Adalet Meslek Etiği Dersi 5. Ünite Özet
Adil Yargılanma Hakkı
- Özet
Hukuk Devleti
Almanca Rechtsstaat=hukuk devleti yahut İngilizce supremacy of law=hukukun üstünlüğü olarak ifade edilen ilke, insan haklarının güvenceye alınmasının en önemli araçlarından birisidir. Kavramın tarihi çok eski olmamakla birlikte, Antik Yunan’dan beri iktidarların koydukları yasalardan daha üstün bir yasanın olduğu (doğal hukuk, ilahi hukuk, adalet) savunusu, yapılan yasaların hakları ihlal edebileceğinin göstergelerinden birisidir. Bu nedenle hukuk devleti ile kast edilen sadece yasalara uygun davranan devlet demek değildir. Bir devletin hukuk devleti olabilmesi, onun insan hak ve özgürlüklerini esas almasıyla ve hukuk aracılığıyla korumasıyla mümkündür.
Hukuk devletinin biçimsel ve maddi (içerik) unsurları bulunmaktadır. Her iki unsur da devlet iktidarının bireylerin hak ve özgürlükleri lehine sınırlanmasının araçlarıdır. Biçimsel unsurlar,
- devlet iktidarının sınırlarını belirleyen ve insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir üstün yasa, anayasa;
- devlet iktidarının farklı organlar arasında paylaştırılmasını öngören kuvvetler ayrılığı ilkesi;
- devletin bütün faaliyetlerinin hukuka uygun olması yani hukuki güvenlik ilkesi ve
- devletin bütün faaliyetlerinin yargısal denetime tabi olmasıdır.
Hukuk devletinin maddi unsuru ise özgürlük ve insan onuru yani insan hak ve özgürlükleridir. Bu bakımdan hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerini koruyan devlettir.
BM için hukuk devleti, bütün insanların ve devlet de dahil olmak üzere kamu ve özel sektör kurumlarının kamuya duyurulmuş, eşitlik ilkesine göre uygulanan, bağımsız denetim organlarının denetiminden geçen ve uluslararası insan hakları normlarına ve standartlara olan yasalarla hesap verebilir hale geldiği bir yönetim ilkesi anlamına gelir. Bu ilke aynı zamanda hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, hukukun uygulanmasında hakkaniyet, güçler ayrılığı, karar alma süreçlerine katılım, hukuki belirlilik, keyfilikten kaçınma ve usule dair ve yasal şeffaflık ilkelerine uygunluk için tedbirler alınmasını da gerektirir.
Adil Yargılanma Hakkı
Adil yargılanma hakkı, hukuk devletinin temel zorunluluklarından birisidir. Zira ister medeni yargılama olsun ister ceza yargılaması, yargılamanın her aşamasında hem kişileri güvence altına alan usul kurallarını belirler hem de mahkemeleri bağımsız ve tarafsız olmaya, objektif karar vermeye zorlar. Adil yargılama hakkı söz konusu olduğunda dikkate alınan husus, yargılama sonucu verilen karar değil o kararın alınması sürecidir. Süreç adil olduğunda, sonucun da adil olacağı varsayılır. Adil yargılanma hakkı, yargılamanın bütün aşamalarına ilişkindir.
Genel İlkeler
Hukuk Önünde Eşitlik
Bu ilke hukuk devleti ilkesinin genel ilkelerindendir ve herkesin yasalar karşısında eşit olmasını ve mahkemelerde eşit muamele görmesi hakkını düzenler. Buna göre gerek yasalar karşısında gerekse mahkemelerde ayrımcılık yasaktır. Kişinin dili, dini, milliyeti, cinsiyeti, cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılık yapılmayacağı gibi yargılama söz konusu olduğunda yurttaş ya da yabancı ayrımı da yapılamaz.
Masumiyet Karinesi
Masumiyet karinesi, kişinin bağımsız ve tarafsız bir mahkemede suçu sabit görülene kadar masum sayılacağını ifade etmektedir. Buna göre bir kimsenin suç şüphesiyle yakalanması ya da tutuklanması, onun suçlu olduğunu göstermez. Zira adalet sistemi insan eliyle yürütülmektedir ve insanlar hata yapabilirler. Bu nedenle kimse bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hüküm verilmedikçe suçlu ilan edilemez. Masum sayılma hakkı, şüpheliye önyargıyla yaklaşmama yükümlülüğünü beraberinde getirir. Bu yükümlülük, adalet teşkilatının bütün üyeleri, gazeteciler, kanaat önderleri, siyasiler ve yurttaşlar için de geçerlidir.
Adalete Erişim Hakkı
Herkesin bir hakkı ihlal edildiğinde mahkemelere başvurarak kendisini ve haklarını koruma hakkı bulunmaktadır. Başvurulan mahkemelerin, etkin ve işler olması yani kişinin haklarını koruyabilecek vasıfta olması gerekmektedir. Aksi halde mahkemeye başvurmanın bir anlamı kalmayacaktır. Kaldı ki hukuk devletinin en önemli yasaklarından birisi bizzat ihkak-ı hak (kendiliğinden hak alma) yasağıdır. Başka deyişle hakkının ihlal edildiğini düşünen kimse, hakkını kendi eliyle geri alamaz ya da adaleti sağlayamaz. Adaleti sağlama ve cezalandırma yetkisi münhasıran mahkemelerdedir.
Bağımsız ve Tarafsız Mahkemelerde Yargılanma Hakkı
Kişinin, hakkı ihlal edildiğinde mahkemelere başvurma hakkı bulunur. Her şeyden evvel mahkemelerin yasayla ve yasaya uygun kurulmuş olması gerekir. Eğer mahkeme yasayla kurulmuş fakat personeli yasaya aykırı biçimde atanmışsa adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş demektir. Bununla birlikte başvurulan mahkemenin bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olması gerekmektedir. Mahkemelerin bağımsızlıklarını sağlamaya yönelik kimi düzenlemeler mevcuttur. Bunlardan doğal hâkim ilkesi, kişinin bir suç işlediğinde nerede nasıl yargılanacağını bilmesidir. Başka deyişle, kişiye özel mahkeme kurulamaz ya da yargılama yapılamaz. Hiçbir mahkeme görev ve yetki alanına giren bir davaya bakmaktan kaçınamaz. Mahkemeler ve hâkimler, siyasi iktidar da dahil olmak üzere devletin hiçbir organından veya özel bir kişiden talimat alamaz. Mahkemelerin bağımsızlığını sağlamak için, hâkimlere birtakım güvenceler getirilir. Buna göre hâkimler emekliye zorlanamaz, yasaya aykırı biçimde görevden alınamaz ve özlük haklarından yoksun bırakılamaz.
Hâkim temelde, tarafsız üçüncü kişi işlevini yerine getiren kişidir. Ne var ki nihayet bir beşer olan hâkimin tarafsızlığının sağlanması genellikle bağımsızlıklarının sağlanmasından daha zordur. Bu yüzden bağımsızlık ve tarafsızlık hâkim için etik bir yükümlülüktür. Hâkimlerin tarafsızlığı, kendi görüş, düşünce ve duygularından bağımsız olarak insan hak ve özgürlüklerini esas alarak karar almaları anlamına gelmektedir. Bu nedenle hâkimlerin sadece meslek etiği değil aynı zamanda insan hakları bilincine sahip olmaları gerekmektedir. Aksi halde hâkimlerin tarafsız karar verememeleri, özellikle kırılgan grupların; kadınların, çocukların, göçmenlerin, azınlıkların vb. adalet duygusunun zedelenmesine yol açar.
Suçların ve Cezaların Kanuniliği İlkesi
Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi yahut kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, kimsenin eylemde bulunduğu zamanda suç sayılmayan bir fiilinden dolayı yargılanamaması anlamına gelmektedir. Bu ilke hukuki güvenlik ilkesi ile yakından ilişkilidir zira bir hukuk devletinde yaşayan herkes, hukuka uygun eylemlerinden dolayı yargılanmayacağını bilir. Bu nedenle bir kimse bir eylemde bulunduktan sonra, onun ilgili eylemi kanunen suç sayılırsa kişi kanundan önce eylemde bulunduğu için tevkif edilemez, yargılanamaz ve suçlu ilan edilemez. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, bir başka önemli ilke ceza kanunlarının geriye yürümezliği ilkesi ile de yakından ilişkilidir. Bu ilkeye geçmişe yürüme yasağı da denir. Buna göre işlendiği zaman suç olmayan bir fiili nedeniyle kimseye ceza verilemez. Eğer fiil işlendiği zaman da suçsa işlendiği zaman öngörülenden daha ağır bir ceza verilemez. Bunun tek istisnası, failin lehine olan kanundur.
Usuli Gereklilikler
Silahların Eşitliği
Silahların eşitliği ilkesi, yargılamanın tarafları arasında bir denge sağlanmasıyla ilgilidir; ancak bu durumda adil bir karar verilebilir. Çünkü dikkatli bakıldığında görülecektir ki yargılanan kişinin karşısında genellikle devlet bulunmaktadır ve devletler bireylerden güçlüdür. Davanın taraflarının iddialarını, delillerini, tanıklarını, belgelerini sunabilmeleri için makul ölçüde dengeli olanaklara sahip olması gerekir.
Çelişmeli Yargı
Çelişmeli Yargı Çelişmeli yargı ilkesi, tarafların, yargılama esnasında ortaya konulan her türlü bilgi, belge ve delile ulaşabilmeleri anlamına gelmektedir. Bu hak “kural olarak, bir hukuk ya da ceza davasının taraflarının ileri sürülen deliller ve sunulan görüşlerle ilgili bilgiye sahip olması” anlamına gelir. Bu bağlamda, bir ceza davasında bu hak “savcılık makamının, sanığın lehinde veya aleyhindeki tüm delilleri, dava sırasında kullanılsın veya kullanılmasın savunmaya sunulmasını” da gerektirir.
Aleni Yargılama
Adaletin sağlanabilmesi için sadece yargılamaların yapılması değil, yapılan yargılamaların kamuya açık olması da gerekmektedir. Bu nedenle hem mahkemelerin şehirlerdeki konumlarının ulaşılabilir olmasını hem de yargılamaların insanlar tarafından görülebilir olmasını sağlayacak olan tedbirlerin alınması gerekir. Duruşmalar ancak kanunla belirlenen hallerde ve tarafları (örneğin çocukları) korumak için kapalı yapılabilir. Bu durumda bile duruşma saati ve yeri önceden ilan edilmelidir. Ancak yargılama kapalı olsa dahi, kanuni istisnalar haricinde yargılama sonunda verilen hüküm kamuya duyurulur.
Makul Sürede Yargılanma Hakkı
Hem medeni yargılamalarda hem de ceza yargılamalarında “makul süre, yargılamanın taraflarını (…) aşırı usuli gecikmelerden korumaktır.” Herkesçe bilindiği üzere “geciken adalet, adalet değildir.” Makul sürede yargılanma hakkı, yargılama sürecinin tamamı ile, başka deyişle kişiye suç isnat edilmesinden temyiz makamında hüküm tesisi edilene kadar geçen bütün süre ile ilgilidir. Bu bağlamda uzun tutukluluk süreleri hem kişi hürriyetinin ihlalidir hem de adil yargılanma hakkının. Makul süre belirlenirken dikkat edilmesi gereken husus tarafların ve toplumun adalet duygusunun zarar görmemesidir.
Suç İsnat Edilenin Hakları
Yukarıda sayılan ilke ve kurallar insan hakkıdır ve insan hakkı oldukları için sanıkların da haklarıdır. Başka deyişle bir kimsenin sanık ya da suçlu olması bu haklardan yararlanmasına engel değildir. Ancak sanık olma durumu, normal şartların altında güvencesiz bir durum yarattığı için sanıkların sahip olması gereken asgari haklar vardır. Bir kimsenin bir suçla itham edildiği andan, suçlamanın niteliğini ve sebebini bilme hakkı vardır. Suçlama sanığa anlayabileceği bir dilde ve ayrıntılı olarak anlatılmalıdır. Sanığın savunmasını hazırlamak için yeterli zamana ve savunmasını hazırlayabilecek imkânlara sahip olmalıdır. Örneğin bir kimse hakkındaki iddianame yüzlerce sayfa sürüyorsa, kişiden savunmasını bir gün içinde hazırlaması beklenemez. Sanık, kendisini bizzat savunmak veya bir avukat aracılığıyla savunmak hakkına sahiptir. Eğer kişi avukat tutabilecek imkânlardan yoksunsa, devletin sanığa avukat ataması gerekir. Bir avukatın yardımından ücretsiz yararlanmak savunma hakkının gereğidir. Bir kimsenin avukat tutması, bir kimseye avukat atanması yahut avukat talep etmesi o kişinin suçlu olduğu anlamına gelmez. Sanık, yargılamada hazır bulunma hakkına sahiptir. Sanığın yokluğunda yapılan yargılama adil yargılanma hakkının ihlalidir. Nasıl ki iddia makamı; savcılık tanıkları sorguya çekme veya çektirme, bilgi ve belge sunma yetkisine sahipse, sanık da tanıkları sorgulama ve bilgi ve belge sunma hakkına sahiptir. Hiç kimse kendi aleyhinde olacak biçimde ifade vermeye, kendi aleyhine tanıklık etmeye zorlanamaz. Bu bağlamda sanığın susma hakkı vardır. Susma hakkının kullanılması sanığın suçlu olduğunu göstermez.
Çocuklar ve Gençlerle İlgili Özel Hükümler
BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 37. maddesine göre, hiçbir çocuk, işkence veya diğer zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya tâbi tutulamaz.. On sekiz yaşından küçük olanlara, işledikleri suçlar nedeniyle idam cezası ve salıverilme koşulu bulunmayan ömür boyu hapis cezası verilemez. Hiçbir çocuk yasadışı ya da keyfi biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılamaz, bir çocuğun tutuklanması, alıkonulması veya hapsi yasaya uygun olmalıdır. Ancak bunlar son başvurulacak bir önlem olarak düşünülüp uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulmalıdır.
Yine BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin 40. maddesine göre; “Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddia edilen ve bu nedenle itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul edilen her çocuğun; çocuğun yaşı ve yeniden topluma kazandırılmasının ve toplumda yapıcı rol üstlenmesinin arzu edilir olduğu hususları gözönünde bulundurularak, taşıdığı saygınlık ve değer duygusunu geliştirecek ve başkalarının da insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı duymasını pekiştirecek nitelikte muamele görme hakkını kabul ederler.”