 2012: BM Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı (Rio+20), Konferans Sonuç Belgesi: “İstediğimiz Gelecek”
- 2015: BM Afet Risk Azaltma 3. Dünya Konferansı; Afet Risk Azaltma için Sendai Çerçevesi’nin (SFDRR/2015-2030) kabulü
- 2015: BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi (NewYork); 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin BM Genel Kurulu’nda kabulü
- 2015: BMİDÇS çerçevesinde Paris Anlaşması’nın imzaya açılması (yürürlüğe girmesi 2016)
Afet Risk Azaltma
Afetlerde uğranılan büyük kayıplar karşısında, özellikle 1980’lerden itibaren, yalnızca afet sonrası yardıma odaklı politikaların sorgulanması ve önceden alınacak önlemlerle afet risklerin azaltılması, afete hazırlık ve müdahalenin ilgili tüm tarafların katılımıyla güçlendirilmesi başta olmak üzere, BM ve diğer uluslararası platformlarda gündeme gelen kararlar, çalışmalar ve değerlendirmeler afet risk azaltmanın özellikle kalkınmakta olan ülkeler bakımından önemine işaret etmektedir.
Bu çerçevede gerçekleştirilen öncü bir adım, Aralık 1987’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda (BM GK) alınan bir kararla, doğa kaynaklı afetleri ve etkilerini azaltmaya yönelik çabaları uluslararası düzeyde geliştirmek ve güçlendirmek amacıyla, 1990-1999 döneminin doğa kaynaklı afetlerin azaltılması amacıyla, ülkemizde tanıtıldığı ifadeyle “Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası On Yılı” ilan edilmesidir (International Decade for Natural Disaster ReductionIDNDR). BM Genel Kurulu 1989’da aldığı tamamlayıcı bir kararla söz konusu On Yıl süresince ulaşılması beklenen hedefleri açıklarken, faaliyetlerin koordinasyonu için Cenevre’de bu amaçla bir BM ofisinin açılmasını da kararlaştırmıştır.
BM Genel Kurulu kararında (1989) başlıca şu konulara dikkat çekilmiştir:
- Doğa kaynaklı afetlerin zararlarını hızlı ve etkili biçimde azaltmak için her ülkenin kapasitesini artırmak, afetten zarar görme potansiyelini belirlemek ve ihtiyaç duyulan yer ve zamanda erken uyarı sistemlerini ve afete dayanıklı yapıları kurmak için kalkınmakta olan ülkelerin desteklenmesine özellikle dikkat etmek,
- Mevcut bilimsel ve teknik bilginin kullanılacağı, koşullara uygun kılavuz ilkeleri ve stratejileri - ülkeler arasındaki kültürel ve ekonomik çeşitliliği dikkate alarak- oluşturmak,
- Can ve mal kayıplarını azaltmak için gereken bilgi açığını kapatmak üzere bilim ve mühendislik alanındaki çalışmaları teşvik etmek,
- Doğa kaynaklı afetleri belirleme, tahmin ve zarar azaltma önlemleriyle ilgili mevcut ve yeni teknik bilgileri yaygınlaştırmak,
- Doğa kaynaklı afetleri belirleme, tahmin, önleme ve zarar azaltma önlemleri geliştirmek üzere, afet türlerine ve yerleşim özelliklerine uygun teknik yardım ve teknoloji transferi, örnek (demonstrasyon) projeler, örgün ve yaygın eğitim programları geliştirmek ve bu programların etkisini değerlendirmek.
- Ulusal düzeyde afet zarar azaltma programlarının, afet önleme amaçlı ekonomi, arazi kullanımı ve sigorta politikalarının geliştirilmesi ve özellikle kalkınmakta olan ülkelerde ulusal kalkınma programlarına tam olarak dahil edilmesi,
- Afetlerin azaltılması için uluslararası koordinasyonla gerçekleştirilecek çalışmalarda yer almak üzere, bilim ve teknoloji kuruluşları ve diğer sektörlerle işbirliği yapılarak Ulusal Komitelerin uygun biçimde oluşturulması,
- Yerel yönetimlerin ilan edilen afetlerin ve afet zararlarının azaltılması hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlamak amacıyla kamu ve özel sektörlerden ihtiyaç duyulan destekleri sağlamak üzere gerekli adımları atmaya teşvik edilmesi,
- Ülkelerin afet önleme ve afet zarar azaltma planları ve sağlayabilecekleri destekler konularında Birleşmiş Milletler (BM Genel Sekreteri) aracılığıyla bilgi ve tecrübelerini uluslararası düzeyde paylaşmaları, ortak çalışma için koordinasyon sağlamaları,
- Doğa kaynaklı afetler bakımından zarara yol açabilecek riskler ve afete hazırlık, önleme, afet sonrası yardım ve kısa dönemli iyileştirme faaliyetlerinin önemi konusunda halk arasında farkındalığı artırmak ve toplumun afete hazırlığını örgün, yaygın eğitim ve diğer yollarla, özellikle medya haberlerinin rolünü dikkate alarak güçlendirmek üzere önlemler alınması,
- Doğa kaynaklı afetlerin sağlık hizmetlerine etkisine, özellikle hastanelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında zarar görebilirliği azaltıcı 186 Uluslararası Afet Yönetimi Politikaları faaliyetlere gereken önemin verilmesi; gıda depolama tesisleri, barınma ve diğer sosyal ve ekonomik altyapılar üzerindeki etkilerin de dikkate alınması,
- Acil müdahale gereçlerinin afetten etkilenme olasılığı yüksek bölgelerde depolanması ya da yedeklenmesi yoluyla ihtiyaçların uluslararası düzeyde sağlanma süresinin iyileştirilmesi.
BM “Doğal Afet Zararlarının Azaltılması Uluslararası On Yılı”nın (IDNDR) tamamlayıcısı olarak Yokohama Konferansı (1994) kararlarını, on yıllık uygulamanın değerlendirilmesi kapsamında geliştirilen “21. Yüzyılda Daha Güvenli Bir Dünya: Risk ve Afet Azaltma” (A Safer World in the 21st Century: Risk and Disaster Reduction) başlıklı uluslararası dokümanı ve gerçekleştirilen önlem ve uygulamaları dikkate alan “Afet Azaltma Uluslararası Stratejisi” (The International Strategy for Disaster Reduction-ISDR) geliştirilmiştir.
Yokohama Stratejisi ve Eylem Planı Yokohama Stratejisi ve Eylem Planı 1994 yılında, BM yönlendiriciliğinde doğa kaynaklı afetleri ve etkilerini azaltmaya yönelik Uluslararası On Yıl (IDNDR) çalışmaları çerçevesinde Japonya’nın Yokohama kentinde toplanan ilk Dünya Konferansı’nda kabul edilmiştir. Özgün başlığıyla, “Daha Güvenli Bir Dünya için Yokohama Stratejisi ve Eylem Planı: Doğal Afet Önleme, 187 Afet Yönetimi II Hazırlık ve Zarar Azaltma için Yol Gösterici İlkeler” (The Yokohama Strategy and Plan of Action for a Safer World: Guidelines for Natural Disaster Prevention, Preparedness and Mitigation) belgesi, doğa kaynaklı afetleri önleme, hazırlık ve zarar azaltma amacıyla yapılacak çalışmalar için uluslararası düzeyde ilkeler getiren, rehber nitelik taşıyan ilk belgedir.
Hyogo Çerçeve Eylem Planı 2005-2015 dönemini kapsayan Hyogo Çerçeve Eylem Planı Birleşmiş Milletler öncülüğünde 2005’te Japonya’nın Hyogo eyaletine bağlı Kobe şehrinde düzenlenen BM Afet Risk Azaltma 2. Dünya Konferansı’nda 168 üye ülke tarafından benimsenerek kabul edilmiştir. Tam olarak “Hyogo Çerçeve Eylem Planı 2005-2015: Ulusların veToplulukların Afete Karşı Dayanıklılığını Oluşturmak” (Hyogo Framework for Action (HFA) 2005-2015: Building the Resilience of Nations and Communities to Disasters) başlığını taşıyan belge, afet risk azaltma süreçlerini farklı sektörlerde ve farklı ölçeklerde ayrıntılı olarak tanımlayan ilk uluslararası belge olarak nitelenmektedir. Hyogo Çerçeve Eylem Planı (HFA) aynı zamanda afet risklerinin azaltılması ile ulusların ve toplulukların afetlere dayanıklılığın artırılması ve kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesi arasındaki ilişkiye vurgu yapan temel ve öncü bir belge olmuştur.
Sendai Çerçevesi: Japonya’nın Sendai kentinde Mart 2015’te düzenlenen BM Afet Risk Azaltma 3. Dünya Konferansı’nda kabul edilen ve 2015-2030 dönemini kapsayan Afet Risk Azaltma için Sendai Çerçevesi (Sendai Framework for Disaster Risk Reduction-SFDRR) başlıklı belge Birleşmiş Milletler’in 187 üye ülkesi tarafından kabul edilmiştir. Sendai Çerçevesi 2030 yılına kadar olan sürede afet risklerinin kayda değer ölçüde azaltılmasına odaklıdır, bu sonuca ulaşmak için mevcut risklerin azaltılmasını, yeni risklerin önlenmesini ve afetlere karşı dayanıklılığın artırılmasını hedeflemektedir. Afet Risk Azaltma için Sendai Çerçevesi’nde (2015-2030) devletler tarafından yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde, sektörlerin kendi içinde ve sektörler arasında gerçekleştirilmesine ihtiyaç olan eylemler, uygulamalar bakımından dört öncelikli alan tanımlanmaktadır. Sendai Çerçevesi’nde belirtilen Eylem Öncelikleri şöyledir:
- Afet riskini anlamak,
- Afet riskini yönetmek için afet risk yönetişimini güçlendirmek,
- Dayanıklılık için afet risk azaltmaya yatırım yapmak,
- Etkili müdahale için afete hazırlığı geliştirmek ve iyileştirme, rehabilitasyon ve yeniden inşada “öncekinden daha iyisini kurmak”.
Antartika üzerindeki ozon deliğinin tespit edilmesi süreçlerinde ciddi önlemler alınması konusunda görüş birliğine varılmasıyla, ozon tabakasında incelmeye yol açan maddelerin azaltılmasına ilişkin “Ozon Tabakasının Korunması için Viyana Sözleşmesi” (Vienna Convention for the Protection of the Ozone Layer) 1985’te kabul edilmiştir. Yasal bağlayıcılık taşıyan hedefler ya da kontroller içermeyen bir çerçeve sözleşme olan Viyana Sözleşmesi, araştırma, ozon tabakasının sistematik gözlenmesi, kloroflorokarbon (CFC) üretiminin izlenmesi ve bilgi paylaşımı hususlarında hükümetler arası işbirliğinin sağlanmasını teşvik etmiştir. Sözleşme ile taraflar ozon tabakasının yapısını değiştiren faaliyetlere karşı, çevre ve insan sağlığını korumaya yönelik genel önlemler almaya yönlendirilmiştir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 196 ülkenin taraf olduğu Montreal Protokolü, tarihte ilk defa ozon tabakasını incelten insan kaynaklı maddelerin çok taraflı bir anlaşma temelinde kısıtlanmasını öngörmüştür. Montreal Protokolü , taraflar arasında “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesini benimseyen ilk çevre antlaşması olup, kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkeler için farklı uyum hedeflerine sahiptir. Haziran 1990’da Protokolün önemli bir başarısı olarak görülen “Çok Taraflı Fon” (Multilateral FundMLF) kurulmuştur.
İklim değişikliğiyle mücadelenin uluslararası hukuk temellerini oluşturan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS), BM Çevre Programı (UNEP) ile Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) 1988’de ortak girişimiyle kurulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından gündeme getirilen bilimsel çerçeveye dayanmaktadır. IPCC tarafından gündeme getirilen, insan faaliyetlerinin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan ve 1994’te yürürlüğe giren Sözleşme, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adım olarak tanımlanmaktadır.
Kyoto Protokolü 1997 yılında Kyoto’da yapılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiş, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Kyoto Protokolü BMİDÇS amacını ve işleyişini paylaşmaktadır; iki belge arasındaki başlıca farklılığın düzenledikleri yükümlülüklerin hukuki niteliği ile ilgili olduğu belirtilebilir. BMİDÇS taraf olan kalkınmış ülkelerin sera gazı salımlarını dengede tutma yönünde bağlayıcı olmayan bir yükümlülük tanımlamışken, Kyoto Protokolü söz konusu taraf ülkelere belirli sera gazı salım sınırlamaları ve azaltım yükümlülükleri getirmiştir. Kyoto Protokolü’nde, Sözleşme’de emisyon azaltımı ya da denetimli artış yükümlülüğü olan ülkeler (Ek-I ülkeleri) olarak belirtilen tarafların sera gazı emisyonları toplamının 2008–2012 yılları arasındaki birinci taahhüt döneminde 1990 yılındaki seviyenin yüzde 5 altına düşürülmesi hedeflenmiş ve bu genel hedefe ulaşmak için ilgili ülkeler farklı oranlarda sera gazı emisyon azaltımı ve/veya sınırlandırması yükümlülüklerini üstlenmişlerdir.
2020 sonrası iklim değişikliğine ortak yaklaşım ve hareket çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması , küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55’ini oluşturan en az 55 taraf ülkenin anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, Kasım 2016’da yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması ile 2020 sonrası süreçlerde asıl olarak iklim değişikliği tehlikesine karşı uluslararası düzeyde sosyal ve ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, iklim değişikliğinin riskleri ve etkilerini kayda değer biçimde azaltabilmek için, sanayileşme öncesi düzeyler üzerinden küresel ortalama sıcaklık artışının bu yüzyılın sonuna kadar 2 °C (derece Celsius) altında tutulması ve mümkün olduğunca 1.5 °C düzeyinde sınırlandırılmasıdır. 1.5 °C düzeyi ifadesine, mutlak hedef olarak tanımlanmasa da, özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkileri karşısında yok olma tehlikesi yaşayan küçük ada ülkeleri ve en az gelişmiş ülkelerin ısrarı sonucu ilk defa resmi olarak bir uluslararası anlaşmada yer verilmesi önemlidir. Azaltımın yanı sıra iklim değişikliğine uyum konusunun öne çıktığı Anlaşma’nın çerçeve olarak kapsadığı başlıca alanlar şu şekilde sıralanabilir:
- Zarar azaltma: Sıcaklık hedefini gerçekleştirmek için emisyonların yeterince hızlı azaltımı,
- Açıklık (şeffaflık) sistemi ve küresel envanter: İklim hareketinde hesap verebilirlik
- Uyum (adaptasyon): Ülkelerin iklim etkilerinin üstesinden gelme kabiliyetlerini güçlendirme
- Kayıp ve zarar: İklimin olumsuz etkileri karşısında iyileşme kabiliyetini güçlendirme
- Destek: Ulusların temiz, dayanıklı bir gelecek kurmaları için finansman dahil desteklenmesi.
Çevre ve Kalkınma
Çevre ve kalkınma sorunlarının kapsamlı biçimde ele alınması uluslararası afet yönetimi politikaları bakımından öncelikle yoksulluğun azaltılması ve doğal kaynakların korunması başta olmak üzere, afete yol açabilecek temel risk faktörlerinin önlenmesi, ortadan kaldırılması ya da azaltılması yönünden özellikle önem taşımaktadır.
Çevre konularında uluslararası işbirliğine ilişkin ilk kapsamlı düzenlemeler 1970’li yılların başında gündeme gelmiştir. 1972 yılında Stockholm’de yapılan BM İnsan Çevresi Konferansı (UN Conference on the Human Environment) sosyal ve ekonomik yapıları ve kalkınma düzeyleri farklı ülkelerin çevre sorunları konusunda bir araya geldiği ilk ortak değerlendirme platformu olmuştur. Konferans’ta özellikle sanayileşmenin yol açtığı çevre sorunlarının boyutlarına ve kalkınma üzerindeki olumsuz etkilerine, aynı zamanda azgelişmişlik ile ilişkisine dikkat çekilmiştir. Konferans sonraki yıllarda gerçekleştirilecek çevre ve sürdürülebilir kalkınma organizasyonlarına ivme kazandırmıştır. Konferans sonucunda Birleşmiş Milletler’de çevre konusundaki faaliyetlerin koordinasyonundan ve BM sistemi içerisinde sürdürülebilir kalkınmanın çevre boyutunun uygulanmasından sorumlu olan BM Çevre Programı (UN Environment Programme-UNEP) kurulmuştur.
BM İnsan Çevresi Konferansı’nın (1972) ve Brundtland Raporu’nun (1987) çevre ve sürdürülebilir kalkınma kapsamında sağladığı temel tespitlere dayanarak, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde toplanan BM Çevre ve Kalkınma Konferansı (UN Conference on Environment and Development-UNCED) uluslararası afet yönetimi politikalarını da önemli ölçüde ilgilendiren bir dizi sözleşmeyi gündeme getirmiştir. Konferans’ta yeni yüzyıl (21. yüzyıl) için ana hedef olarak belirlenen sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmanın gerekleri ve yöntemleri değerlendirilmiş, “Gündem 21” (Agenda 21) başlıklı bir küresel eylem planı benimsenmiştir. Çevre ve kalkınma sorunlarıyla baş etmeye ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesine yönelik eylem planları ile birlikte, küresel ortaklık ve yönetişim (governance) kavramlarıyla ifade edilen, her düzeyde katılımcılığa ve ortaklıklara dayalı yeni yaklaşımlar tanımlanmıştır. Konferans ile gündeme gelen uluslararası anlaşma belgeleri şöyledir:
- Gündem 21
- Çevre ve Kalkınma Rio Bildirgesi
- Sürdürülebilir Ormancılık İlkeleri Beyanı
- BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
- BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi
- BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi
- Uluslararası afet yönetimi politikaları bakımından özellikle doğa kaynaklı afetleri önlemeye ve afet risklerini azaltmaya odaklanılan 1990’lı yılların politik, ekonomik ve sosyal gelişmeleri başta yoksulluk olmak üzere sürdürülebilir kalkınma ve çevre sorunlarını, bir başka deyişle afet risklerinin temelinde yatan asıl etkenleri daha yoğun biçimde gündeme getirmiştir. Bu çerçevede, 2000’li yıllara (yeni binyıla) girilirken Eylül 2000’de toplanan BM Genel Kurulu’nda 189 üye ülkenin liderleri “insan onuru, eşitlik ve adalet ilkelerinin küresel düzeyde güçlendirilmesi için topluca sorumluluk taşıdıklarını; dünyanın tüm insanlarına, özellikle de en zarar görebilir durumda olanlara ve özel olarak da, geleceğin sahibi olan dünya çocuklarına karşı görevleri olduğunu” kabul ederek Milenyum (Binyıl) Bildirgesi’ni ilan etmiş, söz konusu ilkelerin hayata geçirilmesi için Milenyum (Binyıl) Kalkınma Hedefleri (Millenium Development Goals-MDGs) belirlenmiştir. Milenyum (Binyıl) Kalkınma Hedefleri ile ulaşılmak istenen sekiz temel amaç şöyledir:
- Aşırı yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırmak
- Herkesin temel eğitimi (ilköğretim) tamamlamasını sağlamak
- Toplumsal cinsiyet eşitliğini geliştirmek ve kadınların konumunu güçlendirmek
- Çocuk ölümlerini azaltmak
- Anne sağlığını iyileştirmek
- HIV/AIDS, sıtma ve diğer belli başlı hastalıklarla mücadele etmek
- Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak 8. Kalkınma için küresel ortaklık geliştirmek
Uluslararası afet yönetimi politikaları bakımından Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Gündemi olarak tanımlanan süreçlerin, temel risk faktörlerini ele almasının yanı sıra insani yardım ile kalkınma süreçleri ve faaliyetlerinin ilişkilendirilmesine işaret etmesi özellikle önemlidir. Afet Risk Azaltma için Sendai Çerçevesi’nin (2015-2030) yedi stratejik hedefi Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin (2015-2030) gerçekleştirilmesi bakımından kritik önem taşımaktadır.